Avukat Ali Gündüz (Tunceli Nazımiye Dereova'dan hukuk eğitimine uzanan zorlu bir süreç)
Avukat Ali Gündüz (Tunceli Nazımiye Dereova'dan hukuk eğitimine uzanan zorlu bir süreç)

Avukat, Fransızca kökenli ‘avocat’ sözcüğünden dilimize yerleşmiş bir isim. Türk Dil Kurumu (TDK) avukatı  şöyle tanımlamaktadır:

Hak ve yasa işlerinde isteyenlere yol göstermeyi, mahkemelerde, devlet dairelerinde başkalarının hakkını aramayı, korumayı meslek edinen ve bunun için yasanın gerektirdiği şartları taşıyan kimse.

Gerekmediği hâlde başkasını savunan, onun adına konuşan kimse.

Dilimizde, yerleşik olmasa da, avukat yerine ‘savunman’ sözcüğünü kullananlara da rastlanıyor. TRT Genel Müdürü Tunca Toskay zamanında, 1985 yılında, TRT’de  toplam 205 sözcüğün kullanılması yasaklanmıştı: Olanak, yanıt, koşul, anımsamak, özgürlük, devrim, evrim, yaşam vb. sözcükler  ‘lanetli’ler listesine alınmıştı. Yasaklı sözcükler arasında ‘savunman’ var mıydı, hatırlayamıyorum. Lanetlenen sözcüklerden biri de ‘sözcük’tü! TRT, bize ‘kelime’ deme ‘hürriyeti’ni lütfediyordu. Çünkü özgürlük demek de yasaktı! Yasaklı sözcüklerin tam listesi, 09.04.1985 tarihli Cumhuriyet’te yayımlanmıştı. 

O tarihlerde Erzincan Eğitim Yüksekokulunda öğrenciydim.

Erzincan’da arkadaşlarım Zeki Yaman ve Fethi Aytan’la birlikte kaldığımız Barbaros Mahallesi’ndeki  müstakil evin bodrum katında, yasaklı sözcüklerin listesinin yer aldığı  Cumhuriyet gazetesini birlikte okuyup okumadığımızı hatırlamıyorum. 1986 yılında staj gördüğüm Erzincan Fatih İlkokulu Müdürünün, ‘yasaklı sözcük’ kullandığım gerekçesiyle adaylığımı kaldırmayacağına ilişkin söylentilerden tedirgin olduğumu belirtmeliyim.

Her sabah ceketimizin düğmelerini ilikledikten sonra müdürün kapısını çalıyor, günlük plan defterlerimizi imzalatıyorduk. Henüz yirmi yaşında bile değildik. Müdürün, bir gün bile bize güzel söz söylediğini duymadım.  Hep asık yüzlüydü. Hiç gülmezdi. Daha doğrusu, onun güldüğüne hiç tanık olmadım! Biz ona, o tarihlerde hiç sevilmeyen bir siyasetçinin adını vermiştik. Müdür bana doğrudan tepki göstermedi. Bize yönelik tepkisini, okulda görevli öğretmenlerden duyardık.

Aynı okulda görev yapan Sebahattin Karakelle, 1993 yılında Erzincan İl Millî Eğitim Müdürüydü.  Sebahattin  Bey, daha sonra Erzincan milletvekili olarak TBMM’ye girdi.

0
0
0
s2sdefault

            ÖSYM’YE SINAV ÖNERİLERİ

             2017 yılı Lisans Yerleştirme Sınavları (LYS), 10 haziranda başladı. Toplam 5 oturumda gerçekleştirilecek olan sınavlar, 18 haziranda tamamlanacak. LYS’ye, 1 milyon 506 bin 479 adayın katılması bekleniyor.  YGS’de tanık olunan bazı görüntülerin LYS’de ‘tekerrürü’, kafa yorulması gereken sorunlardan biri olarak ele alınmalıdır.  Sınava gecikme, yanlış salonda sınava girme girişimi vb. sorunlar,  LYS’yle ilgili bazı önlemlerin alınması gerektiğine işaret etmektedir. Uyarılara karşın tekrar edilen bazı hataların, ÖSYM’nin alabileceği kararlarla en aza indirilebileceği düşünülmektedir. Bu yazıda, sınavlarda karşılaşılan bazı sorunlara dikkat çekilmekte ve pratik bazı önerilere yer verilmektedir.

           Sorun, Sınavların Farklı Okullarda Yapılmasından Kaynaklanmaktadır

           ÖSYM tarafından düzenlenen sınavların genellikle ortaöğretim kurumları ile üniversitelerde yapıldığı görülmektedir. Sınavların yapıldığı gün, trafikte olağanüstü bir hareketlilik yaşanmakta ve sinirler gerilmektedir. Büyük kentlerde yoğunlaşan trafikten, sınava yetişme çabasındaki öğrenciler olumsuz yönde etkilenmektedir. Trafikteki yoğunluk, aslında sınavdan önce başlamaktadır. Adaylar, sınav binalarını önceden tanımak amacıyla yola düşmektedir. Yola yalnız başına çıkanların sayısı oldukça azdır. Liseyi yeni bitiren öğrenciler aileleriyle birlikte okul keşfine çıkarken anlamsız bir ekonomik kayıp yaşanmaktadır.

          Olağan koşullarda bu kadar hareketliliğe yol açmayacak olan uygulama kriz yaratmaktadır! Bu krizin ana nedeni, sınavların farklı okullarda yapılmasıdır.

          Peki niçin? Sınavlar niçin farklı okullarda yapılmaktadır?

         Bu soruyu hepimiz kendimize sormalıyız. Millî Eğitim Bakanlığı (MEB), ÖSYM, anne ve babalar, okul müdürleri… Hemen herkesin bu soruya vereceği bir yanıt olmalıdır.

          Sınavların niçin farklı okullarda yapıldığı sorusu, sorunun çözümünde anahtar rol oynamaktadır. Yukarıda özetlenen kargaşanın nedeni, farklı okullarda sınava girilmesidir.

0
0
0
s2sdefault

 "Dört kişi taze simitleri ısırarak sokağa çıktılar, karanlığa karıştılar.” Sait Faik Abasıyanık’ın sözünü ettiği bu dört kişi merak edilmez mi?

Edilmez olur mu?

Meraktan çatlıyor insan!

O dört kişi kimdi? Simitleri nereden almışlardı? Taze simitleri ısırdıktan sonra karanlığa karıştıklarına göre, simitleri, geç vakitlerde bir fırından almış olmalılar. Demek ki o zaman geç saatlerde simit üreten fırınlar da vardı.

Belki henüz okul çağındaki bir sokak simitçisinden almışlardı.

Çocuk cebine sıkıştırdığı üç beş kuruşla ne kadar mutlu olmuştur.

Karanlığa niçin karıştıkları da merak konusu. Karanlıkta ne arıyorlardı? Polisin kovaladığı sabıkalılar, yeni bir ‘iş’ peşinde miydi?

Simit, yoklukta en büyük güç kaynağıdır...

Vardiyalı çalışan işçiler mi almışlardı o simitleri, açlığı bastırmak için. O saatlerde işten çıkan işçiler de olabilir pekâlâ... Uzaktaki evlerine ulaşabilmek için kim bilir kaç saat yol yürümüşlerdir.

Simit tutkunu bu dört kafadarın yaşını da bilmek istiyor insan. Ergenlik çağındaki gençler miydi yoksa? Öyleyse, otoriter anne ve babalarından kaçıp ‘felekten bir gece’ çalmak için karanlığa karışmışlardır.

0
0
0
s2sdefault