
Hüseyin Canerik
ERİNÇ’E AĞIT
Cancağızım, bugün bayram… Bayramın ilk günü. Birazdan kapı zili çalacak, şeker toplayan çocukların sevinci yayılacak odaya. Odada hüzün, kabuk bağlamayan yaralar… Çocuk sevinciyle eve gelen bayram, benim en büyük felaketim.
Her bayram, kapımı çalan acımasız bir Azrail…

Bugün, sensizliğin 100. günü. Bahara iki gün kala veda etmiştin. Koca bir kış donduğun yüksek rakımlı dağlarda çiçekler açtı. Baharın kapıya dayandığı günlerde son kez gülümsemiş, ebediyen veda etmiştin. Son gülümsemen, yüreğimi dağlayan bir fotoğraf karesi artık. O fotoğrafta, kısacık ömrünün Ağrı Dağı’nı aşan acıları ve sevinçleri saklı.

Sensiz bir bahar geride kaldı. Sensiz geçen ilkbahar… Her bahar, yokluğunu hatırlatan acının habercisi.

Baharın ardından yaz geldi. Haziran’da yoksun… Sırada Temmuz ve Ağustos var. Sonbahar gelecek, yaprak dökümü vakti. Emanet edildiğin topraklarda yapraklar sararacak, rüzgârla dört bir yana savrulacak.

Şimdiden rüzgârda savrulan, sararmış bir güz yaprağıyım…
Parmak izlerini saklayan her bir nesneyle büyüyor, acılarım. Gitarın, piyanon, nota defterin, karikatürlerin, mavi önlüklü fotoğrafın, satırları çizili kitapların ve kanlı üniformanın cebinden çıkan 40 liran…

Sessizce akıtıyorum gözyaşlarımı.
Kentte ağlamak yasak… Ayıp ya da…
Doyasıya ağlayamıyorum. Yüreğime gömülüyor sesim.
Ağlarsa anam ağlar, derler ya… Sana kimler ağlasın?

Bu bayramda sana ağıt yakacak, gözyaşı dökecek annen yıldızlara kavuşalı 19 yıl olmuş. 6 yaşından sonra, her bayramda annesizdin. “Anne” denildiğinde bir köşeye çekilip sessizce ağlardın. 25’inde, bir köy mezarlığında, yine annesiz ve yapayalnızsın.

Şimdi yıldızlar ağlıyor sana… Mezarlığa çöken karanlığın ardından.
Taht Mezarlığı sessiz ve karanlık.
Yanı başında Deniz Cem, can arkadaşımın oğlu… Senden bir hafta büyük. 19’unda göçmüş şu kirli dünyadan.
25’indesiniz ikiniz.
Cancağızım, bugün bayram.
Taşıyamaz yüreğim, sensizliğin ağır yükünü…

(Körfez, 6 Haziran 2025)