Sakine ve İbrahim Özdemir (1927-1995) çiftinin bir kız çocuğu doğduğunda takvim yaprakları 14 Nisan 1961’i gösteriyordu. Günlerden cumaydı. Bilecik’te dünyaya gelen bebeğe ad verme töreni birkaç dakika sürdü. Minik bebeği kucağına alan bir yakını aynı ifadeyi üç kez üst üste tekrarladı:
Senin hayırlı adın Gülüzar olsun…
Kara yollarında çalışan İbrahim Bey, küçük kızını kucağına aldığında Bilecik’in nüfusu 145 bin 699’du. Kent, zengin orman varlığına sahipti. Aile, o yıllarda mermer ocaklarının istilasına uğramayan yeşil kentte huzur içinde yaşıyordu.
ÖZDEMİR AİLESİ OVACIK’A YERLEŞİYOR
Özdemir ailesi, Gülüzar’ın doğumundan iki yıl sonra Ovacık Yalmanlar (Lertıg/Lertik) köyüne döner. Yalmanlar, bulutlara yoldaş köylerden. Bin 800 rakımlı köydeki evlerin tamamı toprak damlı. Yalmanlar’ın, soğuk ve uzun kış günlerinde dünyayla bağlantısı kesilir. Çok sayıda dağınık yerleşim biriminden oluşan köyün elektriği, yolu ve suyu yoktur. Yaklaşık otuz haneli köyde ilkokul dışında betonarme bina bulunmamaktadır.
Yalmanlar, 1983’te yola kavuşan ender köylerimizdendir.
Köyde, yol yapıldıktan sonra, 1983’te, Ali Kerpiç ve Veli Geçit’in ortaklaşa işlettiği bakkal açılmıştır.
OVACIK YALMANLAR KÖYÜ
Özdemir ailesinin 1963’te yerleştiği Yalmanlar köyü, Tunceli Ovacık’a bağlı. Nazıku, Tahtu, Mazra Xuy, Barge, Vere Dıze, Dewa Pile, Mazra Hesıku, Dere Zeri, Arekiye, Mazra Keçelu, Mazrakoy. Mağalasür, Çetu. mezralarından oluşan köyün en önemli geçim kaynağı, hayvancılık. Yalmanlar, köyden kente göçün başlamadığı yıllarda oldukça canlı. Tablo 1’den de anlaşılacağı gibi, köy nüfusu 1970’ten itibaren azalmış. Nüfusun azalmasında ekonomik ve sosyal nedenlerin belirleyici olduğu belirtiliyor. Yalmanlar köyü, 1994 yılında, bölgede yaşanan terör olayları gerekçe gösterilerek tamamen boşaltılmış.
İsmail Taze, Suna Tavan, Mehmet Dolu, Hasan Yıldız, Haydar Yıldız, Zeynel Tezik ve Mustafa Atik, köyü en son terk edenlerden.
TUNCELİ OVACIK YALMANLAR KÖYÜ NÜFUSU (1965-2000) | ||||
Sıra No | Yıl | Kadın | Erkek | Toplam |
1 | 2000 | 0 | 0 | 0 |
2 | 1990 | 103 | 106 | 209 |
3 | 1985 | 128 | 148 | 276 |
4 | 1980 | 128 | 128 | 256 |
5 | 1975 | 133 | 136 | 269 |
6 | 1970 | 163 | 147 | 310 |
7 | 1965 | 156 | 169 | 325 |
Tablo 1. Tunceli Ovacık Yalmanlar (Lertik/Lertıg) köyü nüfusunun yıllara göre dağılımı (1965-2000) Kaynak: TÜİK
YALMANLAR KÖYÜNDE YAŞAYAN AİLELER
Çok sayıda mezradan oluşan köyde, geniş aile yapısının yaygın olduğu görülüyor. İklim, ulaşım, ekonomik zorluklar vd. etkenlerden dolayı yapılaşma olanaklarının kısıtlı oluşunun, çekirdek aile yapısının gelişmesini sınırladığı görülüyor. Yalmanlar’ın 1983 yılında yola kavuşmasının, çağdaş yapılaşmanın önündeki engellerden biri olduğu değerlendiriliyor.
OVACIK YALMANLAR (LERTIG/LERTİK) KÖYÜNDE OTURAN AİLELER | |
Sıra No | ADI VE SOYADI |
1. | Ahmet Tutan |
2. | Ali Haydar Karabacak |
3. | Ayten-İbrahim Özdemir |
4. | Besime-Ali Haydar Tavan |
5. | Besime-Süleyman Anlar |
6. | Cennet-İbrahim Tezik |
7. | Elif-Mahmut Berk |
8. | Emine-Ali Taze |
9. | Emine-Hüseyin Doğan |
10. | Emine-Şahin Kurt |
11. | Fadime-İbrahim Özdemir |
12. | Fadime-İsmail Taze |
13. | Gülizar-Paşa Kırik |
14. | Hacer-Hasan Tavan |
15. | Hacer-Veli Tezik |
16. | Hasan Hüseyin Atik |
17. | Hasan Yıldız |
18. | Hatun-Hıdır Tezik |
19. | Kibar-Zeynel Tezik |
20. | Leyla- Ali Haydar Yıldız |
21. | Leyla-Mustafa Atik |
22. | Medine-Ali Kerpiç |
23. | Medine-Cemal Tepe |
24. | Medine-Hüseyin Parlak |
25. | Munzur Doğan |
26. | Naciye-Mustafa Sert |
27. | Nafiye-Hıdır Kurt |
28. | Nimet-Veli Turan |
29. | Pakize-Hasan Hüseyin Atik |
30. | Sakine-Ali Karaç |
31. | Sakine (Ayten)-İbrahim Özdemir |
32. | Sakine-Şükrü Dolu |
33. | Selvi-Hıdır Yıldız |
34. | Selvi-Şükrü Geçit |
35. | Sevim-Mustafa Kırik |
36. | Seycan Tutan |
37. | Sultan-Şükrü Karabacak |
38. | Suna-Hasan Tavan |
39. | Zeynep-Veli Duran |
Tablo 2. Ovacık Yalmanlar köyünde oturan aileler
YALMANLAR İLKOKULU YILLARI
Bilecik, Yalmanlar’da kuzu otlatan Gülüzar’ın belleğinden çabuk silinir. Okula başlamasına bir yıl kala, 1966’da, elde zil, arkadaşlarını derse çağıran çocuklara hayran kalır. Okula gitmek için sabırsızlanır. Bilecik’te doğan Gülüzar, birkaç yıl içinde Yalmanlar’da Türkçe konuşmayı unutur. Dayısının kızı Gülten Tezik, okula giderken peşine düşer. Gülten, çorabı elinde, ardından koşan altı yaşındaki Gülüzar’ı okula götürür. Beş sınıflı okulun tek öğretmeni Kemal Çinkılıç’tır. Kemal Öğretmen, minik kızı sevgiyle karşılar, ceviz verir. Okul dönüşü yolda sincapla karşılaşır. Korkar! O yıl okula gönderilmez.
Okul çağına gelir. Ovacık Yalmanlar İlkokulu’nun kapısından içeri ürkek adımlarla girer. 1967 yılında ilkokula başlar. Bilecik’ten sonra Türkçeyle ilk kez okulda tanışır.. Başlangıçta zorlanır. Okulda beş sınıf bir arada eğitim görmektedir. Birinci sınıfta öğretmeni Süleyman Bulut’tur. Peki, sınıf arkadaşları? Yalmanlar İlkokulundaki arkadaşları: Elif Tezik, Nuri Taze, Hasan Yıldız, İsmail Tavan, Hasan Karaç, Hakkı Biçim ve Yusuf Kaya…
Okuma yazmayı ve Türkçeyi eş zamanlı öğrenir. 1. sınıfı bitirdiğinde uyuza yakalanır. Annesi, koyun kırkma makası ile saçlarını keser! Köyde sağlık ocağı yok. Üvey babaannesi Fadime Özdemir uyuz için ilaç geliştirir! Fadime Hanım, taşı ezer, un hâline getirir. Hayvan derisini yakarak kül elde der. Külü, ‘taş unu’yla karıştırır. Karışıma tereyağı ekler. Babaanne, bu karışımı torununun kafasına sürer. ‘Tedavi’, yedi yaşındaki çocuğa büyük acı verir. Sabaha kadar uyuyamaz. Saçı dökülür.
1968’de ilkokul 2. sınıfa devam eder. 1. sınıf öğretmeni Süleyman Bulut gitmiş, yerine Kemal Yıkılmaz atanmıştır. Öğretmen, öğrencisinin saçının niçin döküldüğünü merak eder. Sınıf arkadaşı İsmail Tavan, parmak kaldırmadan durumu açıklar:
Öğretmenim, bu uyuz oldu!
Mahcup olur. Çıplak kafasını önüne eğer.
YALMANLAR İLKOKULUNDA GÖREV YAPAN ÖĞRETMENLER
Yalmanlar İlkokulu, 1960’ta açılmış. Okul binası olmadığından, köylülere ait evler derslik olarak kullanılmış. Köylülerden Ali Haydar Karabacak, derslik olarak kullanılan ilk binanın Seycan-Ahmet Tutan kardeşlere ait olduğunu belirtiyor. Bu uygulama, 1972 yılına kadar farklı evlerde devam etmiş. Yalmanlılar, 1972 yılında, el birliğiyle kendi okulunu inşa etmiş. Yalmanlar İlkokulu, köylülerin yaptığı binada 1985 yılına kadar hizmet vermiş. Devlet, 1983 yılında yola kavuşan Yalmanlar’a 1985 yılında okul binası yapmış. Tek derslikli bina ve bitişiğindeki lojmandan oluşan Yalmanlar İlkokulu, köyün ayakta kalan tek binası.
Yalmanlar İlkokulunda beş sınıf bir arada eğitim görmüş. Okulun norm kadro sayısının bir olduğu okulda, birleştirilmiş sınıflar, müdür yetkili öğretmenler tarafından okutulmuş. Yalmanlar’da, 1966-1977 yıllarını kapsayan 11 yılda, 11 ayrı öğretmen görev yapmış (Tablo 3). Tablodan da görüleceği gibi, Yalmanlar İlkokulunda, 1966-1974 yıllarında görev süresi fiilen bir yıla inmiştir. Coğrafi ve sosyal etkenlerin, köyde görev süresinin kısalmasında etkili olduğu söylenebilir. Her yıl yaşanan öğretmen değişikliğinin, öğrencilerin akademik gelişimlerine etkisi incelemeye değer konulardandır.
TUNCELİ OVACIK YALMANLAR İLKOKULUNDA GÖREV YAPAN ÖĞRETMENLER (1966-1993) | ||
Sıra No | Eğitim ve Öğrenim Yılı | Öğretmen (Müdür Yetkili) Adı ve Soyadı |
1 |
|
|
2 | 1991-1992 | Cafer Yüceer |
3 | 1990-1991 | Cafer Yüceer |
4 | 1989-1990 |
|
5 | 1988-1989 |
|
6 | 1987-1988 |
|
7 | 1986-1987 | İsmail Güvercin |
8 | 1985-1986 | İsmail Güvercin |
9 | 1984-1985 | İsmail Güvercin |
10 | 1983-1984 | İsmail Güvercin |
11 | 1982-1983 |
|
12 | 1981-1982 |
|
13 | 1980-1981 |
|
14 | 1979-1980 |
|
15 | 1978-1979 |
|
16 | 1977-1978 |
|
17 | 1976-1977 | Zeki Zekioğlu |
18 | 1975-1976 |
|
19 | 1974-1975 |
|
20 | 1973-1974 | Mehmet Yılmaz |
21 | 1972-1973 | Bertal Doğan |
22 | 1971-1972 | Ali Keremoğlu |
23 | 1970-1971 | Hüseyin Kent |
24 | 1969-1970 | Nazir Ağca |
25 | 1968-1969 | Kemal Yıkılmaz |
26 | 1967-1968 | Süleyman Bulut |
27 | 1966-1967 | Kemal Çinkılıç |
Tablo 3. Tunceli Ovacık Yalmanlar İlkokulunda görev yapan müdür yetkili öğretmenlerin yıllara göre dağılımı (1966-1993)
NAZIKU MEZRASI YOLUNDA TİPİ
Özdemir ailesi, Yalmanlar Nazıku mezrasında oturur. Yalmanlar İlkokulu, mezraya birkaç km uzaklıktadır. Karlı bir kış günü okuldan eve dönen öğrenciler tipiye yakalanır. Gülüzar bayılır. Gözlerini teyzesi Zeynep Duran’ın evinde açar. Olayı, Musa Yıldız’la Hasan Berk haber verir. Teyzesinin evindeyken kuzenleri Hüseyin ve Hatun’la oyun oynarlar. Bu kez köpek saldırısına uğrar, belinden yaralanır.
İlkokulda en sevdiği arkadaşı Elif Tezik, aynı zamanda sıra arkadaşıdır.
Yalmanlar İlkokulundan 1972 yılında mezun olur. Beş yıllık ilkokulda beş öğretmen tarafından okutulma rekoru kırar: Süleyman Bulut (1. sınıf), Kemal Yıkılmaz (2. sınıf), Nazir Ağca (3. sınıf), Hüseyin Kent (4. sınıf), Ali Keremoğlu (5. sınıf).
KÖYDE TİYATRO
Köyde tiyatro yok, diye üzülmezler. Öğretmenleri Kemal Yıkılmaz’ın öncülüğünde köyü tiyatroya kavuştururlar. Yalmanlar İlkokulu öğrencileri ve öğretmeni, 1969 yılında, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda sunulan tiyatro gösterisiyle halkın beğenisini kazanır. Paraymış, salonmuş, kostümmüş hiçbir zorluk onları yıldıramaz. Kemal Öğretmen, kostümü kendi elleriyle hazırlar. Sekiz yaşındaki ilkokul 2. sınıf öğrencisi Gülüzar, öğretmeni Kemal Yıkılmaz’ın hazırladığı kostümle sahneye çıkar.
ORTAOKULA GÖNDERİLMEZ
İlkokul, Yalmanlı kızın ilk ve son örgün eğitim kurumu olur. Ailesi, Ovacık Yatılı İlköğretim Bölge Okuluna gitmesine izin vermez. Gülüzar’ın örgün eğitim yaşamı, 1972 yılında, Ovacık Yalmanlar İlkokulundan mezun olduktan sonra sona erer. Okula verilmemesinde, kız çocuklarının eğitim hakkıyla ilgili olumsuz ön yargıların etkili olduğu düşünülebilir. Sorunun, söz konusu ön yargılardan ibaret olduğunu düşünmek yanıltıcı olabilir. Hayvancılık ve küçük çaplı tarım faaliyetlerine dayalı ekonomi, kol gücü ihtiyacını da beraberinde getirir. Hayvanların otlatılması ve bakımı, çayırların biçilmesi, kışlık yakıt ihtiyacının karşılanması vb. işlerin tamamı, ancak aile bireylerinin çabasıyla halledebilir. Yalmanlar’da ortaöğrenime devam oranının düşük oluşunda, sözü edilen etkenlerin yanı sıra, bölgenin coğrafi koşullarının da dikkate alınması gerektiği açık. Hayvancılığın önemli bir geçim kaynağı olduğu köyde, çocukların, aile içi istihdamın önemli ögesi olduğu görülüyor.
ÇIĞA KAPILIR
Teyzesi Zeynep Duran, 1973 yılında Erzincan Çağlayan’a yerleşir. Teyzesinin hayvanlarına, köyde kalan dedesi İbrahim Özdemir bakar. Dedesi, teyzesinin evinde oturur. Annesi, dedesine her akşam yemek yapar. Yemek taşıma görevi 12 yaşındaki Gülüzar’a verilir. Gülüzar yemek götürürken Dere Zeri’de çığa kapılır. Çığdan kendi çabasıyla kurtulur. Çığdan canını zor kurtaran Gülüzar, dedesinin evine eli boş gitmek zorunda kalır. Yemek, koca kar kütlesinin öğünü olmuştur. Toprak damlı evde yemek yolu gözleyen yaşlı adam, kapıdan eli boş içeri giren torununa beddua eder.
YEDİ ÇOCUKLU AİLEDE BÜYÜDÜ
İki kardeşini çocuk yaşta yitiren Gülüzar, ikisi erkek, beşi kız, yedi çocuklu Özdemir ailesinin en büyüğüydü. Evin büyüğü olmak, ezilmek demek. Köyde tükenmek bilmeyen işler büyük çocukların belini büker. Anne babalar, biraz büyüyen çocuklarla rahat nefes alır. Büyük çocuklara yüklenmek, tercih değil, zorunluluk. Bir gün keçileri otlatırken doluya yakalanır. İri dolu taneleri yağarken bir kayanın kenarına sığınır. Elleri kanar. Anneannesi Elif Tezik, montunu getirir.
ÇEŞME YOLUNDA ÇOCUKLUK SEVİNCİ
Nazıku mezrasından çeşmeye yaklaşık on dakikada gidilebilir. Annesi, iki metal kovayı vererek çeşmeye gönderir. Kovaları çeşmede bırakır, dedesinin yanına gider. Evde su beklemekten yorulan anne çeşmeye gitmek zorunda kalır.
Adnan Parlak’la keçi otlatırlar. Bir oyuğun başında havlayan köpek dikkatlerini çeker. Köpeğin yanına giderler. Oyuktan çıkan bozayıyla köpeğin boğuşmasına tanık olurlar.
SEYCEMAL YAYLASI’NDA AŞİRET ÇATIŞMASI
Bölgede yaşayan Abbas Uşağı (Avasu) ve Bal Uşağı (Bolü) aşiretleri yaz aylarında iki farklı yaylanın yolunu tutar. Bal Uşaklılar, Seycemal Yaylası’na (Ware Seycemal), Abbas Uşaklılar ise Körüm Yaylası’na çıkar. İki yayla birbirine yakın. Aşiretlerin geçmişte kalan kan davası kuşaktan kuşağa aktarılmıştır. Yaşlıların anlattığı bazı üzücü olaylar, çocukları da etkiler. Körüm Yaylası, Yalmanlar köyüne ait. 1974’te, Körüm Yaylası’nda, Gülüzar Özdemir, Gülten Tezik, Hatun Tepe, Hasan Berk, Mehmet Atik sabah hayvanları otlatmaya götürür. Hayvanları komşu Seycemal Yaylası’na kadar sürerler. Seycemal’deki kadınlar deri yayıklarda ayran yaymaktadır. Tepede hayvan otlatan Yalmanlı çocukların aklına kan davası gelir! Seycemal Yaylası’nı taşa tutarlar. Hatun Tepe, Seycemal’e, hayvanların olduğu yere doğru kocaman bir kaya yuvarlar. Kaya, oğlağa çarpar. Seycemal’de yayık yayan kadınlar işi gücü bırakır, elde sopa, Hatun ve arkadaşlarının peşine düşer. Hatun’un kara lastiği yırtılır. Seycemalli kadınlar, kaçan çocukların hayvanlarına el koyar! Sağım saati gelir. Körüm’de bazı hayvanların eksik olduğu fark edilir:
Keçimiz yok!
Koyunumuz nerede?
Bir süre sonra durum anlaşılır. Köylüler araya girer, sorun çözümlenir.
REMZİ İŞARET’İN FARE ŞAKASI
İlkbahar mevsimi… Gülüzar ve arkadaşları Remzi İşaret, Besime Taze, Hatun Duran ve Hatun Tepe, Cıbu Deresi’nin kıyısında hayvan otlatır. Eriyen karın beslediği dere deli gibi akmaktadır. Öğle yemeği, cepte taşınan dürümdür. Yufka ekmekle sarıp sarmalanan tereyağlı çökelekle beslenen çocuklar birbirlerine şaka yapmaktan da geri kalmazlar. Beslenme saatinde Hatun Tepe’yi şaşırtan sürpriz, ortalığın karışmasına neden olur. Hatun, cebinden dürüm çıkarmaya çalışırken çığlık atar. Cepten dürüm yerine fare çıkmıştır. Remzi İşaret, yolda bulduğu ölü fareyi gizlice Hatun’un cebine koymuştur. Şaka, öfke patlamasına yol açar. Kızlar, Remzi’yi cezalandırmak için iş birliği yapar. Kollarından ve bacaklarından yakaladıkları Remzi’yi salıncak gibi sallayarak dereye doğru sürüklerler. Amaçları Remzi’yi dereye atmaktır! Tehlikeyi fark eden Remzi, Gülüzar’a tutunarak kurtulur.
OVACIK YALMANLAR’A VEDA
Adana Kozan’da oturan teyzesinin oğlu Sadettin Sert, 1975 yılında Tunceli Öğretmen Okulundan mezun olur. Aynı yıl Yalmanlar köyünü ziyaret eder. Aileyi, Gülüzar’ın okula verilmesi konusunda ikna eder. Sadettin, Gülüzar’ın, ailesinin Tunceli Hezirge köyünde kiraladığı tarlada çalıştıktan sonra okula başlamasını ister. 14 yaşındaki Gülüzar okul kapısının aralandığını düşünerek mutlu olur. 1975 yazını, Hezirge köyündeki teyzesi Fatma Sert’in yanında çalışarak geçirir. Öğretmenliğe başlaması beklenen Sadettin, Hacettepe Üniversitesini kazanır, eğitim için Ankara’ya gitmek zorunda kalır. Ortaöğrenim çağındaki çocuk, teyzesiyle birlikte Adana’nın Kozan ilçesine bağlı Ayşehoca köyüne gider. Teyzesi Fatma Hanım, Adana’ya eğitim için gönderilen Gülüzar’ı okula vermez. Bir süre narenciye, pamuk ve çeltik tarlalarında çalışır. Bir yıl sonra, Adana Güney Sanayi Tekstil Fabrikasında işe girer.
İşe başladığında 15 yaşındadır.
AYŞEHOCA’NIN KOŞULLARI YALMANLAR’I ARATIR
Yalmanlar köyünde hayvancılık yapan aile et ve süt ürünleri konusunda herhangi bir sıkıntı çekmez. Köyde süt, yoğurt, çökelek, peynir, tereyağı vb. hayvansal ürün bolluğu yaşanır. Köylüler uzun kış için besin maddesi stoklar. Hemen her köylü sonbaharda kavurma yapar. Hasıle (Xasıle), kavute, bızıke/bıçıke, bızıka/bıçıka tava, zervet, şir, tarhana çorbası, tüy bosmızey (tereyağlı dut kurusu ve kayısı) vd. yemekler, köy sofralarının vazgeçilmezlerindedir. Yalmanlar’da taze fasulye, domates, salatalık, kabak, biber, patates, soğan, patlıcan vb. sebzeler yetiştirilir. Yalmanlar’dan Ayşehoca köyüne giden Gülüzar’ı zor günler beklemektedir.
Kozan’ın Ayşehoca köyünde yaşam koşulları, Ovacık Yalmanlar köyünden daha ağırdır.
PAŞA GÜLER’İN EVİNDE TELEVİZYON İZLERKEN GÖRÜCÜ GELİR
1977 yılında, Ayşehoca köyünde arada bir Çeke/Paşa Güler’in evine, TV izlemeye gider. Köyde Güler ailesinden başka kimsenin evinde TV bulunmaz. Arkadaşlarıyla birlikte TV izlerken Hanım Güler, evin önünden geçenleri işaret ederek kulağına eğilir:
“Güle Güle, bak bunlar seni görmeye gelmişler!”
Pencerenin önünden teyzesinin evine doğru gidenlere bakar. Kendisinden yaşça büyük olan kişinin kız istemeye gelmiş olabileceğini aklından geçirmez. TV izlemeye devam eder. Kısa bir süre sonra teyzesi haber gönderir:
“Gelsin, misafir var.”
Gitmez.
Teyzesi Fatma Hanım, Paşa Güler’in evine gelir. Öfkelidir. TV izleyen yeğenini zorla eve götürür. Teyzesinin kızı Hacer Sert, kahve pişirir, tepsiyi Gülüzar’a uzatır. Kahveyi götürür, ama davetsiz misafirlerin yüzüne bile bakmaz.
Pülümür Hacılı köyünden Yılmaz Özkaynar’a kız istemeye gelen misafirlerden biri de teyzesinin komşusu Baki Demir’dir. Misafir odasına kahve taşıyan 16 yaşındaki kızın, Yılmaz’ın yüzüne bile bakmaması dikkatini çeker:
“Kızınız, Yılmaz’ın yüzüne bile bakmadı!”
Kız istemeye gelen kara yolları işçisi, o tarihte 32 yaşındadır. Ailesi, Pülümür’den, Kahramanmaraş Andırın’a yerleşmiştir. Teyzesi, görücü gelmeden önce Özkaynar ailesiyle iletişim kurmuş, durumu, Yalmanlar köyündeki kız kardeşine mektupla bildirmiştir. Teyze, daha önce kız istemeye gelen Ayşehocalı bir genci geri çevirmiştir. Gülüzar, teyzesinin, ailesine yazdığı mektuptan habersizdir. Mektupta, kız istemeye gelecek olan aile hakkında sınırlı bilgi verilmiştir.
Gülüzar’ın anne ve babası, gencin yaşını sormayı aklından geçirmemiştir.
Gülüzar, günlerce süren baskılara direnir. Bir süre sonra baskılara boyun eğer. Öğrenim için geldiği Kozan’da parmağına nişan yüzüğü takılır. Özkaynar ailesiyle, 1978 yılında düğün konusunda anlaşılır. Aradan birkaç ay geçer. Parmağındaki yüzüğü çıkarır atar. Arkadaşlarına, köyüne, ailesinin yanına kaçacağını söyler. Teyzesi kaçış planlarından haberdar olur olmaz apar topar düğün yapılır.
Lise 1. sınıf çağındaki Gülüzar, teyzesinin Kozan Ayşehoca köyündeki evinden Kahramanmaraş Andırın’a gelin gider.
AYŞEHOCA KÖYÜNDE DÜĞÜN
Ovacıklı Gülüzar’ın düğünü Kozan Ayşehoca köyünde yapılır. Yalmanlar’da yaşayan anne ve babasının düğünden haberi bile olmaz. Gelinin ‘süt hakkı’ teyzesine verilir. Kuaförlüğünü Ayşehocalı Songül adlı genç bir kız yapar. Düğünde davul zurna çalınırken tempo tutar.
Çeyizinin bir kısmı Ayşehoca’da kalır.
KEL ÖĞRETMEN ŞOKU
1975 yazında, Tunceli Hezirge’de teyzesinin yanında çalışırken Cevriye Taç’la tanışır. Cevriye, teyzesinin kiraladığı tarlada çalışan İsmail Taç’ın kızıdır. İsmail Bey, Hezirge’ye eşi ve dört çocuğunu da getirmiştir. Gülüzar’dan iki yaş büyük olan Cevriye, güzelliği ile dikkatleri üzerinde toplar. Cevriye’nin dillere destan güzelliği Mazgirt Temirtah’ta görev yapan öğretmen Ali Hıdır Ünal’ın ilgisini çeker. Gür saçlı, bıyıklı öğretmen, Cevriye’yi görmek için Hezirge’yi mesken edinir. Gülüzar’ın teyzesi, Cevriye için aracı olur. Cevriye, babasının, öğretmenden ‘başlık’ parası aldığı iddiasıyla evlenmeye razı edilir. Oysa babasıyla öğretmen arasında para ilişkisi söz konusu olmamıştır. Cevriye, öğretmene kaçar, daha doğrusu kaçırılır. Temirtah’a kaçırılan Cevriye, gür saçlı öğretmen gerçeğini öğrendiğinde şok geçirir.
Akşam peruğunu çıkaran Ali Hıdır’ın çıplak kafası, 14 numaralı gaz lambasının ışığında parlar.
ON SEKİZİNDE ANNE OLUR
Anne babasının okuması için Adana’ya gönderdiği Gülüzar, Andırın’da, 18 yaşındayken anne olur. Şiddet görür. Kahramanmaraş’ta bir yıl kalan Özkaynar ailesi, 1978’de Adana’ya yerleşir. Biri erkek iki çocuk annesi genç kadın, 1985’te, Adana Belediyesinin verdiği sanat eğitimlerini keşfeder. Belediye Başkanı Aytaç Durak döneminde düzenlenen bağlama eğitimine katılır.
İki yıllık eğitimi başarıyla tamamlar.
Aile, Adana’da 11 yıl kalır. 1989’da İstanbul Bağcılar’a taşınırlar. 1990-1992 yıllarında Arif Sağ Müzik Okulunda bağlama eğitimine devam eder. Konfeksiyon atölyelerinde çalışmaya başlar. Merter Ayteks, Avcılar İGS ile bir deri atölyesinde ütücü, kalite kontrol elemanı olarak ter döker. 1994 yılında konfeksiyon işinden ayrılır.
BABA OCAĞINA ZİYARET
1978 yılı Ağustos ayı. Kızı Çilem’e hamile… Eşi Yılmaz Bey’le birlikte, Yalmanlar köyünde kardeşinin sünnet törenine katılmak amacıyla, Kahramanmaraş’tan yola çıkarlar. Andırın-Pülümür arası yaklaşık 557 km. Pülümür Kırmızıköprü’de otobüsten inerler. Kırmızıköprü’den Kocatepe’ye giden bir kamyona binerler. Kamyon, Kocatepe’nin batısında, Dağbek’in kuzeyinde işletilen krom madenine gitmektedir. Hamile bir kadının, yaklaşık 20 km uzunluğundaki bozuk yolda kamyon kasasında yolculuk yapması kolay değildir. Madenci Ahmet Aksu’nun yüklü kamyon kasasında zor bir yolculuk geçirirler. Kocatepe’de Hasan Ulaş’ın (Pir Hasan) kahvesine giderler. Kahveci, misafirleri köyde bir eve götürür. Özkaynar çifti, geceyi Kocatepe’de geçirir.
Yaklaşık iki saatlik yolu yürüyerek Yalmanlar’a giderler. Anne ve baba, tozlu yolda ağır ağır ilerleyen çifti yolda karşılar. Köyde bir ay kalırlar. Ağustos’un son günleri… Dönüş vakti gelir. Babası İbrahim Bey ile kardeşi Ali, Kırmızıköprü’ye kadar yolcu eder. Kırmızıköprü’de kamyona binerler. Kamyon, 50 km uzaklıktaki Tunceli’ye yol alırken Gülüzar’ın gözü Kırmızıköprü-Mezra köyü yolunda ilerleyen babası ile kardeşindedir. Gözden kayboluncaya kadar onları izler.
Gözleri dolar.
ELAZIĞ’DA YOL KESEN EŞKIYA
Gözü yaşlı kadın, Pülümür Vadisi’nde tozu dumana katan kamyon kasasına güçlükle tutunur. Saçlarını savuran rüzgâra karşı durur. Kamyonda yolculuk Tunceli’de sona erer. Tunceli’den otobüsle Elazığ’a giderler. Elazığ Otogarına yakın bir yerde araçtan inerler. Orada bulunan bir şehir eşkıyası Yılmaz Özkaynar’ı ‘sorgu’ya çeker! Komünist, diye saldırır! Saldırgan, olay yerinden ayrılır. O arada Kahramanmaraş’a gidecek otobüs gelir. Elazığ Palulu şalvarlı muavin, yolcuların eşyasını yüklerken saldırgan yeniden ortaya çıkar! Bu kez yanına takviye kuvvet almıştır! Bagaja yüklenen eşyayı indirmesi içim muavin tehdit edilir. Muavine, komünistin eşyasını çıkarın, derler. Palulu muavin, saldırganlara boyun eğmez. Kavga çıkar! Saldırganlar püskürtülür. Otobüs hareket eder.
Saldırganlardan biri yolculara zincir sallar!
PENCEREDEN DOĞRULTULAN NAMLU
1980 öncesi yaşanan Gladyo eylemleri, yaşamı cehenneme çevirmiştir. Farklı görüşteki gençlere sıkılan kurşunlar aynı silahtan çıkmaktadır. Türkiye’yi istikrarsızlaştırma operasyonlarını yöneten kuvvet, etnik ve mezhep çatışmalarının altyapısını hazırlamaktadır.
Terör saldırılarıyla, ülkenin bütünlüğü ve aydın birikimi hedef alınmaktadır.
Adana’da yaşayan Özkaynar ailesi, politik çekişme ve tartışmalardan uzak bir yaşam sürdürür. 1979 yılında sekiz aylık bebeğiyle Yalmanlar’da aile ziyaretine gelen Özkaynar çiftini dönüşte zor günler beklemektedir. Adana’da oturdukları evin sahibi, Sivas Kangallılı Fadime Hanım’dır. Ev sahibi, Adana’da yaşanan politik gerilimden dolayı, Gülüzar’ı uyarır:
“Soran olursa Tunceliliyim, deme! Kozanlıyım, de!”
Aradan zaman geçer. 1980 yılı Eylül ayı… Özkaynar ailesinin yola bakan penceresi demir parmaklık ve metal sineklikle kaplanmış. İki yaşındaki kızıyla uyuyan anne, pencerenin zorlandığını fark edince uyanır. Metal sinekliğin aralığından uzatılan namluyu görünce ürker. Silahını yatak odasına doğrultan kimliği belirsiz kişi Gülüzar’a seslenir:
“Abla, nerelisin? Sağcı mısın, solcu musun?”
Kozanlıyım, der ve çığlık atar. Çığlık atmasıyla silahların patlaması bir olur. Bebeğine sarılan anne sabaha kadar uyumaz. O sabah sokağa çıkamaz. 12 Eylül Askeri Darbesi gerçekleşmiş, tüm yurtta sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir!
11 Eylül 1980 gecesi yaşadıklarını asla unutmaz.
BALIKLI RUM HASTANESİ YILLARI
Konfeksiyon atölyesinden ayrılır ayrılmaz Balıklı Rum Hastanesine iş başvurusunda bulunur. O tarihte Balıklı Rum Hastanesi Başhekimi Dr. Murat Karaoğlu’dur. Hastane Müdürü Kosla, Cuma günü akliyede çalışmaya başla, der. Akliyeyi adliye diye anlar, şaşırır. Adliyenin hastanede ne işi var, diye düşünür. Yıllar sonra hastanede yolları kesişen çocukluk arkadaşı Remzi İşaret’in yanına koşar. Akliye bölümünün kıdemli görevlisi Remzi İşaret sevinç çığlığı atar:
“Oley! Bizim bölüme düşmüşsün!”
Çocukluk arkadaşından, akliyenin ‘tımarhane’ olduğunu öğrenen Gülüzar, 28 Mart 1994’te Balıklı Rum Hastanesinde işbaşı yapar.
Hastanede genelde gece vardiyasında çalışır. Klinik Psikiyatri servisinde çalışırken ilginç olaylara tanıklık eder. Şubat 1995’te, serviste tek başına çalışır. O gün Remzi İşaret izinlidir. İş arkadaşı Atanur Yıldırım, başka bir bölümde görevlendirilmiştir. Bir kadın hasta sürekli çığlık atar. Ağzından köpükler akan kadını yıkamak için tekerlekli sandalyeye bindirir. Ölüyorum, diye çığlık atan kadın birkaç dakika sonra ölür. Görevli hemşire, yanına İspiro’yu vereyim, morga götür, der. Psikiyatrik tedavi gören İspiro, ölünün üzerindeki örtüyü kaldırır kaldırmaz kaçar. Gülüzar, ölüyü morga güçlükle kaldırır. Ölü bedeni taşırken ürpermiş, bel ağrısını unutmuştur.
2013 yılında Balıklı Rum Hastanesinden emekliye ayrılır.
YALMANLAR’IN SARP KAYALIKLARINDAN YAYILAN İYİMSERLİK
Onun, zor koşullarda ayakta kalabilme çabası iyimserlikle açıklanabilir. Sorunlarla başa çıkma duygusuyla iyimserlik, bir avuç leblebiyi paylaşan kardeşler gibidir. Ömür boyu süren kardeşlik… Bu ikiliye umudu da ekleyebiliriz. Umut ve iyimserlik, başı dik yaşamanın temel güç kaynağıdır.
Eğilip bükülmeyenlere kuvvet veren kaynak.
İyimserliğimizi acaba kime ve neye borçluyuz? Söz gelimi anne baba yadigârı olabilir mi? Genetik etkenler yani. Ya coğrafya? Yaşadığımız coğrafya, iyimserlik duygusunun oluşmasında ne kadar etkili? Duygu ve düşüncelerin biçimlenmesinde coğrafyanın payı büyük. Edip Cansever’e göre, insan yaşadığı yere benzer.
Gülüzar Özkaynar, Yalmanlar’da çığa siper olmuş cesaretin adıdır.
Okula verilmemiş. Çocuk yaşta evlendirilmiş. Uzun yıllar şiddet görmüş. Yaşamının hemen evresini çalışarak geçirmiş. Evin büyüğü olarak ağır işlerde ezilmiş. Bunlar onun çekinmeden ifade edebildiği gerçekler. Bir de anlatamadığı, anlatmak istemediği yaşanmışlıklar var. Unutmak isteyip de unutamadıkları… Yakasından düşmeyen, öfkelendiren, üzen, uykularını kaçıran yaşanmışlıklar…
Belleğinin, acıları ve kötülükleri saklama yeteneğine isyan ediyor. Onlarla başa çıkmak için sazına sarılmış.
Babasını yirmi altı yıl önce kaybetmiş iki çocuk annesi, seksen yaşındaki annesiyle çocukları arasında mekik dokuyor. Kısa sürmüş çocukluğu. Çocukluğu ve eğitim hakkı elinden alınan Yalmanlı Gülüzar şimdi atmış yaşında. Kırk altı yıl önce büyük umutlarla ayrıldığı köyünü yazın ziyaret ediyor. Çığa kapıldığı derede, oyun oynadığı toprak damlı evin yıkıntılarında, sonsuzluğa uğurlanan sevdiklerinin baş ucunda yitirdiği çocukluğunu arıyor.
Bunca yıl sonra Nazıku mezrası yolunda kelebek kovalayarak, elinden zorla alınmış kalemine ve defterlerine kavuşuyor.
Gülüzar’ın, Yalmanlar’ı kuşatan sarp dağlarda yankılanan iyimserliği ve ayakta kalma çabası, zorbalığa göğüs gerenlere umut oluyor.
Âşık Daimi’nin, Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahım türküsü, Gülüzar’ın en sevdiği türkülerden. Munzur’un eteğinde dilinden düşürmediği türkü için sazına sarılıyor. Yüreğinde yaşattığı çocukluk günlerine geri dönüyor.
(Erzincan Çağlayan, 2 Şubat 2021)
Kaynağı belirtilmeyen fotoğraflar, Özkaynar ailesinin arşivinden derlenmiştir.
Katkıda Bulunanlar: Sayın Ali Haydar Karabacak, Sayın Mehmet Galik, Sayın Medine Kerpiç, Sayın Mehmet Özdemir, Sayın Nilüfer Sağlam, Sayın Utku Karaç ve Sayın Yüksel Tepe’ye candan teşekkürler…
OVACIK YALMANLARDAN FOTOĞRAF KARELERİ