Hilal Nesin
Hilal Nesin

 Yazar ve tiyatro eğitmeni Hilal Nesin, Türkiye’yi terk ederek Fransa’ya yerleşti (Cumhuriyet, 16.12.2016). Nesin’in, Türkiye’yi terk ederek Fransa’da yaşamayı tercih etmesi, vatandan ayrılmanın nedenlerinin irdelenmesi gerektiğine işaret etmektedir.

 Bir insan ülkesini terk etmekle övünebilir mi? Ülke dışında yaşamanın ‘zorunlu’ olduğu dönemlerden söz edilse de yabancı bir ülkeye yerleşmenin takdir edildiğini söylemek zor. ’60’lı yıllarda Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın çeşitli ülkelerine çalışmak için giden işçilerimizin gurbet yaşamı edebiyatımıza konu olmuştur.

 Gurbetle ilgili şiirler, öyküler, romanlar yazılmış; türküler yakılmıştır.

 Edebiyatımız, gurbeti kurtuluş olarak işlememiştir.  Gurbet türküleriyle, acı ve kahır çeken gurbetçilerin hüzün dolu öyküleri seslendirilmiştir.

   Gurbet Türküleri Hüzün Verici

 Gurbet türkülerimiz hüzünle dolu. Gurbetçinin acısını ve hüznünü yansıtan türkülerimizde Batı’yı kutsayan bir dizeye bile rastlanmaz. Muhlis Akarsu ve Ali Ekber Çiçek’in iki gurbet türküsü buna verilebilecek en güzel örneklerdendir.

 Gurbeti Ben mi Yarattım

 Yokluk beni mecbur etti
Gurbeti ben mi yarattım
Gençliğimi aldı gitti
Gurbeti ben mi yarattım

Ne mektup ne haber aldım
Yurdumdan yuvamdan oldum
Her şeyime hasret kaldım
Gurbeti ben mi yarattım

Akşam olur gölge basar
Umuduma yeller eser
Yokluk imkânımı keser
Gurbeti ben mi yarattım


Akarsu sılayı anma
Bu ayrılık geçti sanma
Çaresizdim geldim amma
Gurbeti ben mi yarattım

 Muhlis Akarsu

 

Gurbet Elde Bir Hal Geldi Başıma

Gurbet elde bir hal geldi başıma
Ağlama gözlerim Mevla kerimdir
Derman arar iken derde düş oldum
Ağlama gözlerim Mevla kerimdir

Ali Ekber Çiçek

 Gurbet ele düşen işçilerimizin yaşadığı trajedi, canlılığını koruyor. Gurbet; aşağılanmakla, yoklukla, sakat kalmakla, vatan özlemiyle, eş ve dosttan ayrı düşmekle anılır olmuştur.

 Gurbetçiler, vatana hep özlem duydular.

 Vatan topraklarından uzak düşenler, kendi ülkelerini aşağılamayı hiç düşünmediler.  Gurbete gidenler vatanlarına hep bağlı kaldılar.

 Kazandıkları üç beş kuruşu bile ülkelerinde harcadılar.

 Eğitim amacıyla Avrupa’ya giden Türk öğrenciler, sokakta adım atarken bile ülkelerinin saygınlığını korumaya özen gösterdiler (Bu konuyla ilgili olarak M. Rauf İnan’ın, Avusturya’daki öğrencilik yıllarını da anlattığı “Bir Ömrün Öyküsü”ne bakılabilir).

 Nazım Hikmet, uzun yıllar haksız yere hapis yattığı ülkesini Sovyetler Birliği’nde aşağılamayı hiç düşünmedi.

 Mehmet Akif, Mısır’da yaşadığı sürece Türkiye’yi suçlamayı aklından bile geçirmedi.

 Ruhi Su, tedavisi için kendisinden esirgenen pasaporta rağmen, vatanını aşağılayan bir tek ifade kullanmadı.

 Aziz Nesin, Sivas Katliamı’ndan son anda kurtulan aydınlarımızdan. O da Türkiye dışında ‘özgürlük’ arayışına girmedi.

 Koşullar ne olursa olsun Türkiye dışında bir çözüm aramak, ayıplanan bir davranış olarak görülmüştür.

 Küreselleşme süreciyle birlikte sistemin sinir merkezlerinden vatan ve millet yaylım ateşe tutuldu. Türkiye’de sıkışan AB/D yandaşları kurtuluşu Avrupa ya da Amerika’da aradılar. Bunlar, gittikleri ülkeler tarafından adeta rehin alındı ve ülkemize karşı kullanıldılar. Dolar ya da avroyla ‘maaş’a bağlanan bu yandaşlar, namuslu bir aydının asla kabullenemeyeceği bir yaşamı benimsediler. Kendilerine ‘tarihçi’ sıfatı uygun görülenlerden bir kısmı, ülkemizi Ermeni soykırımıyla suçlayarak efendilerine hizmet etti. ‘Aktivist’likle taltif edilenler de, ülkemizde Batı destekli teröre karşı yürütülen mücadeleyi zaafa uğratmak için çaba gösterdiler.

Batı, bilgisiz ve görgüsüz bu  ‘aydın’lara kullanım değerine göre değer biçmektedir.

İhanetin boyutuyla ödül arasındaki ilişki, piyasa koşullarında belirlenmektedir.

‘Hizmet’ler otel, yemek, maaş, seyahat ve uyduruk unvanlarla ödüllendirilmektedir.

 Ülkemizi yangın yerine çevirenler Batı’da  kahraman gibi karşılanıyor ve ödüllendiriliyor. 1980 darbesini gerçekleştiren Amerika’nın ‘oğlan’ları, çok katlı iş merkezlerinde  cinayet işleyen katiller,  lojmanında tek başına yaşayan öğretmenleri bir gece vakti  kurşuna dizen teröristler, aydınlarımızı yakarak katleden bağnazların sığınağı, Batı ülkeleridir.

 Ülkesini karalayan, yalan haber yayan, emperyalist tezlere destek veren, millî devletin savunma reflekslerini zayıflatan, çarşı pazarda bomba patlatarak kitle katliamı yapanların, komşu İran ya da Rusya’da değil, ABD/AB’de barındırılması öğreticidir.

 Bu vatana yürekten bağlı hiçbir aydın kurtuluşu ABD/AB’ye sığınmakta görmedi. O ülkelere mesafeli durdu.

  Atatürkçü yazarımız Uğur Mumcu’yu ‘sakıncalı’ gören bu sistem ona yedek subaylık hakkını bile çok gördü. O, sistemin ‘sakıncalı piyade’si olsa da halkının gerçek kahramanı olmayı başaran vatanseverlerimizdendir.  Mumcu, ülke dışında bir çözüm arayışına girmedi. Atatürk devrimlerine, vatanına ve milletine hep bağlı kaldı.Soğuk bir kış günü Ankara’da paramparça edilen bedeniyle, vatan topraklarında huzur içinde uyumasının nedeni budur.

 Cumhuriyet gazetesinin eski Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar, Almanya’ya kaçarak ‘kurtulmayı’ seçenlerden. Kaçak gazetecinin Alman Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’la görüşerek Türkiye’yi şikâyet etmesi, yüz kızartıcı bir suç kanıtı olarak kayıtlara geçmiştir. Dündar, Alman hükûmetini, Cumhuriyet’teki Fetullahçılara yönelik  operasyona sessiz kalmakla  suçlamıştı (NTV, 07.11.2016).

Cumhuriyet’in katledilen yazarları, ülkeden kaçarak kendi hayatlarını kurtarmayı hiç düşünmediler. ADD Genel Başkanı Muammer Aksoy, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı,Onat Kutlar benim hatırlayabildiklerim. Onlar, kaderlerini bu milletin kaderiyle birleştirmişlerdi. Kökü Anadolu’nun derinliklerinde olan bu millî yazarlarımızın yerine ‘görevlendirilen’ yeni yazarların hâline bakın!

Emperyalizme, Türkiye’ye müdahale dilekçesini ‘arz’ etmeyi gazetecilik olarak pazarlıyorlar.

ABD/AB’yle iş tutmayı mücadele sanan zavallılar!

Can Dündar, bu yolda yalnız değil kuşkusuz. Yurt dışında yaşamak için davullu zurnalı duyuru yapanlar arasında ilgi çekici isimler var. Bunlardan biri de  Hilal Nesin. Yaşanan/yaşanmak istenen ülke kişisel tercih olarak görülebilir. Nitekim başka ülkelerde sessiz sedasız yaşayanların sayısı, azımsanmayacak kadardır. Hilal Nesin’in hangi ülkede yaşaması gerektiğini sorgulayamayız. Fakat bir aydının, başka ülkede yaşama talebini, ülkesini suçlayarak kamuoyuyla paylaşması olağan bir davranış olarak görülemez. Ülkesini yaşamaya değer bulmayan bir aydının adres olarak emperyalist bir ülkeyi göstermesi ve bunu basına yansıtması, sıradan bir davranış olamaz.

 Hilal Nesin’in Türkiye’yi terk etme duyurusunu,   Can Dündar’ın daha önce yönettiği Cumhuriyet gazetesi yaptı. Haberi, “Hilal Nesin Türkiye’yi terk ediyor” başlığı ile veren gazete, Nesin’in,  Fransa’ya gitme gerekçesini,  medya hesabına dayanarak şöyle açıklıyor:

 “Üç seçenek vardı: a)Susacaksın b)İçeri gireceksin c)Gideceksin Ben ‘c’ demek zorunda kaldım.”  (Cumhuriyet, 16.12.2016). 

 Sosyal medya üzerinden, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği gerekçesiyle hakkında soruşturma açılan Hilal Nesin’in, Fransa’da yaşamayı tercih etmesi, belli ki  Cumhuriyet için  haber değeri taşımaktadır. Gazete, Hilal Nesin’in eşi Ahmet Nesin’in, terör örgütüne yakınlığı ile bilinen gazetede “Nöbetçi Genel Yayın Yönetmeni” kampanyasına katıldığı için tutuklandığı bilgisini de okurlarıyla paylaşmayı ihmal etmemiş.

 Hilal Nesin’in kişisel korkularından dolayı Türkiye’de yaşamaktan vazgeçmesi, ‘bireysel’ bir tercih olarak görülebilir. Fakat başka insanları ‘korkaklık’la suçlayarak, kendisini ‘susmaz sinmez gazeteci Ahmet Nesin’in eşi ve Aziz Nesin’in konuşan gelini’ olarak tanımlamasına ne demeli?   Sosyal medya üzerinden yaptığı eleştiriden dolayı hakkında açılan soruşturmayı gerekçe göstererek Fransa’yı yaşamaya değer bulan Hilal Nesin’in, ülkemiz insanlarını suçlayan açıklaması gazetede şu şekilde yer almıştır:

 “Suya sabuna dokunmamış, kimsenin kuyruğuna basmamışsın, bir söylemiş on susmuşsun. İki bayrak sallamış, nerede ne yediysen onunla bezemişsin sayfanı. Vahim olaylarda sayfanda inzivaya çekilmişsin yada milim bi laf atıp bir kaç gün ortalarda görünmemişsin. Varla yok arasında yoksun, ne aranmış ne sorulmuş ne tehdit almışsın, ne işini yapamamış, ne aşına gidememişsin. Senin  ‘erkek’ olarak yapman gerekenleri ben kadın başıma yapmaya kalkışmışım. Sicilin çamaşır suyuyla yıkanmış gibi bembeyaz. Bir de bana bak ne ‘dur’ dediklerinde durmuşum ne de durağa gelince inmişim. Üstelik ben bide susmaz sinmez gazeteci yazar Ahmet Nesin’in eşiyim. Duuuur dahası var, daha fenası var üstelik Aziz Nesin’in konuşan geliniyim, siz kolay mı sanıyorsunuz bu ülkede Aziz Nesin’in konuşan gelini olmayı.” (Cumhuriyet, 16.12.2016). 

 Bayan Nesin, soruşturmadan  sonra kaleme aldığı açıklamasında kendi cesaretine vurgu yapmakla yetinmemiş, susmaz sinmez gazeteci Ahmet Nesin’in eşi ve Aziz Nesin’in gelini olmakla da övünmüştür. Bu cesur tiyatro eğitmeninin çareyi Fransa’da aradığı tarihlerde, Türkiye’de olup bitenlere bakalım.

 İstanbul ve Kayseri’de, canlı bombalar yoluyla, Batı destekli etnik/irticai terörün giriştiği kitle katliamlarına Türk Milletinin canı pahasına direnişi... Bu direniş, bombayı patlatanların gazetesinde ‘nöbet’ tutanları ilgilendirir mi, bilinmez. Türkiye ayakta... Sokaklar kırmızı beyaza boyanmış... Onlar, yani  sosyal medya kahramanları kapağı Fransa’ya atma derdinde. Milyonlarca insanın emperyalist kuşatmaya siper olması onları hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Milyonlar sokaktayken herkesi suya sabuna dokunmamakla suçlamak, büyük bir yanılgı mı yoksa psikolojik savaşa hizmet mi, yanıtlanması gereken bir soru.

 Türkiye’nin, Fırat Kalkanı Harekâtı ile ABD’yle karşı karşıya geldiği bir dönemde vatan savaşını yok sayarak emperyalist Batı’ya sığınmak, namuslu bir aydının yüzünü kızartmalı düşüncesinden vaz mı geçmeliyiz?

 15 Temmuz 2016’da, milyonlarca insanın Amerikancı FETÖ darbe girişimine karşı hayatını ortaya koyarak direndiği ülke de onlar için bir şey ifade etmiyor anlaşılan. Bu milleti sevmeyenlere, milleti  sevdirmek için ne yapsanız da anlamsız. Millet ne yaparsa yapsın onların sevgisini kazanamaz. Millet Amerika’ya mı direndi, onlar Amerika’nın safında olmaktan rahatsızlık duymazlar. ABD/AB’nin işlediği suçlar ve mazlumlara karşı yürüttüğü kirli savaş da  onların Batı algısını değiştiremez.

 Bir soruşturma için Fransa’ya kaçanlara diyecek sözümüz yok, ama geleceğini bu ülkede arayanları hedef göstermeleri asla kabul edilemez. Fransa’da ‘mukim’ aydınlarımızın, Fransa’nın desteklediği kiralık katillerin 20 Ekim 2011’de Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi’yi sokak ortasında linç etmelerine, sosyal medya üzerinden de olsa,  en küçük bir eleştirisine rastlayan var mıdır acaba? Türkiye, Suriye ve  Irak’ı hedef alan yıkıcı/bölücü/irticai terörün finans kaynağının ikamet ettikleri ülke olduğunu hiç düşünmüşler midir? Selamladıkları ‘Rojava Devrimi’nin, emperyalist ülkelerin himayesinde gerçekleştirildiğini akla getirmiş olmaları da beklenemez.

 Fransa’ya sığınanları haber yapan Cumhuriyet gazetesinin de bu sorulara bir cevabı olmalı, değil mi? Millî devlete karşı küresel saldırganlığın cephesinde yer almak,  bir utanç vesilesi değil mi artık?Adı Millî Mücadeleyle özdeşleşmiş bir gazetenin Türkiye’ye karşı kullanılan kirli silahlara sarılması, acı verici. Fransa’da ‘ikamet’ talebi emperyalizme açık mektuptur. Bir tür ‘aklanma’ başvurusu ya da ‘hizmet’ talebi olarak da görülebilir. Gazetenin, bu ‘başvuru’nun Türkiye’yi hedef alan bir eylem olduğunu göremeyecek  kadar  bilinç kaybına uğradığını görmek de azap verici.

 Bu vatan için hemen her gün şehit olan insanlar var. Daha da önemlisi, şehit olmayı göze alan bitip tükenmek bilmeyen insan kaynaklarına sahibiz. Emperyalizmin kazdığı çukurda debelenen ve çareyi ‘ecnebi’lere sığınmakta bulanların, kendi bunalımlarını milletin bunalımı olarak pazarlamalarına izin verilemez.

 Bunalımda olan Türk Milleti değil, emperyalizmin gönüllü neferleridir.

 Mazlumların zafere yürüdüğü koşulların, emperyalizmi depresyona sokması olağandır.Hiç kimse kendi depresif ruh hâlini millete mal edemez. Türk Milletinin emperyalizme karşı tam kadro sahaya indiği günümüz koşullarında iyimserlikten başka bir seçenek bulunmamaktadır.

 Aziz Nesin’in yeri, Fransa değil, Türkiye’yi ay yıldızlı gelincik tarlasına çeviren Türk Milletinin yanıdır!

 02.01.2017/Körfez

 Kaynakça:

 http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/645849/Hilal_Nesin__Turkiye_yi_terk_etti__Siz_kolay_mi_saniyorsunuz_Aziz_Nesin_in_gelini_olmayi_.html  Erişim: 01.01.2017.

 http://www.ntv.com.tr/dunya/can-dundar-almanya-cumhurbaskani-ile-gorustu,OAMhgaeO5Ue5ZH_8BcnF2g  Erişim: 02.01.2017.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

0
0
0
s2sdefault