24 Ocak’ta, Elazığ’da meydana gelen deprem, alan uzmanları tarafından değerlendiriliyor. Depremin yarattığı yıkım, can kaybı, ekonomik ve toplumsal sorunlar tartışılıyor. Ne var ki, depremde, hemen her doğal yıkımda rastlanan, ziyaretçi akını gözden kaçırılıyor. Deprem bölgesine çeşitli nedenlerle akın eden bazı ‘ziyaretçi’lerin yarattığı sıkıntılar göz ardı ediliyor.
Direksiyonu, yıkım bölgesine kıran bazı kişiler, doğal yıkımı ‘fırsat’a çeviriyor!
Fotoğraf makinesini eline alan, yıkıntıların başında öz çekim (selfi) yaparak vatandaşlık görevini yerine getiriyor!
Geçmiş olsun, Elazığ…
Yıkıntıların üzerinde pozlar veriliyor.
Taş yığınlarının altındaki Gakkoşların çığlığı, başıboş ziyaretçi trafiğinden dolayı duyulmuyor!
Fotoğraf-görüntüler anında sosyal medyaya yükleniyor. Kısa süre içinde yüzlerce, hatta binlerce beğeniyle taltif ediliyor bu görüntüler. Hesap sahipleri, görüntüleri paylaştıktan sonra, gönül rahatlığıyla otomobillerine atlayıp sıcak yuvalarına dönüyor.
Bunun psikiyatrik bir vaka olmadığını kim söyleyebilir?
Tasada ve kıvançta biriz ne de olsa!
Tasada ve kıvançta bir olduğumuzu başka nasıl kanıtlayabiliriz?
Fotoğraf makinesinin objektifini kendimize doğru tutarak deklanşöre bastık mı, yurttaşlık görevimizi yerine getirmiş oluyoruz! O arada arka planda kalan yıkıntıları düşünerek biraz somurtmak, pek de fena sayılmaz hani.
Yüreğimiz Elazığ’la birlikte çarpıyor!
Tonlarca beton yığının altında can çekişen Elazığlıların üzerinden en azından bir taş parçasını alacak gücümüzü tüketeli yıllar olmuştur!
Felakete uğrayan insanlarla paylaşabileceğimiz bir dilim ekmeğimiz de mi yok? Kızılay’ın felaketzedelere dağıttığı bir kepçe sıcak çorbaya göz dikenlerimizi de inkâr edecek değiliz.
Şimdi kendi kendimize sormalıyız:
Depremzedelere en küçük bir yardımı bile dokunmayan bu ‘ziyaretçi’lerin Elazığ’da işi ne? Amaç, fotoğraf karelerine girmek mi? Felaket bölgelerine gelişigüzel yapılan ‘gezi’lerle, felaketzedelerin yaşamının tehlikeye atıldığı görülmüyor mu? Felaketzedelere en küçük katkısı olmayan bu ziyaretlerle, ‘gösteriş’ yapılması mı amaçlanıyor? Toplumsal bir felaketin, kişisel-siyasi çıkarlar için kullanılması, olağan karşılanabilir mi? Denetimsiz ziyaretçi akınının yarattığı gürültü, yoğun trafik, güvenlik vb. etkenlerin, arama-kurtarma çalışmalarını zorlaştırdığı bilinmiyor mu? Yurttaşlık görevi, ‘kötü’yü kayıt altına alma çabası mı, yoksa iyilik ve güzellik yaratma uğraşı mı? Depremde herhangi bir görev ve sorumluluk üstlenmeyenlerin kente akın etmesi, çalışmaları zora sokmaktan başka ne işe yarıyor?
Elazığ’da, fotoğraf makinesinin deklanşörüyle insan çığlıklarını bastıran yabancılaşma, insanlık adına silkinmeye mecbur olduğumuzu gösteriyor.
(Yalova, 31 Ocak 2020)