Ellili yaşlarda… Siyasi bir geçmişi yok. Parasına güvenerek aday olmuş. Para, kilitli tüm kapıları açan sihirli bir çilingirdir. 24 Haziran 2018’de liste başı yapılınca isyan çıkar. Yıllardır siyaset koridorlarında mekik dokuyan, çekirdekten yetişme siyasetçiler adaylığına tepki gösterir. Onlar, önümüzdeki dönem sizi aday göstereceğiz, sözüyle yatıştırılır. Yıllar sonra yapılacak seçimde kimin liste başı yapılacağına çoktan karar verilmiştir! Birkaç ay sonra TBMM’de iki yılını dolduracak. TBMM’deki çalışmalarına bakıyoruz. Türkiye’nin aydınlık bir kentinden seçilen vekil, bu iki yılda acaba hangi çalışmalara imza atmış? TBMM’ye kaç soru önergesi vermiş? Seçildiği kentin hangi sorunlarına kafa yormuş? Türkiye’nin aydınlık ilinde yaşanan sorunlara ne gibi çözümler üretmiş?
23 Nisan 2020 itibariyle, TBMM’ye toplam 28 soru önergesi vermiş. Bu önergelerden çoğu yanlış başvurudan dolayı geri çevrilmiş. Söz gelimi Çevre ve Şehircilik Bakanlığına yöneltilmesi gereken soru Hazine ve Maliye Bakanlığına, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yanıtlaması gereken soru ise Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığına yöneltilmiş.
Vekilin siyasi geçmişi ve birikimini bir yana bırakıyoruz. Seçilmeden önce ne iş yapmış, nelerle uğraşmış, merak ediyoruz. Kayıtlardan, vekilin, bir ticaret erbabı olduğunu öğreniyoruz. Ticaretle uğraşmak ayıp değil, ancak bir tüccarın işini gücünü bırakıp TBMM’ye girmesi aydınlatılmaya muhtaç. Partinin, büyük aydın birikimine sahip kentte bir tüccarı niçin aday gösterdiğini anlamak zor.
Vekil, TBMM’ye giderken, geride turistik oteller bırakıyor. Bol yıldızlı oteller… Seçimden önce bedava ikramlarla anılan oteller… Makarnacıları eleştiren, aşağılayan ‘modern’ siyaset esnafı, taraftarlarına, otel yemekhanesinin kapılarını açıyor. Seçim çalışmalarına bedava yemeğin kokusu karışıyor. Otelci, seçimin ardından otellere veda edemiyor. Seçildikten sonra otellerden elini çekmiyor/çekemiyor. Ankara’daki vekilin aklı fikri otellerde… Başını yastığa koyduğunda o gece kaç kişi konaklamış, kaç lira kazanılmış, turist kafilesi gelmiş mi sorularından başka bir şey aklına gelmez olmuş. Otel, para demek. Paradan vazgeçemiyor. Para, sineklerin üşüştüğü tatlı bir sıvıya benzetilebilir. Bazı sinekler çinkosu kazınmış kâselerdeki tatlı sıvı içinde boğulurken bazıları yeni tatlı arayışına girer.
Vekil Ankara’da, aklı otellerde… Memleketin doğası talan edilirken TBMM’ye arazilerle ilgili soru önergesi veriyor. İlk başta seviniyor insan, vekil kamu arazilerine sahip çıkıyor, diye. Önergeyi okuduğunuzda hayal kırıklığına uğruyorsunuz. Vekil, 2/B arazilerini hemşehrilerimize ne zaman satacaksınız, diye soruyor! Soruyu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yerine Hazine ve Maliye Bakanlığına yöneltiyor! Kamu arazilerini üç kuruşa niçin talan ediyorsunuz, sorusu akla gelmiyor!
Yağmalanan hazine arazilerinden pay isteyenlerin gönlünü hoş tutmak gerek!
Kentin ‘kutsal’ akarsularına lağım akıtılıyor. Kırmızı benekli alabalığın soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya. Yerel yöneticilerin hepsi susuyor. Sularımız kirleniyor, yaban hayat tehlikede, diyorsunuz. Size öfkeleniyorlar! Çıkıp kamuoyuna açıklama yapacak mecalleri yok. Akılları fikirleri parada! Bu sorunların yazışma yoluyla değil, etkin bir mücadeleyle çözüme kavuşturulabileceğini düşünemiyorlar.
Tüm enerjilerini ‘getirisi’ olan işler için tüketiyorlar.
Vekilin, doğayla ilgili bir soru önergesini Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli yanıtlıyor. Bakan, kentin ‘kutsal’ akarsuyunun, bir ilçe belediyesinin lağımından dolayı kirlendiğini dile getiriyor! Peki, otelci vekil ne yapıyor? Konuyu Türkiye’nin gündemine taşımak, kaynak yaratmak, yetkilileri ikna etmek vb. yollara başvurmak gerekir, değil mi? Bunların hiçbirini yapmıyor! Kırmızı benekli alabalığın yaşam alanına lağım akıtan belediye başkanıyla aynı partiden olunca tek laf bile edemiyor. O hâlde sormak gerekir:
Sayın Vekil, siz o önergeyi niçin verdiniz? Bakanlık size sudaki kirlilikle ilgili bilgi verdi. O bilgiyi ne yapacaksınız? Kirli suyun arıtılması için bir çabanız oldu mu/ocak mı? Soru önergesinin yanıtının çıktısını müzede mi sergileyeceksiniz? Suyu kirleten ilçe belediyesinin başkanı farklı bir partiden olsaydı yine böyle kayıtsız mı kalırdınız?
SAĞLIKÇILARA OTEL İKRAMINDAN KAHRAMAN YARATMAK
Koronavirüs salgını dünyayı tehdit ediyor. Bu durumda, vekillerden, temsil ettikleri illerle ilgili duyarlılık beklemek herkesin hakkı. Otelci vekilimiz, seçildiği kentte koronavirüsün yayılmasına karşı bir tek çözüm bile üretemiyor! Sosyal medya hesaplarından, ‘evde kal’ duyurusu yapmaktan başka bir şey gelmiyor elinden. Bu duyuruyu zabıtalar ve imamlar zaten yapıyor. TBMM’ye, temsil ettiği kentin kültürel birikimini taşıyamıyor. Meclis kürsüsünü, topluma yol gösterme ve çözüm üretme amacıyla değerlendiremiyor. Aklına yine otel geliyor! Bol yıldızlı otellerinden birini sağlıkçılara açtığını ifade ediyor. Sosyal medyada ve yerel yayınlarda, çoğu hormonlu, teşekkür iletileri paylaşılıyor.
Helal olsun!
Ülkede salgına siper olan sağlıkçıların önceliği otel mi, sorusu yeterince tartışılmıyor. Sağlıkçıların sağlığı, güvenliği, iş güvencesi, çalışma koşulları, özlük hakları vb. sorunlara çözüm üretmek yerine otel ikramında bulunan vekilden ‘kahraman’ yaratılabilir mi? Bir an için sağlık emekçilerimizin otele ihtiyaç duyduğunu varsayalım. Otelimi sağlıkçılara açıyorum, diye sosyal medyada kampanya yürütmek de neyin nesi? Gösterişin, reklamın daniskası… Ayıplanacak bir davranış. Feodal beylerin marabalara çektiği ziyafetle övünmeleri de denebilir. İnsan arkadaşına ikram ettiği yemeğin görüntüsünü yayınlar mı? Bunun, yoksul öğrencilere dağıtılan yardımların, yardım maliyetini aşan gösterişli reklam kampanyalarıyla duyurulmasından ne farkı var? Sokakta yaşayan evsizleri birkaç saat soba başında toplayıp fotoğraf çektirdikten sonra kapı dışarı edenlerin davranışıyla otel ikramı arasındaki müthiş benzerlik, sadece bir rastlantı mı? Sağlıkçıların hakları için mücadele etmesi beklenen vekilin otel ikramı, çevresinde kümelenenler tarafından alkışlanabilir. Büyük aydın birikimine sahip bir kentin yerel basınının otel ikramını sunuş biçimi, onur kırıcıdır. ‘Keskin’ muhalefetin suskunluğu, demokratik kitle örgütlerinin duyarsızlığı ve siyasi partilerin kayıtsızlığı da dikkat çekici. ‘Restorasyon’ rezaletinin mimarını yeniden TBMM’ye taşıyanlar için bu kentte bir vekil sorununun olmadığı görülüyor. Peki, Palavra Meydanında dünya üzerine ilgi çekici teorilerin geliştirildiği kentte, bu kent ‘otelci’lere, ‘tüccar’lara mecbur mu, sorusunu sorabilecek bir ‘teorisyen’ de mi yok?
Sahi, bu kent ‘tüccar’lara mecbur mu?
(Yalova, 23 Nisan 2020)