Çok meşgul bir millet olduk. Başımızı kaşıyacak vaktimiz yok. Öyle yoğunuz ki,  otomobilimizi, yaya geçidinde ağır yol alan bel fıtığı hastasının üzerine tereddütsüz süreriz. Çünkü muhasebe büromuzun yuvarlak masasındaki toplantıyı kaçırdığımızda borsa yükselir, TL değer kaybeder, ihracat rakamlarımız düşer.

Toplantıların erken saatte olmaması, usuldendir. Çalışma saatinin başında yapılan toplantı, gününü kurum dışında geçirmek isteyenler açısından kabul edilemez bir durum.  Erken saatte düzenlenmişse, düzenleyenlerle ilgili iyi şeyler düşünülemeyeceği açık.

Toplantı, bazen bir cankurtarandır; kaçamak yapan, yasadışı işlerle uğraşan, tembellik yapanların asla iştirak edemeyecekleri toplantıların başlama ve bitiş saatleri, belirsizdir. Gündemi telefonda belirlenen bu toplantılar ilginç mekânlarda gerçekleştirilebilir. Yatak odası, orman, bar, kafe, otel ya da bir tatil beldesi...

Bir eğlence mekânında demlenirken eşini aklına getirenlerin en büyük güvencesi, telefondur.

Hayatım  toplantıdayım.

Ne de olsa telefon rakı kokusunu iletmez!

Riyakârlığın, dolandırıcılığın,  yalancılığın, aldatmanın en sadık dostu olan telefon,  bazen, daha büyük suçların da örtüsü olur.

Karşınızdakini yanıltma konusunda ‘eşsiz’ fırsatlar sunan telefon, gerçeğin intiharıdır; hakikatlerin boynuna geçirilen kablolarla her gün yeni ölümler yaşanır.  Jest ve mimikler, telefon tellerinden geçmez. Gözyaşları kablolardan süzülmez. Yüreğinizin çarpıntısı iletim engeline takılır. Kalp atışlarınız telefondan duyulmaz.  Söz gelimi sizi çıldırtan müdürünüze,


telefonda, istemeyerek de olsa ‘peki efendim, haklısınız’ diyebilirsiniz. Müdür, telefondan,  içinizdeki öfkeyi anlayamaz.

Sanal toplantıların  harika bir habercisidir, telefon.

 

Ameliyathanede  unutulan hastalar,  tahliyeleri geciktirilen tutuklular, geç kalan uçaklar, zamanında müdahale edilemeyen yangınlar, saatinde başlamayan dersler, millî maçlardaki yenilgiler, ölümlü trafik kazaları, başarısız olunan dersler, maaşlardaki kesinti ya da gecikmeler, trafik kurallarına aykırı davranışlar, sokak ortasında yaşanan kavgalar, alıcısına vaktinde teslim edilemeyen mektuplar,  vb. bütün bunların sadece bir nedeni var:

Toplantı!

Okul müdürlerimiz o kadar yoğun ki, okulda rastlayana aşk olsun. Resim öğretmeni, yıl sonu  sergisi için,  müdür odasının kapısını boşuna çalar. Öğrenci velilerinin de asker yolu gözler       gibi müdür yolu gözlediklerine sıkça tanık oluruz. Öğrencilere kapalı olan müdür odasının kapısının, ilgisiz kişilere sonuna kadar açık olduğu bilinir.

Bizim tesisatçı Mehmet ustaya ulaşmak,  belediye başkanına ulaşmaktan daha zordur. Defalarca çaldırdığınız telefonun adeta dili tutulur.  Ustanın yaşamıyla ilgili endişelendiğiniz de olur. Telefonunuza düşen mesaj, endişenizin yersiz olduğunu gösterir:

Toplantıdayım... 

Mehmet ustanın toplantısının kaç gün ya da kaç yıl süreceğini kestirmek, pek de kolay bir iş sayılmaz.  Bu arada musluğunuz, toplantı süresince  boş yere su akıtmaya devam eder. Çatıdaki akıntının kaderi de toplantıya bağlı.

Avukat Rüstem Dilsiz’e işiniz düşerse, bir defa değil bin defa düşünmenizi öneririm. Bir yıl kadar önce kapısını çaldığımda, her tür yardıma hazır olduğunu belirtmiş ve dava için gerekli belgeleri en kısa sürede göndermemi istemişti. Noterin yoğunluğunu görünce, Rüstem Bey’in adliyedeki hızını keserim, diye endişelenmiştim. Belgeleri ışık hızıyla ulaştırdım ve heyecanla bekledim.

Dilsiz Hukuk Bürosunun önünden geçerken kendimi gizlemeye çalışırdım. Kazara Rüstem Bey görür de yanlış anlaşılırım korkusuyla uzun bir süre yol değiştirdim. Adam benim aceleci olduğum duygusuna kapılarak iyi bir savunma yapamaz, diye düşünmeye başladım.  Deneyimli hukukçunun, kılı kırk yararak beni savunacağından emindim.

 Günler, haftalar ve aylar geçti... İşin içine zamanaşımı girdi girecek derken telefona sarıldım. Rüstem Bey’in telefonunu meşgule alması, beni biraz da utandırdı. Koskoca avukatın herhalde bir bildiği vardı, yoksa bana niçin bilgi vermesin?  Bir arar telefonuma gelen  mesaja baktım, Rüstem Bey’den:

Toplantıdayım....

Araya mevsimler girdiyse de toplantı bitmedi. Dakikalarca çaldırdığım telefonlardan da sonuç alamayacağımı öğrenmiştim. Ünlü hukukçudan umudumu kesmiştim.  Zamanaşımına günler kala, kendime, mesleğe yeni başlamış bir avukat buldum. Dava dilekçesini kendim yazdım. Avukat, dilekçeyi uygun biçimde düzenleyerek başvuruda bulundu.

Telefonumdan, Rüstem Bey’in toplantı mesajını bir türlü silemiyorum.

Trafik polisi yolda hız denetimi yapıyor. Hız sınırını aşan araç sürücülerine ceza kesiliyor. Bazı araçların hız sınırını aşması konusunda haklı gerekçeler öne sürülebilir. Örneğin hasta, doğum, olağanüstü durum vb. Ne var ki bazı araçlarla, insan güvenliğini hiçe sayan davranışlar sergilenmesini haklı gösterecek bir neden bulmak pek de kolay değil. Soyguncuların kullandığı bir otomobille hız sınırının aşılması, polisin gözünden kaçmıyor. Durdurulan aracın sürücüsünden ehliyet, ruhsat vb. belgeler istenir. Çalıntı araçtaki sürücü, polise öfkelidir. Çok önemli bir toplantıya yetişmek için hızlı gittiklerini ifade ederek polisin aracı durdurmasına tepki gösteriyor:

Anayasal hakkımız olan toplantı özgürlüğümüzü engelleyemezsiniz!

Bizim Metin Süslüoğlu, yıllardır karısını aldatır. Adamın küçük bir turşu dükkânı olmakla birlikte işleri hiç bitmez. Diyelim ki o gün akşam saat 20.00’de evde olması gerekiyor. Kendi ifadesine göre, Allah kısmet ederse, evde olurdu. O saatte eve gidemeyince telefona sarılır, sevgili eşi Naciye Hanım’a üzüntülerini dile getirirdi:

Karıcığım, bugün o kadar yoğunduk ki, dükkândan geç çıktık.  Seni çok seviyorum. Bu akşam Esnaf Odasında toplantımız var, beni beklemeyin.

Metin Bey’in toplantılarının bitmeyeceğini Naciye Hanım da bilirdi. Naciye Hanım, ömründe sadece iki ya da üç kez dükkâna gitmişti. Gittiğinde eşinin dükkânda olmadığını, çok önemli bir toplantıya katıldığını öğrenecekti. Kadıncağız, bu sayede, eşinin önemli bir esnaf olduğunu da öğrenmiş oluyordu.

Paramatik kuyruğunda hiç beklediniz mi? Tek sıra hâlinde, ip gibi art arda dizilseniz de önünüze geçmek için fırsat kollayanlara rastlamışsınızdır. Bir defasında işlemi benimle birlikte saniye saniye takip eden bir meraklıya yer açtım ve kaldığım yerden devam etmesi için ricada bulundum, biraz mahcup oldu ve geri çekildi. Yaptığım işlemi izleyen ‘mudi’ güçlükle duyulabilen bir ses tonuyla acele etmesinin gerekçesini açıkladı:

Toplantım var da... 

Belediye otobüsü ya da vapura binerken de benzer durumlarla karşılaşırız. Üsküdar-Beşiktaş vapuruna yetişmek için çarptığı en az üç-dört kişiyi yere deviren seyyar satıcı Remzi İşportacıoğlu, kısık bir  sesle  çevresindekilere sesleniyor:

Kusura bakmayın, toplantıya yetişmek zorundayım.

Vapurun, erken binenleri daha erken saatte indirmediği konusu kimsenin aklına gelmiyor.

 

Devlet büyüklerimiz ülke sorunlarına köklü bir çözüm arayışında ise onlara önerimiz, toplantıya dair her ne var ise yasaklamalarıdır. İşte biz asıl o zaman müreffeh bir ülke olabiliriz. Saatime bakıyorum, 23.35...  Yarın pazar, ama acele ediyorum:

Yarın toplantım var!

 

 

                                                                       04.06.2016/Körfezkent

 

 

 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

0
0
0
s2sdefault