ÖĞRENCİ KARNELERİ

Bu yazı, Öğretmen Dünyası’nın Aralık 2003 tarihli 288. sayısında yayımlanmıştır.

 

 Değerlendirme sonuçlarının  yer aldığı     karnelerin,  öğrencilerin  ilgi, yetenek ve  birikimlerini yeterince yansıttığı  söylenemez.  Günümüzde karne araç olmaktan çıkarılmış,  adeta  amaç haline getirilmiştir. Kişiye özel bir belgenin, serbest piyasa koşullarında ‘işlem’ görmesi doğal karşılanabilir mi? Sınıf öğretmenleri, karneye görüş  yazarken,  hangi  noktalara dikkat etmelidir? Birinci yarıyılda  bilgisayarda işlenen karnelerin, ikinci  yarıyılda çöpe  atılmasını  önlemek için ne yapılabilir?  1930’lu yıllardan günümüze karnelerin geçirdiği evrim…   MEB, okul  belgelerini  basma  tekelini  yitiriyor mu? Okul yöneticileri, MEB belgeleri yerine neden ‘korsan’  karne, sınıf geçme defteri vb.  belgeleri  kullanmayı  yeğlemektedir? ‘Elektronik karne’,  geleneksel  karneyi  rafa mı  kaldıracak?

 

 Karne her zaman sevindirmez; arada bir üzer. Okullarda düzenlenen yıl sonu törenlerinde, mutluluk  çığlığı  ile   gözyaşı  birbirine karışır.   Cemal  Süreya’nın  bir dörtlüğünde karne sevinçtir: “Kısacası  o yıllarda ben/ hayatım karışık çantam gibi/iki  kişiyi birden severdim/karnemde sevinç bir, aşk iki”

Öğrenci-velileri  yakından ilgilendiren  karneler,   eğitim   tarihimizin  öğrenilmesinde de önemli  bir  araçtır. Ulusal    eğitimin  aynası  olan   karnelerle sadece bugüne değil,  geleceğe de  ışık tutulmaktadır. Öğrenciyi sevindiren veya  üzen   notlara projektör tutulduğunda,  karşınızda,  bir eğitim modeli  ve bunun  doğal  bir sonucu  olarak da  yetiştirilmek istenen ‘insan’ı bulursunuz.

Bu açıdan bakıldığında, karne mevcut  eğitim sisteminin  sicilidir.

Yönetmeliklerde Karne

Ortaöğretim Kurumları Sınıf Geçme  Yönetmeliği’nin (1) 27. Maddesinde  öğrenci  karneleri ile ilgili şu ifadeye  yer  verilmektedir:

“Her dönem  sonunda  öğrencilere, velilerine duyurulmak üzere  başarı, gelişme ve devam  durumlarını gösteren  bir karne  verilir.”

İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin (2) 45. Maddesinde  karne ile ilgili şu noktalara dikkat çekilmektedir:

“Öğrencilerin durumlarını velilere duyurmak  için  yarıyıl  ve öğretim yılı  sonunda olmak üzere  iki defa karne verilir. Karnede, öğrencinin derslerdeki  başarısı ile   davranış  gelişimi  değerlendirme  sonuçları  ve davranış  gelişimi  değerlendirme sonuçları ve  okula devam durumu gösterilir. (…) Karne,  birinci  yarıyıl sonunda   velilere imzalatılır ve geri alınır.Ders yılı sonunda dağıtılan karneler geri alınmaz.”

Dersaneler Karne ‘Şampiyonu’

Özel dersanelere  giden öğrenciler,  pekala   karne  ‘zengini’ olarak nitelendirilebilir. Bazı   dershaneler  öğrenci  velilerine    her ay  sonunda  karne göndermektedir.  Bu  öğrenci  karneleri  arasında ÖSS Aylık Genel Durum Karnesi,  LGS Aylık Durum Karnesi, ÖSS   Sonuç Karnesi, LGS Sınav Karnesi, Ünite Sınav Karnesi  vb.   yer almaktadır.

Korsan Karneler!

               Öğrencilerle İlgili  Bazı Basılı  Evrakın  Milli    Eğitim  Bakanlığı’nca Hazırlanması, Bastırılması ve  Satılması Hakkında Kanun’la (3),     karne vb.  belgeleri  basma yetkisi   sadece   Milli Eğitim Bakanlığı’na    verilmiştir. Bu durum,  söz konusu   yasanın       3. Maddesinde açıkça  belirtilmiştir:
      “Resmi ve özel ilkokul, ortaokul, lise ve dengi okullar ile yaygın eğitim kurumlarında kullanılan öğrenci dosyası, kimlik kartı, karnesi, sınıf geçme ve diploma defterleri ile diploma, başarı belgeleri ve benzeri belgelerin bastırılması ve satılması hakkı, Milli Eğitim Bakanlığına aittir. Milli Eğitim Bakanlığı, bu hakkını Milli Eğitim Bakanlığı Vakfına devredebilir.”                                 

Yürürlükteki  yasaya göre,  herhangi  bir özel yayınevi, okullarda kullanılan   belgeleri  basamaz  ve çoğaltamaz.   Yasanın 5. Maddesinde, MEB ya da MEB Vakfı dışında  okul    belgesi  basan, satan ve satın  alanlara para  cezası  uygulanacağı   belirtilmektedir.

Bu açık  hükümlere karşın,  çeşitli özel  yayınevleri  karne, öğrenci dosyası, sınıf  ders defteri, başarı  belgesi (teşekkür, takdir), diploma defteri,  öğrenci  yoklama fişi vb.  belgeleri  basmakta  ve hiçbir engelle  karşılaşmadan  satmaktadır. Özel  yayınevleri, yasağa karşın,  bastıkları  belgelerin üzerine  adres   ve       telefon                                             

numaralarını rahatlıkla  yazabilmektedir.Ülkedeki toplam öğrenci  sayısı  dikkate  alınarak  yapılacak  bir  araştırma, MEB’in  belge   basma   yetkisinin  çeşitli özel  kuruluşlara ‘devredildiği’ni  açık bir biçimde ortaya  çıkaracaktır.  Birkaç soruya verilecek yanıt (Bakanlık yayınevlerinde  yılda kaç karne, öğrenci dosyası vb.  satıldığı),  MEB’in,  basılı belge   tekelini elinde tutup  tutmadığının anlaşılması  bakımından yeterlidir.

MEB’in  Okul Programı Yok!

Okullar, adeta, ‘korsan’  belge  kullanmaya  zorlanmaktadır! Bilgisayarda  işlenen bazı  belgeler (sınıf geçme ve  diploma  defterleri vb.) MEB  tarafından ya  basılmamakta ya da  kullanım sırasında  okul programlarından  kaynaklanan çeşitli sorunlarla  karşılaşılmaktadır. Çünkü Milli Eğitim Bakanlığı,  bugüne  kadar,  bilgisayarda  kullanılabilecek  bir okul programı  hazırlamamıştır!

Bilgisayar kullanımının  yaygınlaşması, özellikle  son yıllarda,  okul belgelerinin  büyük bir bölümünün özel kuruluşlar tarafından ‘korsan’  olarak  basılmasına neden olmaktadır Bu durum, okul programı  hazırlayan    bazı  özel  kuruluşları, programlarında  kullanım  kolaylığı sağlayan    belgeleri  basmaya  yönlendirmektedir. Böylece, okula program satan beraberinde  basılı   belge de satmaktadır.

 Bakanlığın, bugüne kadar bu   korsan  belgeleri   basan,  satan ve  kullanan  kişiler  hakkında   yasal işlem  yaptığına ilişkin  herhangi  bir  bilgi  mevcut değil. İlköğretim ve bakanlık müfettişlerinin, okul  denetimlerinde  bu  konuya dikkat  etmedikleri gözlenmektedir.  Bu durumda  karne ‘korsanları’ haksız  kazanç  elde ederken, okullar da,  küçük çıkarlar uğruna piyasanın yasadışı faaliyetinin bir  parçası haline getirilmektedir.

Standart Karne Yok!

MEB, 2866 sayılı yasayı  uygulamayınca,    basılı  belgeler  konusunda  kargaşa yaşanmaktadır. Yayınevleri, diledikleri gibi  karne, diploma defteri, başarı  belgesi vb.  belgeleri basmaktadır. Standart olmayınca, önüne gelen dilediği gibi  karne  vb. basmaktadır. Bu nedenle, okullarda  kullanılan öğrenci  karnelerinde  çeşitli  farklılıklara  rastlanmaktadır. Bazı karnelerde sınıf öğretmeninin görüşü   ile ilgili  bölüm bulunurken, bazılarında bu  bölüm yoktur.

MEB’in  bastığı karnelerin  satış fiyatı, korsan  karnelerden  daha düşüktür. Korsan  karne vb.nin   fiyatları,  bölgeden bölgeye farklılıklar göstermektedir.

Öğrenim  yaşamı boyunca kullanılan öğrenci dosyaları  konusunda  verilecek  örnek, sorunun  kavranması açısından önem taşımaktadır. Bazı yayınevlerinin  bastığı öğrenci dosyalarının  kapağında MEB başlığı  yerine  şirket adı,  adresi, telefon numarası  yer alırken, arka  kapakta da dosya hakkında genel bilgiler ve  dosyanın  ‘KDV  dahil’ fiyatı  belirtilmektedir! MEB’in  bastırdığı öğrenci dosyasının kapağında MEB başlığı, arka  kapağında ise Milli Eğitim Vakfı  başlığının yanı sıra bir de  kullanma talimatına yer verilmiştir (4)

Karneye Düşen Piyasa Ateşi

Öğrencilere  dağıtılan  karne ya da  başarı  belgelerinin,  eğitimin finansmanında  bir araç olarak değerlendirilmesi, olağan karşılanabilir mi? Eski Milli Eğitim Bakanı Erkan MUMCU’nun  gündeme getirdiği karneye  reklam önerisi (5), eğitimin finansmanında gelinen  trajik  noktayı  gözler önüne sermektedir. Ulusal devletin  adım adım tasfiye edilmesiyle birlikte  bütün  sosyal  kazanımlara  darbe indirilince, eğitim,  serbest piyasanın ‘insafı’na terk edilmektedir.

Ulusal, laik ve halkçı eğitim  davası, bağımsız Türkiye davasıdır. Sponsorların ‘bahşişi’yle, Türkiye’nin geleceğinin güvence altına alınacağını düşünmek, yanıltıcıdır.

 Ayrıca, öğrenciye verilecek belgelerden  para  kazanma  düşüncesinin  hiçbir yasal dayanağı yoktur. Kişiye özel bir belgenin,  izinsiz olarak, reklam aracı olarak  kullanılması  yasal değildir. Öğrenci karnelerine reklam alınarak  eğitime ‘katkı’  sağlanacağına ilişkin  herhangi bir yasa da mevcut değildir. Devlet gelirlerinin nasıl   sağlanacağı  yasalarda  belirtilmiştir.

 Gereği Düşünüldü: Düşük Not!

Okulda  öğrencileri   yarıştıran sistem,  dışarıda da  ana-babaları   gerilime  sokmaktadır.Karnenin bir ‘prestij’  sorunu  olarak algılanması, eğitimcilere yönelik  şiddet içeren davranışları da beraberinde getirmektedir. Veli ya da öğrenciler, zayıf  karnenin  sorumlusu olarak  gördükleri   öğretmenlere  zaman zaman    şiddet  uygulamaktadırlar. Karnedeki zayıftan sorumlu  tutulan öğretmenler bazen okul  bahçesinde, bazen de sokakta  saldırıya  uğramaktadır. Bu tür saldırılardan biri de Afyon’da gerçekleştirilmiştir.  Afyon Kazım Özer İlköğretim Okulu Fen Bilgisi öğretmeni  Mustafa KAVAK, bir öğrenci  velisinin saldırısına uğramıştır (6).

1374 Numaralı Lütfü’nün Karnesi

1934-1935  öğretim yılında Haydarpaşa Lisesi  5/C  sınıfı öğrencilerinden 1374 numaralı Lütfü’nün  karnesinde, veli  tarafından imzalanan  karnenin  öğrenci  dosyasında saklanacağı  bilgisine yer verilmektedir.(Karneler ‘70’li yıllarda da   öğrenci  dosyasında saklanırdı).   Karnede Lütfü’nün Tavruhareket (davranış) notunun 5 olduğu,   okula  168 gün geldiği,  13 gün  de gelmediği belirtilmektedir. (O yıllarda okullarda 181 işgünü eğitim  yapıldığı anlaşılmaktadır). Karnede şu dersler yer almaktadır: Edebiyat, Ruhiyat (Psikoloji), Tarih, Coğrafya,  Hendese  (O yıllarda geometriye hendese deniyordu. Bugün kullandığımız birçok matematiksel terimi, Atatürk’ün 1936’da yazdığı Geometri kitabına borçluyuz), Cebir, Nebati Teşrih (Bitki Anatomisi ya da Biyoloji),  Jeoloji, Fizik, Kimya, Fransızca, Askerlik,  Jimnastik.  Karnede bütün dersler, cezalar (1. ve 2.Teşrin,  1. ve  2.Kanun),   devam-devamsızlık durumu ile ilgili mülahazalar (düşünceler)  yer alırken,  okul müdürünün  yanı sıra   veliye  de görüş  yazma   olanağı  tanınmış.

Akşam Matbaası tarafından  basılan karnenin  arka kapağındaki  “Ihtar”da  şu  görüş  ve  uyarılara  yer  verilmiştir:

  1. Bu karnenin  tasdikname sayılması ve bununla  diğer bir  mektebe   naklen  talebe kabulü caiz olamaz.
  2. Bu karne, yoklamalar bittikten  ve  talebenin  velisi imzaladıktan sonra, mektebdeki  dosyasına konulur.
  3. Her talebe karnesini  velisine göstererek imzalatıb  mektebe geri verecektir.Karnesini  kaybeden  veya kirleten veyahud velisine  vaktinde imzalatıb  mektep  idaresine  vermiyen  talebe ceza görür.
  4. Talebe velileri bu karnedeki notları  tetkik ettikten sonra tayin olunan yeri imza edeceklerdir.
  5. Notların dereceleri şunlardır:

5 (pek iyi); 4(iyi); 3 (orta); 2 (gevşek); 1(pek gevşek); 0 (boş).

Nerde O Eski Karneler!

 ‘70’li yıllarda   ilkokul öğrencilerine  dağıtılan   karnelerde (7)  Türkçe (Yazı), Hayat Bilgisi, Sosyal BilgilerFen ve Tabiat Bilgileri, Matematik, Resim-İş, Din Bilgisi, Beden Eğitimi, Müzik, Gidiş, Temizlik, Diş Bakımı  ve İntizam gibi  dersler notla değerlendirilmektedir. Karnede ayrıca  bütünleme kümesi, bütünleme tarihi ve bütünleme notu ile ilgili  bilgilere de yer verilmiştir. Karnenin  arka kapağında,  veli tarafından  imzalanan karnenin öğrenci dosyasında  saklanacağı;  velinin, notlara  itirazı  varsa,  sözlü ya da yazılı olarak okul müdürüne bildirebileceği  belirtildikten sonra şu  noktalara dikkat  çekilmektedir:

“Öğrencinin durumunu  öğrenmek ve öğrencinin yetişmesinde   öğretmenle işbirliği yapmak için, öğrenci velisi en az ayda bir defa okula uğramalı ve öğretmenden  öğrencinin durumu  ve  yapılacak işler  hakkında bilgi almalıdır.Karne almadan almaya  okula gelmeler  pek faydalı olmaz.”

Sınıf Öğretmenin Görüşü

Günümüz karnelerinin  bazılarında öğretmen görüşü  ile ilgili  bölüm yer alırken, bazılarında böyle  bir  bölüm  yoktur. Öğrenci   bir bütün  olarak  değerlendirildiğinde, okulla  veli arasında etkili iletişim kurma olanağı sağlayan ‘öğretmen görüşü’   büyük önem  taşımaktadır.

Peki  sınıf öğretmeni  öğrenci ile ilgili  görüşlerini  kaleme alırken, hangi noktalara dikkat etmelidir?

Görüşün ‘muhtıra’ niteliğinde olmamasına özen gösterilmelidir. Sınıf öğretmeni, karnedeki ‘köşesi’nden veli ya da öğrenciye  nasihatten kaçınmalıdır.  ‘Görüş’le sadece veliye değil, öğrenciye de ulaşılmalıdır; bu yöntem,  bir tür ‘rehberlik’ hizmeti  olarak da değerlendirilebilir.

Öğrenci  velisinin  başarısızlıktan   sorumlu  tutulması  doğru  bir tutum  değildir. İlköğretim  öğrencileri için  yazılacak görüşlerde   kısa ve öz cümleler yeğlenmelidir. Başarıya  vurguda  bulunulması (Türkçe’yi güzel konuştuğun için, yabancı dili de  başarabilirsin) daha  doğru olur. Yargılama ve suçlamaya dayalı, başarısızlıktan öğrenci velisini sorumlu tutan  öğretmen önerileri tepkiye  neden olur ve  amacına  ulaşamaz.

 Sınıf öğretmeni,  karne aracılığı ile, öğrenciyi  veliye  şikayet   (çok  yaramaz, tembel,  ders dinlemiyor,  arkadaşlarıyla geçimsiz vb.) etmemelidir.  Öğretmen görüşünde, özellikle ilköğretim 8 ve lise son sınıflarda,  öğrencinin  yeteneklerinden yola çıkılarak  meslek  seçimi  ile  ilgili çeşitli  önerilere  yer verilebilir.(Güzel  sanatlar  fakültesi,  kapılarını,  geleceğin  ressamına  aralamalıdır. Cahit  Arf  artık  rahat  uyuyabilir; çünkü  Türkiye’nin en genç matematikçisi  yetişiyor!. Spor yüksekokulu,  küçük dev adamı ağırlamaya hazır olmalıdır).

İki Buçuk Trilyon Çöpe Atılıyor!

Karnelerin bilgisayarda doldurulması, bazı  kolaylıklar  sağlarken, büyük   masraf ve israfa da neden olmaktadır. Birinci  yarıyıl  karneleri topluca  bilgisayarda  doldurulduktan sonra veliler tarafından  imzalanıp okula geri  verilmektedir. Bu  karnelere ikinci  yarıyıl  notları  bilgisayarda işlenemediğinden dolayı ikinci dönem  için  yeni  karne  kullanılmaktadır. Birinci  yarıyıl  karneleri  bir defalık  kullanımdan sonra çöpe  atılmaktadır. Öğrenci ancak  ikinci  yarıyıl sonunda   kendisine verilen karneyi  saklama olanağına sahip olmaktadır.

Türkiye’de,  açık ilköğretim ve açık  liseler  hariç,  yaklaşık 12 milyon 600 bin  öğrenci  ilk ve                                                  

ortaöğretim kurumlarında  öğrenim  görmektedir (8). Öğrenci   başına bir  karne kullanıldığında, yılda yaklaşık  2 trilyon 520 milyar (karne 200 bin  TL’den hesaplandığında)   harcama yapılmaktadır. Öğrenci  başına kullanılan karne sayısı ikiye  çıkarıldığında,  bir yıl içinde yaklaşık 25 milyon 200 bin karneye karşılık 5 trilyon 40 milyon TL  harcama yapılmaktadır!

Karnelerin  çöpe atılmasını  önlemek  için, birinci  yarıyıl  sonunda  bilgisayarda  işlenen  karneler ikinci  dönemde elle  doldurulmalıdır.  Karneler 1. yarıyılda  bilgisayarda işlendiğinden, ikinci yarıyılda   öğretmene sadece not işleme  görevi  kalmaktadır. Bir karneye notların   yazılması öğretmenin sadece  1 dakikasını alacağından,  60 kişilik  sınıfların  karnesi  için 1 saatlik zaman ayırmak yeterlidir. Her öğretmen yıl sonu  karneleri için 60 dakikalık zaman  ayırırsa,  yaklaşık   2,5  trilyonluk tasarruf  gerçekleştirilmiş olur.

Karne İntiharları

Karnenin  rekabet aracı  olarak görülmesi bazen trajik ölümlere  neden olmaktadır. Karnelerinde zayıfı  olan öğrencilerin bir kısmı evden kaçarken, bir kısmı da intihar ederek  yaşamlarına son vermektedir. Özellikle zorunlu eğitim  çağındaki öğrenci  karneleri  değerlendirilirken,   öğrencinin bir bütün olarak  değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin  yönetmelik dikkate alınmalıdır.

 İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 47. Maddesinde, konuya ilişkin   şu görüşlere yer verilmektedir:

“İlköğretim kurumlarında öğrenci kendi yaş grubu içinde ve bir bütün olarak yetiştirilir ve değerlendirilir. İlköğretim, öğrencinin derslerdeki başarısızlığına bakılarak eleneceği bir dönem değil, programda öngörülen bütün derslerin ve ders dışı eğitici çalışmaların ortak katkısıyla ilgi ve yeteneği ölçüsünde yetiştirileceği bir dönem olarak değerlendirilir.”

Demek ki ilköğretimde sadece matematik, fen bilgisi,  yabancı dil derslerine  bakılarak öğrenciyi  başarılı ya da başarısız olarak  nitelendirmek yanlıştır. Resim dersinde başarılı olamayan bir öğrenci müzik, iş eğitimi  ya da  spor derslerinde başarılı olabilir. Zorunlu eğitim, aynı zamanda  öğrencinin ilgi  ve yeteneklerinin  keşfedildiği bir  süreçtir. Bu süreçte  birkaç dersin sonucuna  bakarak, öğrenciyi başarısız olarak nitelendirmek  gerçekçi değildir. Bu nedenle,  karneye   yansıyan bazı ‘kırık’ notlar, aileler tarafından büyük bir  sorun  olarak  görülmemelidir.

Polisiye Bir  Olay:Zayıf Karneler

Öğrenci  karnelerinde  velilere şu  uyarıda  bulunulmaktadır:

“Her öğrencinin kendine  göre  bir gelişim  hızı ve şekli olduğundan, çocuğunuzun karnesindeki derece ve sonucu, başka öğrencilerinki  ile karşılaştırarak, çocuğunuzu  yermek ya da övmek doğru olmaz.”

Karne  aracılığı ile  yapılan  uyarının,  karneler dağıtılmadan önce düzenlenen veli   toplantılarında gündeme getirilmesi daha  yararlı  olur. Bu toplantılarda, öğrenci  karnesine  karşı alınacak tutuma açıklık getirilmelidir. Sınıf öğretmenleri,  karnedeki  olası zayıflara karşı  alınacak  sağlıklı  tutum  konusunda  veliyi aydınlatmalıdır.

Anne-babalara gerekli  açıklamaların yapılamaması, rekabetçi sistem  vb. etkenler, velilerin,  zayıf  karneden dolayı  zaman zaman yanlış  tutum  almalarına neden olmaktadır. Bu durumda  soruna  zabıta  ve  serbest  piyasa  el koymaktadır.

Polisin, zayıf karne  korkusuna müdahale etmesi de  bu gerçeğe işaret etmektedir. Erzurum Emniyet Müdürlüğü, 2002-2003 eğitim-öğretim yılı sonunda  karnesinde  zayıfı olan öğrencileri  belirleyerek, olası olumsuzlukları önlemek amacıyla,  ailelerine teslim etmiştir. Polis,  üzüntülü öğrencileri teselli ederken, anne-babaları da çocuklarına kötü  davranmamaları konusunda uyarmıştır (9).

Karne  piyasaya  düşünce,  eğitimin doğasıyla çelişen  uygulamalar  da  kaçınılmaz hale gelir. Zayıf  notlara ‘çözüm’  arayışındaki  öğrencilerin  başvurduğu  şaşırtıcı  yöntemler,   serbest piyasanın  kar  mantığını gözler önüne sermektedir. Şanlıurfalı öğrenciler kırık notları  ‘düzeltmek’ için  kırtasiyecilere  başvururken(10),   Kayseri  Nuh Mehmet Küçükçalık Anadolu Lisesi öğrencileri  okul bilgisayarındaki notları  gece yarısı  değiştirmek   isterken  karakolluk olmuştur (11).

İstanbul  SHÇEK İl Müdürlüğü de 2002-2003 eğitim-öğretim yılının ilk yarıyılında ‘Alo Karne Hattı’  aracılığı ile,  zayıfı olan öğrencilere  ve ailelerine  danışmanlık hizmeti sunmuştur (12).

Karne Alamayan Öğrenciler

Zorunlu eğitim  çağındaki  öğrencilerin küçük  yaşta   çalıştırılmaları, bir kısmının  karne  alamamalarına neden olmaktadır. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan,  Karadeniz ya da Çukurova yollarına  düşen   tarım  işçilerinin  çocuklarının  karne sevincine  gölge düşmektedir. Ailelerinden dolayı  sık sık  okul  değiştiren çocukların,  ‘90’lı yıllarda başlayan  Gezici Tarım İşçileri Çocuklarının Eğitimi Projesi kapsamında  eğitimlerine  olanak sağlansa da,  başarısız oldukları  ifade edilmektedir (13).   Gezici tarım işçilerinin   yaşadığı   Adıyaman’ın Kahta  ilçesindeki   Çadırköy’de şubat ayına  kadar eğitim gören   öğrenciler,  öğrenimlerinin geriye  kalan bölümünü Adana’da  tamamlamaktadır.                                                                                                      

Öğrencilerin,  karnelerini zamanında  alamamaları,  ‘katkı  payı’  vb. ödemelerde  karşılaşılan  sorunlardan  kaynaklanmaktadır.   Az da olsa, bazı okullarda katkı payı  gerekçesiyle,  öğrencilere  karne ve  diplomalarının  zamanında verilmediği gözlenmektedir ki, bu son derece yanlıştır. Okullarımızın içinde bulunduğu  ekonomik zorluklar, öğrenci  belgelerinin ‘rehin’ alınmasının  gerekçesi olmamalıdır. Karne ya da diplomanın,   ödenmemiş  bir ‘taksit’ yüzünden  alıkonulması,  öğrenciyi okula  yabancılaştırır.Ayrıca öğrencilerin, okulların  parasal kaynağı  olarak görülmesi  parasız eğitim  hakkıyla  da çelişmektedir.

Karne Törenleri

Karne  için toplanan öğrenciler saatlerce bekletilmemelidir. Özellikle yıl sonu karnelerinin  verildiği gün  öğrencilerin okulda uzun süre tutulması  bazı sorunlara (kavga,   binaların  tahrip edilmesi) neden olmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı, yıl sonu  karnelerinin  verileceği gün ders işlenmeyeceğine ilişkin bir karar alabilir. Böylece okullar, karneyi saatinde dağıtarak okulu tatil edebilir.

 Karnelerin    dağıtılma biçimi  de  çok önemlidir. Karne gününde okul önlerinde düzenlenen uzun ve can sıkıcı törenlerde,  karne heyecanı  yaşayan öğrencilerin  denetim altında tutulması kolay değildir. Karne  törenlerinde mikrofondan  yapılan  uzun  konuşmalar   pek  dinlenmemektedir.  ‘Geleneksel’ hale gelmiş konuşmaların (tatilde ders çalışın)  öğrenciler üzerinde  etkili olmadığı bilinmektedir. Törenlerin kısa  tutulması ve ardından karnelerin dağıtılması  daha uygun olur.

Öğretmenler, öğrencileri   karne gününe  iyi   hazırlamalıdır. Öğrencinin  karne günü ‘teselli’ edilmesi  mümkün olamayacağına göre, başarısız öğrencilere   zamanında rehberlik   yapılmalıdır.  Eğitim-öğretim yılı içindeki çalışmaların  değerlendirme sonuçlarını yansıtan karnelerde   ‘şans’ ya da  ‘sürpriz’e yer olmadığı  hatırlatılmalıdır. Tatillerinin nasıl değerlendirileceği ve  zayıfların nasıl kurtarılacağı,  karne  verilmeden önce  öğrencilere anlatılmalıdır.

Karne Ödülleri

Başarılı  karne  ödüllendirilirken,  arada bir de olsa,  ölçü  kaçırılmaktadır; cep telefonu,  araba,  ve yurtdışında   tatil   bu tür ödüllerden  sadece birkaçıdır. Bu  ödüller,  öğrencinin araştırma ve öğrenme duygusunu  güçlendirmez.  Büyük ödül,  özellikle  çocuk  yaştaki  öğrencinin,  eğitimi  bir tür kazanç  kapısı   olarak  görmesine neden olur.

‘Rüşvet’ zoruyla  öğrenciye  araştırma   tutkusu,    gerçeği öğrenme aşkı,     yaratıcılık,  vatan sevgisi  ve  ulusa  hizmet  duygusu    kazandırılabilir mi?

Aslında her karne bir ödül gerektirir. Burada önemli olan ödülden  ne  anlaşılması  gerektiğidir.   İlköğretim okullarında  öğrencilerin   başarılı oldukları  birkaç ders mutlaka vardır. Demek ki  başarılı öğrenci kavramının  açıklığa  kavuşturulması  gerekmektedir.   Karne  alan   bütün öğrencilere  verilebilecek en büyük ödül ilgi, sevgi ve hoşgörüdür. Çevre gezileri, bazı tarihsel mekanların ziyaret edilmesi ve   sosyal etkinliklere katılım  da   ödül   olarak  düşünülebilir.

Bazı derslerden başarısız olan öğrencilere  gösterilecek ilginin (Matematiği  başardığına göre, fen  bilgisini de başarabilirsin.  Öğretmenin, sistemli çalışırsan, notlarının  düzeleceğini düşünüyor.  Güzel ve okunaklı yazı  yazman,  resim dersinde de  başarılı  olabileceğini  gösteriyor.vb.),  öğrencinin eksiklerini  tamamlamasında  önemli rol oynayacağı açıktır.

Öğrenci  başarısına  gerekenden  fazla  vurguda bulunulması  da her zaman  yarar  sağlamaz. Kısacası, başarı ya da  başarısızlıkta  öğrenciye gösterilecek tepkinin  kontrol edilebilir olması büyük  önem taşımaktadır. Öğrenciyi, başarısızlığından dolayı  mahkum  etmek  ne kadar  yanlışsa, başarılarını gerektiğinden fazla öne çıkarmak da  o kadar yanlıştır. 

Karne Tarihe mi Karışıyor?

Karnenin,  içerik ve biçim yönünden   evrim geçirmesi doğaldır. Fakat,    bugün için, tarihe  karışacağını  söylemek  çok  zor. Eğitim kurumlarında ölçme ve değerlendirme olduğu sürece, karne de varlığını  sürdürecektir.

Günümüzde    üniversiteler,  dersaneler  ile bazı  ilk  ve ortaöğretim kurumlarında   elektronik karne    uygulamasına     geçilmiştir.  Bu yolla   öğrenciler  notlarını  internettten   öğrenebilmektedir. Söz konusu uygulama, ilk ve ortaöğretim kurumlarında da yaygınlaştırılabilir.   

 Her öğrencinin bir  şifresi  olduğundan, ‘elektronik karne’deki    notlarının  başkaları  tarafından  öğrenilmesine olanak yoktur. Üniversiteler,  (KOÜ, Gaziantep, Uludağ vb.) bu notların  resmi nitelik  taşımadığını  belirtmektedir.Bilgisayar ve  yetişmiş eleman   yetersizliği,  internetten yapılan    duyuruların belge niteliği taşımaması,  bilgisayardan  yararlanma olanaklarının   sınırlı oluşu vb. etkenler ‘elektronik karne’lerin  yaygınlaşmasını  engellemektedir.

 

* Derince Huriye Pak İlköğretim Okulu                                                                                                                        

Kaynaklar

 

  1. Resmi Gazete, 06.09. 2000/24162.
  2. 27.08.2003/ 25212. 
  3. 25.07.1983/2866.  
  4. Öğrenci Kişisel Dosyası,Form:33, MEV Stok No:35.
  5. Posta, Milliyet, 06.01.2003.
  6. Yeni Çağ, 06.02.2003.
  7. Kocaoluk Yayınevi
  8. MEB, 2003.
  9. Cem Bakırcı-Turgay İpek, Hürriyet, 14.06.2003.
  10. Barış Durak, Hürriyet, 14.06.2003.
  11. Cumhuriyet,  31.01.2003.
  12. Esra Açıkgöz,Cumhuriyet, 31.01.2003.
  13. Cengiz Özen, Zaman, 03.06.2003.

 

 

  • Related Posts

    AMASYA GÜMÜŞHACIKÖY BEDEN KÖYÜNDE BİR DERSİM SÜRGÜNÜ: PÜLÜMÜR SALÖRDEK KÖYÜNDEN KEKO AHMET OĞLU HÜSEYİN ASLAN

    Hüseyin Aslan (1928-1974). Fotoğraf: Ali Rıza Aslan arşivi   Keko oğlu Ali’nin dillere destan malvarlığının, bir ailenin, daha doğrusu bir köyün kaderinde oynayabileceği rol kimsenin aklına gelmemişti. Ali Arslan (Aliye…

    PÜLÜMÜR AKDİK ŞİHAN KÖYÜNÜN ÜNLÜ FUTBOLCUSU MUSA PEKİN

    Musa Pekin, Kahramanmaraşspor formasıyla.   Pülümür Vadisi’nin batısında yükselen toprak damlı evler… Usta ellerin işlediği kesme taş yapılar. Tek ya da iki katlı evler, zorluklarla mücadele eden bir kuşağın ürünü.…

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Kaçırdıkların

    PÜLÜMÜR MEZRA KÖYÜ PİŞİ DERESİ KIYISINDA ULU BİR CEVİZ  AĞACI

    • Kasım 19, 2024
    • 11 views
    PÜLÜMÜR MEZRA KÖYÜ PİŞİ DERESİ  KIYISINDA ULU BİR CEVİZ  AĞACI

    PÜLÜMÜR EFEAĞILI KÖYÜNDE  HÜSEYİN (ALİ) ŞANLI’NIN  110 YAŞINDAKİ EVİNDEN ARTAKALANLAR

    • Kasım 5, 2024
    • 38 views
    PÜLÜMÜR EFEAĞILI KÖYÜNDE  HÜSEYİN (ALİ) ŞANLI’NIN  110 YAŞINDAKİ EVİNDEN ARTAKALANLAR

    ORTAOKUL FOTOĞRAFLARIMIZ

    • Ekim 30, 2024
    • 1421 views
    ORTAOKUL FOTOĞRAFLARIMIZ

    PÜLÜMÜR  KOVUKLU AZGULERE’DEKİ   KOÇ BAŞLI MEZARLARA NE OLDU?

    • Ekim 24, 2024
    • 53 views
    PÜLÜMÜR  KOVUKLU AZGULERE’DEKİ   KOÇ BAŞLI MEZARLARA NE OLDU?

    PÜLÜMÜR MEZRA KÖYÜNDE BEYCELİ  BİR GELİN: GÜLÜZAR FIRAT

    • Ekim 11, 2024
    • 93 views
    PÜLÜMÜR MEZRA KÖYÜNDE BEYCELİ  BİR GELİN: GÜLÜZAR FIRAT

    SORU VE YANITLARLA NARİN GÜRAN CİNAYETİ

    • Ekim 8, 2024
    • 50 views
    SORU VE YANITLARLA NARİN GÜRAN CİNAYETİ