Pülümür Çayı’nın kıyısı yürüyüş güzergâhımızdır. Kırmızıköprü’den sabah saat 06.00’da yola çıkar, Tüneller-Haskar-Oli’ye kadar koşar ya da yürürdük. Hemen her sabah karşılaşırdık. Onları ürkütmemek için ayaklarımızın ucuna basarak ilerlerdik. Sabah erken saatlerde Pülümür Çayı’na su içmeye inerlerdi. Pülümür Çayı’nı kucaklayan sarp kayalıklardan çevreyi gözetler, en küçük sese kulak verirlerdi. Gözcüler daha dikkatli olurdu. Gözleri, kulakları ve burunları, tehlikelerden korunma konusunda onların güçlü yanlarını oluşturur.
Onları tehlikelerden koruyan en önemli özelliklerden biri de kayalıkları mesken edinmeleridir. Yırtıcı hayvanlardan korunmak için erişilmez kayalıklarda âdeta dans ederler. Kurt, ayı, vaşak vb. hayvanların hemen hiçbiri dağ keçilerinin zıplayarak çıkıp indikleri kayalıklara tırmanma yeteneğine sahip değildir. Son yıllarda, Pülümür Vadisi’ndeki yürüyüşlerimizde onlara rastlamaz olduk. Yoğun araç trafiği, toplu ölümler ve yasa tanımayan silahlı magandalar, yörenin en büyük zenginlik kaynaklarından biri olan dağ keçilerini yok ediyordu.
Dağ keçilerini bekleyen asıl tehlike, ‘av turizmi’ savıyla kış mevsiminde kentte bir araya gelen yabancı ‘avcılar’ oluyor. Kente renk katan dağ keçilerinin kanına girilmesi, turizm olarak adlandırılıyor!
Ortalama 10-15 yıllık ömre sahip Çengel Boynuzlu Yaban Keçisi ile Bezuvar adlı iki tür dağ keçisine ev sahipliği yapan kadim kent, bu masum yaratıkların kanına girenlerin yarattığı utancın ağır yükü altında eziliyor.
Munzur, Pülümür, Peri ve Mercan Vadilerinde kuşatılan dağ keçilerini yaylım ateşe tutan ilkel yaratıkların eylemi, yöre insanının ruh sağlığını bozuyor. Katledilen hayvanların görüntüleri, uygarlık tarihine kara bir leke olarak geçiyor.
BUFALONUN CİĞERLERİNİ PARÇALAYAN HOLDİNG BAŞKANI!
Hayvanları öldürme eylemini ‘spor’ olarak nitelendiren anlayış, canlıların kanına girerek ‘haz’ alıyor. Tunceli’de dağ keçisi katliamı, yıllar önce Afrika’da bufalonun kanına giren ünlü bir Türk iş adamının ibret verici açıklamalarını hatırlatıyor:
“Tetiği çektim, sol omuz başına isabet. Omzu kırıldığı için üzerine basamıyor sol ön bacağının. Mermi omzu kırıp mutlaka kalbine isabet etti ama hemen düşmeyecek. Zaten ikircikliydi, kanı bitse de adrenalinle devam eder. … Bu kez tam göğsünün ortasına atıyorum. Tam isabet. … Mekanizmayı kurup bir tane daha atıyorum. … Kalbi, ciğerleri; mutlaka! Birer mermi daha yolluyoruz. Sarsılıyor, ama devam ediyor üzerimize gelmeye. Son kurşunumu da kalbine yapıştırıyorum. …Bitecek pili elbette düşecek, ama bizi temize havale ettikten sonra. Çoktan düşmesi gerekirdi. Çalışan bir kalbi kalmadığına eminim. Beynine nişan alsam? …O koca kafada yumurta büyüklüğündeki beyni ya tutturamazsam? …Birimizden birimiz düşene kadar kurşun sıkmaya devam. Ben bizi yok etmek üzere üzerimize doğru koşmaya devam eden bufaloyu beyninden vurmanın hesaplarını yaparken rehberimiz Nat, onu ayağından vurdu.”(CEO Life, Aralık 2011).
Yukarıdaki satırları sekiz yıl önce okumuştuk. Açıklamalara çeşitli gazeteler de yer vermişti. Bu dehşet verici açıklamaların mimarının Boyner Holding Yönetim Kurulu Başkanı Cem Boyner olması, sorunun boyutunu ortaya koyuyor. Zengin bir iş adamısınız. Parti kuruyorsunuz. Ülkeyi yönetmeye adaysınız. Demokrasiden, insan haklarından söz ediyorsunuz. Yoksul bir Afrika ülkesine gidip hayvan öldürüyorsunuz. Elde Amerikan malı ‘375 H&H Steyr’ tüfek, Miombo ormanında bufalonun kalbine domdom kurşunu yağdırıyorsunuz.
Dehşet verici değil mi? Üç kuruşluk sadaka karşılığında Miombo ormanında yaban hayvanlarını katlediyorsun. Hayvanın kalbine, ciğerlerine kurşun yağdırıyorsun. Hayvanın yaşama içgüdüsüyle üzerine doğru koşmasından ürküyor ve korkuyorsun:
“Ben bizi yok etmek üzere üzerimize doğru koşmaya devam eden bufaloyu beyninden vurmanın hesaplarını yaparken…”
Ah keşki o hayvan üzerine/üzerinize yürüseydi… Miombo’da kalbine kurşun yağdırdığın hayvanın ayakları altında kalsaydın/kalsaydınız… Bufalonun güçlü boynuz darbelerinden nasiplenseydiniz… Hiç de fena olmazdı! Kamu vicdanı, Afrika’da bufaloya kurşun yağdıran şımarık zenginden yana değil kuşkusuz.
Zengin bir iş adamı bufaloyu katletmekten keyif alabildiğine göre, Pülümür, Munzur, Peri ve Mercan Vadilerindeki dağ keçilerine kahkahalar eşliğinde kurşun yağdıran magandalara ne diyebilirsiniz?
İki yıl önce toplu ölümlerine tanık olunmuştu. Bu ölümlerin sağlıklı biçimde aydınlatıldığı söylenebilir mi? 2017’de kaçının öldüğünü bilen yok! Yüz diyen var, iki yüz diyen de. Sığındıkları kayalıklardan yuvarlanıp ölenlerin sayısı belirsiz. Bazıları su içerken olduğu yere yığılıp kalmıştı.
Kışın sarp kayalıklarda, domdom kurşunuyla delik deşik edilen dağ keçilerinden fışkıran kan insanlığın yüzüne sıçramaktadır. Tertemiz karın keçi kanıyla kırmızıya boyanması, sadece Tunceli’nin değil, Türkiye’nin yüreğini burkmaktadır.
(Körfez, 20.01.2019)