Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM), 12 Mart 2017 tarihinde, saat 10.00’da yapılan Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS)nda,  09.45’ten sonra binaya öğrenci girişine izin vermedi. Sınav binalarına 09.45’ten sonra öğrenci alınmaması, çeşitli tepkilere neden oldu. Sınavların yapıldığı bina girişleri 09.45’te kapatıldığı için çok sayıda öğrenci sınava giremedi. YGS’ye, saat 09.45’ten sonra öğrenci alınmaması, kamuoyunda ÖSYM’ye yönelik öfke patlamasına yol açtı.

 

            ÖSYM’nin, YGS’de, binaya en geç 09.45’te  giriş yapılacağı, belirtilen saatten sonra binaya öğrenci alınmayacağı konusunda karar aldığı görülmektedir. Sınava başvuran bütün adaylar, binaya 09.45’ten sonra girilemeyeceği konusunda bilgilendirilmiştir. Bu karara, sınava giriş belgelerinde de yer verilmiştir. Giriş belgesinde, “Dikkat: Sınav binasına en geç saat 09.45’e kadar giriş yapınız. Bu süreden sonra sınav binasına giriş yapılamayacaktır.” uyarısı yer almaktadır. 

 

Binaya 09.45’ten sonra gelen adayların sınava alınmaması, bazı üzücü olayların yaşanmasına da neden olmuştur. Çanakkale’nin Biga ilçesinde, YGS’ye bir dakika geciktiği için giremeyen 18 yaşındaki Büşranur Kalaycı’nın canına kıyması (NTV, 30.03.2017), sorunun önemini ortaya koymaktadır.

 

            Öğrencilerin şikâyetlerini hukuk çerçevesi içinde değerlendireceklerini belirten Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç, konuyla ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır:

0
0
0
s2sdefault

  

Eskiden okullarda Adab-ı Muaşeret (Görgü kuralları) diye bir ders okutulurmuş. Bu ders güncellenerek tekrar okutulmalı ve o güncellemeye teknolojideki gelişmelere dayalı yeni iletişim araçlarında görgü konusu da eklenmeli.

 

Konumuz akıllı telefonlar ve whatsapp kullanımı. Eline üç bin liralık telefon almakla bitmiyor. Zira o telefonlarda akıl yok. Akıl sizde. Kurulacak iletişimi kişilerin parmakları ve bedava olan beyninin koordinasyonu gerçekleştirecek. Peki bu iletişimde nelere dikkat edilmeli? Görüşlerimi madde madde yazayım da isteyen uysun isteyen uymasın.

0
0
0
s2sdefault

            Yabancı dille tanışmadığımız yıllarda, İngilizceyi anadili gibi bildiğini sandığımız bir büyüğümüz vardı.Kendisine herhangi bir şey sorduğumuzda, cevabını hemen alırdık:

 

-Vat?

 

‘Vat’, bizim için sihirli bir sözcüktü. Kayak kayarken, yayla yoluna düşerken, Dalıke Gölü’nde yüzerken, ceviz kovuğunda saklanan sincabı ararken ağzımızdan düşürmediğimiz sözcük, ‘vat’tı.

 

‘Vat’ın, ‘what’ diye yazıldığını ve Türkçe karşılığının ‘ne, hangi şey’ olduğunu, Kırmızıköprü Ortaokulunda İngilizce öğretmenimiz, Selahattin Fırat’tan öğrenmiştik.

 

Artık sözcüğün büyüsü bozulmuştu.

 

‘What’ın hayatımıza girmesi, bizim 50’li yaşlarımıza denk geldi. Doğrusu, bunun ne anlama geldiğini öğrenmem bir hayli zaman aldı. Memleketten bir evrak istemiştim. İlgili,  ev adresim  yerine, vatsapımı sorunca oldukça mahcup oldum.

 

Çünkü vatsapım yoktu!

 

Vatsapımın olmaması, benim için  itibar kaybıymış meğer. Artık yerimde duramazdım. Vatsapın ne olduğunu öğrenmek için hemen  harekete geçtim. 

0
0
0
s2sdefault