Anneyle birlikte yaşama açılır gözler. Anne çocuğuyla birlikte çoğalır ve büyür. Dünyaya sadece kendi gözleriyle bakmamanın bir diğer adıdır anne. Dört mevsim tek başına yaşanmaz artık. Soğuk kış günlerinde kızaran yanaklar ve üşüyen eller, çocuğun değil, annenindir.
Kundakta ateşi yükselen bebektir anne.
İki minik elin göğsünü tırmalaması, onun için en büyük mutluluktur.
Anne, gövdesinde çocuklarının yüreğini taşıyan olağanüstü bir varlıktır. O, çocukları uğruna yüreğini feda eden bir fedaidir. Hasta çocuğuna organlarını verirken tereddüt etmeyen tek kişidir.
Şu yeryüzünde ondan daha dayanıklı bir varlık var mı diye boşuna kafa yormayın, yoktur!
Eşi, çoluk çocuğu hastalansa da o hastalanmaz!
Anne, kendine hastalanmayı yasaklayan bir insanlık anıtıdır.
Sofradan hep aç kalkan, tokgözlü insandır anne.
Okul yolunda heyecanla taşınan beslenme çantasından yayılan taze ekmek kokusudur.
Aynı bedende dokuz ay on gün süren yolculuk bir ömür boyu devam eder. Bu yolculuk bazen anne için çok kısa sürer. Dünyaya armağan ettiği en değerli varlığa gözü yaşlı veda eder. Gelinliği henüz solmamış, duvağı sararmamıştır oysa. Baba evinden getirdiği danteller, kanaviçeler, yün çoraplar, patikler yerli yerinde durmaktadır. Bebek için özenle hazırlanan kıyafetlerin çoğuna dokunamamıştır bile. Eşe dosta ayırdığı hediyeleri vermeye vakit bile bulamamıştır. Kendi elleriyle hazırladığı perdeler, uzun ince parmaklarının izlerini taşımaktadır. Çantada taşınan roman yarıda kalmış, üzerine not düşülen şiirler solmaya başlamıştır. Roman sayfalarının arasında kalan ayraç, zamansız ayrılığın acısını tazelemektedir.
Ayraç, yüreği sıkıştıran bir kıymık gibidir.
Anne sırtımızı yasladığımız koca bir dağdır. Sıcak yaz günlerinde bizi güneşten koruyan yüzyıllık bir çınar, dondurucu soğuklarda yüreğimizi ısıtan güneştir. Bir anne gittiğinde geride sadece yarım kalmış kitaplar, danteller, kanaviçeler, Anadolu motifleri işlenmiş yastıklar bırakmaz. Sırtınızı yasladığınız sıra dağlar yıkılmış, yüzyıllık çınar fırtınaya boyun eğmiştir. Ona sarılmak için uzattığınız kollar havada kalmış, size sarılan o sıcak kollar yitip gitmiştir. Dinlediğiniz masallar, pencerelerinizi süsleyen çiçekler, raflardaki kitaplar, bahar kokan perdeler öksüz kalmıştır.
Bir anne gidince bütün ağaçlar yapraklarını döker ve kar yağar.
Bir anne gittiğinde iki gözünüzü ve yüreğinizi yitirirsiniz. Sizin için kış mevsimi asıl o zaman başlar. Kızaran yanaklarınızı ısıtan öpücüklerden ebediyen yoksun kalmanın acısıyla titrersiniz. Karanlık ve soğuk gecelerde üzerinizden kayan yorganı yerden kaldıracak kimse yoktur artık.
Üşürsünüz. Hep üşürsünüz. Dört mevsimde titrersiniz. Anneniz gidince dört mevsim artık kıştır sizin için.
Titrersiniz…
(Körfez, 23 Şubat 2019)