Hüseyin Canpolat (1925-1966), Mezra köyünün yetenekli isimlerinden biriydi. 15 Mayıs 1966’da, 11 yaşındaki oğlu Ali’yle (küçük fotoğraf) odun toplamaya giderken geçtiği  ahşap  köprü yıkılmış, ilkbaharın deli dalgalarına kapılmıştı. Mezralı köylü, 41 yaşında yaşama veda etmişti.
Hüseyin Canpolat (1925-1966), Mezra köyünün yetenekli isimlerinden biriydi. 15 Mayıs 1966’da, 11 yaşındaki oğlu Ali’yle (küçük fotoğraf) odun toplamaya giderken geçtiği ahşap köprü yıkılmış, ilkbaharın deli dalgalarına kapılmıştı. Mezralı köylü, 41 yaşında yaşama veda etmişti.

15 Mayıs 1966 Pazar günüydü. Gün yeni ışımaya başlamıştı. Mezra köyünün Ovaserene Mahallesi’ndeki toprak damlı evde hareketlilik çoktan başlamıştı.  Üç ya da dört aylık bebek, derin uykudaydı.  32 yaşındaki anne, herkesten önce kalkmış, deri yayığını yaymıştı. 

Kahvaltı çoktan hazırdı. 

Baba ve oğul, kahvaltıya oturdu. Baba 41, oğlu  11 yaşındaydı. Siyah katır semerlendikten sonra yola çıkıldı. Hava serindi. Kara ikliminin etkisindeki  bölgede geceyle gündüz arasında sıcaklık farkı belirgindi. Güneşin doğmasıyla birlikte ısınan hava, günbatımından itibaren soğurdu.

Gündüz sıcaktan kavrulan insanlar, akşam saatlerinde üşürdü.

Baba ve oğul, meşe ormanını ikiye ayıran yolda ilerliyordu. Köyün horozları, sabah vardiyasına çıkacak çiftçileri son kez uyarıyordu. Yaklaşık yarım saatlik bir yolculuktan sonra, Dere Mendaru’daki pınardan su içtiler.

Pınar, Akdik Ormanı’na (Gema Aynıge) yakın mesafedeydi.  

Akdik Ormanı’ndan (Gema Aynıge) geçtiler. Salördek/Gavrag köyünden Hüseyin Fırat’ın (Keke Areyiz) çavuşluğunda 1940’lı yıllarda açılan uzun taş tünel (Tünele Qeke Areyiz)  göründüğünde, dağkeçileri Pülümür Çayı’nda su içiyordu.

Dağkeçileri, katır toynaklarından yayılan sesi duyar duymaz, ormana ve sarp kayalıklara karıştı.

Baba ve oğul, dağkeçilerinden habersiz, yol alıyordu.

İkisi taş,  üç tünel ve iki köprü geride kaldı.  Pülümür-Tunceli kara yolunu izleyerek Haskar’a ulaştılar.

O tarihte Mezralılar, Han Yaylası’ndaydı. Haydaran   aşiretine ait yayla,  1927-1928'de, Nazımiye'de yapılan bir toplantı sonrası,  Mezra köyünden, Arelli Aşireti Lideri  Süleyman Ağa'ya (Süleyman Satık, 1854-1935) verilmişti. 

Anlaşmayla, Arelli (Arezu)-Haydaran  (Heyderu)  aşiretleri  arasında yaklaşık 10 yıl süren kan davası,    sona ermişti. 

Fırat ailesi, Han’ın karşısındaki    Haskare'deydi.     

1.Han Yaylası’nda, aralarında   Ahmet Satık (Hemede Wuşen),  Emine Arslan (1911-2000)-Ferhat (Paşa) Arslan (1898-1973), Gülizar Satık (?-2014)-Ferhat Satık (1910-1984), Emine Akkılıç (1933)-Ali Akkılıç (1932), Fintoz Arslan (1926-2023)-Ali Arslan (Kemaneci Ali, 1937-1981)), Mercan Canerik (1926-2014)-Kamber Canerik (1912-2005), Elif Fırat (1910-2002)-Kamer Fırat’ın  (1920-1985) da yer aldığı ona yakın aile vardı.

Emine Arslan o gün yayladaki kızı Emine Canerik’in yanındaydı. Sabah erken saatte siyah katırın sırtında yolculuk yapan  adamı ve arkasından giden oğlunu birçok yaylacı gördü.  Haskare’ye doğru ilerliyorlardı.

Yaylacılar  yayıklarını yaymış, deri yayıklarını yıkamıştı.

Aradan birkaç saat geçmişti…

Baba ve oğul, Haskar’ın karşısında bir yıl önce kesilen  odunlar için bölgeye gidiyordu.  Odunların toplanması ve  uygun zamanda köye taşınması için hazırlık yapmayı planlıyorlardı. Odunlar, Haydar Baba (Heyder Bava)   bölgesindeydi.  Haskare-Haydar Baba’yı  ayıran Çemesol (Askireg) Çayı deli gibi akıyordu.  Eriyen kar suları, Çemesol’u çılgına çevirmişti.

Çemesol’dan karşıya  ağaç köprüden geçiliyordu.

Su çok olduğu için katırın da köprüden geçirilmesi gerekiyordu. 

Baba, suya bakınca kaygılandı. Oğlunu sıkı sıkıya tembihledi:

“Ben karşıya geçinceye kadar burada bekle!”

Siyah katırıyla birlikte karşıya geçti.  Karşıya geçtikten sonra oğluna seslendi:

“Ali, haydi sen de gel.”

Ali, köprüden geçerek babasının yanına gitti.  Odunların bulunduğu yere vardılar.   Bir süre çalıştılar. Dönme zamanı geldi. Baba ve oğul, geri dönmek için yeniden yola düştü. Çemesol’un kıyısına yaklaşınca ağır adımlarla yürüdüler.  Çayın azgın dalgaları babayı ürküttü.  Oğlundan yana kaygılandı. Babalık içgüdüsü, oğlunun güvenliği konusunda  kendisini   dikkatli davranmaya  zorladı.

Kar sularının beslediği Çemesol’un sesine kulak verdi. Baltasını  yere bıraktı.  Azgın sular, babaya, oğlunu uyarması gerektiğini hatırlattı:  

“Ben karşıya geçmeden sakın gelme!”

Baba, siyah katırıyla dikkatli bir biçimde köprüye yöneldi.  Köprü yarılanır yarılanmaz bir çıtırtı duyuldu.  Köprünün ağaç  ayaklarından biri kırılmıştı.  Katır ve sahibi, Çemesol’a  kapıldı. 11 yaşındaki  çocuk,  Haskare’nin karşı yakasında tek başına kalmıştı. 

Mezralı köylü,  suya düştüğünde kayaya çarpmış, kafasından darbe almıştı. Yüzmeyi sürgün yıllarında  Çanakkale’de öğrenen köylü,  yüzemedi…  Çemesol’a kapılan baba, su yüzeyine çıktığında oğluna birkaç kez el salladı. Oğlu, suya bata çıka sallanan elin acısını hiç unutmadı.

Uzaklaştı baba, gözden kayboldu.

Çemesol, yaklaşık 300 metre ileride Pülümür Çayı’yla birleşerek Munzur’a doğru yol alır.  Mezralı çocuğun  çığlığı, Çemesol’un dalgalarına, Pülümür Vadisi’ne   karıştı.  11 yaşındaki çocuk,  dalgaların sürüklediği   babasını gözden kayboluncaya kadar gözyaşları içinde seyretti. 

Köprü, ölümcül  kazadan sonra  dağılmış, âdeta çıplak kalmıştı. 

Ali Canpolat (1955-24.03.1980), 11 yaşında baba acısına tanık olmuş, 25 yaşında talihsiz bir kaza sonucu  yaşamını yitirmişti.
Ali Canpolat (1955-24.03.1980), 11 yaşında baba acısına tanık olmuş, 25 yaşında talihsiz bir kaza sonucu yaşamını yitirmişti.

Suyun öte yakasında tek başına kalan çocuk,  bir ağaçtan ibaret  ‘köprü’den  geçmek zorundaydı. Ağacın üzerine oturdu. Bacaklarını suya doğru sarkıttı. Bacaklarından  ve ellerinden kuvvet alarak ağır ağır ilerledi. Sudan yayılan  esinti, siyah saçlarını tarıyordu.  Köpüren çaydan yükselen su tanecikleri, bacaklarını ve  ellerini ıslatıyordu. Ayağındaki kara lastikler, su damlacıklarıyla yıkanmış gibiydi.

Yıllar sonra  acı hatıraları ailesiyle paylaştığında  o ağaçtan  karşıya geçtiğine kendisi bile inanamayacaktı.  

Yaylacı kadınlardan Emine Canerik, Pülümür-Tunceli kara yolunun tahminen 22. kilometresindeki yayladan duyulan sese kulak verdi.  Şosede bir çocuk  hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.  Çocuğa doğru adımlarını hızlandıran kadın, çocuğu hemen tanıdı. Çocuk, sabah babasıyla birlikte Haskar’a giden Ali Canpolat’tı (1955-24.03.1980). Yaylacı kadın, çocuğa niçin ağladığını sordu. Gözyaşlarını elinin tersiyle silen çocuğun ağzından kesik kesik çıkan sözcükler, bir faciayı haber veriyordu:

“Babam katırdan düştü, su götürdü!”

Çemesol’un deli dalgalarına kapılan köylü, Mezra köyünün yetenekli ustalarından Hüseyin Canpolat’tı (Wuşene Gulavi, 1925-15 Mayıs 1966). Köyde yaban armutlarını ilk o aşılamıştı. Sadece kendi köyünde değil, aralarında Turluk’un (Kaymazan) da olduğu bazı köylerde armut aşılardı.  Hıdır Sadıkoğlu’nun (Müdürağa, 1919-2002) Tılp’taki armutlarını aşılayan köylü, cirit oynar, gülle atar,  marangozluk yapardı.   

Ağaç kütüğünden  arı kovanı üretirdi.  

Kendisinden 9 yaş küçük köylüsü Hıdır’a,  “Brayemın/Kardeşim”  diye seslen köylünün acı haberi tez yayıldı. 

Haber kısa sürede yankılandı. Kırmızıköprü’ye ve Mezra köyüne hemen haber verildi. Yayladaki kadınlar   çocuğun yanında toplandı.  

Yaylacılar, Pülümür Çayı’yla Çemesol’un birleştiği yere akın etti.

Suya paralel koşan kadınlar  ve çocuklar, umudunu yitirmişti.

Fatma Canpolat (1920-1993) ve eşi Kamer Canpolat (1894-1996). Fotoğraf: Hüseyin Dalkılıç arşivi
Fatma Canpolat (1920-1993) ve eşi Kamer Canpolat (1894-1996). Fotoğraf: Hüseyin Dalkılıç arşivi

Mezra köyü Sürek Mahallesi’nde oturan Fatma Canpolat (1920-1993), olayı haber alır almaz Canpolat ailesinin evine doğru yürüdü. Aileye haber verme görevi ona düşmüştü. Acı olayı  duyurmak kolay değildi. Sürekli kadına, baba ve oğulun birlikte boğulduğu bilgisi verilmişti. Haberi verirken cümlelerini özenle seçmeye çalıştı. Haber, Hüseyin Canpolat’ın Mezra Ovaserene’deki evinde deprem  etkisi yarattı. Canpolat ailesi büyük bir sarsıntı geçirdi.  7 çocuk annesi, 32 yaşındaki  Filike (Filo) Canpolat’ı zor günler bekliyordu. 

9 yaşındaki  Fecire Canpolat,  babasının boğulma haberini yaşamı boyunca unutmayacaktı.

(Soldan sağa) Şerife Dalkılıç (1913-1983), torunu Rıza Dalkılıç  ve eşi Hasan Dalkılıç’la (1902-1999), 1976-1977, Pülümür Akdik köyü. Fotoğraf: Ahmet Dalkılıç (Hüseyin Dalkılıç arşivi)
(Soldan sağa) Şerife Dalkılıç (1913-1983), torunu Rıza Dalkılıç ve eşi Hasan Dalkılıç’la (1902-1999), 1976-1977, Pülümür Akdik köyü. Fotoğraf: Ahmet Dalkılıç (Hüseyin Dalkılıç arşivi)

Olay Mezra köyünde duyulmuştu. Çevre köylere haber verilmesi gerekiyordu.

 

Ahmet Canpolat (Hemede Hesene Bor, 1877-1972)  ve eşi.   Fotoğraf: Hüseyin Dalkılıç arşivi
Ahmet Canpolat (Hemede Hesene Bor, 1877-1972) ve eşi. Fotoğraf: Hüseyin Dalkılıç arşivi

Mezra köyünden Ahmet Canpolat (Hemede Hesene Bor, 1877-1972),  komşu Akdik köyüne haber vermek için evinin üzerine çıktı. Mezra köyünün en yüksek tepesindeki Ovaserene’de oturan Ahmet Canpolat,   olanca sesiyle bağırıyordu:

“Lao sare Aynıge, lao!  Akdikliler, hey!”

Mezralı köylü,  tahminen 2 kilometre uzaklıktaki Akdik köylülerine sesleniyordu.

Hasan Dalkılıç (1902-1997). Fotoğraf: Resul Yıldız arşivinden derleyen Hüseyin Dalkılıç
Hasan Dalkılıç (1902-1997). Fotoğraf: Resul Yıldız arşivinden derleyen Hüseyin Dalkılıç

Ses, başlangıçta anlaşılamadı. Köye seslenen kişi aynı cümleyi birkaç kez tekrar etti. Akdik Ormanı’nın kıyısındaki  toprak damlı evinin önünde 9 yaşındaki torunu Rıza Dalkılıç’la oturan Hasan Dalkılıç  (Hesene Sadıqe Weli, 1902-1997), tüm dikkatini toplamış, Mezra’dan yayılan sese kulak vermişti.  

Hemen telaşlandı:

“Wuşene Gulavi boğulmuş!”

Filo (Filike) Canpolat (1934), eşini yitirdiğinde 32 yaşında, 7 çocuk annesi genç bir kadındı. Anne, yaşamını, o tarihte biri 3 aylık,  7 çocuğuna adadı, Mezra köyü, 24 Temmuz 2022.
Filike (Filo) Canpolat (1934), eşini yitirdiğinde 32 yaşında, 7 çocuk annesi genç bir kadındı. Anne, yaşamını, o tarihte biri 3 aylık, 7 çocuğuna adadı, Mezra köyü, 24 Temmuz 2022.

Filike Canpolat, 3 aylık Hıdır’ı kızı Fecire’ye emanet etti. Talihsiz kadın, olayı haber alır almaz Ovaserene’de oturan Ahmet Yaman’la (1927-21 Eylül 2001)  birlikte yola çıktı. Akdik köyünden Kamer Canpolat (1932-2013) ve çok sayıda kadınla birlikte yola düştü.

Hıdır Canpolat (1966), babası Çemesol’a kapıldığında üç aylık bebekti.
Hıdır Canpolat (1966), babası Çemesol’a kapıldığında üç aylık bebekti.

Tarlalar ve çayırlar gelinciklerle süslenmişti.  14 yaşındaki Cennet Canpolat ve kız arkadaşları, çayırda topladıkları gelinciklerle tırnaklarını kırmızıya boyuyordu. Cennet’in babası Ali Canpolat  ve diğer köylüler yardım için Pülümür Çayı’na yönelmişti. 

Haber, aynı saatlerde Kırmızıköprü’ye de ulaşmıştı.

1965 yılında İstanbul’dan satın alınan “0” kilometre İngiliz yapımı Commer  minibüsün  sürücüsü, Kırmızıköprü’de yolcu bekliyordu. 12 kişilik minibüs tıka basa yolcu taşır, bozuk yollarda feleğe meydan okurdu.

Kırmızı minibüs, Mezra köyünden Ahmet oğlu Kamer Fırat (Qemere  Hemed, 1920-1985) ve Ahmet oğlu Ferhat Satık’a  (Ferate Hemede Hesen, 1910-1984) aitti.

Minibüsün yönü Erzincan’a dönüktü.  Haber Kırmızıköprü’ye ulaşır ulaşmaz, kırmızı minibüsün beyaz gömlekli sürücüsü İbrahim Canerik (1936), U dönüşü yaparak yönünü Tunceli’ye döndü. Minibüsün iki de muavini vardı. Bunlardan biri Ahmet  Satık diğeri ise Nuri Fırat’tı. Kaza günü minibüste muavinlik görevi, Pülümür Ortaokulu öğrencisi Nuri Fırat’ındı. Yaklaşık 15 köylü, minibüsle,  4 kilometre uzaklıktaki Haskare-Han  Yaylası’na doğru yola çıktı.

Sürücü, şosede gaz pedalından ayağını indirmiyordu.

Birkaç dakika içinde iki suyun birleştiği yerden itibaren arama çalışmalarına başlandı. Arama çalışmalarına çevre köylerden çok sayıda insan katıldı.  Çalışmalara köylülerden başka katılan olmadı.

Ahmet Yaman  (1927-21 Eylül 2001)  Fotoğraf: Dursun Ali Yaman arşivi
Ahmet Yaman (1927-21 Eylül 2001) Fotoğraf: Dursun Ali Yaman arşivi

Köylüler, Pülümür Çayı’nın  kıyısını tarıyordu.  

Arama çalışmalarında Mezra, Akdik/Şihan  ve  çevre köylerden  köylüler  yer almıştı.  Mezra Köyü Muhtarı Hıdır Demirbilek (1930-2022), Ali Akkılıç  (1932), Ahmet Yaman (1927-2001), Ferhat Canpolat (1913-1981),  Kamer Canpolat (1932-2013),  Ali Canpolat (Aliye Bıne Dewe, 1917-1986), Hüseyin Canpolat (1915-1986)  Pülümür Çayı’ndaki arama çalışmalarına katılan köylülerden bazılarıydı.   

Arama çalışmaları birkaç saat içinde sonuç verdi.  Hüseyin Canpolat’ın cansız bedenine  Pülümür Çayı’yla Çemesol’un birleştiği yerden birkaç yüz metre uzaklıkta ulaşıldı. Canpolat, deli dalgalarla birlikte sürüklenmiş, suya doğru eğilen söğüt ve kavak ağaçlarının dalına takılmıştı.

Mezralı köylü, Pülümür Çayı’nın doğu kıyısında bulundu. Cansız beden, sudan özenle çıkarıldı. Kırmızı minibüsle Mezra köyüne taşındı. Aynı gün toprağa verildi.

Hüseyin Canpolat, Almanya’ya işçi olarak gitmek için başvuruda bulunmuştu. O günlerde Almanya’dan gelecek çağrıyı bekliyordu. 

Siyah katır, Akdik köyünden Ali Canpolat’a satıldı…

15 Mayıs 1966'da Çemesol’un azgın dalgalarına yenik düşen Hüseyin Canpolat’ın  Almanya başvurusu sonuçlandı. 18 Mayıs’ta Pülümür PTT’sinden Kırmızıköprü’ye  ulaşan kapalı zarftan, Gülabi oğlu Hüseyin Canpolat’ın Almanya’da işçi olarak çalışma başvurusunun kabul edildiğine ilişkin belge çıktı.

Günlerden Çarşamba’ydı…

Tüm Mezarlığındaki   mezarda henüz ot bitmemişti…  

TEŞEKKÜR

Bu çalışmaya katkı sunan Sayın Ali Akkılıç, Sayın Ali Satık, Sayın Cennet Canerik, Sayın Düzgün Arslan, Sayın Emine (Elif)  Akkılıç,  Sayın Emine Canerik,  Sayın Fecire Canpolat, Sayın Filo (Filike) Canpolat, Sayın Hakkı Canpolat, Sayın Hıdır Canerik, Sayın İbrahim Canerik, Sayın  İbrahim Canpolat, Sayın İbrahim Satık, Sayın  Medine Canpolat, Sayın Nuri Fırat,  Sayın  Rıza Dalkılıç  ve Sayın  Saray Fırat’a  candan teşekkür ederim.

(Soldan sağa)  Filo, Fecire, İbrahim, Hakkı ve Hıdır Canpolat (Babasız evde saklı acılar).
(Soldan sağa) Filike,  Fecire, İbrahim, Hakkı ve Hıdır Canpolat (Babasız evde saklı acılar).

 

İmdat Canpolat
İmdat Canpolat

 

Fecire Canpolat’ın, kanaviçe ve etamine işlediği desenler.
Fecire Canpolat’ın, kanaviçe ve etamine işlediği desenler.

 

 

İbrahim Canpolat, yaşamını çocuklarına adayan annesi Filike Canpolat’la bir arada.
İbrahim Canpolat, yaşamını çocuklarına adayan annesi Filike Canpolat’la bir arada.

İbrahim, Ovaserene’deyken, topluluktan birinin söylediği, “Çocuğu götürmeyelim, babasını tanır.” sözünü  hiç unutmadı.     

 

Hüseyin Canpolat’ın yaptığı masa.
Hüseyin Canpolat’ın yaptığı masa.

 

Pülümür Çayı’yla Çemesol’un  birleştiği  Pülümür Vadisi Haskar bölgesi.
Pülümür Çayı’yla Çemesol’un birleştiği Pülümür Vadisi Haskare bölgesi.

 

Pülümür Çayı’yla Çemesol’un birleştiği Haskar.
Pülümür Çayı’yla Çemesol’un birleştiği Haskare.

 

Pülümür Vadisi Haskar bölgesi.
Pülümür Vadisi Haskar/Haskare bölgesi.

 

Pülümür Mezra köyü 1. Han Yaylası.
Pülümür Mezra köyü 1. Han Yaylası.

 

Pülümür Vadisi Haskar-1. Han Yaylası bölgesi.
Pülümür Vadisi Haskare-1. Han Yaylası bölgesi.

 

(Körfez, 15 Mayıs 2024)

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

0
0
0
s2sdefault