16 Nisan’da Anayasa değişikliği için halkoylamasına gidilecek. Seçimde toplam 58 milyon 222 bin 937 kayıtlı seçmenin oy kullanması bekleniyor. Halkoylamasında,  seçimden önce başkanlara seçim torbası dağıtılması uygulamasına, Yüksek Seçim Kurulu (YSK)nun 22.03.2017 tarih ve 368 sayılı kararıyla son verildi.

           YSK'nın kararında, torbaların teslimiyle ilgili iki yöntem önerdiği görülmektedir. Bunlardan birincisi, torbaların, ilçe seçim kurullarının belirlediği yerlerden, seçim günü saat 05.00'te bina görevlilerine teslim edilmesidir. İkinci yöntem ise, torbaların seçimden bir gün önce ilçe seçim kurullarınca sandık alanlarında bina görevlilerine teslim edilmesi ve muhafaza edilmesidir.  

           Bu karara en çok sandık kurulu başkanlarının sevindiği görülmektedir. Seçimden birkaç gün önce seçim torbasını sırtlayan sandık kurulu başkanlarının görüntüsü, ilgi çekiciydi. Yardım malzemesi taşıdığı düşünülen binlerce insanın büyükşehirlerin insan kalabalığına karışması, ciddi sıkıntılara yol  açardı. Kararın,  sabah saatlerinde torba almakla görevlendirilen bina görevlilerini zor durumda bırakacağı, özellikle büyük kentlerde ulaşım vb. sorunların seçimi sorunlu hâle getirebileceği düşünülmektedir. Özel aracı olmayan bina görevlilerinin, sabah 05.00'te torba almak için hangi araçlardan yararlanabileceği konusunun dikkate alınmadığı görülmektedir.

         Torba yüklü sandık kurulu başkanlarının, otobüsleri doldurması, sürücüleri çok rahatsız ederdi. Sırtında torba taşıyan bir kişi araçta iki kişilik yer kaplar. O yüzden, torbaların dağıtıldığı gün, toplu ulaşım araçlarının cirosu düşer. Halk otobüslerinin cefakâr sürücülerinin, araçlarına sandık başkanlarını almak istememelerinin nedeni budur.  Bazı duraklarda göze çarpan torbalar, o durakta durması zorunlu olan otobüslerin frenlerini patlatabilir.

           Freni patlayan otobüs, duraktan yolcu alamaz!

        Süleyman Garibim, yıllar önce, evinde sakladığı seçim torbasının başına gelenlerden dolayı hapsi boylamıştı! Torbaların başına gelenleri merak mı ediyorsunuz? Garibim, çocukları zarar vermesin diye torbayı toprak evin tavan arasında saklamış. O gün yağan yağmur, torbadaki  mühür ve mum dışındaki her şeyi hamur hâline getirmişti.

0
0
0
s2sdefault

     Organik, Fransızca kökenli bir sıfat. Doğal yolla yapılan anlamında kullanılıyor. Bana sorulacak olursa, organik, fahiş fiyatla satılan ürün demektir. Son yıllarda daha sık karşılaştığımız bir kavram. Bebekler bile emdikleri sütün doğal olup olmadığını merak ediyor.  Bayramda şeker ikram ettiğiniz çocukların,  şekerin doğallığı ile ilgili sorularına muhatap olabilirsiniz:

     Amca, şeker organik mi?

    Gel de cevapla!

    Aklıma hemen Organik Şeker Fabrikasının emektar işçisi Süleyman dayım geliyor. Telefona sarılıyorum:

    Dayı, ürettiğiniz şeker organik mi?

    Dayım, kurum kültürüyle yetişmiş, ağzından laf alamazsınız. Çalıştığı kurumun aleyhinde konuştuğuna kimse tanık olmamıştır. Gerçek dışı bilgi de vermek istemiyor. Şeker üzerine uzun uzadıya bazı açıklamalar yapıyor, ama kapıdaki çocuklar sabırsız. Soruyu tekrarlıyorum, ama sonuç yok. Çocuklara şekerle ilgili bazı bilgiler veriyorum. Belli ki onlar benden daha çok şey biliyorlar, uzatmıyorum.

   Çocuklara birer şekeri bile güçlükle veriyorum.

    Trabzonlu aşçımız Fatma Hamzan, tam bir organik ürün tutkunu. Eli çabuk, güler yüzlü ustamızın hastalandığı görülmemiştir. Çünkü o, kendisine hastalanmayı yasaklamıştır.  Yemeklerde kullandığı ürünlerin doğal olmasına özen gösteriyor. Çayeli kuru fasulyesi, Fatma Hanım’ın vazgeçilmez yemeklerindendir. Beşikdüzü tereyağından yapılan pilav, Osmancık ürünüdür. Fatma Hanım’ın yemek sonrası promosyonu, Türk kahvesidir (Fatma Hanım’ın bedava tatlıları, şekerimizi düşüren bir doğa mucizesidir).

      Aile kasabımız Özcan da ‘organik’ tutkunu… Geçen gün kapısının önünden geçerken, kesilmek üzere bekletilen boğanın boynuzlarından canımı zor kurtardım! Özcan usta, boğasının ‘organik’ ürün kaynağı oluşuyla övünüyor.  

0
0
0
s2sdefault

 

Bu yazının özeti, Mart 2017 tarihli "Öğretmen Dünyası"nın 447. sayısında yayımlanmıştır.

 

ÖZET 

 

Bu yazıda, ilköğretim 4., 5., 6. ve 7. sınıf 2017 Sosyal Bilgiler Program Taslağı irdelenmekte, taslakla  ilgili düşünce ve önerilere yer verilmektedir. Sözü edilen program, 1968 İlkokul Programının yanı sıra 2005 ve 2009 Programlarıyla birlikte ele alınmakta ve program geliştirme ihtiyacından ne anlaşılması gerektiği sorusuna cevap aranmaktadır.

 

 GİRİŞ

 

Millî Eğitim Bakanlığı (MEB), 13 Ocak 2017 tarihinde, ilk ve ortaöğretim programlarında değişikliğe gidildiğini açıkladı. 172 sınıf düzeyinde, 58 dersin (Bazı açıklamalara göre 53) öğretim programı değiştirildi (Tablo 1, 2, 3).Taslak programlar, kamuoyu katkısı gerekçesiyle, ‘tartışma’ya açıldı. Bakanlık, program taslaklarının tartışılması için bir aylık süre tanıdı. ‘Askı’ süresince yapılan tartışmaların program geliştirme çalışmalarına nasıl yansıyacağı konusu, henüz açığa kavuşmuş değil. Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz,  program taslakları ile ilgili olarak MEB’e 165 bin 326 görüş sunulduğunu ifade etmiştir (AA, 08.02.2017).

 

MEB’in tartışmaya açtığı programlardan biri de  Sosyal Bilgiler Programıdır. Sosyal  Bilgiler   dersi  1926-1968  yılları  arasında  4.  ve  5.  sınıflarda   Tarih,  Coğrafya,  Yurt  Bilgisi  adları  altında ayrı  ayrı     okutulmuş,    1968  yılında  Sosyal  Bilgiler  adını  almıştır (Gülcan vd., 2003, s. 168;  Sönmez, 1999, s. 23). Söz konusu ders, 1962 İlkokul Program Taslağında Toplum ve Ülke İncelemeleri adıyla yer almıştır (MEB, 1962, s.  41, 101). Köy Enstitüleri ve öğretmen okullarında 1953’e kadar Tarih,  Coğrafya ve Yurttaşlık Bilgisi adıyla okutulan ders, bu  tarihten  itibaren   Sosyal Bilgiler   adını  almıştır (Yıldırımtel,  1953, s. 4). 

 

Program değişikliğinde akla ilk gelen derslerden birinin Sosyal Bilgiler olduğu görülmektedir. 2004 Programı, ABD National Council for the Social Studies’in,  Sosyal  Bilgiler İçin Öğretim Programları Standartları çalışmasından  tercüme  edilmiştir (Cumhuriyet, 16.09.2004; Dilber, 2004, s.11).16 Mayıs   2003  tarihinde, Başkent Öğretmenevinde yapılan  Program Geliştirme Konseyi  toplantısında, “ABD’deki  national  standartlardan yararlanmalıyız.” önerisi dile  getirilmiştir (Canerik, 2005, s. 367). 4 Mayıs 2004’te, Başkent Öğretmenevinde gerçekleştirilen program geliştirme toplantısının ‘önemli’ konukları arasında Soros’un Açık Toplum Enstitüsü ile Friedrich Ebert Vakfının bulunması, program çalışmalarıyla ilgili kuşkuları güçlendirmektedir.

0
0
0
s2sdefault