
Hüseyin Canerik
Anneni mezarlığa uğurladığında kimsesiz kalırsın. Kazma kürekle toprağın derinliklerine gömülen sadece annen değil, yetim sayılırsın artık. Çat’ın Muratçayırı (Karinges) köyünde seni yüreğiyle ısıtan annen ebediyen veda ettiğinde, donarsın.

Anneler gidince babalar durur mu, onlar da gider. Bir başka insan olurlar, deri değiştiren canlılar yani. Annesiz kaldığı gün babası yabancıydı artık. Babanın bir gece vakti eve getirdiği kadın, onun ve kardeşlerinin kâbusuydu.
Annelerin öldüğü gün babalar da ölür.
Annesinin, kendisini sarıp sarmaladığı o sıcak ev, çok geçmeden cehenneme dönmüştü.
Annesiz kaldığında acaba kaç yaşındaydı, onu bile hatırlayamıyor. 3 ya da 5 yaşlarında olmalı. Annesinden geriye sararmış bir fotoğraf karesinin bile kalmaması, dinmeyen yürek sızısı…

Okulla hiç tanışmadı. Bir daha dönmemek üzere köyünden ayrıldığında 15 yaşındaydı. Bulabildiği hemen her işte çalıştı. MİMAŞ, TÜPRAŞ ve başka işlerde ter döktü; yakınmadan, ağlayıp sızlanmadan.
En düşük dereceden emekli aylığıyla yaşamını sürdürüyor. 1948’de doğdu, 1954’te işlendi kayıtlara. 6 yılı çalınmıştı. Bu yıl 77 yaşında. Önce annesiz kaldı, ardından yitirdi sevenlerini birer birer. Şimdi evinde bir başına, ne kapısını çalan var ne de arayıp soran.
Bayramda çocuklar için aldığı şekerlerden tadarken, ona son bir kez sarılıyorum.
Yaşama yalnız başladı, yapayalnız yaşlılığında…
(Körfez, 25 Haziran 2025)