Bu yazı, ABECE’nin Kasım 2003 tarihli 203. sayısında yayımlanmıştır.
Sadece bilgi ölçmeye yarayan değerlendirme sistemi; velilerin, öğrencinin yetenek ve kapasitesini aşan başarı beklentisi; ülkenin ihtiyaçlarıyla çelişen ezberci eğitim; öğrenciyi bir bütün olarak değil, belli derslerdeki başarısıyla öne çıkaran yanlış anlayış sınavda kopya eğilimini güçlendirmektedir. Öğrenciyi sınav hilelerinde ‘mucit’ yapan yanlış uygulamalar, okullarda kopyayı adeta zorunlu hale getirmiştir. Kopya, polisiye bir olay değil; çarpık sistemin doğal bir sonucu olarak değerlendirilmelidir. Öğretmenlerimiz, değerleri aşındıran ve eğitimimizi çürüten kopya sorununa pedagojik açıdan yaklaşmalıdır. Bugün, bilinen zorluklara karşın, kopya bir ihtiyaç olmaktan çıkarılabilir.
Kuşku dolu ve kaygılı bakışlarla öğretmenlerini süzen gözler… Minyatür notlara titreyerek uzanan eller… Gece gündüz demeden, ‘zor’ sınavlar için yürütülen ‘yeraltı’ çalışması… Bazen saatlerce, bazen günlerce süren hazırlıklar… Başarmak için yeterli olan zamandan daha fazlasını sınav hilesine ayıran öğrenciler; bıkıp usanmadan, yılgınlığa kapılmadan.
Karınca azmiyle kazanılan ‘zafer’!
Kopya ihtiyacı duyulan sınavlarda hava ‘kurşun gibi ağır’ olur. ‘Kül yutmayan’ öğretmenlerin dersinde kopya çekmek, riskli ve sıkıntılı bir iştir. Çünkü sınavda hileye başvuran, tasdiknameyi ya da sıfırı göze almış demektir.
Bazı öğrencilerin, sınavda kopyaya başvurması, sadece ahlaki bir sorun olarak değerlendirilebilir mi? ‘Yükselen değerler’ mi kopyaya ‘itibar’ kazandırıyor, yoksa yüzlerce yıllık bir sorunla mı karşı karşıyayız? Polisiye önlemlerle kopyanın kökünü kazımak olanaklı mıdır? Bütün uyarılara karşın, öğrenciler kopyada ısrar ediyorsa, nerede hata yapılıyor?
Sorular uzayıp gidiyor… Neresinden bakılırsa bakılsın, kopya, eğitim sisteminde bir şeylerin yolunda gitmediğini göstermektedir.
Peki eğitimde ‘hırsızlık’, nasıl oluyor da ihtiyaç haline gelebiliyor?
Kopya Çekme Nedenleri
Sınavlarda sadece bilginin ölçülmesi, kopyayı yaygınlaştırmaktadır. Eğitim kurumlarında analiz, sentez, spor, müzik, iş eğitimi vb. yetenek ve birikimlerin ölçülmesine olanak sağlanmaması, kopya eğilimini güçlendirmektedir. Nitelikli ve birikimli insanı değil, notu önemseyen sistem, öğrenciyi kopyaya adeta ‘mahkum’ etmektedir.
Prof Dr. Özcan Köknel, konuyla ilgili olarak şunları söylüyor: “ Kopya çekmek, ergenlik döneminde bazı ilke ve kurallara karşı çıkmanın bir aracı olarak görülüyor.”
Aile ve çevrenin, gerçekçi olmayan başarı beklentisi, öğrenciyi kopyaya yöneltmektedir. “ÖSS’nin Psikolojik Etkileri” konulu araştırma sonucuna göre, gençlerin yüzde 62’si sınavı kazanamama durumunda ailelerinden, yüzde 53.7’si ise kendilerinden utanacaklarını belirtiyorlar (1).
Sınavlarda hile, ailenin değer sistemi ve arkadaşlarının etkisi kadar, öğretmenin düzenleme biçiminden de kaynaklanır. Alt sınıf öğrencileri, değer sistemleri gelişme döneminde olduğundan, arkadaş ve öğretmen etkilerine daha çabuk kapılabilirler.Öğretmen, bu işin yanlışlığını,sonunun nerelere varacağını gösteren somut örneklerle açıklamalıdır (2).
Kopyayla Yetişen Öğretmenler!
Doç. Dr. Sefer Ada ve Doç. Dr. Münevver Çetin’in, Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi’nde okuyan 458 öğrenci üzerinde yaptığı araştırmaya göre, öğretmen adaylarının yüzde 47’si birkaç kez, yüzde 34’ü ara sıra, yüzde 6’sı ise sık sık kopya çekiyor. Söz konusu fakültede öğrenim gören öğretmen adaylarının yüzde 33’ü branş derslerinde kopya çekerken, bunu yüzde 18’le genel kültür dersleri izliyor. Öğrenciler kopya çekmeye ilköğretim çağlarında başlıyor ve öğretim seviyesi yükseldikçe ilk defa kopya çekenlerin oranında azalma oluyor (3).
Kopya Çekme Teknikleri
Yaygın kopya teknikleri arasında çeşitli formül, tarih vb. bilgilerin sıra ve duvarların üzerine yazılması; yazılı kağıtlarının arkasına not alınması, önceden öğrenilen sınav sorularının derslik dışında yanıtlanması, öğrenciler arasında cevap kağıtlarının değiştirilmesi, başkasının yerine sınava girme vb. yöntemler yer almaktadır.
Bazı sınavlarda ayrı şubelere aynı soruların sorulması, kopyaya olanak tanımaktadır. Bu tür sınavların ‘mağduru’, sınava ilk giren sınıf olmaktadır.
‘Mucit’ öğrenciler, yeni kopya teknikleri yaratma konusunda büyük çaba harcamaktadır!.Uzun uğraşlar sonunda, kol saatlerini bir tür ‘kütüphane’ye çeviren öğrencilerin buluşu, kör çıkmazlarda çözüm arayan insanların azmini çağrıştırmaktadır! Genelde plastik saatlerin kullanıldığı bu teknikte, saatin içi tamamen boşaltılıyor. Kağıda yazılan minyatür notların tamamı kurma koluna sarıldıktan sonra diğer kurma koluyla birleştiriliyor. Rulo haline getirilen notlar, kurma kolu yardımıyla çevrilerek okunuyor. Bu yöntem, ‘saatine bakan’ öğrenciye yüksek puan kazandırıyor!
Disiplin Yönetmeliğinde Kopya
İlköğretim kurumlarında kopya ile ilgili herhangi bir yasal düzenlemeye ihtiyaç duyulmamıştır. Bunun başlıca nedeni, zorunlu eğitim çağında kopyaya fazla ihtiyaç duyulmamasıdır. Temel eğitim çağında küçük yaş grubu öğrencilerinin bulunması ve sınıfta kalmanın neredeyse olanaksız hale getirilmesi, zorunlu eğitim çağındaki çocuklarda kopya çekme eğilimini zayıflatmaktadır..
Ortaöğretim Kurumları Ödül ve Disiplin Yönetmeliği’nin (4) 17. Maddesinde, cezayı gerektiren davranışlar tek tek sıralanmıştır. Buna göre, kopya, “Zor kullanarak veya tehditle kopya yapmak veya yapılmasını sağlamak (c/10); kendi yerine başkasını sınava sokmak, başkasının yerine sınava girmek (c/14)” okuldan tasdikname ile uzaklaştırma cezası gerektiren suçlardan sayılmaktadır.
Ortaöğretim Kurumları Ortalama Yükseltme ve Sorumluluk Sınavları Yönergesi’nin 19. Maddesinde, kopya çeken öğrencilerin sınav salonundan derhal çıkarılacağı ve kendilerine sıfır verileceği belirtilmektedir.
Akdeniz Üniversitesi Hizmetiçi Yönetmeliği’nin (5) 20. Maddesinde hizmetiçi eğitime alınan personelin sınavda uyması gereken kurallar belirtilmektedir:
“Sınavlarda kopya çekenler veya sınav disiplinini bozanlar düzenlenecek bir tutanaktan sonra sınav yerinden çıkarılır ve bunlar o eğitim programında başarısız sayılır. Haklarında ayrıca idari işlem yapılır.”
TBMM Memurları Yönetmeliği (6), Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü Genel Müdürlüğü İdari Personelinin Hizmetiçi Eğitim Yönetmeliği, Denizcilik Yüksekokulu Yönetmeliği (7) ile üniversitelerin sınav yönetmeliklerinde kopyaya ilişkin yaptırımlara yer verilmektedir.
Kopyaya Sıfır, Osmanlı Geleneği mi?
Sınavda kopya çeken öğrenciye sıfır verme ‘geleneği’ Osmanlılardan günümüze kadar devam etmektedir. Ord. Prof. Dr. Tevfik Sağlam (**) , Osmanlılar döneminde sınavların yazılı ve sözlü olarak yapıldığını, özellikle yazılılarda kopya çekenlerin çok fazla olduğunu, ancak yakalanan öğrencilere sıfır verildiğini belirtiyor (8).
Kopya, Polisiye Bir Olay mı?
Sınavlarda kopya çekme girişimine karşı alınacak önlemlerin ‘polisiye ‘ nitelikte olmamasına özen gösterilmelidir. Öğretmenler, sınavda kopya çekme eğiliminde olan öğrencileri dolaylı olarak uyararak da sınav hilesini önleyebilir.
Kopya çekerken yakalanan öğrenciye karşı son derece dikkatli davranılması gerekmektedir. Öğrenciyi sınıf içinde aşağılamak ve sorguya çekmek yerine sınıf dışında görüşmek daha yararlı olabilir. Okul yönetimleri, kopya girişimlerini sadece mevzuat çerçevesi içinde değerlendirmemelidir.
Eski Milli Eğitim Bakanı Erkan Mumcu’nun oğlunun kopya çekerken yakalanması, basında kopya tartışmasına yol açmıştı. İlköğretim 8.sınıfta okuyan Milli Eğitim Bakanı’nın oğlu kopyadan yakalanınca, gazetelerde boy boy fotoğrafları çıkmıştı (9). Gazete okurları‘teşhir’e tepki gösterince, temsilci, gazetesini şu şekilde savunmuştur: “Milli Eğitim Bakanı’nın oğlu deyip, adını gizleseniz bile kimlik kendiliğinden ortaya çıkıyor.” (10).
Öğrenciliğin ‘Evrensel’ Gerçeği: Kopya!
Bangladeş, kitlesel kopya girişimlerinin sıkça yaşandığı ülkelerden biridir. Lise bitirme sınavlarında on binlerce öğrencinin kopya çekme girişiminde bulunması, öğrenci ‘ayaklanmaları’na bile neden olmaktadır. Bangladeş’te , kopya yüzünden, sık sık öğrenci-polis çatışması yaşanmaktadır.
Ord Prof. Dr. Tekin Sağlam (1882-1963), “Nasıl Okudum” adlı kitabında (s.42-43) şunları ifade ediyor:
“İmtihanı bir dersten başaramayanlar bayramertesi o dersten ikmal (bütünleme) imtihanına girerdi.Yeter numara alırsa sınıfı geçer, alamazsa geçemezdi. İki dersten dönenler( o zaman okul argosunda ‘çakma’ sözü yoktu, dersten dönme veya ‘top atma’ derlerdi) ise kesin olarak sınıfta kalırdı. Bunlara ‘dönek’ denirdi. Bir sınıfta iki defa dönenler mektepten kovulurdu.
Yazılı imtihanlarda kopya yapanlar az değildi.Yakalanan sıfır alırdı.
İmtihanlar ciddi idi. Başaramayanların itiraz hakkı yoktu. İmtihanda dönen çocuk, ana-babasından sıkı bir papara yer ve hiçbir aile çocuğunun haksızlığa uğradığını hatırına getirmezdi.”
Manas Üniversitesi (Kırgızistan) öğrencileri de kopya çekiyor! Yaklaşık 1500 öğrencinin öğrenim gördüğü üniversitede öğrencilerin başvurduğu kopya yöntemleri bize pek yabancı sayılmaz. Üniversitenin beyaz duvarları ve pencere çerçevelerinin kenarları kopyacıların ‘hatıraları’yla dolu. Türk, Rus, Kırgız, Özbek, Uygur ve Tacik öğrencilerin eğitim gördüğü üniversitede kopya çeken öğrenciye okuldan altı ay uzaklaştırma cezası veriliyor.
Öğrencilerin başvurduğu kopya teknikleri arasında; çalınan soruların cevabını evde hazırlayıp sınav günü teslim etmek (Manas’ta bazı öğretim üyeleri sınav sorularını kendileri çoğaltırken, bazıları da sınav saatinde öğrenciye yazdırıyor), cep telefonundan yararlanmak (üniversitede cep telefonu yasağı yok), küçük kağıtlara çeşitli notlar yazmak vb. yer almaktadır.
Kırgızistan’da kopyaya duyulan ‘ihtiyacın’, sınavlarda yorumun dikkate alınmaması ve kitaplardaki cümlelerin ‘aynen’ istenmesinden kaynaklandığı ifade ediliyor.
Kopya Önlenebilir mi?
Soruna yaklaşım biçimi, kopyanın önlenip önlenemeyeceğine ilişkin ipuçlarını da verir. Kopyanın, sadece, ‘dalgın’ ve ‘dikkatsiz’ öğretmenlerin dersinde başvurulan bir yöntem olarak değerlendirilmesi, soruna sağlıklı bir çözüm bulunmasını engeller. Çok iyi bilinmektedir ki, öğrenci ‘zorunlu’ kaldığında, bir yolunu bulup kopya çeker.
Kopya, öğretmenlerin aldığı çeşitli önlemlere karşın, nitelik ve yöntem değiştirerek varlığını sürdürmektedir. Köy Enstitülerinde öğrencilerin kopya çekmesini önlemek amacıyla, yazılı sınavlar yemekhanede yapılırmış (11). Günümüzde de öğrencileri ayrı ayrı oturtmak, farklı sorular sormak, sınavda birden çok gözlemci bulundurmak vb. önlemlere başvurulmaktadır. Bu tür önlemlerle soruna köklü çözüm bulunamamaktadır.
Sınavlarda, öğrencinin kendi bilgi birikimine dayanmayan ‘başarı’sını (ezberci, analiz ve yoruma kapalı) ödüllendiren bu sistemde bile kopya önlenebilir! Öğretmenlerin hazırlayacakları bazı sorular kopyayı ihtiyaç olmaktan çıkarabilir. Örneğin Türkçe-Edebiyat sınavlarında tanım (sıfat, zarf, cümlenin öğeleri vb.) sormak yerine, öğrenciye makale yazdırılabilir. Bazı dilbilgisi kurallarının kavranıp kavranmadığını anlamanın yolu öğrenciye yazı yazdırmaktan geçer. Böylece, her öğrenciye ayrı ayrı yazdırılacak kompozisyonların değerlendirilmesi daha nesnel olacaktır. Öğrenciler, kendi makaleleri üzerinde özne, yüklem ya da tümleci gösterdiklerinde, konunun kavrandığı ortaya çıkar. Bu tür sınavlarda öğrencinin çeşitli kaynaklardan yararlanmasına izin verilebilir.
Matematik derslerinde okul binaları ve bahçeleri (alan hesapları), okul kooperatifi (problem, sayı ve küme kavramı, ağırlık ölçüleri), dersdışı etkinlikler (izcilik, spor, müzik, resim) etkili bir öğretim aracı olarak kullanılabilir. Matematik sınavları yapılırken, bu araçlardan yararlanılabilir. Örneğin, öğrenci, okul bahçesinin yüzölçümünü kopya çekerek hesaplayabilir mi?
Sınamak için soruların yanıtlanması biricik ve vazgeçilmez bir yöntem olarak düşünülmemelidir. Yanıtla sınırlandırılmış bir sınamanın ne kadar yararlı olduğu tartışmaya açıktır. Soru sormasını bilmeyen bir öğrencinin, sadece başkalarının sorularını yanıtlayarak elde edeceği ‘başarı’, yaratıcılığına katkı sağlayabilir mi?
Çeşitli sınavlarda öğrenciye soru hazırlatılarak da kopya önlenebilir. Bazı derslerde öğretmen bilgiyi verdikten sonra, öğrenciden, verilen bilgiden yararlanarak soru sormasını isteyebilir. Türkçe ya da Edebiyat derslerinde metinlerden soru çıkarma görevi öğrencilere verilebilir. (Metinle ilgili soru hazırlayabilen bir öğrencinin, hazır soruları yanıtlaması daha kolaydır). Sosyal Bilgiler, Coğrafya, Tarih, Matematik, Fizik, yabancı dil vb. derslerin sınavlarında da benzer yöntemlere başvurulabilir. Öğrenci, bilgiden (metin, tablo, grafik, harita vb.) yararlanarak soru sormayı, problem hazırlamayı, analiz ve yorum yapmayı öğrenir.
Eğitimciler, kopyaya ‘asayiş’ sorunu olarak yaklaşmamalıdır. Çünkü kopya, özünde çarpık sistemin bir ürünüdür. Bu nedenle, sınavlarda ne kadar önlem alınırsa alınsın, kopya çekme oranının sıfırlanması olanaklı değildir. Yaptırımlar kısmen caydırıcı olsa da, mevcut eğitim sisteminden kopyanın bütünüyle tasfiye edilebileceğini düşünmek gerçekçi değildir. Ezberci, ülke gerçeklerine yabancı ve kozmopolit eğitim sürdükçe, kopya da varlığını sürdürecektir.
Kopyayla mücadele, sadece yönetmelik ya da genelgelere indirgenemez.
Kopyayı öğrencilerin genlerine işleyerek kuşaktan kuşağa aktaran sistem, eğitim tarihimizin değişmeyen kaderi olarak görülmemelidir. Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu çalışkan, fedakar, kişilikli kuşakların eğitiminde kopyaya yer olamaz. Ulusal eğitim davası için bütün kaslar gerildiğinde, sahte notlar da çöp kovasına dökülecektir!
(*) Huriye Pak İlköğretim Okulu Derince/KOCAELİ
Kaynaklar
(1). Uzman Psikolog Metin Özdemir, Cumhuriyet, 10.06.2003.
(2). James Cangelosi’den (1988) aktaran: Prof. Dr. Hüseyin Başar, Sınıf Yönetimi,MEB Yayınları, 1999.
(3). M. İsmail Sağıroğlu, Zaman, 30.01.2003.
(4) Resmi Gazete,31.01.1995.
(5) 20.09.1985 tarih ve 12/31 sayılı Senato Kararı.
(6). 28.02.1991 /77.
(7). Resmi Gazete , 09.02.1983 /17954.
(8). Ord. Prof Dr.Tevfik Sağlam, Nasıl Okudum, Nehir Yayınları, 1991.
(9) Hürriyet, Milliyet, 26.01.2003.
(10). Hürriyet, 27.01.2003.
(11). Talip Apaydın, Köy Enstitüsü Yılları, Çağdaş Yayınları.