1930 kuşağından geriye kalan Pülümürlüler birer birer veda ediyor. Onları sonsuzluğa uğurlarken yüreğim burkulur. Yaşını başını almış insanlar yaşama veda ederken yüreğimdeki sızının nedenlerini sorgulamaya çalışırım. Niçin, evet niçin? Bir yaşlının vedasıyla niçin sızlar yüreğim? Doğa, verdiğini alıyor. Daha doğrusu, hemen her şey biçim değiştirerek doğada varlığını sürdürüyor. Peki, yaşlılarımızın, özellikle 1930 ve 1940 kuşağının doğal ölümleri insanı niçin daha çok etkiliyor?
Bu soru, Pülümür Çatalyakalı Ahmet Gül’ün, Erzincan’da gözlerini yaşama yummasıyla birlikte yeniden akla geliyor.
Dün, genç siyasetçilerimizden Tuncay Gül’den, dedesi Ahmet Gül’ün ölüm haberini aldığımda derin bir üzüntüye kapıldım. 89 yaşında yaşama gözlerini yuman Ahmet amca, 1930 kuşağının değerli bakiyelerindendi. Gavraglı Mercan Hanım’la evliydi. Okul arkadaşım Haydar, Binali (Rizeli), Filiz, Metin, Seher, Murat, Bahar ve Mesut’un babasıydı.
Güzel insanların çocukları da güzel olur. Güzel insanlar güzel çocuklar yetiştirir. Ahmet-Mercan Gül çifti, birbirinden güzel sekiz çocuk yetiştirdi.
Ahmet Gül, yörede “Küçük Ahmet” olarak anılırdı. O, boyu ve kilosuyla değil, yüreğiyle tanımlanabilecek insanlarımızdandı. Bedenine sığmayan koca yüreği, 1930 kuşağının acılarıyla yoğurulmuştu. Sistemden herhangi bir talebi olmadığı hâlde, sistemin en ağır yaptırımlarıyla karşılaşan bir kuşağın yaşadığı trajedilerden o da payına düşeni almıştı. Feodal zorbalığın yanı sıra sistemin sert müdahalesiyle ağır bir travma yaşayan kuşağın hayatta kalan sayılı insanlarından biriydi. Ahmet Gül, travmalara savaş açan 89 yıllık bir ömürdür. O, travmalara hiçbir zaman teslim olmadı, kafa tuttu. Karınca gibi çalışarak ve üreterek, yaşadığı acıların üstesinden gelmeyi başardı.
Çalışan ve üreten insanların ülkemizde yeterince sevildiğini söyleyebilir miyiz? Tembelliğin âdeta kutsandığı bir ülkede çalışkanlığın övgüye değer görüldüğü söylenemez. Her birimizin, çalışkan ve üretken insanları suçlayacak gerekçeleri vardır. Okey masasından başımızı kaldırdığımızda, elde kazma kürek işe gidenlere içten içe öfkeleniriz:
Bu yaşa gelmiş hâlâ çalışıyor. Ne yapacak bu kadar parayı?
Ahmet Gül, ‘para’ için değil, mutluluk üretmek için çalışan köylülerimizdendi.
Avusturya’dan Türkiye’ye kesin dönüş yaptığında, bir süre Kırmızıköprü Ortaokulunun eski binasının alt katında dükkân işletmişti. O yıllarda henüz öğrenciydim. Kırmızıköprü-Erzincan hattında çalışan otobüsüyle, köyündeki tarlasıyla, ceviz ağaçlarıyla da yakından ilgilenirdi. Doğup büyüdüğü Çatalyaka (Denzeg) köyü 1990’lı yıllarda tamamen boşaldı.
Gül ailesi, Erzincan Değirmenliköy’e yerleşti.
Yaşamını çalışarak geçiren Ahmet Gül, Değirmenliköy’de tespih çekerek ömür tüketecek değildi. Hemen işe sarıldı, tarlaya, bağa, bahçeye koştu. Tek başına değildi o zaman. Gül ailesi, Değirmenliköy’de tam kadro üretime katıldı.
Değirmenliköy’de ter dökerek acılarını hafifletse de memleket özleminden bir türlü kurtulamadı. Fırsat buldukça köyüne geldi, suya hasret ceviz ağaçlarına can verdi. Yaşı, çalışmasına engel değildi. Çalışırken yaşını bir engel olarak görmedi. Kurumaya yüz tutmuş meyve ağaçlarını kurtarmak için günlerce ter döktü. Köyüne döndüğünde, Karagöz ailesinin taş yapılı binası dışındaki bütün binalar yerle bir olmuştu. Geyik ailesinin sağlam evi bile yakılmıştı. Yıkıntılardan arta kalan mavi leğen, paslanmış saç tokaları, içinde ısırgan otu boy vermiş ayakkabılar, kararmış alüminyum kaplar, kimin fotoğrafını süslediği belirsiz çerçevelere bakarken gözlerinden akan yaşları gizledi.
Çocukluğunda çarık giymiş, 2. Dünya Savaşı’nın yokluk günlerini yaşamıştı. Savurganlığa ve gereksiz tüketime karşı tavrı, zor yılların ona kazandırdığı alışkanlıklardandı. En büyük lüksü, çekirdeksiz üzümle çay içmek olmuştur. O kuşağın neredeyse tamamında rastlanan tutumlu yaşama bilincine sahipti.
Ahmet Gül, paraya para katmak için değil, mutlu olmak ve mutlu etmek için üretti. Sınırlı insan yaşamında belki hiçbir zaman kullanamayacağı, ama başkalarının ihtiyaç duyabileceği değerler üretti. Ceviz vb. meyve ağaçlarını yaşatmak için gösterdiği çaba, kişisel çıkarlarla açıklanamaz. Ceviz fidanlarını kendisi için dikmediğini o da biliyordu.
Ürettiği değerleri yeni kuşaklara miras bıraktığının farkındaydı. Ahmet Gül, dedelerinden, büyük annelerinden devraldığı zenginliği torunlarına bırakmanın önemini kavrayan sorumlu yurttaşlarımızdandı. Değirmenliköy’den komşusu Nilüfer, onun için, “Çok çalışkandı. İşinde gücünde bir adamdı.” diyor. Üreten insanı tanımlayan bir değerlendirmedir bu.
Üreten insan, işinde gücünde olur, çirkinliklerden uzak durur.
2019 Ağustos ayında, Pülümür’de düzenlenen bir düğün töreni için Erzincan’dan yola çıktığında hastalığına aldırış etmemiştir. Hasta olmasına karşın, eşi Mercan Hanım’la birlikte düğüne yüksünmeden gitmiştir.
9 Temmuz 2018’de, sabah saatlerinde, kardeşlerimle birlikte Kırmızıköprü-Salördek-Çatalyaka yürüyüşüne çıkmıştık. Çatalyaka’da, çok sevdiğimiz kavak ormanından geçerken, Karagöz ailesinin evinin önünde çalışan Ahmet amcaya rastlamıştık. O sırada 87 yaşındaydı. Merdivenin altında, bir arı kovanının üzerine oturmuş, petekleri temizliyordu. Eşi Mercan teyze, oğlu Haydar ve Beğendik köyünden Musa Demirtaş da yanındaydı. Haydar’dan, Ahmet amcanın, petekleri temizlemeden birkaç gün önce Çatalyaka Köyü Mezarlığını kaplayan otları temizlediğini öğrenmiştik.
Ahmet amca, 87 yaşında ölüme meydan okuyordu. Onun bu çabasıyla hepimiz mutlu olmuştuk.
Bütün ömrünü ayakta geçiren Ahmet amca bugün, iki yıl önce kendi elleriyle temizlediği Çatalyaka Köyü Mezarlığında toprağa verildi. Çatalyaka’da, sonbaharda mora bürünen çınar, bu ilkbaharda Ahmet amca için tomurcuklarını açacak. Arılar, onun diktiği meyve ağaçlarından bal toplayacak.
Çatalyaka Köyü Mezarlığında sonsuzluğa uğurlanan Ahmet Gül, üretkenliği ve çalışkanlığı besleyen umut olarak hep yaşayacak.
(Yalova, 15 Mart 2020)