Pülümür (Kırmızıköprü) Mezra Köyü İlkokulu

Pülümür (Kırmızıköprü) Mezra Köyü İlkokulu

Hatırladığım ilk seçim, 1973 yılında yapılmıştı. Pülümür Mezra köyünde, toprak damlı evde yaşıyorduk. Köyümüz, Sürek Mahallesi dâhil, yaklaşık 40 haneden oluşuyordu.   14 Ekim 1973 tarihinde yapılan genel  seçimlerde, sandık, okuduğumuz okulda  kurulmuştu. Mezra Köyü İlkokulunun ahşap döşemeli dersliğinde oy kullanılmıştı.

Günlerden pazardı.  

Sayım sırasında sandığın başında kimler vardı, belleğimi yokluyorum. Dayım Müdür Ağa (Hıdır Sadıkoğlu)  ile  Köy Kâtibi(Ali Susan)'ni çok iyi hatırlıyorum. Bir de  Kamer (Ahmet)  Fırat… 

O tarihte Pülümür Mezra Köyü İlkokulu 2. sınıf öğrencisiydim.  Yeşil ceviz kabuğunu soymaktan kararan ellerimizi Puşi Deresi'nde kumla ovmuş, okula âdeta kazınmış ellerle gitmiştik. Öğretmenimiz Kemal Cahit Akçiçek'e, desenli mendilimizin üzerine koyduğumuz temiz ellerimizi göstermek için sabırsızlanmıştık.

Sonbahar serin ve yağışlı olur. Ağaçların ulaşılamayan dallarında 'mahsur' kalan son yaban armutlarını  (ahlat) topladığımız günler…  Sararmış yaprakların altında unutulmuş birkaç ceviz,  kuşlardan  arta kalan bir avuç alıç vb. doğa harikası meyvelerle mutlu olduğumuz günler…  Yapraklarını dökmüş ceviz ağaçlarının çıplak dallarında  çatlamış kabuğuyla bize gülümseyen cevizler… Sincapların bile gözünden kaçan cevizler için elimizi çabuk tutardık. Genelde yüksekte kalan cevizleri indirmek için taş atardık.

Çalı çırpı kullandığımız da olurdu.

Seçimin yapıldığı tarih, kış hazırlıklarının  tamamlandığı tarihtir. Hayvanlar için,  Akdik'ten (Gema Aynige) yaprak kesilmiş, armut-meşe ağaçlarının dalları arasında dizilmiştir. Samanlıklara saman doldurulmuş, Kırmızköprü'deki iki su değirmeninde buğday öğütülmüş, Erzincan Buğday Meydanı'ndan dut ve gün kurusu alınmıştır.

Hâli vakti yerinde olanlar kavurma yapmıştır.

Armut turşusu kuranlar, soğuk kış gecelerini özlemle beklemektedir.

Ekim, köylülerin  rahatladığı   aydır. Gergin ve yorucu  bir yaz geride kalmış, kış için bütün hazırlıklar tamamlanmıştır. Ekim ayındaki seçim köylülerin nefes aldığı bir döneme denk gelmişti. Sandık açılmış, oylar sayılmaya başlanmıştı. Pusulalar sırayla açılıyor, sandık başındakilere gösteriliyordu. Oyların çoğu CHP'ye çıkmıştı. CHP, seçime, Bülent Ecevit'in Genel Başkanlığında girmişti. Sandıktan  Mustafa Timisi'nin Genel Başkanı olduğu Türkiye Birlik Partisi (TBP)'ne sanırım 7 oy, Süleyman Demirel'in Genel Başkanı olduğu Adalet Partisi (AP)'ne ise 4-5 oy çıkmıştı. O yıl, yanılmıyorsam, dayımız Bekir Şenli AP Tunceli İl Başkanı'ydı.

AP'ye oylar hatır için verilmişti.

Sayımdan sonra  köylülerimiz, en küçük bir kırıcı laf etmeden, evlerine dönmüştü.

Sandık, Pülümür İlçe Seçim Kuruluna gönderilmiş ve bir sonraki seçime kadar konu kapanmıştı. 

1973 yılında yapılan seçimlerde CHP'li Nihat Saltık ve Süleyman Yıldırım, TBMM'ye üye olarak seçilmişti. 

 1973 Yılı Genel Seçimlerinde Tunceli İli Pülümür İlçesi Oylarının Partilere Göre Dağılımı

 

Parti Adı

Oy Oranı

Toplam Oy

Grafik

 

CHP 

% 71

3,898

%71

 

AP 

% 19

1,044

%19

 

BAĞ 

% 6

353

%6

 

DP 

% 0

53

%0

 

TBP 

% 0

39

%0

 

CGP 

% 0

33

%0

 

MHP 

% 0

20

%0

 

MSP 

% 0

19

%0

 

MP 

% 0

0

%0

24 Haziran 2018: "Ne Hâliniz Varsa Görün!"

24 Haziran'da yapılan seçimlerle ilgili dikkat çekici değerlendirmelere rastlanıyor. Seçim sonuçlarının sağlıklı bir biçimde değerlendirilmesi, kuşkusuz önemli.  Tercihlerde hangi etkenlerin belirleyici olduğu vb. sorular ancak sağlıklı analizlerle yanıtlanabilir. Nitekim bu konuda çeşitli değerlendirmeler yapılmaktadır. Ne  var ki seçimlerle ilgili bazı  değerlendirmelere kızgınlık ve öfkenin egemen olduğu gözlenmektedir. Öfke ve hakaret içeren değerlendirmelerin özellikle 'sosyal medya'da kontrolsüz biçimde yayıldığı görülüyor.  İşte onlardan birkaçı:

"Benim çocuklarım kolejlerde okuyor. Aylık gelirimiz en az 20 bin lira. Siz asgari ücret alıp yine bunlara oy veriyorsunuz, sürünün!"

"Ben bedelli askerlik yaptım. Çocuklarım da bedelli askerlik yapacak. Sizin çocuklarınız askerlik yapacak ve şehit olacak! Siz yine bunlara oy vermeye devam edin!"

"Bizim her şeyimiz var. Canımız istediği zaman yurt dışında yaşayabiliriz. Sizin gideceğiniz hiçbir yer yok, ama bunlardan vazgeçmiyorsunuz. Ne hâliniz varsa görün!"

"Artık size acımıyorum. İşten atılsanız da umurumda değil, çünkü bunları siz getirdiniz."

"Daha beter olun!"

Toplumun 'seçkin' bir grubu, sistemin yarattığı yıkımı, ekonomik zorluklar ve sosyal sorunlardan bunalan kitlelere fatura etmektedir. Onlar ki bunlara oy vermiş, oh olsun!

Bu değerlendirmelerin bilimselliği üzerine saatlerce dil dökenlerle tartışmaya girme gafletinde bulunmayın sakın, kaybedersiniz!

Onlara göre bu toplum üç kuruşa satın alınabilen onursuz, gurursuz, kişiliksiz bir  cahil sürüsüdür!  Ülkenin yaşadığı/yaşayabileceği felaketlerin tek sorumlusu, bu cahil kitledir. Cehalet içindeki kitlelerden korunmak için yüksek güvenlikli sitelere sığınan aydınların dili, ısırgan otu gibidir.

Halka Yabancılaşmak

Halkın tercihlerinde etkili olan etkenlere kafa yormak yerine halka hesap sormak ya da hakaret etmek, aydınlardan beklenen bir davranış mıdır? Maaş, statü, eğitim vb. ayrıcalıklarına vurgu yapanlara  ne demeli peki?  Malvarlığıyla övünen bu aydınlar, asgari ücretle geçinmeye çalışan  insanları, seçim tercihlerinden dolayı, yerden yere vurmakta ve 'beddua'  etmektedirler. 

Düşkün bir toplum, piyasada, aydınlara paha biçilmez bir değer kazandırıyor.

"Aziz Nesin, az bile söylemiş, bunlar zaten aptal! Koyun sürüsü! Bunlardan adam olmaz.Ekmek arası köfteye oy verirler."

Aydın, kafasındaki halk tanımına uygun kanıtlar üretme konusunda oldukça uzmandır. Sokakta yenen simit, merdiven altındaki çay ocağında yudumlanan çay, düşük maaş bordrosu vb. kanıtlar, onları haklı çıkaracak tapu gibi belgelerdir.

Kendi maaşlarını, taşeron elemanlarının düşük maaşlarıyla karşılaştırarak mutlu olmalarını da aydınlarımıza çok göremeyiz. Ülkede düşünce özgürlüğü var, dileyen dilediği gibi konuşur. Aydınların beyin jimnastiği sayesinde, asgari ücret, sistemin bir ayıbı olmaktan çıkarılmakta ve çalışanların işlediği yüz kızartıcı bir suç kapsamına alınmaktadır.

Aydınların halka yabancılaşması, bugünün sorunu değil, dünden devralınan genetik bir hastalıktır. Süreğen bir hastalık! Devlet okullarında parasız eğitim görmüş, her şeyini halka borçlu olan aydınların bu kalıtsal hastalığa yakalanmaları, ülkemiz adına trajiktir.

Mikrofonu Vatandaşın Gözüne Sokmak!

Hangi yayın organında çalıştığı belirsiz 'gazeteciler' mikrofonu bir saldırı aracı olarak kullanıyor. Mikrofon,  seçim sonuçlarından sorumlu tutulan  vatandaşları aşağılamak için bir silaha dönüştürülüyor.  Gazeteci,  vatandaşlara hesap soruyor:

"Asgari ücret alıyorsunuz, ama yine bunlara oy veriyorsunuz!"

"Soğan 7 lira, ama siz hâlâ bunları destekliyorsunuz1"

"Patates aldınız mı, patates? Ya soğan? Patatese ve soğana  bunlar zam yaptı, seçimde tercihiniz yine bunlardan yana oldu!"

İletişim fakültelerinin kantininde bir bardak çay içen hiçbir gazeteci böyle sorular sormaz. Gazeteci, yargıç değildir. Gazetecilik, herhangi bir eylemi yargılama görevi olarak da görülemez. Sözgelimi, gazeteci, herhangi bir soygunun failine 'utanmadın mı'  sorusunu yöneltemez. Gazeteci eylemin niçin, kimlerle, nasıl ve  ne zaman gerçekleştirildiği vb. sorular sorar ve yanıtlarını kamuoyuyla paylaşır. Polisin kelepçelediği bir suçluya, 'yaşından başından da mı utanmadın'  biçiminde seslenmek de gazetecilik mesleğiyle örtüşmeyen bir tutumdur. Gazeteci, olayları ve olguları yansıtır, hüküm vermez.  Soru, gerçeğin saptanmasına hizmet eder. Seçim tercihinde hangi etkenler belirleyici olmuş, yurttaşlar tercihini niçin öyle yapmış, tercihte ekonomi mi yoksa güvenlik kaygısı mı etkili olmuş  vb. sorular nihayetinde gerçeğin öğrenilmesini sağlar. Bunun yerine sokakta karşılaşılan  sıradan insanlara orantısız tepki göstermek, Türkiye'yi artık yaşanabilir bir ülke olarak görmemek, halkın tamamına koyun 'muamelesi' yapmak, gelecekten umudu kesmek vb. tutum ve davranışlar, nesnel olarak, sisteme güç verir. Bu tür davranışlar, çürümenin kesintisiz devam edeceğine ilişkin yaratılmaya çalışılan  kültürel iklime katkı sunmaktan başka bir işe yaramaz. Kitlelere, nesnel  koşulların dışında, maddi gerçeklerle örtüşmeyen roller yüklemek akla ve bilime aykırıdır. Kitleler yaşayarak öğrenir. Onları siyasal tercihlerinden dolayı aşağılamak ve mahkûm etmenin, aklı başında bir aydın tavrı olarak  görülemeyeceği ortada.

Aydın, güzel bir Türkiye için verdiği emeği kitlelerin burnundan getirmeyen insandır. Türkiye için çektiği sıkıntıyı milletin burnundan getirenleri aydın olarak tanımlamak olanaklı görünmemektedir. Aydın, ülkesi için kavgaya giren, zaferden  sonra yine işe koyulan kişidir. Tıpkı Kartallı Kâzım gibi. Nâzım Hikmet, Kuvâyi Milliye'de (s. 67)  Kartallı Kâzım'ın Hikâyesi'ni anlatır:

Dövüştü pir aşkına, 
yaralandı birkaç kere 

ve saire. 
Ve kavga bittiği zaman 
ne çiftlik sahibi oldu, ne apartıman. 
Kavgadan önce Kartal'da bahçıvandı,
kavgadan sonra Kartal'da bahçıvan... 

Kartallı Kâzım
Kartallı Kâzım
Nâzım Hikmet
Nâzım Hikmet

Aydın, Halkını Aşağılar mı?  

Seçimden yaklaşık bir ay kadar önce bir  kamu hastanesinde görev yapan Dr. Ayşin Karaçam'ın hastalara gösterdiği tepkiye tanık olmuştum. Doktor, özel muayeneye yetişme telaşıyla, kapıda biriken hastalara öfkeliydi. Onlara hitaben şunları söyledi:

"Size ne yaparlarsa yapsınlar yine  onlara oy verirsiniz. Asgari ücret alırsınız, yine onları desteklersiniz. Gidin onlar sizi iyileştirsin, benden bu kadar!"

Muayene olamayacağımı anlayınca Ayşin Hanım'ın özel muayenehanesine gittim. Beni ayakta karşıladı. Gerekli muayeneyi yaptıktan sonra seçimlerle ilgili şu değerlendirmeyi yaptı:

"Göreceksiniz yine onlara oy verecekler! Bunlardan adam olmaz. Asgari ücret alırlar, yine de onların peşinden ayrılmazlar. Aman bana ne, onlar düşünsün."

Muayene çıkışında görevliye ücreti ödedim. Doktorun çalıştırdığı kadın 20'li yaşlardaydı. Para üstü için birkaç dakika beklettiği için özür diledi. Kadına ne kadar ücret aldığını sordum. Doktorun duyamayacağı bir sesle şunları söyledi:

"Beyefendi, aylık kazancı en az 40 bin lira. Haftanın altı günü çalışıyorum. Asgari ücret alıyorum. Geçen ayın maaşından, izinli olduğum bir günden dolayı 50 lira kesti. Yapacak başka bir işim olmadığı için burada çalışmaya mecburum."

Yedi katlı binanın merdivenlerinden ağır ağır iniyorum. Halkına ve ülkesine bu kadar yabancılaşan aydınların varlığı,  yüreğimi burkuyor. Tam 45 yıl sonra, Mezra Köyü İlkokulunda  buluyorum kendimi. Öğretmenim Kemal Cahit Akçiçek,  beyaz tebeşiri elime tutuşturuyor, "Yaz," diyor:

"Dünyayı güzellik kurtaracak."

 

 (Körfez, 30 Haziran 2018)

 

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski

Kaynakça:

https://tr.wikipedia.org/wiki/1973_T%C3%BCrkiye_genel_se%C3%A7imleri  Erişim: 30.06.2018.

Hikmet, Nâzım. (1990). Kuvâyi Milliye, İstanbul: Adam Yayınları.

Dostoyevski, Fyodor Mihayloviç. (2016). Dünyayı Güzellik Kurtaracak (Aforizmalar), İstanbul: Aylak Adam Yayınları.

 http://www.secim-sonuclari.com/1973/tunceli/pulumur Erişim: 30.06.2018. 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

0
0
0
s2sdefault