Veli Çınar, Pülümür Mezra köyünün yetenekli ustasıydı. Sadece Mezra’nın değil, yörenin ünlü ustalarındandı. Kırmızıköprü’deki atölyesinde marangozluktan nalbantlığa kadar hemen her işle meşgul olurdu. Katırları nallarken ağzından düşürmediği çiviler, çocukluğumda beni tedirgin ederdi:
Ya ağzına batarsa!
Refik Halid Karay‘ın “Eskici” öyküsündeki Hasan gibiydim. Hasan, ağzına bir avuç dolusu çivi dolduran tamirciyle ilgili kaygılarını şöyle ifade eder:
-Çiviler ağzına batmaz mı senin?
14 Ağustos’ta Mezra köyündeydik. Veli Usta’nın şimdi yıkılmaya yüz tutmuş evini ziyaret ettik. Duvarlar göbek vermiş. Bir köylünün hayvanlarını beslediği evde insana dair izler silinmeye başlamış. Doğada ölüm alıştıra alıştıra gelir. Sözgelimi ağaç bir günde kurumaz. Ölüm, dallardan başlar ve zamanla tüm gövdeyi sarar. Boşalan, boşaltılan evler de sessiz sedasız ölen ağaçlar gibi hayata yenik düşer. Veli Usta’nın evi, doğa için sürpriz olmayan ölümü tüm bedeninde hissetmektedir. Yıllar önce neşe kaynağı olan ev, terk edilmenin acısına dayanamamış. Yalnızlığa yorgun düşmüş. Mezra’nın en yetenekli ustasının evi, kaderine terk edilmiş. O evde büyüyen çocuklardan geriye hüzün kalmış. Bebekler için söylenen ninniler yalnızlıktan surat asan duvarlar içinde yitip gitmiştir. Ekonomik ve sosyal nedenlerle büyük kentlere yaşanan göçlerden geriye kaderine terk edilmiş evler kalmaktadır. Bir zamanlar çocuk çığlıklarının yayıldığı evler, yalnızlığın büyük acısıyla baş başadır artık.
“Göç göç oldu göçler yola düzüldü”.
(Körfez, 4 Kasım 2018)