İlk ve ortaokul yıllarımda anneannemle arada bir Löriz köyüne giderdik. Kırmızıköprü’den, köyün yol ayrımına kadar arabayla gittiğimiz olurdu. Arabadan indikten sonra meşe ormanının arasındaki keçiyolundan köye yürüyerek giderdik. Yolun büyük bölümü yokuştu. Löriz’e araba yolu yapılmamıştı. Araç bulamadığımızda, yürüyerek gider gelirdik. Löriz yol ayrımına varmadan kara yolunun kenarında bir çeşme vardı. Her gidiş-dönüşümüzde o çeşmede soluklanır, bakır maşrapa-tastan su içerdik. Çeşmenin oluğundan bolca su akardı. Çeşmeyi, Ali Dikme’nin amcası Hüseyin Dikme yaptırmıştı.
Löriz’e perşembe günlerinde giderdik. Yokuş çıkarken gözümüz ve kulağımız kekliklerdeydi. Özelikle kış mevsiminde bölgede keklikler konaklardı. Onlar öttüğünde mutlu olurdum. Kışın yürürken üstümüz başımız ıslanırdı. Arzu teyze (Arzu Doğan), anneannemle beni alır, evine götürürdü. Hemen sobayı yakar, çayı demlerdi. Akşama doğru Dikme ailesinin evine giderdik. Derviş Dede, üç telli sazıyla hepimizi hüzünlendirirdi. Derviş Dede’yi dinledikten sonra Arzu teyzenin evine gider, geceyi onlarda geçirirdik. Arzu teyze, Löriz’de içimi ısıtan sevgi dolu insandı. Onun sevgi dolu bakışları, insanın yüreğine işleyen sesi, konukseverliği çocukluğumun değerli hatıralarındandır.
Yıllar geçti. Hüseyin Dikme ve Derviş Dede rahmetli oldu. Arzu teyzenin narin bedeni, Erzincan Depremi’ne dayanamadı. Löriz, boşaldı. Üç telli saz sustu. Perşembe akşamları kurulan kardeşlik ve dostluk sofrası dağıldı. Orman, fötr şapkalı o heybetli insanın geçtiği yolları yuttu. Koca mertekler, ağır kar yükünü taşıyamaz oldu. Birer birer yıkıldı binalar. Löriz’de tüm binaların yıkıldığını anlatan Ali Dikme’nin boğazı düğümlendi. Löriz yokuşunda öten kekliklerin sesi kesildi.
Löriz’e giden, Löriz’den dönen köylüler çeşmeye uğramaz oldu. Çeşme, yorgun bir yolcunun selamına hasret kalmıştı. Sıcak yaz günlerinde mendiliyle terini silenler, kana kana su içenler, mütevazı sofrada bağdaş kuranlar çekip gitmişti. Kimi sonsuzluğa erişmiş kimi dünyanın bilmem hangi köşesine çekip gitmişti. Anneannemin vedasından sonra çeşmeye uğramaz olmuştum. Birkaç yıl dayanabilmişti çeşme bu yalnızlığa. Ağır ağır ölen çeşmeye son darbeyi iş makineleri indirmişti. Oluğuna, bakır maşrapasına belki bir eskici sahip olmuştu.
Yıllar sonra çeşmeye koştum bugün. Anneannemle oturduğumuz o taşları aradı gözlerim. Bir pet şişeydi oluğu çeşmenin. Ağır ağır akıtıyordu suyunu. Kara yolunu bir süre izledikten sonra gözden kayboluyordu. Ellerimi uzattım çeşmeye. Yanı başında birkaç dakika oturdum. O yolda yürüyenleri, çeşmeye gönül verenleri, dertlerini çeşmeye dökenleri düşündüm. Löriz’in izi bile kaybolmuş yolunu gözledim. Ne gelen var ne de giden. Otuz yıl sonra bir yudum suyla gelen mutluluğa hüzün karıştı bu kez. Perşembe akşamları üç telli sazdan yayılan o hüzünlü ezgilerle yeniden yola düşüyorum.
(Pülümür/Kırmızıköprü, 31 Temmuz 2019)