Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 4. sınıf  öğrencisi Ahmet Pekin (1962-1985), annesi Cezair Pekin (1942) ve babası İbrahim Pekin (1938) Fotoğraflar: Hüseyin Dalkılıç arşivi
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 4. sınıf öğrencisi Ahmet Pekin (1962-1985), annesi Cezair Pekin (1941) ve babası İbrahim (İbiş)  Pekin (1938) Fotoğraflar: Hüseyin Dalkılıç arşivi

1985 yılı.  Temmuz ayı.   Art arda gelen iki ölüm, Pülümür’de büyük üzüntüye yol açar. Bunlardan ilki İstanbul’da gerçekleşir. 4 Temmuz’da, Avcılar’da yaşanan kuşkulu bir trafik kazası, Pülümür Akdik/Şihan köyünden bir üniversitelinin ölümüyle sonuçlanır. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 4. sınıf öğrencisi Ahmet Pekin’e (1962-1985) çarpan sarı Mersedes otomobil,  ön kaporta üzerine düşen genci yaklaşık yüz elli metre sürükleyerek  ölümüne neden olur.

Görgü tanıklarına göre, araç sürücüsü, ön kaporta üzerindeki genci sağa sola direksiyon kırarak düşmesine, ardından ezilerek ölmesine sebebiyet vermiştir. Ahmet Pekin,  okuduğu Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesinde ölüme yenik düşer.  23 yaşındaki öğrenci, 9 Temmuz’da yaşama gözlerini yumar. Hastane kapısından ayrılmayan babası İbrahim (İbiş) Pekin, oğlunun ölümüyle sarsılır. 

Ahmet Pekin’in  ölümü, Cezair (1941) ve İbrahim Pekin (1938)  çiftinin yaşamını karartır. Genç öğrenci, Pülümür Akdik/Şihan köyünde toprağa verildikten kısa  süre  sonra bir ölüm haberi de Avusturya’dan  gelir.  Gökçekonak (Tasniye)  köyünden Hasan (Hıdır) Doğan (1938-1985),  kalp krizi geçirmiş,  47 yaşında yaşama veda etmiştir.

Cumhuriyet, 9 Temmuz 1985
Cumhuriyet, 9 Temmuz 1985

 

HASAN (HIDIR) DOĞAN’IN CENAZESİNDEN SIKIYÖNETİME İHBAR

Hasan (Hıdır) Doğan’ın cenazesi, baba ocağı Gökçekonak köyünde toprağa verilir.

21 Temmuz Pazar günü, Pülümür’de bazı köylere baskın düzenlenir.  Tunceli Sıkıyönetim Komutan Yardımcılığının emriyle,  Gökçekonak (Tasniye),  Kaymaztepe (Meçiye), Dereboyu (Danzig) ve Turnadere (Rabat) köylerindeki beş ayrı ev jandarma tarafından basılır. Evi basılan köylülerin en genci 48, en yaşlısı ise 88 yaşındadır.

Bileklerinden kelepçelenen şüpheliler, aynı gün Tunceli Sıkıyönetim Komutan Yardımcılığına götürülür.  O tarihte, Tunceli Sıkıyönetim Komutan Yardımcısı Tuğgeneral Hasan Cemil Erdem’dir.

Kıbrıs Gazisi ve dönemin Tunceli Sıkıyönetim Komutan Yardımcısı  Tuğgeneral  (Emekli Tümgeneral) Hasan Cemil Erdem’in (1929) nasıl ikna edildiği merak ediliyor
Kıbrıs Gazisi ve dönemin (30 Ağustos 1984-30 Ağustos 1985) Tunceli Sıkıyönetim Komutan Yardımcısı Tuğgeneral (Emekli Tümgeneral) Hasan Cemil Erdem’in (1929) nasıl ikna edildiği merak ediliyor

 

88 YAŞINDAKİ HOCAYA KELEPÇE

Kelepçelenen şüphelilerden biri, o tarihte 88 yaşında olan  Gökçekonaklı Mürşit Bava Düzgün’dür (Düzgün Düzgün, 1897-1997). Gökçekonak’tan Hüseyin Yıldız (Büyük Yıldız, 1918-1988), Turnadere’den (Rabat) Mansur Erdem (?-?),  Dereboyu’ndan (Danzig) Baki  Aydın (Kâtip, 1928-2019) ve Kaymaztepe’den  (Meçiye) Hüseyin Yıldız (1937) gözaltına alınan diğer şüphelilerdir.

Pülümür’de gözaltına alınan beş kişinin ortak özelliği, hoca olmalarıdır. Sözü edilen hocalar, yöre halkının ibadet, cenaze, defin vb. faaliyetlerine öncülük etmektedir.

Beş hocanın gözaltına alınma nedeni kısa sürede anlaşılır:

Yasadışı örgütlere para vermek! 

 

Avusturya’da yaşamını yitiren Pülümür Gökçekonak köyünden Hasan (Hıdır) Doğan (1938-1985)
Avusturya’da yaşamını yitiren Pülümür Gökçekonak köyünden Hasan (Hıdır) Doğan (1938-1985) Fotoğraf: Ali Ekber Doğan arşivi

GELENEKSEL CENAZE TÖRENİNE TAHAMMÜLSÜZLÜK

Yetkililer, dört ayrı köyde yaşayan, beş hocanın,  cenaze töreninde, terör örgütü için ‘eylem birliği’ yaptığını açıklamakta sakınca görmez! İddiaya göre, ‘eylem’, Avusturya’da yaşamını yitiren  Gökçekonaklı Hasan (Hıdır) Doğan’ın cenaze töreninde gerçekleştirilmiştir!

Cenaze giderlerinin karşılanması amacıyla, cenazeye katılanların el birliğiyle topladığı paranın, şüpheli beş hoca tarafından yasadışı örgütlere verildiği öne sürülür.

Peki, hangi örgütler? 1985 yılında Pülümür’de etkinlik gösteren herhangi bir terör örgütünden söz edilebilir miydi? Küçük sol grupların, ‘ajan’ vb. suçlamalarla, zaman zaman halkı hedef alan bireysel terör eylemlerinin bile sıfırlandığı koşullarda, beş hocanın cenaze giderleri için toplanan parayı yasadışı örgütlere verdiklerine ilişkin iddia inandırıcılıktan uzaktı.  

O hâlde hocalar niçin gözaltına alınmıştı?

 

1981-1984 yıllarında görev yapan    Tunceli Emniyet Müdürü Kamil Acun (1926-2014)
1981-1984 yıllarında görev yapan Tunceli Emniyet Müdürü Kamil Acun (1926-2014)

KENTİN  SOSYAL VE  KÜLTÜREL DOKUSUNA ORTAÇAĞ MÜDAHALESİ

1981-1984 yıllarının Tunceli Emniyet Müdürü Kamil Acun’un (1926-2014) kaleme aldığı bir yazı, hocaların niçin gözaltına alındığı sorusuna yanıt niteliğindedir:

“Köyün birinde halktan biri şehit olmuştu (Pülümür Mezra köyünden Ali Ekber Demirbilek’ten söz ediliyor). … Müftüyü götürmesek cenaze namazı kılınmadan şehit defnedilecekti. Vali bey çok üzüldü. … Çocuklarını batı illerindeki yatılı Kur’an kurslarına gönderebileceğimizi söyledik. … Onlarca çocuğu İzmir ve Bolu gibi illere gönderdik.” (Çağın Polisi, Aralık 2011, Yıl 10, Sayı 120, s. 10).

Dönemin Tunceli Valisi, Emekli Tuğgeneral Kenan Güven, 1983-1985 yıllarında, cenaze namazı kıldıracak hoca yetiştirme iddiasıyla, bine yakın çocuğu il dışındaki yatılı Kur’an kurslarına göndermişti.

Alevileri ‘terbiye’ amacıyla bağnazlığa sarılan sistem, bölgenin kültürel değerlerini yaşatan sembol isimleri hedef almıştı.

‘Yasadışı örgütlere yardım’ iddiasının altında yatan gerçek buydu.

 

88 yaşında  kelepçelenen Bava Düzgün (Düzgün Düzgün, 1897-1997) Fotoğraf: Hüseyin Dalkılıç arşivi
88 yaşında kelepçelenen Mürşit Bava Düzgün (Düzgün Düzgün, 1897-1997) Fotoğraf: Hüseyin Dalkılıç arşivi

 

Hüseyin Yıldız (Büyük Yıldız, 1918-1988) Fotoğraf: Hüseyin Dalkılıç arşivi
Hüseyin Yıldız (Büyük Yıldız, 1918-1988) Fotoğraf: Hüseyin Dalkılıç arşivi

Baki  Aydın (Kâtip, 1928-2019) Fotoğraf: Musai Kazım Düzgün arşivi
Baki Aydın (Kâtip, 1928-2019) Fotoğraf: Musai Kazım Düzgün arşivi

MÜFTÜ GÖZETİMİNDE ‘İMTİHAN’! 

Yasadışı örgütlere yardım iddiasıyla gözaltına alınan beş hoca,  nezarette dini içerikli imtihana tabi tutulur! Diyanetten maaşlı üç müftü,  Düzgün Düzgün, Hüseyin Yıldız (Büyük Yıldız), Baki Aydın (Kâtip), Mansur Erdem ve Hüseyin Yıldız’ı (Kaymaztepeli) imtihan eder!

Zabıta ekiplerinin, mezarlıklarda ‘sahte hoca’ operasyonunu aratmayan imtihan…

Sorguya katılan din görevlileri, hocalara,  Alevilikle uzaktan yakından ilgisi olmayan çeşitli sorular yöneltir, bazı dua ve sureleri okumaları için baskı uygular. O sorguda Vali Kenan Güven’in de yer alması, yaşanan skandalı özetliyor.   

Soldan sağa Dursun Yıldız (Xoze Çımoşa/Karagöz Hoca, 1896-1978), torunu Ali, oğlu Hüseyin Yıldız (1937) ve ailesi (Fotoğraflar: Ali Yıldız arşivi)
Soldan sağa Dursun Yıldız (Xoze Çımoşa/Karagöz Hoca, 1896-1978), torunu Ali, oğlu Hüseyin Yıldız (1937) ve ailesi      Fotoğraflar: Ali Yıldız arşivi

 

Mansur Erdem ve eşi Zöhre Hanım
Mansur Erdem ve eşi Zöhre Hanım

MÜFTÜ MEHMET YAĞCI  SORGUYA KATILDI MI?

O sırada Tunceli İl Müftüsü Mehmet Yağcı (1941), Müftü Yardımcısı ise Mahmut Karatepe’ydi (1959). Bu iki ismin,  gözaltındaki hocaların dini sorgusuna katılmış olması güçlü bir olasılık. Peki, üçüncü kişi kimdi? Üçüncü kişi kentte görev yapan imam, ilçe müftüsü, Tunceli Müftülüğünde çalışan din görevlisi miydi? Bu ve benzer soruların yanıtını, dönemin Müftüsü Yağcı  ve Müftü Yardımcısı Karatepe verebilir. Bugün hayatta olan Mehmet Yağcı ve Mahmut Karatepe’den, olayın aydınlatılmasına katkı sunmaları beklenir.  


Dönemin Tunceli İl Müftüsü Mehmet Yağcı (1941)

1973-1974 yıllarında Tunceli Ovacık, 1985-1989  yıllarında Tunceli İl Müftüsü  olarak görev yapan Mehmet Yağcı (1941)

 

Dönemin Tunceli İl  Müftü Yardımcısı Mahmut Karatepe’ydi (1959)

1984-1985 Tunceli İl Müftü Yardımcısı ve Müftü Vekilli, 1985-1987 Tunceli İl Vaizi, 1987-1988 Hozat İlçe Müftüsü Mahmut Karatepe (1959)

ISMARLAMA İHBAR

Olgular, cenazede toplanan paranın yasadışı örgütlere aktarıldığına ilişkin ihbarın ısmarlama olduğunu gösteriyor. 1985 yılında, devletin elinde,  adı geçen hocaları terör örgütleriyle ilişkilendirebilecek kayıt bulunmasının mümkün olmadığı savunuluyor. Hocaların, özellikle 1980 öncesinde bölgede faaliyet yürüten yasadışı örgütler tarafından hedef alındığı biliniyor. Yetkililerin,  hocaların,  yasadışı örgütlerle herhangi bir bağının olmadığı gerçeğinden haberdar oldukları belirtiliyor. Hocalar, söz konusu örgütlerin finansörü oldukları için değil, Aleviliğin ehlileştirilmesi amacıyla gözaltına alınmıştı! Sorguda müftü görevlendirilmesi, bu düşünceyi doğruluyor. Şüphelilerin dini sorguya çekilmesi, toplanan paranın eksiksiz olması, gözaltının yasadışı oluşumlarla  uzaktan yakından ilgisi olmadığını ortaya koyuyor. 

Akla şu soru geliyor:

Ismarlama ihbarı kim, niçin yapmıştı?

Pülümür Gökçekonak köyünün farklı noktalardan görünümü (Avurtojige’de Musa Aslan’ın yağmalanan evinin penceresi)
Pülümür Gökçekonak köyünün farklı noktalardan görünümü (Avurtojige’de Musa Aslan’ın yağmalanan evinin penceresi)

İHBARI KİM YAPTI?

Tutucu bürokrasi, halkın değer yargılarına karşı yürütülen mücadelede feodal çelişkilerden yararlanıyordu. Sözü edilen çelişkiler, gerçek dışı ihbarların insan kaynağını oluşturuyordu. Vali Kenan Güven’in, çeşitli konferanslarda, kentin bazı ileri gelenlerine, önceden hazırlatılan metinleri okuttuğu belirtiliyor.  Eski kan davaları, arazi anlaşmazlıkları vd. tanımlanması güç düşmanlıklar, sahte ihbarlara uygun bir zemin hazırlıyordu. Gökçekonak kaynaklı olduğu ifade edilen ihbarın da benzer nitelikte olduğu görülüyor.  Geçmişten devralınan ‘düşmanlık’ mirası, sistemin, toplum mühendisliğine soyunduğu ortamda ‘prim’ yapmıştı.

Gökçekonak ihbarı, suç bildirimi değil,  toplum mühendisliğinin bir parçasıydı.   

 

17. Dönem  Tunceli Milletvekili Ali  Rıdvan Yıldırım (1932-2008) konuyu Meclise taşıdı
17. Dönem (1983-1987) Tunceli Milletvekili Ali Rıdvan Yıldırım (1932-2008) konuyu Meclise taşıdı

TUNCELİ MİLLETVEKİLİ ALİ RIDVAN YILDIRIM MECLİSE TAŞIDI

Pülümürlü beş hocanın hukuksuz biçimde gözaltına alınması, TBMM’ye taşınmıştı. 17. Dönem  Tunceli Milletvekili Ali Rıdvan Yıldırım (1932-2008),  kentte yaşanan bazı hukuk dışı uygulamalar hakkında bilgi talebinde bulunur.  Bunlardan biri de Pülümür Gökçekonak   köyünde yaşanan   gözaltı olayıyla ilgilidir. TBMM Başkanlığı, dönemin Tunceli Milletvekili Ali Rıdvan Yıldırım’ın  yazılı soru önergesini, İçişleri Bakanlığına 11.11.1985 gün ve  7/746-4742-18242 sayılı  yazıyla iletir.

Dönemin İçişleri Bakanı Yıldırım Akbulut (1935),  21.12.1985 tarih ve 11.9/672 sayılı bir yazıyla  iddiaları yanıtlar:

“1985 yılı Temmuz ayı sonlarında İstanbul'da trafik kazasında ölen gencin toprağa verilişi sırasında herhangi bir olay cereyan etmemiştir. Ancak, aynı günlerde, Avusturya'da ölen bir vatandaşın cenazesi Pülümür'e getirilmiş ölünün vasiyeti gereği, mahallî âdetlere göre cenaze üzerine defin sırasında konulmakta olan paranın, konulmasına cenaze sahiplerince karşı çıkılmasına rağmen, Düzgün Düzgün isimli şahıs ve arkadaşları âdetlerin bozulacağı gerekçesi ile itirazda bulunarak cenaze üzerine bir miktar para konulmasını sağlamışlar, bilahare vilayet ve sıkıyönetim makamlarına bu paranın kanun dışı örgütlere verildiği ihbar edilmiştir.

Bu ihbar üzerine, sıkıyönetim emirleri hilafına para toplamak fiilinden ve ayrıca paranın akıbetini tespit amacı ile Sıkıyönetim Komutan Yardımcılığınca defin sırasında toplanan parayı alan kişiler 21 Temmuz 1985 günü gözaltına alınmışlar, gerekli tahkikat yapılarak 9 gün sonra serbest bırakılmışlardır. Tahkikat sonucunda 154 750.— TL. nin fakirlere ve hizmet yapanlara dağıtıldığı anlaşılmış, sanıklar üzerinde de 403 250.— TL. olması gerektiği tespit edilmiş olup, bu para kendilerinden alınarak 5.8.1985 günü cenaze sahiplerine teslim edilmiştir.” (TBMM Tutanak Dergisi, 17. Dönem, 3. Cilt, 51. Birleşim, 3. Yasama Yılı, s. 627-628,  21.12.1985).

Dönemin İçişleri Bakanı ve Erzincan Milletvekili Yıldırım Akbulut (1935)
Dönemin (1984-1987)  İçişleri Bakanı ve Erzincan Milletvekili Yıldırım Akbulut (1935)

 

YILDIRIM AKBULUT YANILTILDI MI?

İçişleri Bakanı Yıldırım Akbulut’un, “1985 yılı Temmuz ayı sonlarında İstanbul'da trafik kazasında ölen gencin toprağa verilişi sırasında herhangi bir olay cereyan etmemiştir.” dediği genç,  Pülümür Akdik/Şihan köyünden, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 4. sınıf öğrencisi  Ahmet Pekin’di. Bakanlık, kuşkulu kazayı aydınlatmak yerine, olaysız cenaze töreniyle  bir anlamda övünmüştü.

Bakan Akbulut,  ölünün vasiyeti gereği, … paranın konulmasına cenaze sahiplerince karşı çıkılmasına rağmen, …cenaze üzerine bir miktar para konulmasını sağlamışlar, bilahare vilayet ve sıkıyönetim makamlarına bu paranın kanun dışı örgütlere verildiği ihbar edilmiştir, diyor.

Açıklamaya göre, 47 yaşında ölen Hasan (Hıdır) Doğan, cenazesinin üzerine para konulmamasını vasiyet etmiş; yakınları, vasiyet gereği,  para konulmasına itiraz etmiş, ancak  Düzgün Düzgün  ve arkadaşları âdetlerin bozulacağı gerekçesiyle cenaze üzerine bir miktar para konulmasını sağlamışlardı.

İçişleri Bakanı’nın, yazılı soru önergesine verdiği yanıtın kaynağı, hocaları gözaltına aldıran Tunceli Valisi Kenan Güven’den başkası değildi.

Güven,  müftü sorgusunu gizlemişti. 

Tunceli Valiliği kaynaklı olduğu değerlendirilen yazılı yanıttaki ifadelerin tek tek ele alınması gerektiği açık:

 

Dönemin Tunceli Valisi Kenan Güven (1927-2012)
Dönemin (1982-1986) Tunceli Valisi Kenan Güven (1927-2012)

 

GÖZALTI İDDİALARI VE GERÇEKLER

Ölünün vasiyetine karşın cenaze üzerine para konulmuştur

47 yaşında yaşamını yitiren Hasan (Hıdır) Doğan’ın  süreğen hastalığı olmadığı ve ailesine bu konuda herhangi bir vasiyette bulunmadığı, ailesinin uygulamaya karşı çıkmadığı dile getiriliyor.

 

Düzgün Düzgün ve arkadaşları, âdetlerin bozulacağı gerekçesiyle cenaze üzerine bir miktar para konulmasını sağlamışlardır

Cenazede herhangi bir para tartışması yaşanmamıştır.

Uygulama, yüzlerce yıllık geçmişe dayanıyor.

Vilayet ve sıkıyönetim makamlarına ihbar

Bu tür ihbarlar sadece kolluk güçlerine yapılır.  İhbarın, vilayete de yapılması son derece anlamlı ve sıra dışıdır. Vilayete ihbar, kentte yürütülen ortaçağ kaynaklı ‘terbiye’ operasyonunun başındaki Vali Kenan Güven’i ele veriyor.

Bu paranın yasadışı  örgütlere verildiği ihbar edilmiştir

İhbarcı, paranın yasadışı örgütlere verildiğini bildiriyor. Verileceğini, verilebileceğini söylemiyor, verildi diyor. Örgütten değil, örgütlerden söz ediyor. Bu önemli bilgiyi, yetkililere, devletin istihbarat kurumları değil, ‘ihbarcı’ bildiriyor!

İhbarcının bildiğini istihbarat bilmiyor!

Gökçekonak kaynaklı ihbarla, dört ayrı köyde yaşayan beş farklı isim, birden çok örgüte para vermekle suçlanıyor. Hangi örgütler? İhbarcı, çok sayıda örgüte para aktaran beş kişiyi saptayarak, profesyonel istihbaratçıların pabucunu dama atıyor! Paranın, çeşitli örgütlere aynı zaman diliminde verilmesi, şaşırtıcı değil mi? Peki, bölüşüm nasıl olmuştu? Yasadışı örgütlere pay verilirken, hangi ölçütler dikkate alınmıştı?   Hangi örgüte kim, nerede, nasıl, ne zaman  ve ne kadar para vermişti?

İstihbaratın haberdar olmadığı bu ‘eylem birliği’, ihbarcı sayesinde öğrenilmişti

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

  • Kurgulanmış  operasyonla,  gömülme hakkına dolaylı  müdahalede bulunulmuş,  yaslı  ailenin   acısına  saygı gösterilmemiştir. 
  • Yurdun dört bir yanında görev yapan kadrolu imamların büyük bölümü, cenaze, mevlit dini hizmetler için ilgililerden ücret alırken, devletten maaş almayan Pülümürlü beş yaşlı hocaya, hizmet karşılığı, yurttaşların kendi aralarında topladığı paranın bir kısmının verilmesi suç sayılmıştır.
  • 1980 öncesinde yasadışı örgütlerin hedefi olan hocaların, söz konusu örgütlere yardım iddiasıyla gözaltına alınması, kamu güvenliğiyle ilişkilendirilebilecek bir operasyon olarak görülmemektedir.
  • Gözaltı olayının ilk günü, yasadışı örgütlere verildiği öne sürülen paranın bir kuruşunun bile eksik olmadığı saptanmış, ancak hocalar dokuz gün boyunca nezarette tutulmuştur.
  • Parayla sınırlandırılması gereken soruşturmanın dini ‘imtihana’ dönüştürülmesi, ısmarlama ihbarın gerekçesini ortaya koymaktadır.
  • O dönem yürütülen ve halkı kazanmaya hizmet etmeyen güvenlik politikalarıyla bu tür yalan ihbarların önü açılmış, hukuk dışı ve keyfi uygulamalarla, yasadışı örgütlerin  insan kaynaklarına dolaylı ‘katkı’ sağlanmıştır. 
  • Bölgede yaşayan hocaların bir kısmının, yasadışı örgütlerin tehdidi sonucu farklı illere göç etmek zorunda kaldığı bilindiği hâlde, somut bir bilgi olmadan, hocaların gözaltına alınması, o dönem yaşanan keyfi uygulamalardan biri olarak toplumsal belleğe kazınmıştır.
  • Hocaların, ‘ısmarlama’ ihbar sonucu dokuz gün gözaltında tutulması, nezarette müftüler tarafından sorguya çekilmesi, sorgusunun kamuoyuna sızdırılması vb. uygulamaların, ülkenin kültürel zenginlik kaynağı olarak görülmesi gereken Aleviliğe karşı tahammülsüzlüğün dışavurumu olduğu değerlendirilmektedir.
  • Müftülerin, terör örgütüne para vermekle suçlanan hocaları sorgulaması, gözaltı hukukunun yanı sıra insan haklarına aykırıdır. Gözaltı gerekçesiyle dini sorgu birbiriyle çelişmektedir.
  • Dini sorguyla, bağnazlığa karşı Türkiye’nin büyük güvencesi olan Alevilerin sosyal dokusu ve kültürel değerleri hedef alınmış, tutucu bürokrasi üzerinden,  vatandaşlara ortaçağ sopası gösterilmiştir.    
  • Müftü sorgusuyla, Anayasada tanımlanan laiklik ilkesi ayaklar altına alınmış, Anayasal vatandaşlık hakkı yok sayılmıştır.
  • Dönemin Tunceli Müftüsü Mehmet Yağcı’nın (1941), sorgunun perde arkasını  kamuoyuna açıklaması gerektiği düşünülmektedir.  
  • Dönemin Tunceli İl Müftü Yardımcısı ve İl Müftü Vekili Mahmut Karatepe’nin (1959), sorguyla ilgili ayrıntıları kamuoyuyla paylaşması beklenmektedir.   
  • Gözaltının, kentte yaşayan bine yakın öğrencinin Bolu, Düzce, Sakarya, İstanbul, İzmir, Konya vd. kentlerdeki yatılı kurslara gönderilmesi uygulamasının devamı olduğu görülmektedir. Kur’an kursu adı altında toplumun geleneksel değer yargılarıyla çatışmaya zorlanan, bir kâfir bulsak da öldürsek diyecek kadar topluma düşman edilen çocukları davullu zurnalı karşılayan Vali Kenan Güven ve ekibi, suçsuz olduğu bilinen beş yaşlı hocanın şahsında Alevi vatandaşlara gözdağı vermiştir.  
  • Yazılı soru önergesine verilen yanıt, iddianın, İçişleri Bakanlığı  tarafından sorgulanmadığına işaret etmektedir.  
  • Gözaltının, ‘sivil’ ANAP iktidarının ikinci yılında, ülkenin, yasa dışı cemaat ve tarikat  karanlığına sürüklendiği koşullarda gerçekleşmesi, yaşadığımız süreci kavramak bakımından öğreticidir.  

 

21 Temmuz 1985’te haksız yere bileklerine kelepçe takılarak dokuz gün boyunca gözaltında tutulan Düzgün Düzgün, Baki Aydın (Kâtip), Hüseyin Yıldız (Büyük Yıldız) ve Mansur Erdem yıldızlara kavuştu. Onlardan  geriye 84 yaşındaki  Hüseyin Yıldız (Çımoşa’nın  oğlu) kaldı.

41 yaşındayken, bileklerindeki  kelepçeyi sökerek özgürlüğüne kavuşan Mürşit Bava Düzgün,  88 yaşında bileklerine geçirilen kelepçeye de boyun eğmedi. 

Sonsuzluğa uğurlandığında  100 yaşındaydı.

Hiç eğilmedi.  

Bava Düzgün, Büyük Yıldız, Baki Aydın, Hüseyin Yıldız ve Mansur Erdem, başı dik yaşamayı ilke edinmiş Anadolu Erenlerinin temsilcileriydi.

Başı dik yaşadılar…

Peki, 36 yıl önce onlara yaşatılanlardan sorumlu olanlar?  

 (Erzincan Çağlayan, 13 Mart 2021)

 

KATKI SUNANLAR:

Çalışmaya katkı sunan Sayın Ali Ekber Doğan ve  Sayın Hüseyin Dalkılıç’a  yürekten teşekkür ederim.

 

Kaynakça:

Acun, Kamil. (2011).  Tunceli (Dersim), Çağın Polisi, Aralık 2011, Yıl 10, Sayı 120, s. 10.

Cumhuriyet,  9 Temmuz 1985.

Cumhuriyet, 10 Temmuz 1985.

Resmî Gazete, 15 Ağustos 1984, Sayı: 18490.

TBMM Tutanak Dergisi, 17. Dönem, 3. Cilt, 51. Birleşim, 3. Yasama Yılı, s. 627-628,  21.12.1985.

TBMM Tutanak Dergisi, 17. Dönem, 3. Cilt, 51. Birleşim, 3. Yasama Yılı, s. 627-628,  21.12.1985
TBMM Tutanak Dergisi, 17. Dönem, 3. Cilt, 51. Birleşim, 3. Yasama Yılı, s. 627-628, 21.12.1985

 

İçişleri Bakanı Yıldırım Akbulut’un, Tunceli Milletvekili Ali Rıdvan Yıldırım’ın soru önergesine verdiği  yanıt (TBMM Tutanak Dergisi, 17. Dönem, 3. Cilt, 51. Birleşim, 3. Yasama Yılı, s. 627-628,  21.12.1985)
İçişleri Bakanı Yıldırım Akbulut’un, Tunceli Milletvekili Ali Rıdvan Yıldırım’ın soru önergesine verdiği yanıt (TBMM Tutanak Dergisi, 17. Dönem, 3. Cilt, 51. Birleşim, 3. Yasama Yılı, s. 628, 21.12.1985)

 

 

İstanbul Avcılar’da trafik kazası sonucu yaşamını yitiren Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 4. öğrencisi Ahmet Pekin’le ilgili haber (Cumhuriyet, 9 Temmuz 1985)
İstanbul Avcılar’da trafik kazası sonucu yaşamını yitiren Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 4. sınıf öğrencisi Ahmet Pekin’le ilgili Yalçın Çakır imzalı haber (Cumhuriyet, 9 Temmuz 1985)

 

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 4. sınıf  öğrencisi Ahmet Pekin’in, Yalçın Çakır imzalı acı haberi (Cumhuriyet, 10 Temmuz 1985)
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 4. sınıf öğrencisi Ahmet Pekin’in, Yalçın Çakır imzalı acı haberi (Cumhuriyet, 10 Temmuz 1985)

 

 

 

 

 

 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

0
0
0
s2sdefault