- Ayrıntılar
- Hüseyin Canerik tarafından yazıldı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanı Tayfun Karali’nin, zabıta memuru Kenan Fidan’ı dövmesi, bana yaklaşık yirmi yıl önce bir Devlet Hastanesinde yaşanan başhekim-hizmetli tartışmasını hatırlattı. Hastane koridorunda yürüyen başhekim, elleri cepte dolaşan hizmetliyi görünce uyarır. Aralarında şöyle bir konuşma geçer:
-Başhekim yanından geçiyor, aldırmıyorsun. Çıkar ellerini cebinden, terbiyesiz!
Hizmetlinin, başhekime ‘saygısızlık’ yapmak gibi bir düşüncesi yoktur. Ne var ki başhekimin beklenmeyen çıkışı ve hakaretine dayanamayarak tepki gösterir:
-Çıkarmıyorum!
-Çıkar!
-Çıkarmıyorum!
-Çıkaracaksın!
Koridorda yaşanan tartışma büyür. Başhekim, ısrarına rağmen ellerini cepten çıkarmayan hizmetliyi tehdit eder! Olay, hastane çalışanlarının araya girmesiyle son bulur.
Olay, başhekimlerin, yardımcı hizmetler personeliyle kavgaya tutuşacağı yılları haber vermektedir.
Zabıta Daire Başkanı Tayfun Karali’nin hakaret ve saldırısı kameraların önünde gerçekleşti. Dayak ve hakarete sadece kameralar değil, bazı belediye çalışanları da tanıklık etti. Olay, Daire Başkanı’nın makam şoförü ile bazı zabıtaların gözleri önünde cereyan etti.
Görüntülerden, zabıta memurunun hakaret ve dayak süresince hazır ol duruşunda beklediği, ardından bayıldığı anlaşılıyor.
Simitçi ve Midyecileri de Dövdü mü?
- Ayrıntılar
- Hüseyin Canerik tarafından yazıldı.
Tunceli Barosu’nun, Hanım Köprüsü’nün restorasyonuyla ilgili suç duyurusunu okumasaydım bir süre daha haberdar olamayacaktım (Tunceli Emek, 23.11.2017). Tarihi Hanım Köprüsü, restorasyon gerekçesiyle, âdeta yok edilmiş. Tunceli Emek’te yayımlanan fotoğrafa bakıyorum, bu benim bildiğim Hanım Köprüsü mü, diye. Değil, kesinlikle değil! Sanata ve mimariye yabancı eller, restorasyon savıyla Hanım Köprüsü’ne kıymış. Pülümür’e, Düldül Ayağı’ndaki çay ocağına, askeri birliğe, Kayadibi Restauranta çekiç sesinin bile duyulabileceği mesafedeki bir köprüye darbe indiriliyor, ama duyan yok!
Yolda volta atanlar, ilçe bürokrasisi, kahvehanelerde okey taşlarından yorgun düşenlerin kulakları, Hanım Köprüsü’nün çığlığını duymuyor. Köprüye indirilen balyoz, ilçede işsizlikten yorgun düşen Devlet erkânının ilgisini bile çekmiyor. O balyozu işçilerin ellerine tutuşturup çay içenlerin de umurunda değil. Altı üstü bir köprü değil mi, yenisi yapılır ne de olsa. Tarihmiş, uygarlıkmış, Urartularmış, Selçuklularmış ne önemi var. Onlar daha iyisini yapar! Yıkar, yeniden yaparlar.
TOKİ ne güne duruyor!
Hanım Köprüsü’nün başına gelenler, 1983-1984 yıllarında, koç figürlü mezar taşlarını yerinden sökerek Tunceli’ye götüren ‘sanat dostu’ bir valiyi de hatırlatmış oldu. Kırk elli yıllık mezar taşlarını 14. yüzyılda kurulmuş Akkoyunlu Devleti’yle ilişkilendiren vali, mezar sahiplerinin isyanıyla karşılaşmıştı.
- Ayrıntılar
- Hüseyin Canerik tarafından yazıldı.
Müfettiş, okul müdürü, ilçe millî eğitim müdürü, şube müdürü… Müfettişler, okul müdürleri, ilçe millî eğitim müdürleri, şube müdürleri… Tekil ya da çoğul fark etmez. Birkaç kişi bir araya gelip okul baskınına gitmeyi âdeta alışkanlık hâline getirmiştir. Ellerindeki dosyada öğretmenlerin isimleri yer almaktadır. Dosyalar bazen kapsamlıdır. Onlarca okul adının alt alta sıralandığı listeler ellerine tutuşturulmuştur. Listeler öğretmenler ve okul yöneticilerinin suç dökümü gibidir. İfadeler özgün değildir. Basmakalıp ifadelerle öğretmen kitlesine ağır suçlamalar yöneltilmektedir:
“Öğrencilere yardımcı kaynak aldırttığınız, bundan ticari kazanç sağladığınız iddiaları…”
Okul müdürü ya da müdür yardımcısının odasına kamp kuran bazı görgüsüz ‘muhakkik’ler, yaşamını öğrencilerine adayan öğretmeni üç kuruş için sorguya çekmektedir. Sınıf mevcutlarının ortalama 25 olduğu bir okulda, öğretmenler altı üstü 20-30 liralık kitaplardan kazanç sağlamakla itham edilmektedir. Kitap önerilerinin doğru olduğu, bütün öğrencilerin kitap aldığı varsayılsa bile 500-600 lirayı geçmesi mümkün olmayan bir alışverişten dolayı öğretmenler tekmelenmektedir.
Sistem, öğretmenini ve okul yöneticisini kameraların önünde tekmelemektedir.
Okula çağrılan onlarca veli ve odalara doldurulan yüzlerce öğrenci, öğretmen ve yöneticiler hakkında sorgulanmaktadır.
-Öğretmen size kitap aldırttı mı?
-Kaç TL ödediniz?
-Öğretmen bu işten menfaat sağladı mı?
-Kitaplar için öğretmene komisyon verdiniz mi?
-Öğretmenine para verdin mi?
Her bir soruyla öğretmen hakkında kuşku yaratılmaktadır. Muhakkikler aracılığı ile, öğretmenlere ‘sürümden kazanan’ esnaf muamelesi yapılmaktadır. Olaya veli ve öğrencilerin alet edilmesi, sistemin kirli ellerini gizlemeye hizmet etmektedir. Minik öğrencileri bile, işi kılıfına uydurmak için, Rehberlik öğretmeni eşliğinde öğretmenleri aleyhinde ifadeye zorlayan sistem tükenmiş demektir.