Pülümür Vadisi
Pülümür Vadisi

Pülümür Vadisi’nde sabah yürüyüşlerine sakın montsuz çıkmayın, üşürsünüz! Çocukluğunuzun geçtiği vadideki temponuzu Pülümür Çayı’nın akış hızına göre ayarlarsanız, Kırmızıköprü’ye  iki km mesafedeki 1. tünele kırk dakikada ancak varabilirsiniz. Pülümür Çayı, anneannelerin yüreğinden kopan bir ninni gibidir, usul usul akan…  Salıncakta sallanan bir bebek gibi kıyısında uykuya dalabilirsiniz.  İlkbaharda ergenleri aratmayan çılgınlıklar sergileyen çay, yazla birlikte durulmaya başlar. Sonbahar, çaydaki deli dolu hareketliliğin ilkbahara ertelendiği bir mevsimdir.

  

Çayda sabah saatlerinde yan yatan balıkları göremeyeceğiniz için üzülmeyin, sizi heyecanlandıracak sürpriz canlılarla karşılaşabilirsiniz. Doğa dostu Ali Dikme’nin keşfettiği iki siyah leylek örneğin.  11 Temmuz'daki sabah yürüyüşünde, 2. düzlüğün bitiminde, çayın kıyısında ancak birkaç saniye görebildiğiniz bir canlıdan daha büyük sürpriz olabilir mi? Heyecan verici bu canlıyı adlandırmak için yardım istiyorum. ‘Su samuru’ diyenler var. Yörede ‘su köpeği’ olarak adlandırılan bu canlı, kısa tüylü, kahve renkli ve bir kediden biraz daha büyük. Pülümür Vadisi’ndeki canlı türleri, ‘su samuru’nun eklenmesiyle zenginleşiyor.

 

Pülümür Çayı Rotanızı Belirliyor

Tünellere doğru yürüyüşe çıktığınızda size eşiniz, kardeşiniz, anne ve babanız, çocuğunuz,  arkadaşınızla birlikte bir de Pülümür Çayı eşlik eder. Pülümür Çayı, o gün uykudan uyanamadığı için sizi yolda yalnız bırakan sevgiliye inat,  kolunuza girer ve eve dönünceye kadar yalnız bırakmaz. Kuşlar, sabah saatlerindeki sessizliği bozan bir diğer  mutluluk kaynağıdır. Gizlendikleri meşe, söğüt, akasya, kavak, çalı süpürgesi, ayı üzümü, böğürtlen, çınar dallarından yayılan seslerin taklidi mümkün değildir.  Kuş sesleri parmak izi kadar özgündür ve her bir kuş sadece kendisine özgü ses çıkarır.

0
0
0
s2sdefault
Ahmet Gül
Ahmet Gül

Tatilde aklıma ilk gelen doğa oluyor. Büyük kentlerde sessizliği özlüyorum. Sarı kamyonlar, görgüsüz yapılar, magandalar, çekirge sürüsünü andıran otomobiller, sokak düğünleri, düğün konvoyları, sıra kapmak için sıkılı yumruklarla saldırı konumunda bekleyen kural tanımazların, betonun ve teknolojinin olmadığı “ilkel” bir yaşama özlem duyuyorum. Böyle bir dünya zor olsa da magandalaşan kentlerden uzaklaşmak için kısa süreli tatiller, büyük fırsat.

Kentlerimiz görgüsüz değnekçilerin, magandaların insafına terk edilmiş durumda. Sanatı kirletmek için sümküren magandalar, kentleri de kendilerine benzettiler. Kentlerimiz de onlarla birlikte sümkürmekte, zincir sallamakta, bağırıp çağırmaktadır. Kentler insanlara benzer, insanlar da kentlere… İnsanlar kentleri, kentler de insanları dönüştürür. Mafyalaşan sistem toplumsal dokumuza magandalığı “armağan etmek”le yetinmemiş,  maganda kentler yaratarak dünya mimarisine yeni bir tarzla “katkı” sunmuştur. 21. yüzyıl, kentlerimizin magandalaştırılma çağı olmuştur. Sokakta oynayan çocuklara, engellilere, yaşlılara  “posta koyan” maganda kentler, mimarlık biliminin yeni bir alanı olmaktadır.

Maganda kentlerden kurtulmak için kırsal alanlara koşuyoruz. Tek katlı binaları daha çok seviyor, görece ilkel koşullarda yaşamayı tercih ediyoruz. Bu eğilim, köylerde kontrolsüz yapılaşmaya yol açma tehlikesini beraberinde getirse de bugün için ciddi bir sorun yaratmadığı görülüyor.

6 Temmuz’da Pülümür Kırmızıköprü’ye geldik. Cebimizdeki son kuruşları maganda kentlerde harcamıştık. Bababank, hafta sonları dâhil, sürekli hizmet veriyor. Ne de olsa baba harçlığında yaş sınırı yok! Kırmızıköprü’de para harcanacak sınırlı sayıda yer var.  Ezel Kafe, Akkılıç Kahvehanasi ve Dilek Marketten başka bir dinlenme/alışveriş yeri bulunmuyor.

0
0
0
s2sdefault
Tuncelililer Turizm
Tuncelililer Turizm

İstanbul, Bursa, Kocaeli vb. sanayi kentlerinde en güzel mevsim  acaba hangisi? Ansiklopedileri boş yere karıştırıyorum, cevap yok!  Yirmi yıllık Coğrafya  öğretmeni bir arkadaşım aklıma geliyor. Mesleğinde çeşitli başarılara imza atan arkadaşım İlkyaz Bilgili’yle,  ‘Sonbahar Kafe/Nuri’nin Yeri’nde  buluşuyoruz. ‘Nuri’nin Yeri’nde, hemen her mevsim sonbahardır. İlkokulda öğrendiğimiz ilkbahar-yaz-sonbahar-kış bilgisi, bu kafede dayanaksız kalıyor.

 

Kafenin hemen yer yerinde sonbaharın izlerine rastlanıyor. Duvardaki fotoğraf ve resimler, masa örtüleri, döşemeler, panolarda sergilenen şiir ve metinlerde sadece sonbahar var.  Kurutulmuş sarıçiçekler ve  sarı, turuncu, kızıl yaprakların özenle yerleştirildiği vazo,  sonbahar imgeleriyle  işlenmiş.   Kafede düşük desibelde yayın yapan radyodan sonbahar ezgileri yayılıyor. Bir ara, öğrencilik yıllarında dinlediğim bir bahar şarkısı da karışıyor bu güz kafesine:

 

Ben Her Bahar Âşık Olurum

Damarlarımda yine aşk var

Gözlerim yine manalı

Başladı güneşli yağmurlar

Islandı umudumun saçları

Kırılan dallar gibiyim

Ben her bahar dirilirim

Gizli bir kaynaktır içim

Kendime bir yol bulurum

 

Kafe sahibi Nuri Solgunyaprak’a göre varsa da yoksa da sonbahar!  Kafenin kapısı, sonbahar dışındaki tüm mevsimlere kapalı. Kapıdaki bir uyarı levhası da bu yönde:

 “İlkbahar, yaz ve kış mevsimleri giremez!”

 

İlkyaz,  mevsimlerin de, insanlar gibi,  depresyon geçirdiğini söylüyor. Gökdelenler, kirlilik, yeşil alanların yok edilmesi, toprak kaybı vb. etkenler mevsimsel döngülerde sorunlara yol açıyor. İlkyaz, sanayi kentlerinin en iyi mevsiminin henüz keşfedilmediğini, bütün mevsimlerin sorunlu olduğunu, mevsimsel ‘tat’ların  kırsal alanlara özgü olduğunu düşünüyor.  Kafede sonbahar tatlarından biri olarak kabul edilen kuşburnu içiyoruz.  Arkadaşım, sanayi kentinde geçirdiğim buhrandan kurtulmam için memlekete gitmemin yararlı olacağını düşünüyor. Havaalanında çorap kontrolü vb. sinir bozucu uygulamalardan dolayı otobüsle yolculuk yapmamı öneriyor. Cebinden çıkardığı sürpriz bileti bana uzatıyor! Bilette şu bilgiler yer alıyor:

0
0
0
s2sdefault