- Ayrıntılar
- Hüseyin Canerik tarafından yazıldı.
Bu yazı, ABECE’nin Ağustos 2004 tarihli 216. sayısında yayımlanmıştır.
Bu yazıda, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu kapsamında onarılan okulların kısa sürede neden kullanılamaz hale geldikleri sorusuna yanıt aranmaktadır. Onarımı tamamlanan ya da yeni yapılan okulları, bir yıl içinde, ‘ahlaki çöküntü’ mü harabeye çevirmektedir? Söz konusu çöküntüyü yaratan maddi etkenler nelerdir? Onarımdan kısa süre sonra ‘dökülen’ okulların yöneticileri ne yapabilir? Okulların, müteahhitler aracılığı ile onarılmasının yarattığı sakıncaların irdelendiği yazıda, kamu binalarının, daha düşük maliyetle kaliteli bir onarımdan geçirilmesine ilişkin önerilere yer verilmektedir. Yazıda, sistem tartışması yapıldığından dolayı, müteahhitlerin hedef alınması söz konusu değildir. Ülkemizde yaşanan çeşitli sorunlara karşın, işin gereklerini yerine getiren müteahhitlerin olduğu da bir gerçektir. Bu nedenle, ileride alınacak önlemler, en başta, işini iyi yapan kuruluşların da ihtiyacıdır.
Okul binası yeni de olsa, zamanla, onarım kaçınılmaz hâle gelir. Günde yüzlerce kez açılıp kapanan musluklar bozulacak, kapı kolları kırılacak, eskiyen ders araç gereçleri demirbaş defterinden düşülecektir. Bu durumda, okul binasının onarımına ihtiyaç duyulacaktır. Peki kamu binalarının onarımında, kırılan ya da yıpranan malzemelerin yenilenmesinde sağlıklı bir yöntem izlenmekte midir? Mevcut ihale sistemiyle onarılan okullarda sorunlar gerçekten çözülüyor mu?
Hiç kimse, durduk yerde, evinin sağlam kapısını değiştirmez. Bu gerçek, kuşkusuz, kamu binalarını onaran müteahhitler için bağlayıcı değildir. Çünkü müteahhitlik, varlığını, çürük kapı ve pencerelere borçludur; büyümek için, sağlam kapıyı çıkarır yerine çürüğünü takar. Sistem, kamu kaynaklarını, yandaşlarına işte bu şekilde dağıtır. Bölüşümde izlenen yöntem, bahşişin de ‘raconuna’ uygundur. Çünkü çürük de olsa, kapı değiştirilmiş ve ‘hakediş’, kitabına uydurulmuştur.
- Ayrıntılar
- Hüseyin Canerik tarafından yazıldı.
Bu yazı, ABECE’nin Nisan 2003 tarihli 200. sayısında yayımlanmıştır.
Eğitimde ulusal hedeflerden sapma, çok yönlüdür. Ne yazık ki bunların üzerinde yeterince durulmamaktadır. Örneğin ulusal ekonominin inşa sürecinde okullarda kooperatifleşme özendirilirken, bugün özelleştirmeye paralel bir biçimde kantin vb. işletmeler tercih edilmektedir.
Kooperatif nedir?
Kooperatif, İngilizce ‘cooperative’ sözcüğünden dilimize yerleşmiştir; sözlüklerde,“Ortak çıkarları olan birey ya da ailelerin kurdukları, hakların eşit olduğu ve sağlanan kazancın yalnız ortaklar arasında ortaklığa katkıları oranında bölüşüldüğü ekonomik girişim.” biçiminde tanımlanmaktadır. Yaklaşık 200 yıllık bir tarihi olan kooperatifçilik, geçirdiği evrim sonucunda ekonomik girişimin yanı sıra toplumsal ve eğitsel bir nitelik kazanmıştır. Okul kooperatifleri, bu evrimin en güzel örneğini oluşturmaktadır.
Kooperatifleri birer kapitalist işletme olarak değerlendirmek yanıltıcıdır. Büyümeyi hedeflemeyen, kar amacı gütmeyen ve üyelerinin çıkarlarını esas alan bu kuruluşlarda sosyal boyut daha fazla önem taşımaktadır. Demokratik bir yönetim ve denetim sistemi işletildiğinde, kooperatifçilik, ulusal kalkınmaya büyük katkı sağlar. Kooperatifçilik bilincinin gelişmesi serbest piyasa düşüncesini zayıflatırken, devletçilik düşüncesini güçlendirir. Okul kooperatifleri sadece sağlık, kar-zarar, güvenlik vb. açılardan değerlendirilmemelidir.
Kooperatif kurmak çok kolay
Sınırlı Sorumlu Okul Kooperatifleri Ana Sözleşmesi’nin (10.10.1983 tarih ve 2149 sayılı Tebliğler Dergisi http://mevzuat.meb.gov.tr/dosyalar/255.pdf) son sayfası en az yedi kişi tarafından imzalanıp yetkili kurucu ortaklarca okul müdürlüğüne verildiğinde, kooperatif resmen kurulmuş oluyor (Madde 3). Kurucu ortaklardan, kuruluş işlemlerini yapmak ve ilk genel kurulu toplamakla görevlendirilenlerden birinin reşit olması gerekmektedir. Kooperatifin ortak sayısı sınırsızdır (Madde 7). Okulda öğretimin başladığı tarihten itibaren bir ay içinde okulun kayıtlı öğrencileri, yöneticileri ve diğer personel, kooperatife ortak olabilir. Reşit olmayan öğrenciler beşten fazla pay senedi ile ortak olmak isterse, velilerinden izin belgesi getirmek zorundadır (Madde 8).
Kooperatifler vergi kapsamı dışında
- Ayrıntılar
- Hüseyin Canerik tarafından yazıldı.
Bu yazı, Öğretmen Dünyası’nın Mayıs 2004 tarihli 293. sayısında yayımlanmıştır.
Güncel gezi dosyasına aşağıdaki adresten ulaşılabilir. Söz konusu sayfada okul gezileri ile ilgili tüm bilgi ve belgeler yer almaktadır.
http://www.huseyincanerik.com/index.php/yazilar/gezi
ÖZET
Bu yazının amacı, okul gezilerinin, eğitim ve öğretimdeki önemine dikkat çekmektir. Geziler, öğrencilere ulusal tarih bilinci, ulus, yurt ve doğa sevgisi kazandırmada önemli roller oynamaktadır. Eğitici Çalışmalar Yönetmeliği’nin, Milli Eğitim Temel Kanunu’yla çelişen maddeleri, ezberci eğitime ve derslerin ancak kapalı alanlarda işlenebileceği düşüncesine neden olmaktadır. Öğretmenler ve okul yöneticilerinin geziye hazırlık sürecine yer verilen yazıda, ayrıca, nerelere ve nasıl gezi düzenleneceği belirtilmektedir.
Anahtar Sözcükler: Okul gezisi, müze, ören yeri, anıt; İlköğretim, Lise ve Dengi Okullar Eğitici Çalışmalar Yönetmeliği; 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu.
GİRİŞ
Gezi, sadece öğretmeni değil, okul yöneticilerini de ‘ürkütür’. Bürokratik işlemler yıldırmıştır eğitimcileri. Uzayıp giden yazışmalar ve bin bir türlü zorluk, okul gezilerini engellemektedir. Bu engellemeler, eğitimde geziye yer olup olmadığı sorusunu da doğal olarak akla getirmektedir.
Öğretmenler sıkıntılı, okul yöneticileri sıkıntılı. Ya ana babalar? Onların sıkıntısı daha büyük. Çünkü gezi, onlar için hesapta olmayan masraf demektir. Yol, barınma ve beslenme için para bulunacak ki, çocuk geziye katılabilsin. Oysa Anayasa’ya göre, ilköğretim devlet okullarında parasız ve zorunludur. Okul gezisi, eğitimin bir parçası olduğuna göre, özellikle ilköğretim öğrencilerinin bu haktan ücretsiz yararlanmaları gerekmez mi?
Çocuklarımıza Çanakkale’yi, ilk TBMM binasını, Anıtkabir’i, müzeleri gezdirmeden bu ülkeyi nasıl sevdireceğiz? Ulusal tarih bilinci, sadece sınıflarda mı kazandırılacak öğrencilere? Yeni kuşaklar, büyük ve köklü geçmişi olan bir ulusun bireyi olduğunu nasıl kavrayacak?
Gezi, aynı zamanda öğrenciyi sosyalleştirir. El ele tutuşarak kır gezisine çıkan çocuklar... Sofrada kurulan dostluklar, paylaşılan yiyecekler... Oyunlarla büyüyüp gelişen arkadaşlıklar...
Gezi, okulu sevdirmenin, eğitimi zevkli hale getirmenin etkili bir aracıdır.