Bu yazıyla, kamu ya da özel eğitim kurumlarında görev yapan öğretmenlerin kılık kıyafet sorunlarına dikkat çekilmesi amaçlanmaktadır. Kıyafet özgürlüğü talebiyle başlatılan ve türbana ‘yasallık’ kazandırılan sürecin ele alınacağı yazıda, Türkiye’de kıyafet özgürlüğü talebine haklılık kazandırabilecek bir durumun olup olmadığı, kıyafet tartışmasının perde gerisindeki asıl gücün kim ya da kimler olduğu sorularına yanıt aranmaktadır.
Yasal Dayanak
Kamu çalışanlarının kılık kıyafetiyle ilgili düzenlemelerde Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasa hükümleri esastır. Anayasa’nın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen ilk üç maddesinin hatırlatılması, kıyafetle ilgili düzenlemelerin yasallığını kavramak açısından yararlı olacaktır:
Madde 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
Madde 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
Madde 3- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.
Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
Millî marşı “İstiklal Marşı”dır.
Başkenti Ankara’dır.
Yukarıda belirtilen ilk üç maddede millî devlet tanımlanmaktadır: Cumhuriyet, laiklik, Atatürk milliyetçiliği, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ve dilinin Türkçe oluşu, bayrağı, başkenti. Anayasa’da yer alan laiklik, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmezliği, Atatürk milliyetçiliği vb. temel hükümlere aykırı herhangi bir yasa, yönetmelik, yönerge, genelge vb. söz konusu olamaz. Anayasa, cumhuriyeti hedef alan hiçbir mevzuatın dayanağı olamaz. Mevzuatın Anayasa’ya uygun olması, zorunluluktur.
25.10.1982 tarih ve 17849 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelik (MEB, 2003, s. 1227) hükümlerinde Anayasa’ya aykırılık söz konusu değildi. Yönetmelik’le, kamu kurum ya da kuruluşlarında görev yapan personele çağdaş kıyafet koşulu getirilmiştir. Anayasa hükümleri yürürlükteyken, söz konusu Yönetmelik’te laikliğe aykırı düzenlemeye gidilmiştir. 08.10.2013 tarih ve 28789 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yönetmelik, Anayasa’ya aykırıdır.
Kıyafet Kavgası mı, Ortaçağa Dönüş mü?
Okullarda sanıldığı gibi bir kıyafet sorunu var mı? Sadece okullarda değil, herhangi bir kamu kurumunda insan hak ve özgürlüklerini kısıtlayan bir kıyafet uygulamasından söz edilebilir mi? Soru farklı biçimlerde de sorulabilir:
Kıyafet eksenli mücadele, pantolon, favori, bıyık tartışması mı, yoksa bir rejim sorunu mu?
Bilimsel ya da teknolojik çalışmaları engelleyen herhangi bir kıyafet sınırlamasından söz edilebilir mi? Sözgelimi kıyafetinden dolayı deney yapamayan herhangi bir bilim insanına rastlayan var mı?
Günlük yaşamı olumsuz yönde etkileyen bir kıyafet kısıtlaması söz konusu mu? Denize girmeyi, koşmayı, tenis oynamayı, buz dansını, yüksek atlamayı, voleybol ya da futbol oynamayı vb. engelleyen bir mevzuat ya da uygulama yürürlükte mi?
Başı açık aşçı, çelik yeleksiz bomba imha uzmanı, baretsiz işçi, eldivensiz boksör düşünülebilir mi? Bu zorunluluklar, ‘kıyafet özgürlüğü’ kavramıyla çelişmez mi?
Doktorların, ameliyathaneye önlük ve eldivenle girme zorunlulukları kıyafet özgürlüğüne aykırı mı?
Takım formasının, insan hak ve özgürlüklerini kısıtladığı söylenebilir mi?
Erkeklere küpe, mini etek, keçisakalı, yırtık kot pantolon yasalaştığında öğretmenler daha mı özgür olacak?
Ütülü pantolon altına yumurta topuk ayakkabı giyerek okula gelme hakkı, sendikalarca ifade edilen kıyafet özgürlüğü kapsamında ele alınabilir mi?
Özgürlük, dileyenin dilediği gibi yaşaması mı? O hâlde insanın toplumsal bir varlık olduğu gerçeği ne anlam ifade edecek?
Sorular çoğaltılabilir. Fakat konuyla ilgili en can alıcı nokta şudur:
Dağınık giysileriyle kıyafet özgürlüğü sahnesine sürülenler, ortaçağ kıyafetinin yasallaştırılmasında büyük rol oynamaktadırlar.
Toplumsal kabul görmeyen ve çalışma disipliniyle çelişen kılık kıyafet protestolarıyla, çağdışı kıyafet arayışındaki güçlere destek olunmuştur. Kamuya sokulan türbanın toplu iğnesi, bu özgürlükçüler tarafından hediye edilmiştir.
Serbest Kıyafet Talebinin Arkasındaki Güç
Cumhuriyet, Türkiye’de kıyafet sorununu çözmüştür. Çağdaş kıyafet Anayasal güvence altındadır. Anayasa’nın 174. maddesiyle korunan Devrim Kanunları, kıyafet sorunu konusunda da günümüze ışık tutmaktadır. 3 Aralık 1934 tarihli, Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun’la, din adamlarının, ibadet yerleri dışında dinî kıyafetle dolaşmaları yasaklanmıştır (İlsever, 1997, s. 107). Serbest kıyafet talebi, görünürde, farklı çevrelerce dile getirilmektedir. Toplumcusundan sosyal demokratına, İslamcısından feministine varıncaya kadar geniş bir kesimin dillendirdiği bu talebin arkasındaki asıl güç, cumhuriyet yıkıcılarıdır. Cumhuriyeti tasfiye edenlerin programında figüran olanlar, söz konusu güçler tarafından mayın tarlasına sürülmüşlerdir.
Öğretmen Nasıl Giyinmeli?
Üniformasız bir yaşam düşünülebilir mi? Baskıcı yönetimlerin cezaevlerinde zorla kullandığı üniformayı esas alarak yapılan genellemelerle sağlıklı bir sonuca ulaşılamayacağı açıktır. İşçi tulumu; doktorun giydiği eldiven, başlık, önlük; Zonguldaklı maden işçisi Mehmet’in taktığı baret, aşçı Serap’la kurabiyeci Kadriye’nin önlük ve başlığı, bomba imha uzmanı Özgürcan’ın çelik yeleği de üniforma sayılır. Fırıncı Mustafa’nın kar beyazı iş elbiseleri de öyle. Meslek erbabı, kıyafetiyle özdeşleşmiştir. Fırıncının üzerindeki bembeyaz giysiyi çıkardığınızda sıcak simit kokusunu bile duyumsayamazsınız.
Peki, öğretmene de mi üniforma giydirilmeli? Şöyle de sorulabilir: Öğretmen, giyim seçiminde nelere dikkat etmelidir? Kuşkusuz bu soruya, çağa ve koşullara göre farklı yanıtlar verilebilir. Kıyafeti çağın koşullarından soyutlayarak kutsamak, bilimsel bir değer taşımamaktadır. Günümüzde Yontma Taş Devri kıyafetiyle sokağa çıkılabilir mi? Söz konusu kıyafetler, olsa olsa bir tiyatro gösterisinde kostüm olur. O hâlde, şimdi genel kabul görmüş giysilerin de zamanla değişim geçireceği kabul edilmelidir.
Ne var ki fantezilere dayalı uçuk-kaçık kıyafet talebi, günümüz gerçekleriyle çelişmektedir. Bu nedenle, türbana inat kadın cinselliğini öne çıkaran giysilerle yürütülen sözde çağdaşlık mücadelesi, başarı şansından yoksundur. Deniz kıyafetiyle dolaşmak da, aşırı örtünmek gibi, kadın cinselliğine vurgudur. Toplum kara çarşafa duyduğu tepkiyi çıplaklığa da göstermektedir.
Kotta Direnmek, İlericilik mi?
12 Eylül Darbesinden sonra, 25.10. 1982’de kamuda yasaklanan kot pantolon, bugün çağdaş kıyafetin simgesi olarak görülebilir mi? 12 Eylül döneminde kamu çalışanlarını denetim altına almak için getirilen bazı yasaklara karşı çıkmak, o günün koşullarında ilerici bir tutumdu. Eğer 12 Eylül 1980’de yaşam durmuş olsaydı kota karşı tavrın ilerici olduğu düşünülür, bugün Anayasa’yı değiştirmek isteyenler kahraman olarak tanımlanırdı. Toplumsal yaşam dondurulamayacağı için doğru-yanlışlar da zamana ve koşullara göre değişir. Örneğin 12 Eylül’de Anayasa’yı savunmak gericilikti, bugün savunmak ise ilericilik. Çünkü 12 Eylül’de bölünme tehdidiyle karşı karşıya değildik. Bölünme tehlikesinin bu kadar somut olduğu bir dönemde, Anayasa’nın birlik ve bütünlüğe vurgu yapan hükümlerine sahip çıkmak ilericiliktir. Laikliğin yıkıma uğratıldığı günümüz koşullarında 12 Eylül Anayasası’nın laiklikle ilgili hükmünü yok mu sayacağız? Demek ki herhangi bir olaya karşı tavır geliştirilirken dünün tavrı bugün yanlış, bugünün yanlışı ise yarın doğru olabilir.
Eğitim-Sen’in çağrısıyla sivil itaatsizlik eylemi yapan bazı öğretmenlerin, türbana, kot vb kıyafetlerle tepki gösterdikleri gözlenmektedir. Elimizde, eyleme katılımla ilgili sayısal veriler bulunmamaktadır. Fakat türbana onay verenlerin kota karşı nasıl tavır takınacaklarını test etmeyi amaçlayan eylemin öznesini tanımlamak için dilbilim uzmanı olmaya gerek yok. Okul bahçesinde Andımızı okuyan öğrencilere, Atatürk büstlerine çelenk koyan vatandaşlara, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı kutlayan gençlere sopa gösteren sistemin TOMA’larından, kota ve küpeye kırmızı karanfiller dağıtılmaktadır! Türk bayrağına basınçlı su sıkan sistemin gönderinde ortaçağ kıyafetiyle birlikte yırtık kot ve Amerikan bayraklı montlar dalgalanmaktadır.
Kravatını Kemerine Takan Milletvekillerinin “Işıklı Yolu”nda Yürüyenler
Adalet Partili Milletvekili Osman Yüksel Serdengeçti’nin, 1965-1969 yıllarında bir gün TBMM’ye beline doladığı kravatla girmesi konusu pek bilinmez. O nedenle Anavatan Partisi Zonguldak Milletvekili Engin Cansızoğlu, kravat takmama eyleminin önderi olarak kabul edilebilir. Sivil itaatsizlik eyleminin mucidi Cansızoğlu, 1987 yılında, kravat zorunluluğunu protesto için TBMM’ye kravatını kemerine takarak girmişti. Yasağı, kemerinden aşağı sarkıttığı kravatla delen vekil, İç Tüzüğe aykırı davranmamış oluyordu. Çünkü İç Tüzük’te, kravatın nereye takılacağı ayrıntısı yer almıyordu!
Bugün kravatsız işe gitme mücadelesine öncülük edenlerin tartışmaları gereken sorular şöyle özetlenebilir:
Eylem, bazı üst düzey yöneticilerce başlatılmıştır. Devlet geleneklerine karşın hangi Devlet büyükleri kravat takmamaktadır? Bu durumda, eylemin sendika kurullarında planlanmadığı konusu kanıtlanmış olmaz mı? Mağaralarda planlanan eylemin figüranı olmak, Türkiye öğretmen hareketine ya da Türk halkına nasıl bir kazanım sağlayacaktır?
Osman Yüksel Serdengeçti ve Engin Cansızoğlu’yla aynı albümde yer almak, olağan mı?
Sistemin kravatsız işe gelenlere karşı hoşgörülü tavrı şaşırtıcı değil mi?
Yukarıdaki sorulara yenileri de eklenebilir. Konu özetlenecek olursa kıyafet eylemlerinin planlayıcısı aynı merkezdir. Ellerine kıyafet özgürlüğü dövizi tutuşturulanlar, toplumu karanlığa sürükleyen merkezin hizmetindedir. İletişim ve bilgi çağındaki cehalet, şaşırtıcıdır.
Sonuç ve Öneriler
Serbest kıyafet, öğrenciler dâhil, cumhuriyetle hesaplaşma programının mevzii hâline getirilmiştir. MEB’in öğrencilere getirdiği serbest kıyafet hakkı da bu çerçevede ele alınmalıdır.
Kılık kıyafette laikliğe aykırı düzenlemeler, Anayasa’nın ilk üç maddesinde tanımlanan laik ve sosyal hukuk devleti niteliğine aykırıdır. Bu maddelere aykırı herhangi bir düzenlemeye gidilmesi, suç kapsamındadır ve cumhuriyet yargısının büyüteci altındadır.
08.10.2013 tarihli, Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yönetmelik, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen hükümlerine aykırılıktan dolayı iptal edilmelidir.
Kamu kurumlarında mevzuata aykırı giyinenlerle buna izin verenler hakkında yasal işlem yapılmalıdır.
Ülkemizde sanıldığı gibi bir kıyafet sorunu bulunmamaktadır. Cumhuriyet Devrimi, kıyafet dâhil, kadını esaret altına alan ortaçağ kültürünü tasfiyede önemli adımlar atmıştır. Kıyafet tartışması bir özgürlük talebi olarak değil, ortaçağı diriltme çabası olarak görülmelidir.
Okullar başta olmak üzere, kamu kurumlarında çalışan personelin kıyafet seçiminde inanç, bireysel tercih, etnik köken, bölge vb. etkenlerin belirleyici olması, cumhuriyetin temel nitelikleri ve uygarlık birikimimiz açısından kabul edilemez niteliktedir.
Kamuda kılık kıyafet karmaşası çalışma barışını bozmaktadır. Öğretmen odalarındaki dostluk ve arkadaşlık ilişkileri, kıyafet serbestisi ile darbe yemiştir. Kimsenin kılık kıyafetine dokunulmasın, iddiasıyla tırmandırılan süreç, ayrışmayı derinleştirmektedir.
Kravat takmama, yırtık pantolon giyme, tespih çekme, zincir sallama, mont ve yumurta topuk ayakkabıyla derse girme, çarşaf vb. giysilerle okula gitme, sakal bırakma gibi eylemlerle gündeme gelen sivil itaatsizlik, millî devlet düşmanlığı konusunda, ortaçağla liberalizmi bir araya getirmektedir. Millî devlet yıkıcılığında sağlanan uzlaşma, ihanete götürmektedir.
Türkiye’de kılık kıyafet özgürlüğü talebi, ortaçağa dönüş talebidir. Ülkenin birlik ve bütünlüğünün tehlikede olduğu bir dönemde toplumun karşısına küpe ya da yırtık pantolon talebiyle çıkmak, gericiliği güçlendirmeye hizmet eder.
Türbana inat dağınık kıyafetle okula gelmek türbana meşruiyet sağlar. Kamuda türban ya da çarşafla mücadelenin en etkin yolu, çağdaş kıyafette ısrardan geçer. Anayasa’nın değiştirilemez hükümleri ve 174. maddeyle güvence altına alınan Devrim Kanunları, ortaçağa karşı mücadelede büyük enerji kaynağımızdır.
Ortaçağla mücadele, cumhuriyetin yarattığı kültür birikimiyle olur. Pejmürde kıyafet, cumhuriyetin uygarlık birikimini dışladığı için kabul görmeyecektir. Çünkü Türk halkının ezici çoğunluğunu ayağa kaldıran temel güç, cumhuriyetin laik ve devrimci kültürüdür.
Kamuda inanç gereği giyinmenin olağan karşılanması, ortaçağa dönüşte ucu açık bir süreci tetiklemektedir. Türbanla başlatılan süreç, öğretmen odalarının ayrılması; bayan öğretmenlerin erkek öğrencilere, erkek öğretmenlerin kız öğrencilere ders vermemesi; karma eğitimin sona erdirilmesi, başı açık ya da pantolonlu bayan öğretmenlerin okula sokulmaması, çarşafla ya da sarıkla derse girilmesi, kadınların görev yapamaz hâle getirilmesi vb. biçimlerde devam edecektir.
Türban silahını rakiplerinin ellerinden aldığını söyleyenler, anlaşılan, rakiplerinin ellerindeki cephaneden (Çarşaf, cübbe, sarık, takke, takunya, şalvar, sakal, kadının eve tıkılması, erkek-kızların okullarının ayrılması vb.) habersizdirler. Mağduriyete son verme iddiasıyla rakiplerden çalınan türban silahı, ellerinde patlamıştır. Bu bir tür siyasi intihardır.
Sivil itaatsizlik olarak ifade edilen millî devlet yıkıcılığının, kıyafetle ilgili son çıkışıyla cumhuriyetin kültürel altyapısı hedef alınmıştır.
Ortaçağı mezarlıktan çıkarma girişimleri bozguna uğrayacaktır. Kaynağını hayattan almayan kurallarla günümüz toplumunun yönetilemeyeceği gerçeğini milletçe kavrayacağımız bir dönemdeyiz.
Türk Milletinin, millî devlete yeniden hayat kazandırmak için ayağa kalktığı koşullarda, Batı denetimindeki sivilleri büyük bir yenilgi beklemektedir. Milletle girişilen mücadelenin galibi yine millet olacaktır!
Kaynakça
İlsever, F. (1997). Cumhuriyet Devrimi Kanunları, İstanbul: Kaynak Yayınları.
MEB. (2003). Millî Eğitim ile İlgili Mevzuat, Ankara: MEB.
http://www.tbmm.gov.tr/anayasa.htm Erişim: 16.11.2013.