12-13 Temmuz’da, Pülümür Hınzori köyündeydik. Mezra statüsündeki Hınzori, Boğalı (Zmage) köyüne bağlı. Hınzori, yaklaşık 30 yıl önce, 1992 yılında tüm kapılarına kilit vurulan köylerimizden. Köye en son Hıdır Korkmaz, Ali Coşkun ve Hüseyin Ayçil veda etmiş. Yaklaşık 2 bin 2 yüz rakımlı. Köy, tamamen boşaldıktan 16 yıl sonra, 2008 yılında yola kavuşmuş! Köy yolu Devlet, Hakkı Karadağ‘ın sağladığı kaynak ve Hınzori köylülerinin desteğiyle yapılmış.
Hınzori’de ceviz ağacının gölgesinde konaklıyoruz. Ceviz, bölgenin anıt ağaçlarından. Koca cevizin dalında hiç meyve yok! 9 Mayıs’ta yaşanan don olayı, Hınzori köyündeki ceviz ağaçlarını da etkilemiş.
Armut, erik, elma ağaçları meyve yüklü.
Köyün sırtını yasladığı yamaçtan savrulan kuru kengerler, bin yıllık acılarla yüklü.
Kuraklık, yaz ortasında, erken sonbaharı Hınzori’ye taşıyor.
Cevizin gövdesine sarılarak yüreğimizi ısıtıyoruz.
Yüreğimizde acısı dinmeyen sevdalar dile geliyor.
ELEKTRİKLE TANIŞMAYAN KÖY
Hınzori’de sonsuzluğa uğurlanan köylülerin hiçbiri elektrikle tanışmamış. Gözlerini gaz lambalarının ışığı altında açmış Hınzorili bebekler… Yaşlılar, gaz lambasının ışığında son bir kez bakmış sevdiklerine.
Elektriği ve yolu çok görmüşler Hınzoriliye.
Neyse ki ustaları var. Ustası olmayan köye bir damla su bile verilmez! Bundan tam 62 yıl önce ustaların elinde yükselen çeşmenin suyu hâlâ akıyor.
Zifiri karanlık… Gece odun ateşinin aleviyle aydınlanıyoruz. Isınıyoruz aynı zamanda. Yükselen alevler, zifiri karanlığı aydınlatıyor.
ÖLÜMÜN İKİZ KARDEŞİ: YALNIZLIK
Hınzori’de yaylaya çıkan Kovuklulu Kazım Yıldız, Demıre’ye; Ali Sarı, Dere Çetu’ya taşınmış. Peynir toplayan bir aile, köyden ayrılmış. Hınzori’de bizden başka kimse yok! Şu dünyada yalnızlıktan daha beter ne olabilir. Ölümün bir diğer adı, yalnızlık. Yalnızlık, ikiz kardeşi ölümle bir sayılır.
Koca köyde yalnızlığın hüznü çöküyor yüreğimize. 13 Temmuz’da, saat 03.35’te köyün sessizliği bozuluyor. Davetsiz misafir sakın bozayı olmasın? O da ne, bir kara kurbağası, âdeta bizi selamlayarak yanımızdan geçip gidiyor.
Lekeli kurbağanın öz güvenine şapka çıkartıyoruz.
Gecenin sessizliğini, toynaklarıyla toprağı kazıyan atlar bozuyor bu kez.
Siz hiç insansız köyde yaşadınız mı? Yıkıntıların altında kalan insan gördünüz mü? Kesme taşlar yerinden oynamış, mertekler çürümüş, asma kilitli kapılar ve pencereler doğaya direnememiştir. Toprak damlı evlerin yıkıntıları altında soluğunuz kesilir. Sizin hiç soluğunuz kesildi mi? Bin bir emekle örülen duvarlar, onlarca kişinin omzunda taşınan mertekler üzerinize yıkılmıştır artık.
Ne çığlığınızı duyan olur ne de gözlerinizden süzülen damlaları gören…
30 yıllık direncine hayran kaldığınız direğin baş ucunda okul yıllarınıza dönersiniz. Gaz lambasının çiviyle tutturulduğu direk size neyi anlatır? Öğretmeninizin, minik elinize tutuşturduğu fişi mi? En az bir sayfa yazmak zorunda olduğunuz… Hava soğuk… Islık öttüren rüzgâr, köyün yamaçlarından kucakladığı karı, toprak damlı evin üzerine süpürmüştür. Soğuktan korunmak için pencereye raptiyeyle tutturulan naylon, fırtınaya boyun eğmiştir. İyice kısalan kalemin boyunu uzatmak için kullandığınız keçeli boyanın kapağı bile minik elinizde kaybolmak üzeredir. Kalemin ömrü kısalmış, ama sayfa henüz yarılanmamıştır:
Suna ip atla.
Rüzgâr, toprak damlı evlerin misafiri sayılır. Duvara ya da direğe asılı gaz lambasının titreyen alevi, davetsiz misafirin habercisidir. Alev çırpınarak karşı koyar rüzgâra. İki minik el sobaya uzanırken lamba sönmüştür.
Karanlık, bir karabasan gibi yüreğinizi sıkıştırır.
Çeşmenin kurnasında yıkanan bir kuş, yıkıntıların üzerindeki dalgın konukları çeşmeye davet ediyor.
Yazının 2. bölümü: Hınzori Çeşmeleri ve Ustalar
(Erzincan Çağlayan, 23 Ağustos 2021)
PÜLÜMÜR HINZORİ KÖYÜNDEN FOTOĞRAF KARELERİ