Kuş Dostu Müsteşar Mustafa Hilmi Çolakoğlu

 İtiraf etmeliyim ki arkadaşım Ali Ekber  olmasaydı ondan haberdar olmayacaktım. Ali Ekber’in bana yönelttiği soru, ilk bakışta ‘şike’ kokuyordu: “Kuşçu’yu tanıyor musun?”

Ne kadar kolay bir soru değil mi? Eminim ki bu soruyu  duyan hemen herkes aynı şeyleri düşünür. Bazı sınavlarda sorular helva gibidir. Maddeler hâlinde sıralanan sorular, bayramda ikram edilen çikolata tadındadır. O tada doyamazsınız. Kuşçu sorusu da başlangıçta bana öyle gelmişti. Hemen belleğimi yokladım. Soruyla, mahallede kuşçuluk yapanlar hakkındaki genel kültürümün ölçülmek istenmediği kesindi.  Bu soruya net biçimde ‘bizde böyle biri yok’ cevabını da verebilirdim. Oturduğumuz mahallede kuşçuluk konusuna kafa yoran, kuş ticareti yapan, kuşlar hakkında ahkâm kesen birileri yok. İşin doğrusu, kuş konusu bazı sıkıntılara da yol açmıyor değil. Daha geçen hafta bir sokak ötemizde oturan Niyazi  dedenin, kahvehanenin bir köşesinde kafeste pinekleyen kuşla ilgili soruya verdiği tepki hepimizi korkutmuştu. Emekli ilköğretim müfettişi Ender Özcan’ın, uyuklayan kuşu kastederek sorduğu soru,  kahvehanenin nezih ortamına bomba gibi düşmüştü:

-Kuş ötüyor mu?

Niyazi dede, önce etrafına bakındı. Kimsenin oralı olmadığını görünce üzerine alındı. Kahve rengi lekelerle bezenmiş   yumruğunu  sertçe masaya indirdi. Masadaki çay bardakları yerinden fırladı… Metal bir çay tabağı yere yuvarlandı ve beton yüzey üzerinde kusursuz bir hareketle komşu masadaki Düzali Eğribela’nın 45 numaralı ayakkabısına çarptıktan sonra yan yattı.   O gün ilk kez giyindiğim beyaz gömleğim lekelendi. Bardağa çok yakın oturan mütekait demiryolcu Ali Bey’in üzerine çay döküldü. Ali Bey, bacaklarından süzülen sıcak çayla birlikte  çığlık attı.  Kahvehane sahibi Nuri usta, bardaklar  kırılmadığından, hepimizi rahatlatan o  babacan tavrıyla yanımıza gelerek masayı sildi.  

Olayın tatlıya bağlandığını düşündüğümüz sırada Niyazi dede bastonundan güç alarak ayağa kalktı. Önce boğazını temizledi. Yıllardır yaşadığı kirli kentin, solunum yollarında tahribat yarattığı anlaşılıyordu. Çevresine kısa bir göz attıktan sonra avazı çıktığı kadar bağırdı:

-Utanmaz adam! Bana kuşumun ötüp ötmediğini soruyor. Sendeki bu kuş sevgisi, bir gün başına bela olacak. Duyan, seni kuşçu sanacak. Elimdeki bastona bakarak kuşumu test etmeye kalkışan gafil, sana gününü gösteririm!

Olayın büyümesini önlemek için araya giren  veteriner hekim Emre Canan, kuşlar üzerine kısa bir konuşma yaptı. Kuşların çeşitli nedenlerle ötmediklerine ilişkin yapılan bilimsel çalışmalardan örnekler verdi. Kahvehanedeki kuşun  depresyondan dolayı ötmediğini  söyledi.

Veterinerin söyledikleri Niyazi dedeyi çığırından çıkardı:

- Depresyonu senin baban geçirmiştir. Kahvehaneler, bir kuşun nasıl öttüğünün test edildiği mekânlar değildir.  Kuşum gayet iyi ötüyor. Daha açık söylersem, zamansız  ötüyor.  Kuşumun bir çalışma takvimi ve iş disiplini yok. Başına buyruk! Onunla dalga geçenler mahcup olacak!

Dede, elindeki bastonu  veterinerin gözüne sokarcasına sallarken  tepsiyle taşınan çayları devirdi. Yaz tatillerinde Nuri ustanın yanında çalışan ortaokul öğrencisi Mehmet’in elindeki tepsi yere düştü. Nuri usta, bu olay üzerine eline geçirdiği kızılcık sopasıyla Niyazi dedenin üzerine yürüdü. Dedeyi, koluna girerek dışarı çıkardılar.

Emekli müfettiş Ender Bey, işletme sahibine bütün zarar ziyanı üstlenme sözü verince sorun da halledilmiş oldu. Müfettişle baş başa kalınca işin gerçeğini öğrendim. Şeker ve tansiyon hastası olan müfettiş, uzun bir süredir kuşların niçin ötmediğine ilişkin araştırma yapıyormuş. Mesleki saygınlığına halel getirmemek için sorunu doğrudan öğrenmek yerine dolaylı öğrenmeyi tercih ediyormuş. Kendisinden en az yirmi yaş büyük Niyazi dedenin yeniden evlenmeye niyetlendiğine ilişkin duyumlar, bizim müfettişi de işin sırrını öğrenmeye bir anlamda mecbur etmiş.

Kahvehanedeki ‘kuş’ meselesi böylece kapanmış oldu.

Kuşçu bana neyi çağrıştırır?  Aklıma ilk gelen, Teşkilat-ı Mahsusa’nın kurucusu, Eşref Sencer Kuşçubaşıdır. Bir Jöntürk! Teşkilatçı...  2. Abdülhamit’in korkulu rüyası… Her ne kadar sonradan Çerkez Ethem’in kaderini paylaşsa da İttihat ve Terakki’nin önemli isimlerinden biri…

Ali’nin istediği cevap bu değilmiş!

Bir ‘kuşçu’ daha var. Hemen hepimizin ilk anda hatırlayabileceği bir bilim insanı: Ali Kuşçu…   Türk ve İslam uygarlığına, 15. yüzyılda, astronomi ve matematik alanında önemli çalışmalar yaparak katkı sunan bir bilim insanımız. “Fethiye”  (Astronomi )  ve “Muhammediye”  (Matematik) adlı  kitapları  bilim dünyasına armağan ederek ölümsüzleşen  bilim insanlarımızdan...

Bunun da doğru cevap olmadığı anlaşılınca aklıma öğrencilik yıllarım geldi.

 ‘Kuşçu’ sorusu bana hepimizi korkutan  Ölçme ve Değerlendirme dersindeki sürpriz sorular gibi gelmeye başladı. 1986 yılında, hocamız Halil Meletlioğlu, test olması beklenen sınavı klasik yapınca, sınıftaki öğrencilerin yüzde sekseni bütünlemeye kalmıştı! Helva tadında geçmesi gereken sınav zehir olmuştu!

 Sorunun cevabını ısrar üzerine alabildim. Sözü edilen ‘kuşçu’ tarihi bir kişilik değilmiş meğer. Şu an görevinin başında olan bir devlet büyüğümüz olduğunu öğrenince bahtiyar oldum. Bu devlet büyüğümüzün kim olduğunu, ne iş yaptığını ve ‘kuşçu’ unvanını nasıl aldığını merak ettim. Google arama motoruna,  kuşçu müdür yazdım ve karşıma 9 bin 70 sonuç çıktı!  Ana sayfada konuyla ilgili ilk haber Hürriyet’e ait:

 “Milli Eğitim'in 'Kuşçu Hilmi'si

MEB Müsteşar Yardımcısı Mustafa Hilmi Çolakoğlu, Ankara’daki makam odasında papağandan hünkari güvercinine, kanaryadan dokumacı kuşuna kadar farklı türlerden 20 kuş besliyor. Çolakoğlu, ‘Kuş sesleri ortamı yumuşatıyor. Gelen konuklar seslerden konuşamıyoruz diye hemen konuyu anlatıyor, ziyareti erken bitiriyor. Bu da işte verimliliği arttırıyor’ dedi.

Millî Eğitim Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Mustafa Hilmi Çolakoğlu, bakanlığın Beşevler Yerleşkesi’ndeki makam odasında 20, bahçesinde ise 30 olmak üzere 50 kuş besliyor. Bunlar arasında paçalı tavuk, Denizli horozu, Hünkari güvercini, angut, ördek, keklik, bıldırcın, papağan, dokumacı kuşu, kanarya gibi türler de var. Hayvanların bakımı için kendi cebinden aylık ortalama 400 lira harcadığını belirten Çolakoğlu, kuşlara ilgisinin çocukluktan kalma olduğunu söylüyor. Çolakoğlu, 40 - 50 yıl önce Ankara’nın mahallelerinde ipek böcekçiliği yapıldığını anlatarak, ‘Onlarla iç içe büyüdük’ diyor. Yaklaşık 1.5 yıldır bakanlıktaki ofisinde kuş besleyen Müsteşar Yardımcısı, şunları söylüyor:

 Gündüz Dolaşıyor, Akşam Geliyor

Kuşlar, gelen ziyaretçilerin çok ilgisini çekiyor. Bazı konuklarla takas da yapıyoruz, … Tüm masrafları ben karşılıyorum. Kuşların bakımına iki personel yardımcı oluyor. ….Makam odasında papağan, kanarya, saka kuşu, cennet sultan, Hint bülbülü, güvercin türlerinde 20 kuş var. 

…. Örneğin, Sultan papağanı odada geziyor, dışarıya çıkmıyor. Güvercinler ise gün içinde Ankara’yı dolaşıp tekrar geri dönüyorlar. Ziyaretime gelenlerden kuş getirenler de var. … resmi bir ortamda bir anda duyulan kuş sesleri ortamı yumuşatıyor. Ayrıca kuşlar benim dışımda odaya tanımadıkları biri geldiğinde ötüyorlar, ses çıkarıyorlar. Böyle olunca gelen konuk, ‘Kuşların gürültüsünden konuşamıyoruz. Ben hemen söyleyeceğimi söyleyeyim’ diyerek konuya giriş yapıyor. Bu durum da işte verimi arttırıyor.

İngiliz Heyeti Angutları Görünce Şaşırdı

Bir öğrenci velisi ziyaretime geldi, kuşları görünce ‘Ben size bir çift angut getireyim’ dedi. Göl kenarında bazı yumurtalar bulmuş, tavuğun altına koymuş, angutlar çıkmış. Angutlar ‘Peygamber tavuğu’ diye de biliniyor, tek eşliler ve sürekli eşleriyle birlikte geziyorlar. Başka bir angutla kesinlikle eşleşmiyor. Bir gün İngiltere’den bir heyet geldi, angutlar da kar yağışı nedeniyle odamdaydı. Heyet angutları görünce şaşırdı. Burada ne işleri var diye sordular, dedim bunlar danışmanlarım.”

Müsteşarlığın bahçesinde ise Çolakoğlu’nun hazırlattığı ördek, angut, horoz, tavuk kümesi bulunuyor. Çolakoğlu, ‘Tavukların organik yumurtalarını gelen ziyaretçilerin çocuklarına veriyoruz veya yakınımızdaki çocuk yuvasına gönderiyoruz. Ayrıca amatör kuluçka makinemiz var, civcivleri büyütüp isteyen okullara vereceğiz’ diyor.” (Hürriyet, 31.08.2017).

Kuş Bilgini Müsteşar

Biz Kuş Cenneti’nin Manyas’ta olduğunu sanırdık, ama yanılmışız. Kuş Cenneti, artık Manyas’ta değil, Millî Eğitim Bakanlığının bir makam odasında. MEB Müsteşar Yardımcısı Sayın Mustafa Hilmi Çolakoğlu’nun açıklamalarından, tam bir kuş uzmanı olduğu anlaşılıyor. Makamını bir kuş kümesine çevirmesi, kuşların bakımı için her ay cebinden 400 TL gibi büyük bir ödenek ayırması,  odasına gelenlerle kuş takası yapması, bahçedeki tavukların organik yumurtalarını yurtlara ücretsiz verme alicenaplığı, Sultan papağanına  odasında özgürce uçma hakkı tanıması, kuş seslerinin iş verimliliğini artırdığına ilişkin bilimsel araştırması vb. İngilizleri bile hayran bırakan uğraşlar olarak tarihe geçecektir.

 Angut Ahlakı

Bir hakaret ögesi olarak kullanılan angudun, soylu ve ahlaklı bir hayvan olduğunu nereden  bilebilirdim. Angudu isim olarak değil sıfat olarak kullananların sayısı oldukça kabarık. Sinirlendiğimiz birine ahmak  demek yerine angut  dememizi öneren hukukçuları ciddiye almalıyız. Ahmak  dediğiniz kişinin, ahmak bile olsa, kişilik haklarına saldırıdan  yüce Türk adaletine hesap vermekten kurtulamazsınız.  Payınıza  düşecek yüklü miktarda tazminat cezasına şimdiden razı olmalısınız.

Sizi çıldırtan kişilere topluluk ortasında angut  diyerek rahatlayabilirsiniz. Çünkü angut  demek suç değil!  Yüce adaletin, bu sözünüzü ifade özgürlüğü kapsamında değerlendireceğinden emin olabilirsiniz.  Bunu siz de benim gibi yeni öğreniyorsunuz, değil mi? Angudun ne kadar değerli bir kuş türü olduğunu   Müsteşar Sayın Mustafa Hilmi Çolakoğlu,  bütün bilimselliğiyle açıklıyor. Tek eşli bir kuş türü olan angut, bütün ‘sosyal’ faaliyetlere  eşiyle birlikte katılıyor! Ördekgillerden bu sevimli kuş türünün bugün insanlarda rastlanması olanaksız bazı erdemlere sahip olması, ‘angut’u bir hakaret ögesi olmaktan çıkarıyor. Birine öfkelenip ‘angut’ dediğinizde onu aslında takdir etmiş oluyorsunuz.  

Müsteşarın angutlarla ilgili açıklaması olmasaydı onları çapkın ve ahlaksız birer hayvan olarak görmeye devam edecektim. Angutların tek eşli olmaları ve sürekli eşleriyle birlikte gezmeleri, cümle aleme duyurulması gereken önemli memleket meselelerimizden biridir. Toplumda giderek yaygınlaşan çok eşlilik sorunu, angutların örnek yaşantısından yola çıkılarak önlenebilir.

Öğretim programlarını geliştirme toplantılarında angutların  örnek yaşamının dikkate alınması, ahlaklı bir neslin yetiştirilmesinde akla en yatkın çözümlerden biri olarak görülmektedir.

Özgürlükçü Bürokrat  

Mütekait bir devlet memuru olarak, Sultan papağanını kıskandığımı belirtmeliyim. Koca bir bürokratın odasında kanat çırpan bir papağan düşünün… Müsteşarın tepesinden inmeyen papağan, dünyanın en mutlu papağanı sayılmalıdır. Bürokratın bu davranışı her tür övgüye değer. Devlete otuz yıl hizmet etmiş biri olarak bunu rahatlıkla söyleyebilirim.  Biz amirlerimizin makam odasının yakınından bile geçemezdik! Şimdi Sultan papağanı, bürokrasideki bütün vesayeti alt üst ediyor ve yüce makamda özgürlüğün tadını çıkarıyor.

Müsteşarlık makamının demirbaşları arasında sayılan güvercinlerin çalışma saatleri içinde Ankara semalarında dolaştıktan sonra akşam vakti makama dönmeleri, inanılmaz bir is disiplini olarak nitelendirilmektedir. Güvercinlerin makam odasındaki gece maceralarının hayvanbilimcilerin yanı sıra paparazzilerin ilgi alanında olduğunu  hatırlatmalıyım.     

 Fedakâr Devlet Adamı

Devleti dolandırmanın âdeta kutsal bir vazife olarak görüldüğü günümüzde, yüksek düzeyde görev yapan bir bürokratın makam odasını kuşlara açması,  beslediği kuşlar için cebinden her ay 400 TL ödenek ayırması, örnek davranışlardan biri olarak görülmelidir. Bu davranış, devleti tırtıklama konusunda uzmanlaşanlara verilebilecek en güzel derstir. Türk Dil Kurumu gibi güzide kuruluşlarımız, fedakâr sözcüğünün anlamını açıklarken bu örneği mutlaka dikkate almalıdır.

Kuş bakıcılarından ikisinin devlet görevlisi olması,  kamu yararı çerçevesinde olağan karşılanmalıdır. Kuş ve tavuk besleyen devlet büyüğü, bahçedeki folluğa elini bile sürmemiş, bütün yumurtaları yetim çocuklara bağışlamıştır. Çocukların temel protein kaynağına bu kadar rahat ve zahmetsiz ulaşabilmeleri,  gıda devlerini kıskandıracak türdendir.

Devletin bahçesindeki tavukların tilkilerden uzak, huzurlu bir hayat sürmeleri  hayvan varlığımızın korunmasında önemli bir adım olarak kabul edilmeli ve yaygınlaştırılmalıdır. Kamu kurumlarında hayvan türlerinin artırılmasına yönelik önlemler zaman geçirilmeksizin hayata geçirilmelidir. Bugün varlığı tehlike altında olan hayvanlar, makam odalarındakiler dâhil, koruma altına alınmalıdır.

Bazı kötü niyetli kişilerin olası girişimlerine karşı, makam odalarında beslenen her tür hayvanın bakımının, yardımcı hizmetler personelinin görevleri arasında olduğuna ilişkin bir yönetmelik yayımlanmalıdır. Bütçeden hayvanlar için ayrılan ödeneğin artırılması için yasal düzenlemelere gidilmelidir.

 Doğa ve Hayvan Sevgisi

Üst düzey bir bürokratın, devletin bitmeyen işlerini bir yana bırakarak, makamında onlarca hayvan türüne ev sahipliği yapması, hayvan dostlarına güven, düşmanlarına ise korku salmaktadır.  Kuş avcıları bundan böyle korkmalıdır. Kuşu ötmeyenlerin, kuş hastalarının, kuşla dalga geçenlerin daha dikkatli olmaları, menfaatleri icabıdır.

Makam odasında beslenen kuş türlerinin bundan böyle artırılacağı, sırada bazı memeli hayvan türlerinin de  olduğuna ilişkin  beklentilerin gerçekleşmesi, 657 camiasının büyük özlemidir. Hayvan çeşitliliğinin makam odalarını daha renkli ve çekici hâle getirmesi beklenmektedir.  Çocuklarınıza hayvan sevgisi kazandırmak için bundan böyle makam odalarının yolunu tutmanız yeterli olacak. Masrafsız bir ziyaretle,  bedava çay ve çikolataya hak kazanabilir, amirin iyi damarına bastığınız takdirde parasız bir öğle yemeğinde  boy gösterebilirsiniz.

Kuş Gribine Dikkat!

Tavuk vebası olarak da tanımlanan kuş gribi (H5N1),  kanatlı hayvanlardan kaynaklanan bulaşıcı bir hastalıktır  ve bazen ölümle sonuçlanmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığının bir makam odasında tünekleyen kuşların, olası bir hastalıkta, ülkemizi felakete sürüklemeyeceğini kimse garanti edemez. Kuş gribinin, ülkemizin en seçkin beyinlerine zarar verme olasılığı bile korkutucudur. Türkiye’nin  beyin takımının güvenliği, her şeyden daha önemlidir.

Kuşların müsteşar yardımcılığı makamından daha yüksek mevkilere uçma olasılığı, önlem almanın önemine işaret etmektedir. Makam odasından kanatlanan hasta bir güvercinin,  bir devlet büyüğünün başına konması, ilgilinin bahtını karartabilir.  Güvercinin, bir talih kuşu olmaktan çıkarak, başına konduğu genel müdürün hayatını zindana çevirebileceği gerçeği akıldan çıkarılmamalıdır.  

Ankara semalarındaki güvercin trafiğinin, Türkiye’nin kalbinde yaşayan insanlarımızın can güvenliği için risk etkeni olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir.  Bu durum, devlet büyüklerimizin yoğun olarak yaşadığı bir kentte, insan sağlığı için ciddi  tehlike olarak kabul edilmeli ve en kısa sürede önlem alınmalıdır. Akla ilk gelen, İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü ekiplerinin, makam odalarındaki hayvanları muayene etmeleri ve gerekirse karantinaya almalarıdır. Güvercinlerin, Ankara Esenboğa Havalimanına yaklaşmalarının, hava trafiğini tehlikeye sokabileceği düşünülerek, çeşitli önlemler geliştirilmelidir.

 Eşek de Nihayetinde Sevimli Bir Hayvan Sayılır

Bizim kasabada doğru dürüst devlet dairesi kalmadığı için, ilgisizlikten yakınan kütüphane müdürü  Rıza Karakoç   da çareyi ‘hayvan’da bulan idarecilerimizden. Rıza Bey, kitaba ilgisizliğe isyan eden aydın bir kamu görevlisi… Tüm çabalara karşın ne çocuklara kütüphaneyi sevdirebildi ne de büyüklere okuma alışkanlığı kazandırabildi…  Geçen gün  kuş sevgisiyle ilgili haberi okur okumaz harekete geçmiş ve soluğu Nalbant  Ercan’ın yanında almış.  Ercan usta, eli açık,  oldukça bonkör bir esnaf. Mesleğini, yıkılmadığını  kanıtlamak için sürdürüyor.  Rıza Bey, yaşadığı sorunu Ercan ustayla paylaşmış. Nalbanta,  aydınlanmaya küçük bir katkı için ricada bulunmuş:

“Kütüphanemize bir eşek bağışlarsan, kasaba halkının aydınlanmasına büyük katkı sunmuş olursun. Kurumlara, mevzuata göre,  bağışta bulunanların ismi verilebiliyor. Eşek bağışıyla kütüphanemize adını verelim. Eşek sayesinde  ziyaretçilerimizin sayısı artarken sen de ölümsüzleşirsin.”

Usta bu ricayı kırmamış. Telefona sarılmış ve yetkililerden iki eşek talebinde bulunmuş.

“Garipköy Nalbant Ercan Ustaoğlu ve Mahdumları Kütüphanesi” sadece kasabamızın değil, bütün  memleketin medarıiftiharıdır.

Kütüphanede soluklananların ağzından düşmeyen cümle de hep aynıdır:

“Eşek de nihayetinde bir hayvandır”!

 (Körfez, 04.09.2017)

 

Kaynakça:

http://mub.meb.gov.tr/www/mustafa-hilmi-colakoglu/idari_personel/9  Erişim: 02.09.2017.

http://www.hurriyet.com.tr/milli-egitimin-kuscu-hilmisi-40566108  Erişim: 02.09.2017.

 

 

 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

0
0
0
s2sdefault