Avukat Hayri Yaman
Avukat Hayri Yaman

PÜLÜMÜR MEZRA KÖYÜ İLKOKULU PAŞASINI  KAYBETTİ

5 Ağustos 2018… Saat 21.36.  Telefon çalıyor. İstanbul'dan Hasan Arslan arıyor. Ağır ağır konuşuyor. Sesi hüzünlü. Belli ki yolunda gitmeyen bir şeyler var, ama ne?  Hemen öğrenmek istiyorum. "Hayri," diyor, "Yaman". Sözünü tamamlayamıyor. Israr ediyorum.  Yarım kalan sözünü   hıçkırıkla tamamlıyor:

-Hayri'yi bugün maalesef kaybettik!

Sıcak, çok sıcak. Oda sıcak, balkon sıcak, Kocaeli sıcak. Haber sadece odanın, balkonun, Kocaeli'nin değil, Türkiye'nin ateşini yükseltiyor. Telefondan sıcak odaya düşen ateş, hepimizi yakıyor. Bardak, çatal ve kaşık elimizden düşüyor.  Üç hafta kadar önce, 17 Temmuz'da,  Mezra köyündeki iki katlı evlerinin önünden geçmiştik. Sabah 05.15'ti. Hemen herkesin uyuduğu bir saat…  Keşiş Yaylası'na çıkmak üzere ailece yola düşmüştük.

Hayri Yaman, Pülümür Mezra köyünde doğup büyüdü. Çocukluk günleri ve  öğrencilik yıllarının yaz mevsimlerini Keşiş'te geçirdi.  Mezra'dan Keşiş'e  defalarca gidip gelmiştir. Mezra köyü yol ayrımında okula ait boş bir sıraya kuşlar konmuştu. O gün,  Hayri'nin okuduğu Mezra Köyü İlkokulunu ve Yaman ailesinin taş yapılı güzel evlerini geride bırakırken aklımıza bile getiremezdik ölümü.

Çocukluğumuzda koşa koşa indiğimiz Şihan yolunda, terleyerek çıktığımız Hınzori yokuşunda da gelmedi aklımıza. Çemesol köprüsünden eğilerek seyrettiğimiz kırmızı benekli alabalıklar da Ağustos'tan habersizdi. Limon çiçeği, nane ve  kekik kokusunu ciğerlerimize çekerken Ağustos  yoktu. Şihan, Hınzori, Soehıj, Heniyesit ve Golık  çeşmeleri, sevecen bir anne gibi, bitkileri emzirirken sadece yaşam vardı. 

Hayri'nin çocukluğunun geçtiği  Meryem Tepesi, Vılecerdu, Kağge, Çekemu, Tepık'ın takvim yaprağında 5 Ağustos unutulmuştu. Keşiş Yaylası'ndan Meryem Tepesi'ne, Bese Yaylası (Vare Bese)'na, Vılecerdu'na, Çekemu'na, Tepık'a, Golıku ve Heniyesit''e uzanan keçi yollarındaki ayak izlerinde mutsuzluktan eser yoktu!

Her bir adım sevinç, coşku ve mutluluktu.

Hayri Yaman elektriksiz bir köyde büyüdü. Onun  doğup büyüdüğü Mezra köyüne elektrik 1984'te gelmişti. Köye elektrik geldiğinde bu kez Hayri yoktu. Mezra Köyü İlkokulunu, Kırmızıköprü Ortaokulunu ve Pülümür Lisesini duvara çakılı çiviye asılı duran  14 numaralı gaz lambasının ışığında okudu. Ağabeyleri Ahmet,  Hasan ve Rıza, ablası Nimet, kardeşleri Seher ve Ümit de gaz lambasının ışığında okumuştur. Kardeşler, ödevlerini,  paylaştıkları masanın üzerinde birlikte yapmışlardı. Duvarda asılı lambanın ışığı yetersiz kaldığında, lambayı masaya koyarak çalışmışlardı. Gaz lambasının alevi, arada bir saçlarını yakmış olsa da şikâyetçi olmamışlardır.

 

Mezra Köyü İlkokulunun akılda kalan başarılı öğrencilerinden. Öğretmenlerimiz Hasan Hüseyin Renkal ile Kemal Cahit Akçiçek, birleştirilmiş sınıfları okutuyordu. Öğretmenlerden biri izinli olduğunda, beş sınıf bir arada okurdu. Hayri, üst sınıftaydı. Öğretmenimiz Hasan Hüseyin Renkal,  çarpım tablosunu "Paşa Oyunu"yla bize öğretirdi. "Paşa" olmak için, çarpım tablosunu öğrenmek zorundaydık. Hayri, Renkal öğretmenimizin oyunu yönetmesi için görevlendirdiği öğrenciydi.

  

Cerev Tezo Kamer'in Torunu

Yaman ailesinin büyüğü dede Tezo Kamer (Kamere Tej), Mezra köyünün diplomasız doktorudur. Enfeksiyon kapan, yaralanan, kolunu ya da bacağını kıran köylülerin ilk başvurduğu kişidir. Onun hayatta olduğu yıllarda Tunceli-Pülümür kara yolu henüz yapılmamıştır. Hastaların sağlık kurumlarına götürülmesi olanaksız gibidir. 24 Kasım 2000 tarihinde, 90 yaşında kaybettiğimiz anneannem Emine Arslan, Tezo Kamer'i 'Cerev' olarak tanımlardı. 'Cerev' bilebildiğim kadarıyla, deney-araştırma  yapan, bilim insanı, uygulayan anlamında kullanılan bir kavram. Anneannem, 'Cerev'in, hastaları çeşitli bitkilerin yardımıyla iyileştirdiğini örnekler vererek açıklardı. Yamanlar, dedelerinden miras aldıkları akıl ve bilimden hiç uzaklaşmamışlardır. En zor ve sıkıntılı dönemlerde bile çocuklarını okutmaları, bu düşünceyi doğrulamaktadır.

Baba Kamer Yaman ile anne Şengal Yaman, çocuklarını okutmak için büyük çaba göstermiştir. Yaman ailesinin tüm çocukları eğitim görmüştür. Hasan, Tunceli Lisesinde öğrenciyken, annesi Fen Bölümünde okumasını ister.  Hasan, Edebiyata düşkün. Annesinden habersiz Edebiyat Bölümünde okur. Aradan yıllar geçer. Hasan çoluk çocuğa karışır. Anne, evde, tesadüfen Hasan'ın lise diplomasına rastlar. Diplomaya göre, oğlu Fen Bölümünden değil, Edebiyat Bölümünden mezun olmuştur. Bu duruma çok üzülen anne, oğluna tepki gösterir.

 

Eğitime Değer Veren Ailede  Büyüdü

İlkokulu bitirdiğinde, köyden 2 km uzaklıktaki Kırmızıköprü Ortaokuluna devam etti. Üç yıl boyunca, her mevsimde, yağmur ya da kara aldırış etmeden Kırmızıköprü'ye yaya gidip geldi. Ayağındaki  Erzincan Çelik lastik,  çamurlu, karlı ve  buzlu yolun hatıralarıyla yüklüdür.  Temiz bir ailenin çocuğudur ve gittiği her yere temizlik götürmüştür.  Lastiğine yapışan çamuru, Ali Hıdır Pekin'in bakkalının önündeki çeşmede yıkamış, tertemiz ayakkabılarıyla sınıfa girmiştir. Karlı günlerde, pantolon paçasını, beyaz yün çoraplarının arasına koymuştur. Yolda ıslanan pantolon ve çoraplar,  okul çalışanı Mustafa Şahin'in yaktığı sobanın başında kurutulmuştur.  Şengal Ana, her bir çocuğuna ayrı ayrı ördüğü yün çorapları okul dönüşü çıkarmış ve askıya asmıştır. Çorap kalıbı, nöbetleşe kullanılmıştır.  

 

Mezra Köyü İlkokulu ile Kırmızıköprü Ortaokulundaki başarısını Pülümür Lisesinde de  sürdürür.  O tarihlerde, Kırmızıköprü'nün  öğrencileri,  Pülümür Lisesinin başarı çıtasını yükseltir. Hayri Yaman, Dursun Ali Yaman, Yılmaz Fırat, Seher Yaman, Zeki Yaman, Işık Fırat ve diğer gençler, kentlerde yetişen öğrencilerin giremediği üniversitelere yerleşme başarısını gösterir. Öğrencilerin tamamı, Pülümür'de, insanca barınma olanaklarından yoksun, derme çatma  evlerde oturmaktadır. Eski Belediye Binasına, Pülümür Sağlık Ocağına, Otel Bursa Palas'a, İş Bankasına yakın toprak evler, öğrencilere 'tahsis' edilmiştir. Ardiyelerden daha kötü evlerde günde üç öğün ekmek, çökelek ve çay tüketilmektedir. Bu yiyecekler, hafta sonu gidilen köyden alınmıştır.

Kız öğrencilerin lacivert üniformaları elde yıkanmış, kömürlü döküm ütülerle ütülenmiştir.  Bazı evlerin tuvaleti bile yoktur. Öğrenciler, gece vakti, Pülümür Lisesinin yanındaki tuvaleti kullanmaktadır. Çoğunun cebinde, Kırmızıköprü-Pülümür yolculuğuna yetecek kadar para bulunmaktadır. Bir kısmı, kamyonlarla bedavaya getirilen yol paralarını biriktirmiş ve TÜBİTAK'ın Bilim ve Teknik dergisine abone olmuştur. Coğrafya öğretmeni Fikri Yıldırım, öğrencilerine bilimsel düşünme yeteneği kazandırmak için yoğun çaba göstermektedir. Öğrenci evleri, orman yönünden zengin bir ilçede, bir  türlü ısıtılamamaktadır. Yeşil üniformalı ve silahlı orman muhafaza memurları, bir yük odun için köylünün katırına el koymakta ve satışa çıkarmaktadır.  

Yokluk ve yoksulluk, aydın, onurlu, gururlu, kişilik sahibi ve başarılı bir kuşağın yetişmesine engel olamamıştır. Anne ve babalardan, çocuklarını okutmak için kışlık çökeleğini satanlar olmuştur. Toplum, başarılı çocuklarıyla övünmüş ve mutlu olmuştur.

 

Hayri, Pülümür Lisesinden 1981 yılında mezun olup İstanbul Üniversitesine gittiğinde, sadece babası Kamer Yaman ile  annesi Şengal Yaman değil, bütün bir köy sevinmiştir. 2017'de aramızdan ayrılan baba Kamer Yaman, çalıştığı Almanya'dan, çocuklarına doğruluk, dürüstlük, çalışkanlık, vatan sevgisi  vb. değerlere bağlılık nasihat etmiştir. Ailenin bütün çocukları, babalarının nasihatlerine kulak vermiştir.

Hayri'yle, Beyazıt'taki bir buluşmamızda, okul yemekhanesinde yediğimiz kuru fasulye ve pilav, dostluk ve kardeşliğin doyumsuz tadı gibidir. Hayri'nin yolunu açtığı İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine Pülümür Lisesinden başka öğrenciler de gitmiştir. Kardeşi Seher Yaman ve Nazlı Mirzanlı, adı geçen Hukuk Fakültesine Pülümür Lisesinden giden  diğer öğrenciler olmuştur. Nazlı Mirzanlı'yı, 1984 yılında, 20 yaşındayken kaybetmiştik.

 

Altın Çocuğu Kaybetmenin Derin Acısı  

Kara lastikle büyüdüğü yurduna hep bağlı kaldı. Alçak gönüllü ve temiz bir insan olarak doğdu ve öyle kaldı. İçinde boy verdiği kültürel iklime yabancılaşmadı. İyi bir hukukçuydu. Kendisini gaz lambasıyla aydınlatan, sobayla ısıtan, çökelekle besleyen, kara lastik giydiren ülkesine karşı hep borçlu hissetti. Cumhuriyetin aydınlığıyla aydınlandı ve bütün ömrünü  o değerlere adadı. Farkına varmadan kırdığını düşündüğü insanlardan son bir kez özür dileyerek gitti.  2009 yılında kaybettiği, Esenyurt Yeni Mezarlık'taki annesi Şengal Yaman'ın yanına gitti.  Çamura batmış bir dünyadan, kire pasa bulaşmış insanların arasından, bencilliğin kol gezdiği sokaklardan uzak bir diyara göç etti. Mezra Köyü İlkokulundaki   sırasını, baba evindeki yatağını, arasına ayıraç koyduğu kitabını; 'Tosun'unu, Gülten'i, Ahmet'i, Hasan'ı, Rıza'yı, Nimet'i, Seher ve Ümit'i, Güldane'yi, Onur'u, Cannur'u,  Nursel'i, Yüksel'i, Engin'i ve diğer aile bireylerini yalnız bırakıp gitti. O gittikten sonra Mezra köyünde tırmandığı armut, ceviz ve alıç ağaçları; Dere Pişiye, Dap,  Çolabol, Goledalıke; Keşiş Yaylası'ndaki Tepık, Vılecerdu, Çekemu, Bese Yaylası, Heniyesit, Golık, Meryem Tepesi ve Kağge yetim kaldı. Yaylada, gölgesinde şarkı söylediği o dev ardıç göz yaşlarını tutamadı. Duvarda asılı olan gaz lambası yere devrildi.  6 Ağustos'ta, Garip Dede Cemevi'nde toplanan Mezralılar, Salördekliler, Çatalyakalılar, Hılvesliler, Askirekliler, Akdikliler, Şihanlılar, Pardililer, Kaymaztepeliler, Gökçekonaklılar, kısacası, bütün  Pülümürlüler bu zamansız ölüme isyan ettiler. Bu erken vedaya, Pülümürlülerle birlikte Türkiye'nin dört bir yanından gelen sevenleri de isyan etti.   

Mezra Köyü İlkokulu, kara lastikli   Paşasının yasını tutmaktadır. İlkokul öğretmenimiz Kemal Cahit Akçiçek, yoklama defterini açarak yoklama yapıyor.  Hayri Yaman'ın adını okuyunca  hep birden ayağa kalkıyor ve gür bir sesle cevap veriyoruz:

-Burda!

(Körfez, 7 Ağustos 2018)

 

Yorumlar   

+1 # Bülent YAMAN 08-08-2018 14:04
Hüseyin bey bu acı zamanımızda güçlü kaleminiz ile bize vermiş olduğunuz manevi destekten ötürü kendim ve YAMAN AILESI olarak size teşekkür ediyorum.
Cevap | Alıntıyla Cevapla | Alıntı
0 # Hakan Ataklı 12-08-2018 13:57
Bizi eksik bırakan, Atatürkçü kimliği ile Tunceli’ nin medar-ı iftiharı Hayri Yaman ağabeyimin vefatı şahsımı tanımlanamaz derecede üzmüştür.
Duyduğum an fecatti; çok ciddi şekilde vefat haberi verilmiş olsa da, yolda giderken kendime “belki de doğru değildir” diyordum.Çünkü henüz iki gün önce telefonda konuşmuştum ve neşeliydi.Telefonunu aramaya korktum arayamadım.
“Ya açmazsa” diye...
Cevap | Alıntıyla Cevapla | Alıntı
0 # Hakan Ataklı 12-08-2018 13:58
İnanmak istemiyordum vefatına yine de.Ancak vardığım evinin önünde toplanan sevdiklerini görünce o an dünya döndü benim için.Karanlık üstüne karanlık çöktü sanki.
Biliyor musunuz halen telefonum çalacak, SAYIN VEKİLİM arayacak:
“HAKAN” , “ SAYIN BAŞKANIM” diyecek diye bekliyorum.Çok üzülüyorum.O benim ağabeyimdi, destekçimdi, doğrularımızı, yanlışlarımızı beraber yorumladığımız büyüğümdü.Ben Hayri abimi çok seviyordum.Çoookkk.
Keşke arasaydı “ Hakan gel” deseydi.O kara pazarı yaşamasaydık.
Av.Hayri Yaman Türkiye Cumhuriyeti’ nin hakiki Atatürkçü ve Cumhuriyetçi kimliğe sahip isimlerinden biridir.
Onur ve gurur kaynağımızdır.
Ecz.Hakan Ataklı
Cevap | Alıntıyla Cevapla | Alıntı
0 # Şerife Keskin 16-08-2018 18:21
Hayri Bey arkadaşımı kaybetmenin acısını öyle derin yaşıyorum ki bu acıyı anlatmak için kelimeler yetersiz kalır Ölmeden iki gün önce yazışmıştık. Çok acı çektiğini söyledi ve 'nefes alamıyorum. Abla ' dedi. Ben de ne olur böyle yapmayın, bu günler geçecek, seni seven mutlaka dönecek, dönmese de kendinizi harap etmeyin, dedim. Telefondan konuşmasını istedim, konuşacak hâlde değilim abla, ağladım dedi.Lanet olsun onu bu duruma düşürene desem diyemiyorum onun sevdiği için.:((((
Cevap | Alıntıyla Cevapla | Alıntı

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

0
0
0
s2sdefault