- Ayrıntılar
- Mehmet Alperdem tarafından yazıldı.
Lise 1 Türk Dili ve Edebiyatı Kitabında Atatürk Yok Bu yıl dağıtılan Türk Dili ve Edebiyatı ders kitaplarında Atatürkçülük yoktur. Bilindiği gibi 2016’ya kadar “Türk Edebiyatı” ve “Dil ve Anlatım” olarak iki ayrı ders olarak okutulan bu dersler 2016’da birleştirilmiş ve geçen yıl 2015’te hazırlanan programa göre ders içeriği ve kitaplar yenilenmiştir. Bu yılsa müfredat yeniden değişmiş ve bu doğrultuda yeni ders kitapları gelmiştir. Geçen yıl ve bu yılki kitaplarda Atatürk neredeyse yoktur. Örneğin dersler birleşmeden önce yani 2016’ya kadar okutulan Türk Edebiyatı ders kitabında (Bkz. Türk Edebiyatı-9, Komisyon, MEB yayınları, 2012) “Edebiyat ve Güzel Sanatlar İlişkisi” konusunda Atatürk’ün güzel sanatlara verdiği önem ders kitaplarında yer alırken (Görsel 1-2), hatta öğrencilere ödev olarak verilebilirken son 2 yıldır “edebiyat ve güzel sanatlar ilişkisi” konusu hâlen durmasına rağmen bu konu kaldırılmıştır. Atatürk’e gönderme yapılan tek metin yeni ders kitabında okuma parçası olarak bile değil kitabın bitmesine yakın bir yerde 258. sayfada Atatürk’ün Kurtdereli Mehmet Pehlivan’a yazdığı mektuptur. Bu mektupta da Atatürk Kurtdereli Mehmet Pehlivan’a duyduğu sevgiyi ifade etmektedir . Bu metinden sonra sorulan sorular ise yine Atatürk veya Atatürkçülükle ilgili değildir. Mektubun türü, mektubun şekil özellikleri, mektuptaki fiilleri bulmak gibi sorulardır (Görsel 3). Kitaptaki Dil Seçimi Eskiye (Osmanlıcaya) Dönüktür Ders kitabında kullanılan dil özellikle eski olandır. Sözcük denmemiş özellikle kelime tercih edilmiştir. Dilbilgisi terimlerinin bağlaç hariç tamamı Arapça’daki karşılıklarıdır. Mesela Ön ad denmemiş sıfat denmiş, ad denmemiş isim denmiş, eylem denmemiş fiil denmiş, ilgeç denmemiş edat denmiş..vb Kavram ve terimlerin öz Türkçe karşılıklarını kullanmamakta ısrar bazı çelişkilere de neden olmaktadır. Örneğin Hikâye ünitesinde hikâyenin karşılığı olan öykü kullanılmamış, ancak bununla ilgili anlatım türünden söz edilirken “öyküleyici anlatım” denilmiştir (Görsel 5-6). Zorunlulukla sözcüklerin Türkçe karşılıkları yazılacağı zaman da önce Arapçası sonra ayraç içinde Türkçesi kullanılmıştır (Görsel 4). Aslında bu dil seçimi yeni değildir. Yaklaşık on yıldır ders kitaplarında öz Türkçe sözcüklerden özellikle kaçınılmaktadır. Kitaptaki İlk Metin Fazla Akademik Olup Öğrenciyi Dersten Soğutacak Niteliktedir Ders kitabındaki ilk metin önemlidir. Öğrenci derse karşı ilk izlenimini o metinle edinir. Ders kitabındaki ilk metin Atilla Özkırımlı’ya ait bir makaledir. Bu makalenin sonunda her ne kadar metinde geçen yabancı sözcüklerle ilgili bir sözlük olsa da öğrencinin lisede ilk kez tanıştığı bir derse böyle bir metinle başlaması maça bir sıfır mağlup başlamaktır. Öğrencinin okuyacağı ilk metnin ilk paragrafını inceleyince durum daha net anlaşılacaktır. Görsel 7’de altı çizilen Tanzimat sanatçısı Şinasi’ye ait cümleler okununca durum daha net anlaşılacaktır. Oysaki dersin sevdirilmesi adına ilk metin 14 15 yaşındaki bir öğrenci için güzel bir şiir, bir resim yorumu veya küçük bir öykü parçası üzerinden genel sonuçlara ulaşılan ve tümevarım tekniğinin uygulandığı bir metin olabilirdi. Mehmet ALPERDEM AES Kocaeli Şube Başkanı Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Görsel 6- 2017 Türk Dili ve Edebiyatı ders kitabı (MEB Yayınları) (Hikâyenin Türkçe karşılığının öykü olduğunu belirtmeyip türle ilgili kavramlarda bu sözcüğün kullanılmasındaki çelişki) Görsel 7- 2017 Türk Dili ve Edebiyatı ders kitabı (MEB Yayınları) (Nasıl bir metin olmayacağının en güzel örneği)
|
|
- Ayrıntılar
- Hüseyin Canerik tarafından yazıldı.
6. Sınıf Türkçe Öğrenci Çalışma Kitabı Kitaptan Yırtılan Karikatür, Selçuk Erdem
- Ayrıntılar
- Hüseyin Canerik tarafından yazıldı.
Eski Tunceli Valisi Osman KAYMAK | Eski Pülümür Kaymakamı Celal DİNÇER |
Samsun Valisi Sayın Osman Kaymak’ın, “Terbiye amacıyla öğretmen arkadaşlar çocukları okşayabilir. Bize gelen şikâyetlerde biz sizin yanınızda olacağız." sözleri (İdealhaber, 24.08.2017), eğitimde şiddet olgusunu yeniden gündeme getirdi. Büyük tepkiye neden olan bu konuşmadan sonra, bir eğitim sendikası valiye sahip çıkarak, sözlerini olumlu yönde yorumlamaya çalıştı. Memur Sen Samsun İl Temsilcisi ve Eğitim Bir-Sen 1 No.lu Şube Başkanı Nejdet Güneysu, yaptığı yazılı bir açıklamayla, Vali Osman Kaymak’a şu sözlerle sahip çıktı:“…Sayın vali tamamen iyi niyet içinde okul idarecilerine tavsiyelerde bulunmuş. …’Çocukları koruyun, sevin, başlarını okşayın, şiddetten uzak tutun, sosyalleştirin, geleceğe iyi bir eğitimle hazırlayın, disiplinli olun, şiddetten uzak durun, aileler, öğretmenler el ele verin. Çocuğun ruhsal ve fiziki gelişimini etkileyecek davranışlarda bulunmayın’ tavsiyelerinde bulunmuş.” (Karadeniz Hayat, 29.08.2017). Sendika, başı okşanan bir öğrenci velisinin valiliğe niçin şikâyet başvurusunda bulunduğu konusuna açıklık getirememektedir. Bu tartışma bana öğrencilik yıllarımı hatırlattı. 1983 yılı… Nisan ya da mayıs ayı… Kışladan okula dönüştürülen Pülümür Lisesinde 2. sınıf öğrencisiyim. 10 Fen-A şubesindeyiz. O gün, hatırlayabildiğim kadarıyla, sınıfta arkadaşlarım Nesrin Aras, Hüsniye Yıldız, Tülay Karaağaç, Güler Sarıpınar, Celal Abbas Doğan, Musa Polat ve Hüseyin Arslan’la birlikte dersteydik. Dersi hatırlamaya çalışıyorum İbrahim Ataç’la Fizik dersi mi işliyorduk? Çok emin değilim. Matematik de olabilir. Öğretmenimiz Ali Mücahit Karaata’nın, elinden düşürmediği beyaz tebeşirle, tahta başında bize denklemleri anlatmış olma olasılığı da pek zayıf sayılmaz. O tarihlerde ders saatinde gürültü çıkarmazdık/çıkaramazdık. Bunun elbette çeşitli nedenleri vardı. Derste gürültü çıkarılamayacağını ilkokul sıralarında öğrenmiştik. Öğretmenlerimiz, gürültü çıkarmamıza engel olurdu. Köylerde, özellikle soğuk kış günlerinde, kalabalık aile bireylerinin tek sobanın yandığı odada yaşamak zorunda kalması, gürültüyü katlanması güç bir eziyete dönüştürür. Kısık sesle konuşmak, bu nedenle, bir zorunluluk olarak hayatımıza girmiş olabilir. Tebeşirin karatahtayla temasından çıkan o tanıdık sesi bastıran bir hareketlilik yaşandı. 10 Fen/A’nın koca ahşap kapısı açıldı ve okul müdürümüz E.A ile yanındaki birkaç kişi sınıfa girdi. Sınıfça ayağa kalktık. Müdürle birlikte gelenlerden biri bize ikramda bulunanların cömertliğiyle komut verdi: Oturun! Bize otur komutu veren kişinin Pülümür Kaymakamı olduğunu sonradan öğrenecektik. Öğretmen dersi yarıda kesti. Pülümür Kaymakamı Celal Dinçer, o zaman 26 yaşındaydı. 12 Eylül’ün yarattığı iklime uygun bir denetim yaptı. Bize İstiklal Marşı’nın 10 kıtasını ezbere okuttu. Takıldığımız bazı dizeler olsa da okuduk. Kaymakam, bu kez İstiklal Marşı’nın bazı dizelerini günümüz Türkçesine çevirmemizi istedi. Hemen hepimiz 10. kıtanın dizesindeki bir sözcüğün anlamını bilemedik: Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl Kaymakam bize izmihlalin ne anlama geldiğini sordu, ama cevap alamadı. Bizden cevap alamayınca bu kez yanındaki okul müdürüne döndü: -Şimdi de müdüre soralım bakalım. İzmihlal ne demektir? Müdürümüz çizgili takım elbisenin pantolonuna özenle yapıştırdığı ellerini hafifçe oynattı… Bir ara dersliğin oldukça yüksek tavanına yardım istercesine bakındı. Yüzü hafif kızardı ve gözlerinin içine bakan kaymakama bizim duyamayacağımız bir ses tonuyla karşılık verdi: -Bilmiyorum efendim… Kaymakam, kendisine sessizce fısıldanan cevap konusunda hepimizin merakını giderdi: -Müdür bilmezse öğrenciler de bilmez! Kaymakam Celal Dinçer, müdürü azarlayarak teftişin ‘hakkı’nı vermişti! Kapanan ahşap kapı, Kaymakam ve diğer görevlilerin sınıftan ayrıldıklarını müjdeliyordu. Kaymakamın aşağılayıcı bu davranışı, sınıftaki bütün arkadaşlarımızın moralini bozmuştu. Arapça kökenli izmihlalin çökme, yıkılma olduğunu dersten sonra öğrensek de olan olmuştu. Bu davranışın, öğrencilerin ‘okşanması’ndan farklı bir yönü yoktu. Genç yaştaki bir Kaymakamın bu davranışı hoş görülse bile, sözü edilen davranışın, kamu yönetim anlayışıyla çeliştiği rahatlıkla söylenebilir. Kaymakam, yol gösterici, örnek bir devlet adamı olmak yerine, denetlediği kurumlarda keşfettiği ‘açık’larla mutlu oluyordu. Bu davranışıyla, sopayla yapamadığı öğrenci ‘okşama’ görevini, yanıtsız kalan bir soruyu gerekçe göstererek, öğrenci ve öğretmenleri aşağılayarak yerine getiriyordu. Pülümür Lisesinden 1984 yılında mezun oldum. O denetimden sonra Kaymakam Celal Dinçer, kötü bir anı olarak belleğimde kaldı. Kendisini Pülümür’de bir daha görmedim, daha doğrusu görmek istemedim. 1994 yılında, Sakarya’ya atandığımda beni ilginç bir sürprizin beklediğinden haberdar değildim. Resmî işlemleri yürütmek üzere gittiğim Hükûmet Konağı’ndaki bir levha dikkatimi çekmişti: “Vali Yardımcısı Celal Dinçer” İsim benzerliği olmadığı anlaşılıyordu. Kaymakam Celal Dinçer, vali yardımcılığına ‘terfi’ etmişti! Levha bana o üzücü teftişi yeniden hatırlattı. Binadan hızla uzaklaştım. Kendimi Sakarya’nın ünlü “Çark Caddesi”ne attım. Samsun Valisinin geçen gün yaptığı açıklamalar olmasaydı, Celal Bey’i çoktan unutmuş olurdum. Samsun Valisi Osman Kaymak’ın, öğrencilerin ‘okşanması’ ile ilgili ifadeleri, toplumun derinliklerindeki şiddet gerçeğini gün ışığına çıkarmaktadır. ‘Okşama’, bugün yüksek sesle dile getirilemeyen feodal kültürün kalıntısıdır. Kürsü, sorumluluk gerektirir. Mikrofonu eline alanların, defalarca düşünmeleri gerekir. Devlet adamlarının, kürsüden yaptıkları konuşmalara gösterilen tepkiler üzerine ağız değiştirmeleri de ciddiyetten yoksundur. Mülki amirlerden, toplantılara hazırlıklı gitmek, topluma yön göstermek, adaletli ve tarafsız olmaları beklenir. Samsun’da, İl Millî Eğitim Müdürlüğünce düzenlenen bir toplantıda çocukların ‘okşanması’yla ilgili sarf edilen sözlerin, bazı yöneticiler tarafından ‘talimat’ olarak algılanacağını söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Bu sözlerin, üzerinde fazla düşünülmeden ifade edildiğini kabul edelim. O konuşmadan sonra yapılması gereken, konuşmayı ‘yok’ saymak değil, sorunlu sözlerden dolayı kamuoyundan özür dilemektir. Özür dilemek, yanlışın etrafından dolanmaktan daha erdemli bir davranıştır. Eski Sakarya Valisi Hüseyin Avni Coş’un, Adana’da görevliyken, tören sırasında, bir vatandaşa hitaben ‘gav..’ demesi, tepkilerin ardından ağız değiştirerek aslında ‘gavas’ demek istediğini belirtmesi, kamu yöneticilerinin nitelikleri hakkında bilgilendiricidir. Öğrencilerini ‘okşayan’ öğretmen ve idarecilere güven veren, cesaret aşılayan Samsun Valisi Osman Kaymak’a, bir öğretmen sendikasının verdiği destek, ibret vericidir. Sayın Valinin bu konuşmasının eleştirilmesi, haksızlık olarak görülemez. Bu tür eleştirilerin yapıcı ve düzeyli olması, mülki amirlerin eğitimine katkı sağlar. Mülki amirlerin hata yapmayan, mükemmel insan oldukları yanılgısı, daha büyük yanlışlara kaynaklık eder. Anlaşılan, sendika, asli görevine fazlasıyla yabancılaşmıştır. Vali Osman Kaymak’ın, Tunceli’den Samsun’a atanması, kaderin bir cilvesi mi? 34 yıl önce, kendisine saygıda kusur etmediğimiz Pülümür Kaymakamı Celal Dinçer’in, sınıfta öğrencileri ve okul müdürünü hedef alan sözleri, Tunceli’nin, öğretmenlere öğrencileri ‘okşama’ yetkisi veren mülki amirlerin staj merkezi olduğu kuşkusunu güçlendirmektedir. Bir Tuncelili olarak bu durumdan büyük üzüntü duyduğumu belirtmeliyim. Okullarda, bir mülki amirden beklenmeyen davranış sergileyen Kaymakam Celal Dinçer’in TBMM'de İstanbul Milletvekili olarak görev yaptığından, okul müdürümüz ve sınıf arkadaşlarımızın henüz haberdar olmadığını ifade etmeliyim. İstanbul’da oturanlardan, bilmeyerek, Dinçer’e oy verdiklerini öğrenenlerin azap çekeceklerini düşünüyorum. İstanbul Milletvekili Celal Dinçer’in, bugüne kadar, Samsun Valisi Osman Kaymak’la ilgili olarak TBMM’ye yazılı ya da sözlü soru önergesi vermediğini de belirtmeliyim. Bunu bir meslek dayanışması olarak yorumlamanın abartılı olacağını düşünenlerdenim. (Körfez, 10.09.2017)
Kaynakça: http://www.samsun.gov.tr/vali-sn-osman-kaymak Erişim: 10.09.2017. http://www.karadenizhayat.com/haber-samsun-memur-sen-vali-osman-kaymak-a-sahip-cikti-8575.html Erişim: 10.09.2017. http://samsun.egitimbirsen.org.tr/manset/2260/sayin-valimizin-milli-egitim-ile-ilgili-tavsiyeleri-dogru-anlasilmali Erişim : 10.09.2017. https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/milletvekillerimiz_sd.bilgi?p_donem=24&p_sicil=6812 Erişim: 10.09.2017. |