- Ayrıntılar
- Hüseyin Canerik tarafından yazıldı.
Bu yazı, Öğretmen Dünyası’nın Aralık 2003 tarihli 288. sayısında yayımlanmıştır.
Değerlendirme sonuçlarının yer aldığı karnelerin, öğrencilerin ilgi, yetenek ve birikimlerini yeterince yansıttığı söylenemez. Günümüzde karne araç olmaktan çıkarılmış, adeta amaç haline getirilmiştir. Kişiye özel bir belgenin, serbest piyasa koşullarında ‘işlem’ görmesi doğal karşılanabilir mi? Sınıf öğretmenleri, karneye görüş yazarken, hangi noktalara dikkat etmelidir? Birinci yarıyılda bilgisayarda işlenen karnelerin, ikinci yarıyılda çöpe atılmasını önlemek için ne yapılabilir? 1930’lu yıllardan günümüze karnelerin geçirdiği evrim… MEB, okul belgelerini basma tekelini yitiriyor mu? Okul yöneticileri, MEB belgeleri yerine neden ‘korsan’ karne, sınıf geçme defteri vb. belgeleri kullanmayı yeğlemektedir? ‘Elektronik karne’, geleneksel karneyi rafa mı kaldıracak?
Karne her zaman sevindirmez; arada bir üzer. Okullarda düzenlenen yıl sonu törenlerinde, mutluluk çığlığı ile gözyaşı birbirine karışır. Cemal Süreya’nın bir dörtlüğünde karne sevinçtir: “Kısacası o yıllarda ben/ hayatım karışık çantam gibi/iki kişiyi birden severdim/karnemde sevinç bir, aşk iki”
Öğrenci-velileri yakından ilgilendiren karneler, eğitim tarihimizin öğrenilmesinde de önemli bir araçtır. Ulusal eğitimin aynası olan karnelerle sadece bugüne değil, geleceğe de ışık tutulmaktadır. Öğrenciyi sevindiren veya üzen notlara projektör tutulduğunda, karşınızda, bir eğitim modeli ve bunun doğal bir sonucu olarak da yetiştirilmek istenen ‘insan’ı bulursunuz.
Bu açıdan bakıldığında, karne mevcut eğitim sisteminin sicilidir.
- Ayrıntılar
- Hüseyin Canerik tarafından yazıldı.
Bu konuşma, 10 Kasım 2003 tarihinde, Derince Huriye Pak ilköğretim Okulunda, 10 Kasım Atatürk’ü Anma töreninde yapılmıştır.
SAYIN KONUKLAR, DEĞERLİ ARKADAŞLAR, SEVGİLİ ÖĞRENCİLER,
Cumhuriyet Devrimimizin büyük önderi Mustafa Kemal’i, ölümünün 65. yılında saygı ve sevgiyle anıyoruz. Ulusal Önderimizin aramızdan ayrılışının yıldönümünde. gözyaşı dökerek, ağlayıp sızlayarak hiçbir sorunu çözemeyiz. Böyle bir tutum, Gazi’nin hedefleri ve dünya görüşüyle de çelişir.
1881 yılında Selanik’te başlayan ve 10 Kasım 1938’de İstanbul Dolbabahçe Sarayı’nda sonsuzluğa adım atan Mustafa Kemal’in uzun yürüyüşü, ülkemizin dağılma ve parçalanma sürecinden millî bütünlüğünü Cumhuriyet atılımıyla sağlayarak çıktığı büyük bir tarihsel tanıklığı ifade etmektedir.
Osmanlıdan parça parça koparılan vatan topraklarında, Misakı Millî de artık tartışma konusu olmuş ve “hasta adam”ın elindeki son varlığa göz dikilmiştir. Bize sözde “medeniyet” getirmek isteyen Avrupa emperyalizmi, yurdumuzu teslim almak için dört koldan saldırıya geçmiştir. İngiliz, Yunan, Fransız ve İtalyan askerleri yurdumuzu yine “ medeniyet” adına işgal etmiş, kağıt üzerinde paylaşmışlardır. Tarihinde hiçbir zaman esareti kabul etmeyen halkımız, Çanakkale savaşlarında varını yoğunu ortaya koyarak büyük bir destan yaratmıştır.
Ulusal Kurtuluş Savaşımız, emperyalizme geçit vermeyen bu şanlı direnişi Kuva-yı Milliye hareketi ile geliştirerek Cumhuriyet Devrimimizi başarıya ulaştırmıştır.
- Ayrıntılar
- Hüseyin Canerik tarafından yazıldı.
Okulöncesi eğitim kurumlarında, Anayasanın 3. ve 42. maddesi ile 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu’na aykırı bir biçimde, yabancı dilde eğitim verilmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma dönemindeki yabancı hayranlığını çağrıştıran bu durum, bağımsız ve egemen devlet anlayışına aykırıdır. Türkiye, millî bütünlüğünü tehdit eden bu kültürel yozlaşmaya karşı gereken önlemleri almak zorundadır.
Ülkemizde 2003-2004 yılında 9722’si resmi, 1592’si özel olmak üzere 11.314 okul-derslikte toplam 320.038 öğrenci okulöncesi eğitim görmektedir (MEB,2003). Türkiye’de okulöncesi çağdaki çocukların yaklaşık yüzde 89’u eğitim hakkından yoksundur. Peki özel ya da resmi herhangi bir okulda eğitim gören çocuklarımız, Türk millî eğitiminin genel amaçlarına uygun bir biçimde yetiştirilmekte midir? Bu soruya olumlu bir cevap vermek pek mümkün görünmemektedir.
Eğitimin parasız ve zorunlu olmaması, kadrolu öğretmen sıkıntısı, henüz doğru dürüst bir müfredat hazırlanmaması vb. sorunlar okulöncesi eğitimde karşılaşılan zorluklardan sadece birkaçını oluşturmaktadır. Fakat bunlardan daha önemli bir sorun var ki, yeterince gündeme getirilmemektedir: Okulöncesinde yabancı dil dersleri.