Tunceli Barosu’nun, Hanım Köprüsü’nün restorasyonuyla ilgili suç duyurusunu okumasaydım bir süre daha haberdar olamayacaktım (Tunceli Emek, 23.11.2017). Tarihi Hanım Köprüsü, restorasyon gerekçesiyle, âdeta yok edilmiş. Tunceli Emek’te yayımlanan fotoğrafa bakıyorum, bu benim bildiğim Hanım Köprüsü mü, diye. Değil, kesinlikle değil! Sanata ve mimariye yabancı eller, restorasyon savıyla Hanım Köprüsü’ne kıymış. Pülümür’e, Düldül Ayağı’ndaki çay ocağına, askeri birliğe, Kayadibi Restauranta çekiç sesinin bile duyulabileceği mesafedeki bir köprüye darbe indiriliyor, ama duyan yok!
Yolda volta atanlar, ilçe bürokrasisi, kahvehanelerde okey taşlarından yorgun düşenlerin kulakları, Hanım Köprüsü’nün çığlığını duymuyor. Köprüye indirilen balyoz, ilçede işsizlikten yorgun düşen Devlet erkânının ilgisini bile çekmiyor. O balyozu işçilerin ellerine tutuşturup çay içenlerin de umurunda değil. Altı üstü bir köprü değil mi, yenisi yapılır ne de olsa. Tarihmiş, uygarlıkmış, Urartularmış, Selçuklularmış ne önemi var. Onlar daha iyisini yapar! Yıkar, yeniden yaparlar.
TOKİ ne güne duruyor!
Hanım Köprüsü’nün başına gelenler, 1983-1984 yıllarında, koç figürlü mezar taşlarını yerinden sökerek Tunceli’ye götüren ‘sanat dostu’ bir valiyi de hatırlatmış oldu. Kırk elli yıllık mezar taşlarını 14. yüzyılda kurulmuş Akkoyunlu Devleti’yle ilişkilendiren vali, mezar sahiplerinin isyanıyla karşılaşmıştı.
Restorasyon çalışmalarını yürüten Yüksek Mimar Servet Karakaş, gazetecilere, çalışmalar sırasında tamamen projeye bağlı kaldıklarını, bir taşın yerini bile değiştirmediklerini anlatıyor, aslına uygun bir restorasyon çalışması yaptıklarını söylemeyi de ihmal etmiyor. Gazetecilerin, Karakaş’a sormadıkları soruyu bir Pülümürlü olarak sormaya hakkım olduğunu düşünüyorum:
–Sayın Yüksek Mimar, siz Hanım Köprüsü’nün özgün hâlini en son ne zaman gördünüz? Elinizde köprüyle ilgili hangi görseller bulunuyor? Restorasyon olarak adlandırdığınız bu kaba inşaatı haklı kılacak eski tarihli görselleri kamuoyuyla paylaşmanın ne sakıncası olabilir? O zaman hepimizi ikna etmiş olmaz mısınız?
Yüksek Mimarın kamuoyuyla paylaşabileceği bir tek görseli olmadığını biliyoruz. Eline tutuşturulan ‘proje’yi, köprünün özgün hâli olarak değerlendirdiği anlaşılıyor. Bir mimar için acı verici…
Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı Elazığ Temsilcisi Mehmet Balaban, restorasyonun aslına uygun yapıldığını, tarihi köprünün ana dokusuna hiç dokunulmadığını, taşların özenle seçildiğini söylüyor. Bu sözleri, Devletin resmî görevlisi söylüyorsa, doğrudur! Çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmış Tunceli’de, Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfının niçin kurulmadığı, kurulmuşsa olaya niçin sessiz kaldığını sormanın da bir yararı yok artık. Pülümür Dede Korkut İlkokulunda, Mehmet Balaban ve bir grup ilkokul öğrencisinin önüne Hanım Köprüsü’nün eski ve yeni fotoğrafları konulsun. Çakma köprüyle özgün köprünün aynı olduğunu sadece bir kişi söyleyebilir:
Mehmet Balaban!
Demek ki, Mehmet Balaban ve ekibinden başka hiç kimsenin, restorasyonun aslına uygun yapıldığına ikna edilmesi mümkün görünmemektedir. Mehmet Balaban’a, yüzlerce köprü fotoğrafı arasından Hanım Köprüsü’nü seçme görevi verilse, ‘çakma’ Hanım Köprüsü’nü seçeceği konusunda en küçük bir tereddüt bile duyulmamaktadır. Bu ‘sınav’da Mehmet Balaban’ın ‘joker’ hakkı için mesai arkadaşı Yüksek Mimar Servet Karakaş’ı arayıp yardım isteme hakkı olduğunu da hatırlatmalıyız.
Balaban’ın köprüye duyduğu ilginin, büyük kentlerimizi yaşanmaz hâle getiren inşaat müteahhitlerinden farklı olacağına ilişkin beklentiler boşa çıkmıştır.
Mehmet Bey, Hanım Köprüsü’nü yok eden bürokrasinin yeterlik ve birikiminin sembol isimlerinden biri olarak tarihteki yerini alacaktır.
Hanım Köprüsü adı verilen kemer köprüyü çocukluğumda görmüştüm. O tarihlerde ‘Pırde Hanıme’ denirdi. İlk olarak, Paşa dedemle birlikte Pülümür’e gittiğimde görmüş olmalıyım. 1972 yılıydı. Mevsimlerden yaz. O tarihte henüz altı yaşındaydım. 1980’li yıllarda Pülümür Lisesinde okumaya başladığımda, haftada en az iki kez yanından geçerdim. Yanından geçip gidenlerden kaçı farkındaydı, bilinmez. Kemer köprü, belki bin yıla meydan okuyarak ayakta kalmayı başarmıştı. 1980 yılı ilkbaharında Pülümür Çayı coşmuştu. Eriyen kar suları, yağmurla bir araya gelince büyük bir sel felaketi yaşanmıştı. Çay, Pülümür Vadisi’ndeki kavak, çalı süpürgesi, söğüt ve meşe ağaçlarını kökünden sökerek süpürmüştü. Süpürülen sadece ağaçlar değildi. Kırmızıköprü’de amcam Kamber Canerik ile dayım Müdürağa (Hıdır Sadıkoğlu)’nın ev ve iş yerlerini sel basmıştı. Müdürağa’nın evinde oturan terzi Ahmet Çelik ve ailesi, selden en çok zarar gören köylülerdendi. Pülümür-Tunceli kara yolu ve bazı köprüler de bu doğal yıkımdan payına düşeni almıştı. Kırmızıköprü’yle Mezra, Uzunevler, Kaymaztepe, Akdik, Kovuklu, Boğalı, Kocatepe vd. köylerin bağlantısını sağlayan köprü sele direnememiş, yıkılmıştı! Pülümür-Tunceli kara yolu ulaşıma kapandığı için Pülümür Lisesinde okuyan Kırmızıköprülü öğrenciler, hafta sonu tatilini köylerinde geçirmek için, on beş kilometre yol yürümüştü. O tarihte Kırmızıköprü Ortaokulunda öğrenciydik. Öğretmenimiz Osman İşler, Beden Eğitimi dersini, ulaşıma kapanan yolda işlemişti. Kara yolu ve bazı köprüler sele teslim olmuştu, ama teslim olmayan bir köprü vardı:
Hanım Köprüsü!
Pülümür Vadisi’nde homurdanan Pülümür Çayı, Hanım Köprüsü’nü yıkamamıştı! Tarihi bir köprünün, askerlik çağındaki gençlerle yaşıt ‘müteahhit köprü’lerinden dirençli çıkması, hepimiz için gurur vericiydi.
Sel felaketinden sonra köprüyü daha çok sevdim. Köprünün direnci bizi umutlandırmıştı. Kırmızıköprü’den Pülümür yönüne giderken otobüsün sol tarafında oturma olanağı bulduğumda köprü geride kalıncaya kadar seyrederdim.
1981 yılında Pülümür’den YİBO’ya kadar koştuğumu hatırlıyorum. İlkbahardı. Pülümür Çayı toprak rengindeydi, daha doğrusu toprak akıyordu. Pülümür Sağlık Ocağının yakınındaki tek katlı toprak damlı öğrenci evinden başlamıştım koşmaya. Pülümür Çayı’yla yan yana koşuyordum. Hanım Köprüsü’ne vardığımda oldukça yorulmuştum. Köprünün, suyun her iki yakasındaki ayakları ‘ıslanmış’, suya gömülmüştü. Pülümür Çayı’nın kucaklayarak getirdiği çalı çırpı ve ağaç gövdeleri köprüyü yıkamamıştı.
Öfke kusan ilkbahar seline direnen köprü , ayaktaydı!
Pülümür Yatılı İlköğretim Bölge Okulu (YİBO)nun hemen yanı başındaydı. Sekiz yıllık ilköğretimi bitiren YİBO öğrencilerinden okul lojmanında oturanlar, hemen her sabah Pülümür Lisesine gelmek için yanından geçerdi. Sabah saatlerinde Rıza Coşkun ya da Gülbey Anuk’un Kırmızıköprü-Erzincan seferine çıkan otobüslerine binenler de köprünün yanından geçmek zorundaydı.
Herkes bilir ve tanırdı. İlkbaharın coşkun suyu durulduğunda hepimiz rahat bir nefes alırdık. Hanım Köprüsü’nün ayakta kalması, mutluluğumuza mutluluk katardı. Köprünün direnci, ilçe halkının umudunu beslemiş ve hayata tutunma çabasına omuz vermiştir..
Hanım Köprüsü, Urartular zamanında yapıldığı tahmin edilen Pülümür Gelin Odaları’nın hemen yanında yer almaktadır. Köprünün tarihçesiyle ilgili sağlıklı bir bilginin olmaması, uzun bir geçmişinin yanı sıra ilgili kuruluşların duyarsızlığıyla açıklanabilir.
Hanım Köprüsü, Pülümür’ün nice acısı ve sevincine tanıklık etmiştir. At sırtındaki gelinler, gurbete gidenler, gurbetten köy mezarlığına taşınanlar, anne kucağında sağlık ocağına götürülen bebekler, çocuklar, gençler ve yaşlılar… Bütün bir ilçe… Pülümür-Tunceli kara yolundan geçen bütün yolcular… Hemen hepsi köprünün tarih kokan havasını solumuştur. Köprü, Pülümür’den yükselen bütün kahkahaların ve gözyaşlarının tanığıdır. Sele, depreme, kar ve tipiye göğüs germiş, eğilmemiştir. İlkbahar seline kapılan koca gövdeli ağaçlar, köprünün altından eğilerek geçmiştir. Pülümür Çayı’ndaki balıklar, her zorlu kışı, köprünün ayaklarında oluşan buz katmanları arasında geçirmiştir.
Pülümürlülerin ayak basmaya bile kıyamadığı Hanım Köprüsü, estetik bilincinden yoksun hoyrat ellere direnemedi. Depreme, sele, kar ve tipiye boyun eğmeyen köprü, görgüsüz ve kaba ellerin indirdiği balyoz darbelerine karşı koyamadı. Köprü, müteahhitlere yenik düştü. Çarpık kentleşmenin mimarlarının balyoz darbeleri ve döktükleri betonla, bin yıllık Hanım Köprüsü tarihe karıştı. Köprüyle beraber bin yıllık çocuk çığlıkları, ezgiler, acı ve sevincin gözyaşları da tarihe karışmıştır. Tarihe kıyılmış, âdeta bir cinayet işlenmiştir. Kamuoyu vicdanı, yargıdan, bin yıllık köprüye kıyanların yakasına yapışmasını beklemektedir.
Pülümür, acı ve sevincinin bin yıllık tanığını kaybetmenin yasını tutmaktadır.
(18 Aralık 2017, Körfez)
Kaynakça:
http://www.tunceliemek.com.tr/NewsDetail/Hanim-Koprusune-ne-yaptiniz/173/39640 Erişim: 17.12.2017.
http://www.pulumur.gov.tr/pulumur-tarihi Erişim: 17.12.2017
http://www.tunceli.gov.tr/gorev-yapmis-valilerimiz Erişim: 18.12.2017.
https://www.sondakika.com/haber/haber-tarihi-koprunun-aslina-uygun-restore-edilmedigi-10296599/ Erişim: 17.12.2017.
http://www.hurriyet.com.tr/hanim-koprusu-restore-edilecek-37035887 Erişim: 17.12.2017.
http://www.e-tarih.org/sayfam.php?m=teser&id=1533 Erişim: 17.12.2017.
https://www.haberler.com/tunceli-deki-hanim-koprusu-nun-koruma-altina-2872175-haberi/ Erişim: 17.12.2017.