MEB Çocuk Kitapları (Çocuk Hikâyeleri)

Bu yazı,  “Öğretmen Dünyası”nın Şubat 2016 sayısında yayımlanmıştır. 

ÖZET

Bu çalışmayla, Yurdagül Özay’ın kaleme aldığı, Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından yayımlanan “Çocuk Hikâyeleri” adlı eserin dil, yazım ve anlatım yönünden incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmada, söz konusu kitabın, MEB’in kitap inceleme ilkelerine uygun olup olmadığı sorusuna yanıt aranmakta, çocuk edebiyatı ile ilgili bazı önerilere yer verilmektedir. 

GİRİŞ

Çocuk, edebiyatla ailede tanışır. Çocuk edebiyatının temellerinin ailede atıldığı söylenebilir. Henüz beşikteyken bebeğin kulağını okşayan ninniler, çocuk edebiyatının ABECE’si olarak tanımlanabilir.  Uzun kış gecelerinde merakla dinlenen masallar, tekerlemeler, bilmeceler, maniler ve sayışmalar çocuk edebiyatının altyapısı olarak nitelendirilebilir.  

Edebiyat duygu,  düşünce ve hayalleri dil yardımıyla sözlü ya da yazılı olarak etkili bir tarzda ifade etme sanatıdır. Edebiyat dille yapılan bir sanattır. Dolayısıyla edebiyatta dilin üst düzeyde,  güzel ve etkileyici şekilde kullanılması esastır. Okuyucuya zevk vermek ve onda  estetik duygusu uyandırmak edebiyatın başlıca işlevidir (Şimşek, 2002, s. 20). 

Şimşek’e göre (2002, s. 20, 21, 25), edebiyat çocuğun zekâ, hayal gücü,  muhakeme yeteneği,  problem çözme becerisi gibi beyin faaliyetlerini geliştirecek bir unsurdur. Çocuk ve kitap ilişkisi sanıldığı gibi okuma yazmayı öğrenmekle başlamaz. Gerçekte çocuğun kitapla ilk tanıştığı dönem 0-6 yaş arasıdır. Çocuk yayınları, hedef kitlesini 0-15 yaş grubu olarak belirlemiş basılı,  sesli ve görüntülü bütün ürünleri içine alır.

Çocuk yayınları;  aile, millet,  insanlık, tabiat ve hayat sevgisi telkin etmeli; güzelliğe karşı hayranlık ve koruyuculuk aşılamalı;  nezaket, hakka saygı, yardımlaşma,  kahramanlık,  mertlik,  dürüstlük ve feragat gibi erdem olarak kabul ettiğimiz konuları ihtiva etmeli; devrimlerimiz ve sosyal hayatımızı kökleştirmeye ve geliştirmeye hizmet etmeli; çocuk dünyasına ve psikolojisine uygun olmalıdır  (Gökşen, 1975, s. 27). 
 
Güleryüz (2002, s. 40), çocuğa kesin,  tartışılmayan,  mutlak hakikatler vermenin,  gerçeğin tek ve bir olduğu gibi öznel yaklaşımlar takınmanın,   çocuğun yaratıcı ve eleştirel gücünü kırabileceğini ifade etmektedir. 

 

Türk Dil Kurumu, öyküyü şöyle tanımlamaktadır: Gerçek veya tasarlanmış olayları anlatan düz yazı türü (TDK, 1998, s. 994). 

Yurdagül Özay’ın kaleme aldığı “Çocuk Hikâyeleri”, toplam yedi öyküden oluşmaktadır.  Birinci baskısı 1999’da, ikinci baskısı ise 2003’te yapılan kitap,   Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından yayımlanmıştır. Kitap, toplam sekiz öyküden oluşmaktadır.

Kitap, Türk Dil Kurumu (TDK)nun iki ayrı Yazım Kılavuzu (TDK, 2005; TDK, 2012) karşılaştırılarak incelenmiş, gereksinim duyulduğunda,  TDK’nin resmî genel ağ sayfasına da  başvurulmuştur.  


Edebî Eserleri  Kimler İnceliyor?

Millî Eğitim Bakanlığı  Eğitim  ve Kültür Yayınları Yönetmeliği’nin (MEB, 2014) ilgili maddesi gereğince oluşturulan Yayın Danışma Kurulunca önerilen eserler Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından, incelenmek üzere, Yayın Alt Kuruluna gönderilir (Madde 6-7).

Eser Değerlendirme İlkeleri

Edebî eserler, Millî Eğitim Bakanlığı  Eğitim  ve Kültür Yayınları Yönetmeliği’nde   yer alan ve aşağıda özetlenen  ilkeler doğrultusunda incelenmektedir:

Hitap ettiği hedef kitlenin seviye, öncelik, ihtiyaç ve beklentilerine uygun olması.

Benzer içerikli eserler arasında özgün ve yeni yönlerinin olması.

Resim ve çizimlerin eserin muhtevasına uygun olması.

Dil ve anlatımın, Türkçenin ses ve söz varlığını zenginliği ile yansıtması.

Eserin, bilimsel yöntemlere veya ait olduğu sanat dalının özelliklerine göre hazırlanması (Madde 9). 

 Dil ve Yazım Yanlışları

Özel adlar yerine kullanılan “o” zamiri cümle içinde büyük harfle yazılmaz (TDK, 2012, s. 17). Kitapta bu kurala uyulmamış, “o” zamiri cümle içinde büyük harfle yazılmış ve kesme işaretiyle ayrılmıştır (s. 22, 62).

Akrabalık bildiren kelimeler küçük harfle başlar (TDK, 2012, s. 14). Metinde, akrabalık bildiren ve  küçük harfle yazılması gereken teyze büyük harfle yazılmış, kesme işaretiyle ayrılmıştır: İki kardeş Zehra Teyze’yi çok severlerdi. … Zehra Teyze’nin  (s. 24). 

Belirli bir tarih belirtmeyen ay ve gün adları küçük yazılır (TDK, 2012, s. 17). Yalan Söylemenin Bedeli  başlıklı öyküde bu kurala uyulmamamıştır: Günlerden Pazartesiydi … (s. 56). 

Yalan Söylemenin Bedeli başlığını taşıyan öyküde, okur, kitabın yayımlandığı 2003 yılında varlığına rastlamadığı ilkokul kavramıyla tanışmaktadır (s. 56). 

Bay Tavuk Olur mu?

Bayan, kadınların ad veya soyadlarının önüne getirilen saygı sözüdür. Bu söz, kadınlara saygı göstermiş olmak için öz ya da soyadlarının başına getirilir (TDK, 1979, s. 101).  Tavuk, sülüngillerden, eti ve yumurtası için üretilen kümes hayvanıdır (TDK, 1998, s. 2157). Yumurtlama, dişilere özgü bir özelliktir.  Bayan ya da bay kavramları, cinsiyeti ifade eder. Yazar,  tür belirten tavuk adını,  kadınlara saygı sözü olarak kullanılan bayanı ekleyerek özel ada dönüştürmektedir (s. 50). Benzer uygulamaya farklı sayfalarda da rastlanmaktadır:  Bayan Kaz’a  (s. 50, 51), Bayan Keçi  (s. 51), Bayan Koyun (s. 53), Bayan inek (s. 53). 

 Özel adlara getirilen iyelik, durum ve bildirme ekleri, kesme işaretiyle ayrılır (TDK, 2012, s. 38). Yazar, hayvan türlerini belirten adları özel ad olarak kullanmış, ek alan bazı adları kesme işaretiyle ayırmış, bazılarını ise ayırmamıştır: Bayan Tavuğa (s. 50), Bayan Kaz’a  (s. 50), Bayan Keçiyi (s. 51), Bayan Koyunu (s. 53),  Bayan inek (s. 53), ineğede (s. 53).  

Özel adlar büyük harfle başlar (TDK, 2012, s. 13).  Metinde tavuk, kaz, keçi ve koyun adlarının ilk harfi büyük yazıldığı hâlde, ineğin ilk harfi küçük yazılmıştır (s. 53). Verilen örnekler, kitabın, dil ve yazım birliği yönünden sorunlu olduğunu göstermektedir. 

Ses Yürür mü?

Ses, kulağın duyabildiği titreşimdir (TDK, 1998, s. 1950). Ses, eylemin kaynağıdır ve dalgalar hâlinde yayılır.  Ses için eylem gereklidir.  Eylem, canlı ya da cansız varlıkların hareketinden doğar.  Gök gürültüsü, yaprağın hışırtısı, derelerin şırıltısı, köpüren dalgaların ezgisi,  bebeğin kahkahası, arı vızıltısı, buğday başaklarını okşayan esinti vb. ses kaynaklarına örnek olarak verilebilir. 

Yazar, sese yürüme işlevi yüklemektedir: Ayak sesi tam yanlarına gelince durdu (s. 23). Hareket hâlindeki sesin kaynağı  yürüyebilir, ama  paltosunu alıp sokağa çıkan sese rastlayan olmamıştır. Çünkü ses  duyulur, yürümez. 

Bağlaçlar 

Bağlaç olan  da ve de ayrı yazılır (TDK, 2012, s. 10; TDK, 2005, s. 11). Yazar, da ve de bağlaçlarını, bulunma durum ekleriyle (-da, -de, -ta, -te) karıştırmıştır. Bu karışıklığa kitabın tamamında rastlanmaktadır (s. 8, 11, 12, 17, 19, 20, 22, 29, 38, 40, 41, 46, 47, 48, 51, 53, 58, 62, 67, 68, 69, 72, 74, 75, 76, 78). 

Bağlaç olan ki ayrı yazılır (TDK, 2012, s. 10). Kitapta, sözü edilen kurala uyulmamıştır: … demekki  (s. 62). 

Fiil çekimlerinde, -a / -e, -ecak / -ecek, -ayım / -eyim, -alım /-elim, -an / -en, vb. eklerden önce gelen ünlü veya ekin geniş ünlüsü söyleyişe bakılmaksızın  a / e ile yazılır (TDK, 2012, s. 10). Kitapta bu kurala özen gösterilmediği gözlenmektedir: … dinlemiyerek (s. 41), bekliyelim (s.  44).

İki heceli bazı kelimeler ünlüyle başlayan bir ek aldıklarında ikinci hecelerindeki dar ünlüler düşer (TDK, 2012, s. 8).  Çocuk Hikâyeleri’nde bu kurala uyulmadığını gösteren örneğe rastlanmaktadır: … özürünü (s. 47). 

Soru ekleri ayrı yazılır (TDK, 2012, s. 9). Kitapta  soru ekinin bitişik yazıldığı gözlenmektedir: …verirmisiniz (s. 50). 

Metinde,  eş anlamlı iki sözcük, hassas ve duyarlı,  yan yana kullanılmıştır (s. 49). 

Tekrarlı bağlaçlardan önce ve sonra virgül konmaz (TDK, 2012, s. 30; TDK, 2005, s. 35). Söz konusu kurala uyulmadığı görülmektedir: Hem tavuklara göz kulak olsun, hem de dostlarından ayrılmasın diye düşündü  (s. 71). 

Dil ve Yazım Birliği Yok

Edebî bir metinde dil ve yazım birliğine özen gösterilmesi beklenir. Çocuk Hikâyeleri, dil ve yazım birliği konusunda sorunlu bir eser olarak görülmektedir. Ayrı yazılması gereken  bir gün,  19. sayfada ayrı,  47., 63.,  74. ve 79.  sayfalarda  bitişik yazılmıştır. Özel adların bir kısmının baş harfleri  büyük, bir kısmı ise küçük harfle yazılmaktadır: Bayan Tavuk (s. 50), Bayan Kaz (s. 50-51),  Bayan Keçi (s. 51), Bayan Koyun (s. 53),  Bayan inek  (s. 53).

Özel adlara getirilen iyelik, durum ve bildirme ekleri kesme işaretiyle ayrılır (TDK,2012, s. 38). Kitapta bu konuda  da dikkat  çekici hatalar söz konusudur. Bazı  özel adların yazılışında bu kurala uyulmaktadır: Bayan Kaz’a (s. 50),  Muzaffer’in  (s. 11),  Ali’nin (s. 26-62),  Ayşe’nin  (s. 55), Cem’in  (s. 56).  Bu kurala uyulmayan örneklere de rastlanmaktadır: Bayan Tavuğa  (s. 50), Bayan Keçiyi (s. 51),  Bayan Koyunu (s. 53), 

Anlatım Bozuklukları

Anlam ve anlatım bozukluğuyla dikkat çeken bir ifade: Akşam üzerleri iki kardeşin balkonlarındaki çiçekleri yoldan geçenlerin dikkatini çekiyor ve balkona bakmadan geçmiyorlardı (35). Hepsi zamirinin aldığı  iyelik ekinin anlatım bozukluğuna yol açtığı  bir cümle:   Bir müddet sonra hepsinin eli boş olarak tekrar söğüdün çevresinde toplandılar (s. 44). Özne-yüklem uyumsuzluğuna bir örnek: Ama çoğu bir şey demeden ordan çekip gitmeyi uygun buldular (s. 46). Aynı cümlede kullanılan eş  anlamlı iki sözcük, potansiyel okuyucu kitlesinin dil gelişimine katkı sunmaktan uzaktır:  Hassas ve duyarlı bir yapısı vardı  (s. 49). 

Dil ve Yazım Yanlışları

Kitaptaki dil ve yazım yanlışlarının bir kısmına aşağıda yer verilmiştir. Düzeltilmiş ifadeler ayıraç içine alınmıştır. 

serçeyi (serçe) (s. 7),   yapıyor dedi (yapıyor, dedi.) (s. 8), yuvarın (yuvanın) (s. 8),  onada (ona da) (s. 8), geldin derdi (geldin, derdi) (s. 10), sokulur annelerini (sokulur, annelerini) (s. 11), bulur musun? Diye (bulur musun, diye) (s. 11),  sesden (sesten) (s. 11), ürkek (Ürkek) (s. 11), şirin (Şirin) (s. 11), diyelim dedi. (diyelim, dedi.) (s. 11), Yavrularda büyümüş uçma (Yavrular da büyümüş, uçma) (s. 11), Bazende (Bazen de) (s 11), Muzaffer’de (Muzaffer de) (s. 12), görünürler de yoktu (görünürlerde yoktu) (s. 12),  geldi? Diye (geldi, diye) (s. 12), yaralanmış dedi (yaralanmış, dedi (s. 14), işden (işten) (s. 15),  can kulağıyla (cankulağıyla) (s. 17),  ses. (ses:) (s. 17), oda (o da) (s. 17), ses (ses:) (s. 17), Sende (Sen de) (s. 17), olacaksın diyen (olacaksın, diyen) (s. 17), dostumuzdur; deyince (dostumuzdur, deyince), (s. 19),  sonrada (sonra da) (s. 19), Bunada (Buna da) (s. 19), gereklidir dediler. (gereklidir, dediler.) (s. 19), tatlı hafif (tatlı, hafif) (s. 19), koyar. Yıldız mı (koyar, yıldız mı) (s. 20), Diye (diye) (s. 20), kendisininde (kendisinin de) (s. 19), bakarda (bakardı) (s. 20), Onunda (Onun da) (s. 20), O’nun (onun) (s. 22), arkadaşı (arkadaş) (s. 22), gelinciğe (gelinciği) (s. 22), papatyalarda (papatyalar da)  (s. 22), Nede (Ne de) (s. 22),   rengarenk (rengârenk) (s. 23), Zehra Teyze’nin (Zehra teyzenin) (s. 24, 26, 27, 29, 30), Karabaş Ali (Karabaş, Ali) (s. 26), seviyor dedi (seviyor, dedi) (s. 27), bunlar dedi (bunlar, dedi) (s. 27), Diye (diye) (s. 27), orada dedi (orada, dedi) (s. 27), Akşamsefası (akşamsefası) (s. 29), Ali Karabaşla (Ali, Karabaş’la) (s. 29), Sizde (Siz de) (s. 29), Bizde (Biz de) (s. 30), etmeniz (ekmeniz) (s. 30), Diye (diye) (s. 33), grdiler (girdiler) (s. 33), sonrada (sonra da (s. 34), ikiside (ikisi de) (s. 34), Akşamsefası (akşamsefası) (s. 34), diyecek. (diyecek) (s. 34), Bazende (Bazen de) (s. 38), Yeni (Yine) (s. 38), aralarıda (aralarında) (s. 38), arzularda (arzular da) (s. 38), Onuda (Onu da) (s. 38), kalacakmışız dedi (kalacakmışız, dedi) (s. 40), gerek dedi (gerek, dedi) (s. 40), kezde (kez de) (s. 40),  seslendi (seslendi:) (s. 40), sende (sen de) (40), sonrada (sonra da) (s. 41), gödesine (gövdesine) (s. 41), herbir (her bir) (s. 41), olmayacak dedi (olmayacak, dedi) (s. 41), dinlemiyerek (dinlemeyerek) (s. 41),  bekliyelim (bekleyelim) (s. 44), Hasan’da (Hasan da) (s. 46), içindede (içinde de) (s. 46),  birgün (bir gün) (s. 47), özürünü (özrünü) (s. 47), Sizlerde (Sizler de) (s. 47), bende (ben de) (s. 47),  onuda (onu da) (s. 48), var; Dedi (var, dedi) (s. 48), verirmisiniz? (verir misiniz?) (s. 50), dedi, Ne (dedi. Ne) (s. 51), onada (ona da) (s. 51), ineğede (ineğe de) (s. 53), rengarenk (rengârenk) (s. 54), yardım severliğine (yardımseverliğine) (s. 54), Diye (diye) (s. 55), annesininboynuna (annesinin boynuna) (s. 55), hergün (her gün) (s. 55), Pazartesiydi (pazartesiydi) (s. 56), Benimde (Benim de) (s. 58), üzülür dedi (üzülür, dedi) (s. 58), olacak dedi (olacak, dedi) (s. 58), zamanda (zaman da) (s. 58), Kağıttan (Kâğıttan) (s. 59), kağıt (kâğıt) (s. 59), akışıylı (akışıyla) (s. 59), koyup (kayıp) (s. 59), varamadı; Ama (varamadı; ama) (s. 59), yeter diye (yeter, diye) (s. 59), halde (hâlde) (s. 62), dünde (dün de) (s. 62), demekki (demek ki) (s. 62), hastaymış dedi (hastaymış, dedi) (s. 62), O’na (ona) (s. 62), birgün (bir gün) (s. 63, 79), kurtuluyorum diye (kurtuluyorum, diye) (s. 65), satmış evine (satmış, evine) (s. 65), halde (hâlde) (s. 65),   Diyerek (diyerek) (s. 65,67),  Köylü köpeğin (Köylü, köpeğin) (s. 65, 69), halini (hâlini) (s. 65), dostlarımız dedi (dostlarımız, dedi) (s. 65), olmadı dedi (olmadı, dedi) (s. 67), Sonrada (Sonra da) (s. 67, 68, 69, 74, 75), Kümesdeki (Kümesteki) (s. 67, 68, 69), havlar sonrada (havlar, sonra da) (s. 68), kalmamış daha da (kalmamış, daha da) (s. 68), Derdi (derdi) (s. 69), hayvanlarda (hayvanlar da) (s. 69), bucaklarına (bacaklarına) (s. 69), olsun, hem (olsun hem) (s. 71), ayrılmasın diye (ayrılmasın, diye) (s. 71), unutmayacam (unutmayacağım,)  (s. 71), İkiside (İkisi de) (s. 72, 76), haline (hâline) (s. 72), canlanıyor dedi (canlanıyor, dedi) (s. 72), hale (hâle) (s. 72, 74), hergün (her gün) (s. 72), belli diyerek (belli, diyerek) (s. 75), Fasülye (Fasulye) (s. 75), köpekte (köpek de) (s. 75), kararmıtı (kararmıştı) (s. 75), Köpek araba (Köpek, araba) (s. 75), gelmiş dedesinin (gelmiş, dedesinin) (s. 76), tutmuş bahçede (tutmuş, bahçede) (s. 76), dostumuz dedi (dostumuz, dedi) (s. 76), evinde diğeri (evinde, diğeri (s. 76), Birde (Bir de) (s. 76), dekgetirp (denk getirip) (s. 78), halde (hâlde)  (s. 78), boğuşuyor çocuk (boğuşuyor, çocuk) (s. 78), Elinede (Eline de) (s. 78), ödedi dedi (ödedi, dedi) (s. 79). 

Sonuç ve Öneriler
·Çocuk Hikâyeleri’nin, Millî Eğitim Bakanlığı  Eğitim  ve Kültür Yayınları Yönetmeliği’nde  öngörülen ilkelere uygun olarak hazırlanmadığı değerlendirilmektedir.  

·Estetik kaygıların göz ardı edildiği  düşünülen eser; dil, yazım ve anlatım yönünden Türkçenin zengin  söz varlığını yansıtmaktan uzaktır. 

·Hikâyelerin tamamında karşılaşılan dil, anlatım ve yazım yanlışlarının,  hitap edilen  kitlenin dil gelişimini olumsuz yönde etkilemesi beklenmektedir. 

· Kitabı, benzer türdeki eserlerden ayırt eden herhangi bir  özgünlükten söz etmek mümkün görünmemektedir. 

· Kitabın ikinci baskısında dil ve yazım yanlışlarının yer alması, ilk baskısının gözden geçirilmediğini göstermektedir. 

·MEB’in,  çocuk yayınlarında sıkça karşılaşılan dil, yazım, anlatım yanlışları ve mantık hatalarının yinelenmemesi için önlem alması gerektiği düşünülmektedir. 

Kaynakça

Gökşen, E.  N. (1975). Örnekleriyle  Çocuk  Edebiyatımız,  İstanbul: Hikmet-Dava-Çağ  Yayınları.

Güleryüz,  H. (2002). Yaratıcı  Çocuk Edebiyatı,  Ankara:  Pegem  A  Yayınları.

http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2014/10/20141003-7.htm Erişim: 26.12.2015.

 

Özay, Y. (2003). Çocuk Hikâyeleri, Ankara, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları (2. Baskı).

Şimşek, Dr.  T. (2002). Çocuk  Edebiyatı, Ankara, Rengarenk  Yayınları.

TDK. (1979). Türkçe Sözlük, Ankara,Türk Dil Kurumu Yayınları (6. Baskı). 

TDK. (1998). Türkçe Sözlük, Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları (9. Baskı). 

TDK. (2005). Yazım Kılavuzu, Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları (24. Baskı).

TDK. (2012). Yazım Kılavuzu, Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları (27. Baskı).

MEB. (2014). Millî Eğitim Bakanlığı  Eğitim  ve Kültür Yayınları Yönetmeliği. Resmî Gazete, 03.10.2014, Sayı: 29138.

  

  • Related Posts

    AMASYA GÜMÜŞHACIKÖY BEDEN KÖYÜNDE BİR DERSİM SÜRGÜNÜ: PÜLÜMÜR SALÖRDEK KÖYÜNDEN KEKO AHMET OĞLU HÜSEYİN ASLAN

    Hüseyin Aslan (1928-1974). Fotoğraf: Ali Rıza Aslan arşivi   Keko oğlu Ali’nin dillere destan malvarlığının, bir ailenin, daha doğrusu bir köyün kaderinde oynayabileceği rol kimsenin aklına gelmemişti. Ali Arslan (Aliye…

    PÜLÜMÜR AKDİK ŞİHAN KÖYÜNÜN ÜNLÜ FUTBOLCUSU MUSA PEKİN

    Musa Pekin, Kahramanmaraşspor formasıyla.   Pülümür Vadisi’nin batısında yükselen toprak damlı evler… Usta ellerin işlediği kesme taş yapılar. Tek ya da iki katlı evler, zorluklarla mücadele eden bir kuşağın ürünü.…

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Kaçırdıkların

    PÜLÜMÜR KIRMIZIKÖPRÜ ÇAĞILE VE DEMİRE YAYLALARINDAN ESİNTİLER

    • Aralık 4, 2024
    • 4 views
    PÜLÜMÜR KIRMIZIKÖPRÜ ÇAĞILE VE DEMİRE YAYLALARINDAN ESİNTİLER

    TERCAN ESENEVLER KÖYÜNDEN ACILI BABA İMAM DÜZ,  TERCAN KÖKPINAR ORTAOKULU  ÖĞRENCİSİ 12 YAŞINDAKİ OĞLU ALİ KAMİL DÜZ İÇİN ADALET ARAYIŞINDA

    • Aralık 1, 2024
    • 34 views
    TERCAN ESENEVLER KÖYÜNDEN ACILI BABA İMAM DÜZ,  TERCAN KÖKPINAR ORTAOKULU  ÖĞRENCİSİ 12 YAŞINDAKİ OĞLU ALİ KAMİL DÜZ İÇİN ADALET ARAYIŞINDA

    CUMHURİYETİN EĞİTİM  SAVAŞÇISI NAZIM MUTLU, “EĞİTİMİMİZİN KARŞI DEVRİMLE SINAVI”YLA  EMPERYALİZM VE İŞ BİRLİKÇİLERİNE MEYDAN OKUYOR

    • Kasım 28, 2024
    • 24 views
    CUMHURİYETİN EĞİTİM  SAVAŞÇISI NAZIM MUTLU, “EĞİTİMİMİZİN KARŞI DEVRİMLE SINAVI”YLA  EMPERYALİZM VE İŞ BİRLİKÇİLERİNE MEYDAN OKUYOR

    PÜLÜMÜR MEZRA KÖYÜ PİŞİ DERESİ KIYISINDA ULU BİR CEVİZ  AĞACI

    • Kasım 19, 2024
    • 23 views
    PÜLÜMÜR MEZRA KÖYÜ PİŞİ DERESİ  KIYISINDA ULU BİR CEVİZ  AĞACI

    PÜLÜMÜR EFEAĞILI KÖYÜNDE  HÜSEYİN (ALİ) ŞANLI’NIN  110 YAŞINDAKİ EVİNDEN ARTAKALANLAR

    • Kasım 5, 2024
    • 51 views
    PÜLÜMÜR EFEAĞILI KÖYÜNDE  HÜSEYİN (ALİ) ŞANLI’NIN  110 YAŞINDAKİ EVİNDEN ARTAKALANLAR

    ORTAOKUL FOTOĞRAFLARIMIZ

    • Ekim 30, 2024
    • 1431 views
    ORTAOKUL FOTOĞRAFLARIMIZ