Kocaeli’de, okul yöneticilerine yönelik hizmet içi eğitimler sürüyor. İl genelindeki 1 125 okul/kurum müdürüne yönelik eğitimler, İl Milî Eğitim Müdürlüğü, TÜBİTAK Türkiye Sevk ve İdare Enstitüsü (TÜSSİDE) iş birliğinde ve Kocaeli İli Çevre Koruma Vakfının desteğiyle yapılıyor. Nisan ayının ilk haftasında iki ayrı eğitim çalışması yapıldı. Bunlardan ilki, 5 nisanda, Kocaeli Ticaret Odası (KTO)nda gerçekleştirilen “Okul Yönetimi ve Stratejik Liderlik” konulu seminerdi. Seminerin eğitimcisi, İlhan Gülertan’dı. İkinci eğitim ise 6 nisan günü düzenlenen konferanstı. Konferansın konuşmacısı, Dr. Özgür Bolat’tı.
Yıllardır katıldığımız eğitimlerin kurumumuza ait mekânlarda yapılmamasının nedenlerini anlayabilmiş değilim. Seminer için planlanan mekân, katılımcılara uzak bir mesafede. Bu tür eğitimlerin katılımcılara daha yakın, kolay ulaşılabilir mekânlarda yapılması gerekir. Kocaeli Ticaret Odası da birçok katılımcıya uzak bir yerde. Benim özel aracım olmadığı için seminere vaktinde yetişmek amacıyla erken saatte yola koyuldum. 09.30’da başlaması gereken seminere erken gittim. KTO’ya ulaştığımda salonun girişinde çay-kahve işiyle ilgilenen güler yüzlü bir çalışanla karşılaştım. Saat 09.00’du. Çalışanın, KTO’da çalışan bir işçi olduğunu düşündüm. Çayın birkaç dakika sonra demleneceğini söyleyen çalışanın, bize seminer verecek olan İlhan Gülertan olduğunu derse başladığımızda öğrendim.
“Okul Yönetimi ve Stratejik Liderlik” konulu seminere 35 kişilik bir grup katıldı. Seminer, İlhan Gülertan tarafından verildi. Kocaeli Ticaret Odası (KTO) eğitim salonunda yapılan seminer, gün boyu devam etti.
Kaprislerimizi anlayışla karşılayan Gülertan’ın mütevazı kişiliği ve güler yüzü, dersleri keyif verici hâle getirdi.
Gülertan’ın başarıyla yönettiği sınıfta bir günlüğüne de olsa öğrenci olmak, keyif vericiydi. Hocamız, derse son derece hazırlıklı gelmişti. Konulara hâkimdi. Verdiği örneklere yüksek sesle gülerek KTO’nun mukimlerini rahatsız etmiş olmamız güçlü bir olasılık olsa da, dersten mutlu ayrıldığımızı belirtmeliyim.
Gülertan’ın derslerinde tek sıkıntımız, ‘gruba dâhil olmanın’ pratik yararlarına yönelik bazı uygulamalardı. Eğitim salonunda daire oluşturmak, çevremizde kenetlenen arkadaşlarımıza bütün ağırlığımızla yüklenmek vb. uygulamalarda, bel fıtığı vb. sorunları olan arkadaşlarımızın ‘zorlandıkları’ bir gerçek. Yaşı ilerleyenlerimizin, bazı yönergelere uyma konusunda pek rahat olmadıkları söylenebilir. Uygulamaya, gerekli olduğunu kabul etmekle birlikte, güle oynaya katılmadığımızı da itiraf etmeliyim.
Sabah bizi kapıda karşılayan Gülertan, ders bitiminde, bizimle tek tek tokalaşarak hepimizi uğurladı.
İlhan Gülertan’ın dersinden bir gün sonra İzmit Sabancı Kültür Merkezinde “Başarı ve Mutluluk” konulu konferans düzenlendi. 09.30’da başlaması gereken konferans, bazı gecikmeler nedeniyle, saat 10.00’da başladı. Konferansa, Gebze’de görevli olanlar dışında, bütün okul müdürleri katıldı. Söz konusu konferans, İzmit’ten sonra Gebze’de de gerçekleştirildi. Gebze’deki konferans, aynı gün Gebze Belediyesi Kardelen Nikâh Salonunda yapıldı. İzmit ve Gebze’de düzenlenen, “Başarılı ve Mutlu Çocuk Nasıl Yetiştirilir?” konulu konferansların konuşmacısı, Dr. Özgür Bolat’tı.
Dr. Özgür Bolat’ın, İzmit Sabancı Kültür Merkezindeki sunumu yaklaşık bir saat sürdü.
Sunum, saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın ardından başladı. Sabancı Kültür Merkezi ile Gebze Kardelen Nikâh Salonundaki sunumlardan önce saygı duruşunda bulunuldu ve İstiklal Marşı okundu. Dr. Özgür Bolat’ın, saygı duruşu ve İstiklal Marşı sırasında ceketinin düğmelerini iliklemeyen tek kişi olması, not edilmesi gereken davranışlardandır.
Bolat’ın, sunum sırasında katılımcılara seslenerek, “Size kitabımdan Lübnanlı şair Halil Cibran’ın bir şiirini okumak istiyorum. Yanında kitabımı bulunduran var mı?” sorusunu yöneltmesi, çağın parlak zekâları için sıfır maliyetli bir reklam olsa gerek (Halil Cibran, Lübnan’da doğmuş olsa da Amerikalı bir şair/ressamdır). Katılımcılar, bu soruyla, Özgür Bolat’ın kitabından haberdar edilmiş oldular. Kitabının aracında olduğunu hatırlayınca, anahtarları yoklamak için ceplerini karıştırmasa, ardından protokoldeki bir yetkiliye dönerek, “Arabamın anahtarı sizde mi?” diye sormasa, belki hiçbirimiz kitabının varlığından haberdar olmayacaktık. Anahtar, şube müdüründe olmadığına göre yardımcısında olmalıydı. Sunumuna ara verip sahne gerisindeki yardımcısını arabasından kitap almaya göndermesi de, ilgi çekiciydi. Bu davranış, hemen hepimizde şaşkınlık yarattı. Kitabını tanıttıktan sonra, Halil Cibran’a ait olduğunu söylediği dörtlüğü okudu.
Özgür Bolat, sunuma, kendisiyle ilgili bilgiler vererek başladı. Sunumun başında zaten yeterince tanıtılmış, başarıları, aldığı ödüller vb. konularda kendisinden övgüyle söz edilmişti. Fakat o bunlarla da yetinmedi. Üniversite sınavında dereceye girdiğini, hürriyet.com.tr’de yazdığını, lisansüstü ve doktora eğitimini Amerikan üniversitelerinde yaptığını vb. anlattı. Eğitim gördüğü Amerikan üniversitelerinin adını vermeyi de ihmal etmedi. Amerika’da, Amerikan Fulbright bursuyla okuduğunu söyledi mi, hatırlayamıyorum.
Sunumda, başarılı insan öykülerine değinen Bolat’ın, Türkiye’de eğitim gören arkadaşının yabancı bir ülkede ‘CEO’ olarak görev yapmasından övgüyle söz etmesi, ülkemizle ilgili duyarlılıklara büyüteç tutan davranışlardan biri olarak görülebilir. (Ülkemizde yetişen başarılı insanların, kendilerine hiç emek vermeyen yabancı ülkelere hizmet etmelerini sıradan bir olay olarak görebilir miyiz?)
Özgür Bolat’ın medyatik biri olduğu anlaşılıyor. Çok genç yaşta sık sık TV programlarına çağrılması ile resmî davetlere katılmasını, ilgilinin yetenek ve zekâsıyla ilişkilendirmek mümkün görünmüyor. İki ünlü eğitim bilimcimizi tanımayan yoktur. 2013 yılında yitirdiğimiz Cavit Binbaşıoğlu ile Prof. Dr. İbrahim Ethem Başaran’dan söz ediyorum. Bu değerli eğitim bilimcilerimizi TV’lerde kaç kez gördünüz? Hatırlayanınız var mı? Peki, onların TV’lere niçin çıkarılmadıklarını sorguluyor muyuz? Bu sorunun yanıtı, Fulbrihgt bursunun gizeminde aranabilir.
Özgür Bolat’ın ÖRAV, FODER, TEVİTÖL ve Para Durumu Platformu’nda Yönetim Kurulu ve Danışma Kurulu üyeliğinin de bu bağlamda okunması gerektiği açık.
Fulbright, terfi ve taltiflerde bütün kapıları aralayan sihirli bir güçtür.
Emperyalizmin, öğretim programları dâhil, eğitim sistemimize müdahale araçlarından biri de Fulbright’tır.
Özgür Bolat, okullarımızı hapishanelerle özdeşleştirdi: Okulların avlusu, dört duvarı, dikenli telleri vardı. Belli aralıklarla avluya çıkılması vb. örneklerden yola çıkarak, okulların aslında birer hapishane olduğunu öne sürdü. Bu tanım, salondaki bazı katılımcıları cesaretlendirdi. Hızını alamayan bir okul müdürünün şu ‘tespit’te bulunduğu görüldü:
Okullarda şeytan yetiştiriliyor!
Bu okul müdürüne göre, okullarda şeytan yetiştiriliyordu! Müdür, şeytan yetiştiren kurumun başında olduğunu açık yüreklilikle itiraf ediyordu!
Peki, asıl ‘şeytan’ kimdi?
İşte o sırada içimden Besmele okudum!
Bir başkası ise millî bayramlarda Atatürk anıtına çelenk koyduğu için ‘içi kan ağlayan’ belediye başkanını aratmayan konuşma yaptı. Salonda tansiyon yükseldi ve ardından şu öneri dile getirildi:
Okulları kapatalım!
Öneriyi kim mi sundu? Bugün hâlâ okul müdürü olarak görev yapan biri. Okulların kapatılmasını savunan da okul müdürü, okullarda şeytan yetiştirildiğini öne süren de… Bir yönetici, kapatılmasını savunduğu okulda görev yapar mı? Bir doktor, hastasını yaşatmakla ne kadar yükümlüyse, okul müdürü de okuluna sahip çıkmakla yükümlüdür. Bir yönetici, geliştirmekle görevli olduğu okulu kapattırmak için çaba harcıyorsa, ondan beklenen, istifa etmesidir. Bir okul müdürü, kurumunun şeytan yetiştirdiğini düşünüyorsa, derhal istifa eder, değil mi? Boşuna beklemeyin. Çünkü günümüzün okul müdürü, tıpkı belediye başkanı gibi, ‘içi kan ağlayarak’ çalışmaya devam eder!
Çalıştığı kurumdan nefret eden, Türk millî eğitim sistemine düşman birinin o kuruma nasıl atandığı ve başında nasıl tutulduğu sorusunun bir gün mutlaka yanıtlanacağına inananlardanım. Bu konuşmalara, salondaki yetkililerin müdahale etmemesi de ayrıca ele alınması gereken noktalardan biridir.
Yıkıcı-bölücü-irticai yapıların apartmanlarda verdiği eğitime en küçük eleştiri yöneltilmedi. Devlet okullarının bahçelerinin, çarpık kentlerde çocukların güvenle oyun oynayabildikleri alanlar olması da hatırlanması gereken gerçeklerden biri değildi. Okul müdürlerinin okulları kapatma önerisinin vahametiyle ilgilenen de olmadı. Kapatılması önerilen okulların yerine ne konulacağı, her okulun dört duvardan oluştuğu gerçeği de gündeme getirilmedi.
Okulları kapatma önerisi, Ömer Seyfettin’in “Efruz Bey” karakterini aklıma getirdi. Efruz Bey, “Maşrık-ı Envâr-ı Maârif-i Osmanî”nin müdürü Mehmet Mustafa Tahsin Nidaî Bey’le memleketteki okullarla ilgili düşüncelerini paylaşır. Konuşmasına, “Ah bu memleket…” diye başlayan Efruz Bey, bu memleketin kör olduğunu, hiç doğruyu göremediğini, mekteplerin hâlâ binaların içinde olduğunu, medeni memleketlerde ise ‘açık’ta olduğunu söyleyerek başlar. Müdürü hayretler içinde bırakan bu konuşma karşılıklı olarak devam eder:
-Medeni memleketlerde mektepler binaların içinde değil mi?
-Değildir ya…
-Ya nerededir?
-Açıkta.
-Açıkta mı?
-Evet…
-Doğru mu söylüyorsunuz?
-Şüphe mi ediyorsunuz?
-Yok, fakat…
-Gözümle gördüm.
-Yaz, kış mı açıkta?
-Yaz, kış…
-Nasıl?
-Açık hava mekteplerini işitmediniz mi?
-Senden bir kere duydum sanıyorum.
-Evet. Avrupa’da açık hava mektepleri vardır. Tabiî papaz mektepleri falan buradaki gibi hâlâ binalar içinde. Fakat yeni terbiyeyi yani teşebbüs-i şahsiyeyi, Anglosakson terbiyesini kabul eden kaya mektepleri hep açıktadır.
-Kaya mektepleri ne demek?
-Ecole de roche… Yani, kayalar üzerinde ders okutulan mektep.
-Kayalar üzerinde mi?
-Evet.
-Niçin kayalar üstünde?
-Pek basit, çünkü rutubet yoktur. Kaya, gayri nakil olduğu için yazın soğuk, kışın sıcaktır. Adeta Allah’ımızın bir kaloriferi… (s. 186, 187).
Sonuç ve Öneriler
- Okul ya da eğitim yöneticilerine yönelik hizmet içi eğitimlerde, bilimsel ve teknolojik gelişmeler, çağdaş yönetim ve denetim ilkeleri esas alınmalıdır.
Eğitimlerin, barışçıl ve demokratik bir okul ikliminin yaratılmasına katkı sağlayacak nitelikte olmasına özen gösterilmelidir.
İllerde, MEB bünyesinde, hizmet içi eğitim binaları yapılmalı ve öğretmen yetiştirme dâhil, bütün eğitim çalışmaları söz konusu binalarda yürütülmelidir.
Efruz Bey’in Kaya Mekteplerinde eğitim veren ülke yoktur. Devlet, okuldur. Okulu olmayan bir devlet olmaz. Devlet demek millî kurum demektir. Okullar, tıpkı TSK gibi, en önemli ve değerli millî kurumlarımızdandır. Okulları kapatma vb. fantezilerin resmî toplantılarda dışa vurulmasının kabul edilemez nitelikte olduğu ve düşünce özgürlüğü kapsamında ele alınamayacağı değerlendirilmektedir.
Okullarda şeytan yetiştirildiğini öne sürenlerin eğitim kurumlarından temizlenmesi, Türk eğitim sisteminin geleceği açısından yaşamsaldır. Eğitim sistemimizi içten çürüten ve toplumsal destekten yoksun bu ve benzer anlayışlara izin verilemez.
Hizmet içi eğitimlerdeki törenlerde uyulması zorunlu kurallar (İstiklal Marşı ve saygı duruşunda ‘hazır ol’da durmak, düğmeleri iliklemek vb.) öğretim görevlileri için de bağlayıcıdır. Bu kurallara uymayan ya da ciddiye almayan eğitimcilerin etkinliklere davet edilmesi önlenmelidir.
Okulların iyileştirilmesi, eğitimde bilime ve teknolojiye öncelik verilmesi, sanatsal-kültürel-sportif etkinliklerin artırılması, okulların çağdaş ve ferah yapılara dönüştürülmesi vb. önerilere ihtiyaç duyduğumuz bugünlerde kurumlarımızı yıpratmaya yönelik tutum ve davranışlardan kaçınılması gerektiği düşünülmektedir.
(Körfez,10.04.2017)
Kaynakça:
Seyfettin, Ö. (Tarihsiz). Efruz Bey, İstanbul: Boyut Yayıncılık.
https://kocaeli.meb.gov.tr/www/yonetici-formasyon-egitimleri/icerik/761 Erişim: 06.04.2017.