HÜSEYİN CANERİK
1952 yılı Aralık ayı sonlarıydı. Pülümür Mutu Yarbaşı (Gole) köyünde yün yatakta rahat bir uyku uyuyan Piyade Er Hıdır Keleş, ertesi gün çıkacağı yolculuk için tüm hazırlıklarını tamamladı.
Islak beyaz yün çorabını sobanın yanında kurutmuş, giysilerini yatağının yanındaki çiviye asmıştı.
Asker, sabah erken saatte uyandı, bir kâse yoğurdun içine doğradığı ekmekle kahvaltı yaptı. Zorlu bir yolculuğa adım attığının belki farkında değildi. Paçalarını, çoraplarının içine sıkıştırdı, bağladı.
Minik kümeste bunalan horoz, şafak vaktini bildirmişti.
Her yer bembeyazdı. Keçilerin meşe dalıyla beslendiği alanlarda açılan yollar, taze karın altında kalmıştı.
Er, Mutu’dan, Pülümür yönüne ağır adımlarla, kara bata çıka yol alıyordu.
Sansa Vadisi’nin ortasından geçen Karasu, karla kaplı coğrafyada iz bırakıyordu.
Yaklaşık 45 km uzaklıktaki köye gitmek için yola koyulmuştu.
Piyade Er Hıdır Keleş, Pülümür Çatalyaka (Denzek) köyü Göl (Gole) mezrasına doğru yürüyordu. Yol bitmek bilmiyordu. Arada bir soluklanıyor, karla kaplı alanda küçülen toprak damlı evlere bakıyordu.
Günlerin kısa, tez zamanda havanın karardığı zamandı.
Seteriye’de, Doğan ailesinin evinde yaklaşık yarım saat dinlendi, Hiver ve Pişiye’nin ardından Pülümür’e ulaştı. Kırmızıköprü’ye vardığında gün yarılanmıştı. Kırmızıköprü’ye ulaşan üstü başı karlı asker, Akkılıç Kahvehanesinde soba başında toplanan köylüler ve orman muhafaza memurunun ilgisini çekti. Köylüler, askere çay ısmarladı, meraklı bakışlarla süzmeye başladı.
Asker, Çatalyaka Göl mezrasını sorduğunda kahvehanede derin bir sessizlik oluştu.
Bu yabancı, kış ortasında, dağ başındaki köye niçin gidiyordu?
Asker, Kırklareli Babaeski’de görev yapıyordu. Gole’ye, asker arkadaşı Hasan Dikme’nin ailesini ziyaret etmek için yola düşmüştü. 27 yaşındaki kahveci, kendileriyle aynı dili konuşan askere yolu gösterdi ve uyardı:
Hızlı hareket et, kurtlara karşı dikkatli ol!
Yarbaşılı askerin, Salördek Hars-Torne Ap’lerin evlerinin yer aldığı güzergâhtan Çatalyaka’ya, oradan da Göl’e gitmesi birkaç saatini aldı.
Yüksek rakımlı Göl, kara gömülmüştü. Toprak damlı evlerin bacasından gökyüzüne yükselen dumanlar, sessizliğin hüküm sürdüğü köyde tek yaşam belirtisiydi.
Hıdır, Dikme ailesinin ahşap kapısını çaldığında aralıktan bakan ürkek bir kadının bakışlarıyla karşılaştı. Ğezal, tanımadığı konuğu görür görmez tülbendiyle ağzını kapatıp içeriye davet etti.
Göl, suya hasret köylerdendi. Köylüler, su gereksinimini kar eriterek karşılıyordu. Dikme ailesinin odayı hamama çeviren sobasının üzerindeki kazanda kar eritiliyordu.
Ev sahibi, sırtında örgü sepet hayvan gübresi taşıyordu. Adımlarını hızlandırdı. Üstünü başını kardan temizledikten sonra konuğunun yanına gitti.
Hüseyin Dikme, sobanın başucunda oturan konuğunu kuşkulu gözlerle süzmüş, oğlu Hasan’ın yanından geldiğini öğrendiğinde mutlu olmuştu:
“Goe no liye Hesen’e mara yeno/ A… bu, bizim Hasan’ın yanından geliyor.”
Hıdır, arkadaşı Hasan’ın annesinin kurduğu sofradan kalkar kalkmaz Kırmızıköprü’ye döndü. Hava kararmak üzereydi. Hıdır Akkılıç (1925-1970), Pülümür-Tunceli kara yolunun kıyısındaki kahvehanesini kapatmış, Mezra köyündeki evine gitmek için yola çıkmıştı. Kahveci, Göl’den dönen yolcuyla karşılaştı. Yolcunun o saatte Pülümür’e dönmesi mümkün değildi. Kahveci, kahvehaneye döndü, kapıyı açtı.
Yarbaşılı asker, sobayı doldurdu, geceyi kahvehanede, sandalye üzerinde geçirdi.
Pülümürlü asker, zorlu yolculuğun ardından Babaeski’ye döndü.
Askerlik görevini tamamlayan Yarbaşılı delikanlı, 1954’te TCDD’de işe girdi. Pülümürlü demiryolcu, kardeşi Hasan (Ali) Keleş’le birlikte çalışmaya başladı. Altınbaşak, Tanyeri, Mutu, Demirkapı ve Geçit (Sansa) İstasyonları, genç demiryolcunun yıllarca sürecek çalışma alanıydı artık.
Trenleri olası kazalardan korumak, birincil göreviydi. Altınbaşak-Geçit İstasyonları arasında mekik dokuyordu. Vagonetle yola düşüyor, karın ve kol kaslarını sonuna kadar geriyordu. Kilometrelerce yol yürüdüğü oluyordu. Raylarla duygusal bağlar kuran demiryolcu, kar boran dinlemiyordu.
Pülümür Mutu Seteriye köyünün güzel kızına âşık olduğunda birkaç yıllık demiryolcuydu.
Doğayla savaşan demiryolcunun nabız atışları, Pülümür Geçidi’ne birkaç dakika mesafedeki Seteriye’de duyuluyordu. Yarbaşılı delikanlının yüreği, Seteriyeli (Dağyolu) Miyase Doğan için çarpıyordu.
1958 yılı, Miyase’yle Hıdır’ın ortak yaşama adım attığı yıl oldu.
Keleş çifti, Erzincan Altınbaşak’a yerleşti. Hıdır 26, Miyase 21 yaşındaydı.
Fırtınalara göğüs geren demiryolcu, 1983 yılında, çok sevdiği demiryoluna veda etti. Sansa Boğazı’nı selamlayan raylar öksüz kalmıştı.
Keleş çifti, 1984’te, Altınbaşak’tan Mertekli’ye taşındı. Çift, biri erkek, dokuz çocukla yaşam kavgası verdi.
Aile, Mertekli’de tarım ve hayvancılıkla uğraştı.
Onunla 28 Eylül 2020’de, Erzincan Çağlayan’da görüştüğümde 88 yaşındaydı. Eşi Miyase Hanım, süreğen hastalıktan dolayı yatağa bağımlı hâle gelmişti. Siyah kasketli demiryolcu, kareli mavi gömleğin üzerine mavi çizgili lacivert yün hırka giymişti. Sol elindeki sarı tespihi alabildiğine ağır çekiyordu. Fotoğrafımızı, zamansız yitirdiğimiz Çağlayan Kalecikli Nuri Altun (1957-15 Mayıs 2021) çekmişti.
Keleş ailesi, yıllar önce Pülümür Herdif köyünden Yarbaşı’na taşınmış, zor koşullar altında yaşama tutunma mücadelesi vermişti. Pos bıyıklı, namuslu ve çalışkan demiryolcu, ailesini ele güne muhtaç etmemek için yoğun çaba göstermişti. Başı dik ve namuslu yaşamak, eğilmemek onun en önemli özelliklerindendi.
Çocuklarını, doğru bildiği değer yargılarıyla yetiştirdi.
Miyase Hanım, 14 Şubat 2023’te yıldızlara kavuştuğunda, geride 91 yaşında bir eş, 9 çocuk ve torun bıraktı. Güler yüzlü demiryolcunun sevinci çalınmıştı. Sansa Vadisi’nde kara borana meydan okuyan demiryolcu, bir başına kalmıştı.
Yakın zamanda beynine pıhtı atmış, ölümün kıyısından dönmüştü.
Çocukları, emektar baba için yoğun mesai harcıyor. 18 Ağustos’ta, Sebahat’la birlikte kapısını çaldığımızda, nöbet sırası, anne ve babaya ömrünü adayan Sakine’deydi. Kızları Sakine ve Yeliz, 92 yaşındaki babalarının ayakta kalma çabasını tüm gücüyle destekliyor. Bir süre sonra nöbeti diğer çocukları devralacak.
Pülümür Yarbaşılı Hıdır Keleş, bundan tam 72 yıl önce, soğuk bir kış günü, Mutu’dan yürüyerek Çatalyaka Göl mezrasına gitmişti. 20 yaşındaki asker, silah arkadaşı Hasan Dikme’ye verdiği sözü tutmak için ölümü göze almıştı.
1952 kışında evlerine konuk olduğu Çatalyakalı Ğezal-Hüseyin Dikme, Babaeski’de birlikte görev yaptığı asker arkadaşı Hasan Dikme sonsuzluğa göç etmiş.
O, 72 yıl önce arkadaşına verdiği sözü tutmuş, ölüme meydan okumuştu. Şimdi 92 yaşında! Annesi Fatma Hanım’ı, babası Yusuf Bey’i, 3’ü kız 5 kardeşini gözyaşlarıyla sonsuzluğa uğurlamış.
Yusuf-Fatma Keleş çiftinin hayatta kalan 3 erkek çocuğundan biri.
Yaşamı boyunca sözüne bağlı kalan, dürüst ve namuslu demiryolcuyla yaklaşık bir saat süren sohbetimiz sona erdiğinde koca bir ömrün ağır yükünü kaldıran kocaman ellerini sımsıkı kavrıyorum. Dostluk, kardeşlik ve dayanışma duygularının evrim geçirdiği günümüzde, insanlık anıtı Hıdır amcaya sarılıyorum.
Şu kahrolası dünyada fedakârlık ruhunu yaşatmak için büyük çaba gösteren kızı Sakine Hanım’a ve sevgili babasına nemli gözlerle veda ediyoruz.
Biliyorum, bazı vedalar, talan edilmiş bir ömrün kalıntısı yıkıntılara dökülen gözyaşları gibidir.
Fırtınalarla dövüşen demiryolcuyu bir daha görebilme umuduyla yola düşüyorum.
Erzincan’dan Kars’a ilerleyen Doğu Ekspresi’nin penceresinden sallanan bir çocuk eliyle sevincim büyüyor.
Doğu Ekspresi’nin rüzgârına kapılıyor yüreğim…
(Pülümür Kırmızıköprü, 15 Eylül 2024)