ATATÜRK’Ü LİDERLİĞE HAZIRLAYAN KOŞULLAR VE ATATÜRK’ÜN LİDERLİK ÖZELLİKLERİ

 

Hüseyin CANERİK

09  11  09  104

Hatice DAĞTEKİN

09 11.09 109

DERS ÖDEVİ

EYS 501 Liderlik ve Çatışma Yönetimi

Dr. Mustafa FARSAKOĞLU

İstanbul

Maltepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

EYD Tezli YL Programı

Kasım 2009

ÖZET

Bu çalışmayla, Cumhuriyet Devriminin önderi Mustafa Kemal Atatürk’ü liderliğe hazırlayan koşulların irdelenmesi ve Atatürk’ün liderlik özelliklerine ışık tutulması amaçlanmıştır.  Çalışmada, Osmanlı İmparatorluğu’nun özellikle 20. yüzyılın başında geçirdiği ekonomik ve siyasal krizlerin ülkeyi parçalanma noktasına getirmesi, İstanbul Hükûmeti’nin emperyalist işgale tepkisiz kalması ve Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı boğmak amacıyla işgal güçleriyle iş birliği yapmasının, Mustafa Kemal’de, ülkenin birlik ve bütünlüğünün İmparatorluğu yaşatmakla değil ancak savaşla sağlanabileceği düşüncesinin oluşmasına yol açtığı ve liderlik potansiyelinin açığa çıkmasında bu olguların etkili olduğu değerlendirilmektedir. Mazlum ulusların bağımsızlık mücadelelerine esin kaynağı olan Kurtuluş Savaşı’nın ve Cumhuriyet Devrimi’nin önderi, Altı Ok’un mimarı Mustafa Kemal ulusun öz gücüne güvenen, devrimci, aydın, ulusalcı, birleştirici, bağımsızlıkçı, laik, örgütçü nitelikleriyle mazlumlar dünyasında ezilenlerin önünü aydınlatan meşale, Türkiye’nin, karanlığa ve sömürüye karşı direnen uluslara eşsiz bir armağanıdır.       

  Anahtar Sözcükler: Lider, Bağımsızlık,  Ulusal Kurtuluş Savaşı

 

 İÇİNDEKİLER

 GİRİŞ

1.ATATÜRK’Ü LİDERLİĞE HAZIRLAYAN KOŞULLAR

1.1. 20. Yüzyılın Başında Osmanlı İmparatorluğu

1.2. Ömrünü Tamamlayan Feodal İmparatorluk

1.3. Milletin ve Vatanın Bütünlüğünü Korumak İçin Savaşma Zorunluluğu

2. ATATÜRK’ÜN LİDERLİK ÖZELLİKLERİ

2.1. Gericiliğe Ödün Vermeyen Kararlılık

2.2.Milletin Özgücüne Güven

2.3.Örgütçülük

2.4.Devrimcilik

2.5. Halkçılık

2.6. Problem Çözücü Olma

2.7.  Etkili ve Doğru Karar Verebilme

2.8.  Öngörü Yeteneği

2.9.  Gerçekçilik

2.10. Akılcılık ve Bilim Tutkusu

2.11. Laiklik

2.12. Aydın Devlet Adamı

TARTIŞMA

SONUÇ VE ÖNERİLER

KAYNAKÇA

 

GİRİŞ

İngilizce kökenli leader sözcüğünden dilimize uyarlanan lider, sözlüklerde şöyle tanımlanmaktadır: “1.Önder, şef. 2. Bir partinin veya bir kuruluşun en üst düzeyde yönetimiyle görevli kimse.”  (TDK,  2005). “Önder, baş, siyasal parti, sendika, … herhangi bir toplumsal örgüt ya da hareketin yöneticisi.”  (Aşukin ve ark., 1979).

Atatürk, ezilenleri emperyalizme karşı ayaklandıran devrimci bir liderdir. Kitleleri seferber etmedeki olağanüstü başarısı ancak  devrimciliği ile açıklanabilir. Kitleleri büyük tarihsel dönüşümün öznesi yapmayı başaran Atatürk, gerçek bir  lider ve halk önderidir.

Bağımsızlık kavramı Kurtuluş Savaşı’nın parolası niteliğindedir. Ulusal Mücadele, emperyalizme karşı direniş yani ülkemizin tam bağımsızlık mücadelesidir. Mustafa Kemal’in bağımsızlık ve egemenliğe verdiği önem bilinmektedir. Atatürk’ün saltanatla ilgili düşünceleri de buna işaret etmektedişr:

“Egemenlik ve Saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye, ilim gereğidir diye görüşerek, tartışarak verilmez. Egemenlik, Saltanat; kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları, zorla Türk milletinin egemenlik ve saltanatına el koymuşlardı. Bu tasallutlarını altı yüzyıldan beri sürdürmüşlerdi. Şimdi de Türk milleti bu saldırganların hadlerini bildirerek, egemenlik ve saltanatını, isyan ederek kendi eline, fiilen almış bulunuyor.”

Türk Kurtuluş Savaşı yılları, yaklaşık bin yıllık Türkiye tarihinin en önemli dönemidir. Çünkü 1918 yenilgisiyle Türklerin binlerce yıldır süren bağımsız devletler hâlinde yaşama geleneği elinden alınmak, bağımsız yaşama gücü yok edilmek istendi. Türkler, istilacı emperyalistlere karşı silaha sarılarak imparatorluktan ellerinde kalan son topraklarda ellerinde  kalan son topraklarda bağımsız bir devlet kurdular. Ancak böyle bir bağımsızlıktan sonradır ki, modern bir ulusal yaşama geçebildiler. Türk Kurtuluş Savaşı, Türkler için hem bir kurtuluştur, hem de yeniden uyanışın temelidir (Sarıhan, 2006: 13).   

Ulusal Kurtuluş Savaşı, 19. yüzyılın başında emperyalizme karşı verilen ulusal nitelikte ilk bağımsızlık savaşıdır. En önemli özelliği, halka dayanmasıdır. Kurtuluş Savaşı’nın ayırt edici bir niteliği de o gün ülkeyi yönetenlerin işgal güçleriyle işbirliği hâlinde mücadeleyi bastırma girişimlerine karşı da yürütülmüş olmasıdır. Ülkeyi düşmandan temizleme, bağımsız ve egemen bir devlet kurma  mücadelesinin önündeki en önemli engellerden biri de Vahdettin’in kukla yönetiminin kışkırttığı iç ayaklanmalar olmuştur. İktidarı elinde bulunduran gücün, ülke aleyhine, düşmanla yaptığı bu ittifak, tarihimize düşülen acı notlardan biri olmuştur.

            Atatürk’ün liderlik niteliklerini kavramada Çanakkale Zaferi ile Ulusal Kurtuluş Savaşı koşullarının belirleyici olduğu ifade edilebilir. Çanakkale, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın ön cephesi olarak nitelendirilebilir. Başka biçimde belirtmek gerekirse Kurtuluş Savaşı, Çanakkale direnişinin devamıdır. Türk halkının Çanakkale’de başlayan emperyalizmle hesaplaşma mücadelesi  Kurtuluş Savaşı’nda doruğa çıkmış ve zaferle sonuçlanmıştır.  Osmanlı İmparatorluğu’nun  etnik gerekçelere dayandırılan Balkan Savaşlarıyla topraklarını yitirme süreci, 1. Dünya Savaşı’yla,  İmparatorluğu yok olmanın eşiğine getirmiştir. Koltuğunu korumak için yabancı egemenliğine direnmeyen, emperyalizmle ‘uzlaşma’ arayışında olan Padişah’ın, işgal güçlerinin bütün isteklerine kayıtsız koşulsuz boyun eğmesi ülkenin varlığının ancak savaşla korunabileceği düşüncesinin oluşmasına hizmet etmiştir. Mustafa Kemal, ülkenin bütünlüğünün emperyalizmle hesaplaşmadan korunamayacağını ilk gören liderdir. Mandacılığa karşı net tavır alması, işgalin hiçbir biçimde kabul edilemeyeceği konusundaki kararlılığı, direnişi örgütlemek için Samsun’a adım atması, savaş koşullarında Büyük Millet Meclisini (BMM) kurması vb. olgulardan da anlaşılacağı gibi Mustafa Kemal, zor günlerin ve büyük davaların adamıdır. Onun savaş meydanlarında sınanmış liderlik yeteneği, Cumhuriyet Devriminin halkçı, aydınlanmacı, laik kuşaklar yetiştirme başarısıyla çağa damgasını vurmuştur. 

Atatürk’ün liderlik özelliklerini anlayabilmek için 20. yüzyılın başında Osmanlı İmparatorluğu’nun genel durumuna kısaca göz atmak gerekir.

1.ATATÜRK’Ü LİDERLİĞE HAZIRLAYAN KOŞULLAR

1.1. 20. Yüzyılın Başında Osmanlı İmparatorluğu

Batılıların ‘hasta adam’ olarak nitelendirdikleri Osmanlı İmparatorluğu, dış dayatmalarla egemenlik haklarından adım adım vazgeçmiş, parçalanarak dağılma noktasına gelmiştir. İmparatorluğun dış baskıları göğüslemek için verdiği ödünlerin ardı arkası kesilmemiş, her ödün ardından yeni bir ödünü gündeme getirmiştir. Bir devletin en ayırt edici niteliklerinden olan bağımsızlık ve egemenlik haklarından ‘feragat’ etmesi, ancak sömürge kavramıyla açıklanabilir. Osmanlı İmparatorluğu’nu 1. Dünya Savaşı’na sürükleyen siyasal ve ekonomik koşullar, yorgun düşmüş halkı ayağa kaldırarak emperyalizme karşı seferber edebilecek bir liderlik ihtiyacını da beraberinde getirmiştir. Atatürk’ü yaratan, o zorlu koşullardır.    

Atatürk’ü liderliğe hazırlayan, bir anlamda zorlayan koşulları anlamak için 20. yüzyılın başında Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomik ve siyasal durumuna göz atmak gerekir. O dönemde ülkenin genel durumu Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından şu şekilde ifade edilmiştir:

“… Osmanlı Devleti’nin de içinde bulunduğu bağlaşık devletler grubu Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her yanda zedelenmiş, koşulları ağır bir Ateşkes Anlaşması imzalanmış. … ulus yorgun ve yoksul bir durumda. Ulusu ve yurdu Genel Savaşa sürükleyenler, kendi başlarının kaygısına düşerek, ülkeden kaçmışlar. Padişahlık ve Halifelik orununda bulunan  Vahdettin soysuzlaşmış, yalnız kendisini ve tahtını güvenceye bağlayabilmek düşü  arkasında, alçakça yollar araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükûmet güçsüz, onursuz, korkak, yalnız Padişah’ın isteklerine uymuş ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecek herhangi bir duruma boyun eğmiş. Ordunun silah ve cephanesi alınmış ve alınmakta.” (Velidedeoğlu,1996:35).

Mustafa Kemal’in, günümüzde,   Osmanlı İmparatorluğu’nun ihanet içindeki yöneticilerini çeşitli gerekçelerle aklamaya çalışanlara daha o yıllarda verdiği bu yanıt, Kurtuluş Savaşı’ndaki ‘ikili iktidar’ (BMM-İstanbul Hükûmeti)  mücadelesi hakkında önemli ipuçları vermektedir.  Ankara’da şekillenen yeni iktidar işgal güçleriyle boğuşurken, İstanbul düşmanla iş birliği içinde ulusal direnişe önderlik eden Ankara’yı boğmaya çalışmaktadır. Atatürk başta olmak üzere Ulusal Mücadele’nin önderleri hakkında verilen ölüm fetvaları, gerici ayaklanmaların örgütlenmesi vb. örnekler bu konuya verilebilecek örneklerden sadece birkaçını oluşturmaktadır. .

 

1.2. Ömrünü Tamamlayan Feodal İmparatorluk

Üretim ilişkilerine ayak bağı olan bir sistem yapay solunum cihazına bağlansa da yaşamını sürdüremez. Toplumsal sistemler belli üretim ilişkileri içinde var olurlar. Toplumsal sınıflardan bağımsız bir sistem olamayacağına göre sınıflar üstü bir yönetim anlayışı da yoktur.  Her devlet örgütlenmesi belli toplumsal kesimlere dayanır ve onların çıkarlarını esas alır. Osmanlı İmparatorluğu, feodal bir imparatorluktu. 1789 Fransız Devrimi’yle başlayan ve zamanla bütün dünyaya yayılan milliyetçi akımlar, feodalizmin tasfiyesini gündeme getirmiştir. Üretimin gelişmesine engel olan feodalizmin tasfiyesi kaçınılmaz olmuş, uluslaşma süreciyle birlikte ulusal devletler kurulmaya başlanmıştır. Koşullar, toplumun gereksinimlerine yanıt vermeyen feodalizmi tasfiyeye zorlamıştır. Feodal sınıfların tarihin sahnesinden çekilmesiyle birlikte ulusal pazarlar kurulmuş, güçlü ulusal devletlerin temelleri atılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun kaderini bu tarihsel gerçeklerden bağımsız olarak ele almak bilimsel bir yaklaşım değildir. 

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu işte bu koşullarda anlam kazanmaktadır. Ömrünü tamamlamış feodal devlet dayandığı toplumsal sınıfla yani feodalizmle birlikte tarihin sahnesinden çekilmiştir.  Atatürk, Balkan Savaşları’nda kan kaybeden, 1. Dünya Savaşı sonrasında ordusunun elinden silahlarını alacak kadar[1] tükenmiş, parçalanmış bir devletin yaşatılamayacağını önceden kestirebilme yeteneğini göstermiştir.

1857 yılında Gonçarov tarafından kaleme alınan, Rus feodalizminin can çekişinin ustaca işlendiği Oblomov’da, yaşamını tamamlamış sistemin ‘uyuşukluğu’  Oblomov’un kişiliğinde somutlaştırılmaktadır (Yalçın, 2004:16).

 

 

1.3. Milletin ve Vatanın Bütünlüğünü Korumak İçin Savaşma Zorunluluğu

Osmanlı İmparatorluğu’nun 1. Dünya Savaşı’na sürüklenmesi,  çeşitli eleştirilere yol açmıştır.  Bu eleştirilere göre, Osmanlı Devleti eğer savaşa girmemiş olsaydı parçalanması söz konusu olmazdı. Savaş gücünü önemli ölçüde yitirmiş, iç sorunlarla boğuşan ve ekonomik çöküntü yaşayan bir devletin savaşa girmesi ilk bakışta bu görüşlere haklılık kazandırabilir. Ne var ki olgular farklı bir gerçeğe işaret etmektedir. Emperyalistlerin, vatan topraklarını paylaşma konusunda aldıkları kararlar, Osmanlılar savaşa sürüklenmeseydi yine uygulanacaktı. Türkiye, Çanakkale zaferiyle,  Anadolu’ya adım adım yaklaşmayı planlayan yayılmacı güçleri yenilgiye uğratarak zaman kazanmıştı. Daha yalın biçimde belirtmek gerekirse işgal güçleri ülkemizi parçalamaya karar vermişlerdi. Türkiye ancak savaşılarak korunabilirdi; vatanın bağımsızlığı ve ulusun birliğini sağlamak için savaşmaktan başka bir yol bırakılmamıştı. Bu durumda  ülke bütünlüğünü korumak amacıyla silaha sarılmaktan başka bir seçenek yoktu.  Kurtuluş Savaşımız,  bu zorunluluğun bir sonucu olarak gündeme geldi. Ulusal Mücadele’nin  iki önemli  boyutu bulunmaktadır. Bunlardan birincisi,  işgal güçlerinin denize dökülmesidir. İkinci önemli boyut ise Türkiye’nin uluslaşma sürecinin hız kazanmasıdır. Bu süreç,ümmetten ulusa geçiş süreci olarak da adlandırılabilir. Emperyalizmin etnik ya da dinsel kışkırtıcılığına Türkiye halkı, Mustafa Kemal’in önderliğiyle,  ulusal bütünlüğünü sağlayarak yanıt vermiştir.  Bu yönüyle Cumhuriyet Devrimi,  Türk ulusunu yaratma devrimidir. Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndaki başarısının temelinde emperyalizmin bölmeye çalıştığı Türk halkını birleştirme olgusu yatmaktadır.

Mustafa Kemal’in direnişi örgütlemek için ilk kongreyi Erzurum’da, daha sonra ise Sivas’ta toplaması bu açıdan önem kazanmaktadır. Düşmanla topyekûn bir mücadeleye girişmek için ulusu birleştirme çabası, Mustafa Kemal açısından stratejik önem taşımıştır.

Emperyalizm, ülkemizi bugün de benzer yöntemlerle parçalamaya çalışmaktadır. Mustafa Kemal’in birleştirici ve bütünleştirici tutumunun bugün de yaşamsallığını koruduğu rahatlıkla söylenebilir.   

 

2. ATATÜRK’ÜN LİDERLİK ÖZELLİKLERİ

2.1. Gericiliğe Ödün Vermeyen Kararlılık

Cumhuriyet Devrimi pratiğini ve Atatürk’ü anlamada en önemli ölçütlerden biri de gericiliğe karşı alınan tavırdır.  Emperyalizmin mazlum milletleri parçalama stratejisinde temel dayanağı irticadır. Günümüzde küreselleşme olarak ifade edilen, ulusal devletlerin bölünmesi sürecinde kışkırtılan mikro milliyetçilik ve irtica,  emperyalizmin, mazlum milletlerin birlik ve bütünlüğünü bozmak ve bağımsızlık mücadelelerini bastırmak amacıyla yürüttüğü saldırgan politikaların en büyük destekçisi konumundadır. Kurtuluş Savaşı’nın yabancı işgalcilere karşı verilen mücadeleden ibaret olmadığı bilinmektedir.  Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı sadece işgal güçlerine karşı değil, işgal güçleriyle iş birliği yapan gerici ayaklanmalara karşı verilmiştir. Cumhuriyet Devriminin kurucusu, en kötü koşullarda bile dış destekli gerici kalkışmalara göz açtırmamıştır.

Saltanat’ın kaldırılması sırasında Mecliste yaşanan tartışmalara verdiği yanıt Atatürk’ün kararlılığını göstermektedir:

“Efendim, egemenlik ve sultanlık hiç kimse tarafından hiç kimseye, bilim icabıdır diye, görüşmeyle tartışmayla verilemez. Egemenlik, sultanlık kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları, zorla Türk milletinin egemenlik ve sultanlığına el koymuşlardı; bu tasallutlarını  altı yüzyıldan beri sürdürmüşlerdi. Şimdi de, Türk milleti bu saldırganların hadlerini bildirerek, egemenlik ve sultanlığını başkaldırarak kendi eline, bilfiil almış bulunuyor. Bu bir olup bittidir.Söz konusu olan; millete sultanlığını bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız sorunu değildir.Mesele zaten olup bitmiş bir gerçeği açığa vurmaktan ibarettir. Bu, behemehal olacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes meseleyi tabii görürse, düşünceme göre çok iyi olur. Aksi takdirde, gerçek yine usulü dairesinde, belirtilecektir. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir.”  (Kınross, 1990: 410)

29 Aralık 1930’da Menemen’de Derviş Mehmet ve arkadaşlarının başlattığı gerici ayaklanmada yedek subay öğretmen Kubilay’ın başının kesilerek şehit edilmesine kasaba halkının kayıtsız kalmasına Atatürk şu sözlerle tepki göstermiştir: “Bu Cumhuriyetin ve bizim başımızı kesmektir. Bundan bütün Menemen sorumludur. Bu kasaba ‘Vilmodit’ –kasabanın boşaltılarak yakılması-  ilan edilmeye müstahak olmuştur.” (Özalp, 1992: 47).  Mustafa Kemal, gericilikle hiçbir zaman uzlaşmayan ve ödün vermeyen liderlik yeteneğine sahiptir.

1909’da İstanbul’da yaşanan 31 Mart gerici ayaklanmasını bastıran Hareket Ordusu’nu kurma fikri Mustafa Kemal’e aittir (Özalp, 1992: 3).

Cumhuriyet Devrimi aynı zamanda ortaçağ kurumlarıyla hesaplaşma devrimidir. Egemenlik yetkisinin ‘gökyüzünden’ indirilerek halka verilmesi sürecinin başarıya ulaşması büyük toplumsal dönüşümler gerektirir. Mustafa Kemal, bu sürecin başarısı için büyük mücadele vermiştir. Devrimin önderi, Cumhuriyeti yaşatacak yeni kuşakların yetiştirilmesine büyük önem vermiştir. Bu nedenle ‘kulluk’ mantığıyla yetişen insanlar yerine başı dik, özgür yurttaşların yetiştirilmesi amaçlandı. Öğretmenliğin kutsal bir meslek olarak görülmesi, eğitim ve öğretim hizmetlerine önem verilmesi bu düşüncenin bir ürünüdür. Ulusal ve bilimsel eğitim için yoğun çaba harcanması, yurttaşlık bilincinin geliştirilmesi, toplumcu düşüncelere değer verilmesi vb. uygulamalar, Cumhuriyetin aydınlanmaya ne kadar önem verdiğini göstermektedir.

Atatürk’ün aydınlanmayla ilgili görüşlerini anlamak için hukuk alanında yapılan devrimlere de göz atmak gerekir.  Medeni Kanun, Kemalist Devrimin önemli bir atılımıdır.  Adı geçen Yasa gerekçelerindeki ifadeleri günümüz devlet yöneticilerinden duymak olanaklı değildir.  17.02.1926 tarihli Medeni Kanun’un gerekçesi Mahmut Esat Bozkurt tarafından okunmuştur. Söz konusu  Yasa’nın  gerekçesinde şu görüşler yer almaktadır:

“Dinler bütün toplumsal geriliğin başlıca nedenidir. Yasaları dine dayanan devletler, kısa bir zaman sonra memleketin ve milletin isteklerini tatmin edemezler. Çünkü dinler, değişmez hükümler ifade ederler. Hayat yürür, ihtiyaçlar sürekli değişir, din kanunları, mutlaka ilerleyen hayatın huzurunda şekilden ve ölü kelimelerden fazla bir değer, bir anlam ifade etmezler. Değişmemek, dinler için bir zorunluluktur. Esaslarını dinlerden alan yasalar uygulanmakta oldukları toplumları, indikleri ilkel devirlere bağlarlar ve gelişmeye engel belli başlı etken ve unsurlar sırasında bulunurlar.”  (İlsever, 1997: 51).

 2.2.Milletin Özgücüne Güven

Atatürk’ün en önemli özelliklerinden biri de milletin öz gücüne duyduğu güvendir. Bu güven duygusu, en zor koşullarda bile umudunu korumasında etkili olmuştur. Emperyalist işgale karşı duyduğu tepkiyi ifade ettiği “Geldikleri gibi giderler”  özlü sözünden de anlaşılacağı gibi Gazi,  her dönem ulusuna güvenmiş ve ulusun o büyük gücünü seferber ederek başarılı olmuştur.  Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın başında yapılan bir toplantıda dile getirdiği düşünceler, bu gerçeği kanıtlar niteliktedir. Bayar’a göre (1997: 129) Mustafa Kemal Erzurum’da bulunduğu günlerde gizli bir toplantı yapar. Toplantıya şu isimler katılır:  15. Kolordu Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa,  Hüseyin Rauf Bey,  Erzurum Valisi  Münir Bey, eski Bitlis Vali Mazhar Müfit  Bey(Kansu),  eski İzmit Mutasarrıfı  Süreyya Bey (Yiğit), Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanı Kâzım Bey, Kurmay Binbaşı Hüsrev Bey (Gerede),  Doktor Binbaşı Refik Bey (Başvekil Refik Saydam). Mustafa Kemal, bu toplantıda tarihi öneme sahip şu konuşmayı yapar:

“Önemli bir vatan ve millet davasına atılıyoruz. Bütün bir milletin maddi ve manevi seferberliği ve mücadelesi, savaşması ve muzaffer olması lazımdır. Böyle muazzam bir dava gizlice görülemez ve yürütülemez. Millet davası ancak millet huzurunda görülüp yürütülebilir. Bunun için de ortaya çıkmak,  meydana atılmak, bir millet ferdi olarak çalışmak icap edecektir.”  (Bayar, 1997: 131).  

Atatürk’ün bu ifadelerinde milletin maddi ve manevi bütün gücünün seferber edilmesi,  tehlikeleri göze alma, milletin davası için atılganlık vb. noktalar öne çıkmaktadır. Erzurum Kongresi’nin henüz toplanmadığı bir sırada yapıldığı anlaşılan bu konuşma,  Mustafa Kemal’in önderlik ettiği Ulusal Mücadele’nin gereksinimleri ile ilgili öngörülerinde ne kadar gerçekçi olduğunu ortaya koymaktadır. Liderleri sıradan insanlardan ayıran özelliklerin başında geleceği görmektir.

Mustafa Kemal, Ordu Müfettişliğinden istifa ettiğinde ulusuna duyduğu güveni şu sözlerle ifade eder:

“Ordu Müfettişliğinden istifa edip de basit bir vatandaş olarak milletim ve vatanım için çalışmaya başladığım gün, bütün bir düşman dünya içinde,  kendimi en kuvvetli bir adam olarak buluyordum. Bu kuvveti bana, Türk ulusu davasının büyüklüğü ile, vicdanım veriyordu.”   (Bozkurt, 1995: 108).

 2.3.Örgütçülük

Cumhuriyet Devriminin önderi, öğrencilik yıllarında da ülke sorunlarına duyarsız kalmamış,  okul sıralarındayken öğrenme ve araştırma tutkusuyla dikkat çekmiştir. 1905 yılında Kurmay Okulundan yüzbaşı olarak mezun olduğunda siyasal eylemlerini arkadaşlarıyla birlikte Beyazıt’ta kiraladığı bir evde sürdürüyordu. Aslında bu, dertleşmekten ve âdet olduğu üzere Sultan’ı kötüleyip şimdi bir kitaplığı dolduracak kadar çoğalan ‘yasak’ kitapları okumaktan ileri geçmiyordu. Aralarında Harbiyeden kovulmuş bir genç de bulunuyordu. Bu genç, onları Saray’a jurnalleyerek yakalattı. Mustafa Kemal, Ali Fuat ve iki yüzbaşı arkadaşları tutuklanır (Kınross, 1990: 36).

Mustafa Kemal, 1906 yılında, sürgün olarak bulunduğu Şam’da arkadaşlarıyla birlikte Vatan  adlı gizli bir dernek kurar. Yafa, Kudüs ve  Beyrut’ta derneğin şubelerini kurar.  O tarihte ölümden söz eden arkadaşlarına şunları söyler:

“Amacımız ölmek değil, ihtilali başarıya ulaştırmak ve düşüncelerimizi gerçekleştirmektir. Bunları benimsetmek için de yaşamak zorundayız.” (Kınross, 1990: 41).

Vatan ve Hürriyet  adıyla genişletilen Vatan derneğinden sonra Mustafa Kemal   İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne üye olur. Ulusal Mücadele tarihimiz Mustafa Kemal’in örgüt kurma pratiğinin en somut örneğidir.

Mustafa Kemal’in örgütçülüğü, onu herhangi bir aydın ya da askerden ayırt eden belirgin özelliklerden biridir. O, bilgiyi dünyayı değiştirmek amacıyla maddi güce dönüştürme başarısını göstermiştir ki, bu da örgütlü mücadeleyle olanaklı olmuştur. Kitleleri bağımsızlık uğruna ölüme bile ikna edebilme yeteneği, Mustafa Kemal’in liderlik gücünü ve antiemperyalist savaşta kazandığı zaferin şifresini vermektedir.  

Prof Dr. Cahit Tanyol, Atatürk İhtilali adlı esere yazdığı ön sözde Atatürk’ün örgütçü kişiliği ile ilgili dikkat çekici bir bilgiyi aktarmaktadır. Tanyol, 1917 Sovyet Devriminin önderi ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)nin kurucusu Lenin’in Atatürk hakkındaki görüşlerini, Sovyet elçisi S.İ. Aralov’un  17 Şubat 1967 tarihli  Cumhuriyet  gazetesinde yayımlanan Türkiye Hatıraları’na dayanarak şöyle aktarmaktadır:

“Mustafa Kemal Paşa tabii ki sosyalist değildir. Ama görülüyor ki iyi bir teşkilatçı, … kabiliyetli bir lider. Millî burjuva ihtilalini idare ediyor. Ona, yani Türk milletine yardım etmemiz gerekiyor.”  (Bozkurt, 1995: 27)

 2.4. Devrimcilik

Atatürk’ün başarılı bir lider oluşunda belirleyici ögelerden biri de devrimciliğidir. Devrimcilik, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda  en etkili yöntemlerden biri olarak kabul edilmektedir. Devrimcilik toplumun dönüştürülmesinde, bilimsel ve toplumsal atılımlarda önemli bir işleve sahip olmuştur. Atatürk’ün devrimci olmasındaki ana etkenin, egemenlik ve toprak bütünlüğünün ancak büyük alt üst oluşlarla yani devrimle korunabileceği düşüncesi olduğu değerlendirilmektedir.  6 Ok’tan birinin Devrimcilik olması ve  Atatürk’ün Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Devletçilik, Laiklik, Halkçılık ilkeleriyle birlikte 1937 yılında T.C Anayasası’na girmesi de göstermektedir ki  devrimcilik Atatürk’ün önemli özelliklerinden biridir. Atatürk’ü devrim ya da devrimcilikten soyutlayarak değerlendirmek gerçekçi değildir.

 2.5. Halkçılık

Türkiye Cumhuriyeti’nin temel karakterlerinden biri de halkçılıktır. Halkçılık, Cumhuriyeti halkla buluşturan niteliği ile önemli bir işlev görmüştür. Ahmad  (1986: 219),  Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri’ndeki “Zannederim bugünkü mevcudiyetimizin asli mahiyeti milletin genel eğilimini ispat etmiştir, o da halkçılıktır ve halk hükümetidir. Hükümetlerin halkın eline geçmesidir. … Bizim bakış açımız ki, halkçılıktır, kuvvetin, kudretin, hakimiyetin, idarenin doğrudan doğruya halka verilmesidir, halkın elinde bulundurulmasıdır.”  sözlerini aktardıktan sonra şu saptamayı yapmaktadır. “…Siyasal ortamda halk ve halkçılık terimlerinin kullanılması, başlı başına devrimci bir şeydir.”     Atatürk’ün, Cumhuriyeti kimsesizlerin kimsesi biçiminde tanımlaması da   Devrimin halkçı niteliğine yapılan vurgu olarak görülmektedir.   

 2.6. Problem Çözücü Olma

Ulu Önder'in yukarıdaki yazılardan da anlaşıldığı gibi problemin farkında olması ve akılcı bir şekilde çözüm yolları araması sonunda başarıyı yakalayabilmesinin en büyük nedenlerinden birisidir. 20. yüzyılda ülkenin içinde bulunduğu durumun nedenlerini ve neler yapılabileceğini çeşitli yollarla inceleyerek en doğru kararlar alması gerektiğinin farkında olarak ve bu aldığı kararlarında uygulama aşamasını düşünerek hareket etmiştir. Atatürk'ün kendi sözleriyle problem çözme becerisinin önemini anlayabiliriz.

“Zorlukları çözen kimse olmak isteyenlerin ilk yapacakları, olayların içyüzünü bilip, ona uymak olmalıdır.”

“ Biz teori ve laf yerine iş yapmayı tercih ettik”.

“Tatbik eden, icra eden, karar verenden daima daha kuvvetlidir.”  

 “ Başladığım işi bitirmeliyim.”

 2.7.  Etkili ve Doğru Karar Verebilme

Liderliğin en önemli özelliklerinden birinin karar verme sürecindeki tutumu olduğu çeşitli kaynaklarda belirtilmektedir.  Hızlı, etkili ve doğru karar verme konusunda Atatürk’ün son derece başarılı olduğu önderlik ettiği Devrimi başarıya ulaştırmasından da rahatlıkla anlaşılabilir. Atatürk'ün aşağıdaki kendi sözleriyle kararlarının belli ve karar verdikten sonra ise uygulamadaki net tavrını kendi sözleri ile göreceğiz:

          “Her şey düşünülmüştür. En basit zannedilen tedbirler dahi gözden kaçırılmamış olarak alınmıştır. Bu dakikada siz de düşünürsünüz ki bir kararım varken niçin tatbik etmiyorum? Ben de hemen söyleyeyim ki ağır ve katı bir kararın doğruluğuna inanmak için vaziyeti her köşesinden mütalaa etmek lazımdır. Ağır ve kati bir karar tatbik edilmeye başlandıktan sonra keşke bu tarafı düşünmeseydim, belki bir çıkar yol bulabilirdik gibi tereddütlere yer kalmamalıdır. Böyle bir tereddüt karar sahibinin vicdanında kanayan bir nokta olur ve onu yaptığının doğruluğundan şüpheye düşürür. Bundan başka, beraber çalışacak olanlar yapılanlardan başka bir şey yapılmak ihtimali kalmadığına inanmalı idiler.”

 2.8.  Öngörü Yeteneği

 Atatürk’ün sadece hayalleri değil, gerçekçi hedefleri ve bu hedeflere ulaşma öngörüsü vardı. Öngörü yeteneği, hedeflerin gerçekleştirilmesinde kendisine güven duymasını sağlardı. İçinde bulunduğu zor koşullar, özgüveninden dolayı,  onu umutsuzluğa sürüklemezdi. Bu yapısı; ulusuna ve tarihine duyduğu inancın, ilerlemenin en büyük itici gücü oldu. İlerlemenin sınırının olmadığını, geçmişe değil, geleceğe bakmanın önemi Atatürk’ün sözlerinden daha iyi anlaşılmaktadır:  

   “Benimle birlikte yola çıkanlar, kendi görüş ufuklarının sonuna gelince birer birer beni bıraktılar.”

Ufuklara kadar yürüyoruz, onun ötesini görmeye çalışıyoruz.”

 “Medeniyet yolunda başarı yeniliğe bağlıdır. hayat ve yaşayışa hakim olan kanunların, zaman ile değişmesi, gelişmesi ve yenileşmesi zaruridir.”

“Milletimiz mazisinden değil, artık istikbalinden sorumludur.”

“ Ancak kendinden sonrakileri düşünebilenler, milletlerini yaşamak ve ilerlemek olanağına eriştirebilirler.”

 2.9.  Gerçekçilik

Ünlü alman şairi ve yazarı Johann Wolfgang von Goethe ''...Deha için gerekli ilk ve en son şey gerçeğe duyulan aşktır...''der. Dâhilerle ilgili bu tanım, hiç kuskusuz, Atatürk'ün niteliklerine de uygundur.  Atatürk, büyük bir dehadır ve gerçek ne kadar acı olursa olsun, olduğu gibi kabul edilmelidir diyecek kadar, gerçeğe tutkundur.

Atatürk hiçbir zaman hayalci olmamış, hayal peşinde koşmamıştır. Bununla beraber sağlam kararlara varabilmek için, durum değerlendirmelerinde her ihtimalin üzerinde durmuştur. Bu da hayalen zengin olmayı gerektirir. Yukarıda ki sözlerden bir nokta üzerinde durmak gerekir. Atatürk gerçekçi olduğu kadar idealisttir. Uğruna hayatını bile feda edebileceği değerlerin varlığına inanır. Ulusumuzu egemenliğe ve bağımsızlığa kavuşturan bağımsızlık duygusu bu inançlardan kaynaklanır. (Erginsoy, 1993).

Atatürk’ün gerçekçilikle ilgili  bazı özdeyişleri:

“Gerçekler ne kadar acı olursa olsun, olduğu gibi kabul edilmelidir.”

“Biz ilhamımızı gökten ve gaipten değil doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz. Bizim yolumuzu çizen içinde bulunduğumuz yurt bağrından çıktığımız Türk milleti ve de bir milletin tarihinin bin bir facia ve ızdırap kaybeden yapraklarından çıkardığımız neticelerdir.”

  2.10.  Akılcılık ve Bilim Tutkusu

Erginsoy’a göre (1993:27) Atatürk akılcılığa ve bilime çok önem verirdi. Atatürk'ün başarısında en büyük etkenlerden birisi hiç kuskusuz bütün düşünce ve davranışlarında aklın, bilimin ve sağduyunun önder olmasıdır. Çünkü Atatürk'e göre ''Akıl ve mantığın halledemeyeceği mesele yoktur'' ve ''Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.''

Yukarıdaki sözlerden anlaşılacağı gibi Atatürk’ün yüce Türk milletine bıraktığı manevi miras akıl ve bilimdir.  Aşağıdaki sözleri Cumhuriyet Devriminin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümsüzleştirmiştir:       

 Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum.  Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonrakiler bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında belki amaçlara tümüyle eremediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilimi rehber edindiğimizi tasdik edecekler. Zaman süratle ilerliyor; milletlerin, toplumların, kişilerin, mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişmesini inkâr etmek olur.   Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse manevi mirasçılarım olurlar.

2.11. Laiklik

Mustafa Kemal’in laik devlet adamı olmasında, egemenliğin kayıtsız ve koşulsuz  ulusa devredilmesi düşüncesi rol oynamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin temel yapıtaşlarından biri olarak kabul edilen laiklik,  ülkenin bağımsızlığı ve egemenliği çerçevesinde anlam kazanmaktadır. Nitekim Türkiye’nin dışa bağımlı olduğu yıllarda laiklikten çok ödün verilmiştir. Şöyle de ifade edilebilir: Türkiye’nin bağımsızlığı ile laiklik arasında doğrudan bir ilişki söz konusudur. 1950’li yıllardan itibaren hız kazanan Amerikan eksenli dış politika süreci, ortaçağ ilişkilerinin yeniden canlandırılmasına zemin hazırlamış ve günümüzde Cumhuriyetin varlığını tehdit eder hâle gelmiştir.

Kemalist Devrimin laiklik tanımı, din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılması biçiminde özetlenebilir. Bütün toplumsal ilişkilerin sosyal-ekonomik temele dayandırıldığı Kemalist Devrim, çağdaşlığın en büyük güvencesi olmuştur.

Kemalist Devrimin uygulamaları, temel belgeleri ve eğitim politikası laiklik anlayışı hakkında herhangi bir kuşkuya yer bırakmayacak kadar açıktır. Örneğin 1931–1941 yıllarında liselerde okutulan dört ciltlik Tarih ders kitapları, bugün bile özlem duyulan bilimsel bir yaklaşımın ürünüdür. Söz konusu kitapların hazırlanmasında Atatürk’ün katkı sunduğu bilinmektedir.

     Kemalist Devrim’in Öğretim Birliği Yasası, Medeni Kanun vb. alanlarda yaptığı devrimler de göstermektedir ki Cumhuriyet, tarihimizdeki en büyük toplumsal sıçramadır. 

 2.12. Aydın Devlet Adamı

Devrimci bir lider, başarılı bir asker olan Atatürk aynı zamanda önemli bir düşünürdür.   Aydı ve düşünür olması, Gazi’yi günümüz devlet adamlarından ayıran özelliklerin başında gelmektedir. Atatürk, bugün Matematikte kullandığımız dikey üçgen, dörtgen, beşgen, boyut, açıortay, yarıçap vb. sözcüklerin de mimarıdır. Matematik terimlerinin toplandığı Geometri adlı kitabı 1937’de yayımlanmıştır.

Atatürk, Türk Tarihinin Ana Hatları kitabı başta olmak üzere, çok sayıda kitabın hazırlanma sürecinde  etkin rol almıştır. 1931–1941 yıllarında liselerde okutulan Tarih ders kitapları da Atatürk’ün yaptığı ek ve düzeltmeleri içermektedir.

Mustafa Kemal’in Türk Dil Kurumu (TDK) ile Türk Tarih Kurumu (TTK)nun kuruluşuna önderlik etmesi, okuma ve yazma seferberliğini başlatması, feodalizmin tasfiyesine çalışması vb. olgular, onun sadece düşün adamlığı ile  değil aynı zamanda eylemci kişiliğiyle açıklanabilir.

 TARTIŞMA

Cumhuriyet Devriminin önderi Mustafa Kemal Atatürk’ü liderliğe hazırlayan koşulların başında Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanma süreci gelmektedir. Ülkenin bağımsızlığını ve vatanın bütünlüğünü koruma konusunda acze düşen İmparatorluk, yeni bir devletin doğuşuyla birlikte tarihe karışmıştır. Mustafa Kemal, yaşamını tamamlamış İmparatorluk yerine bağımsız ve egemen bir devletin kurulması gerektiğini çok genç yaşlarda kavramıştır. Mustafa Kemal’in iyi bir lider oluşunda söz konusu koşulların etkili olduğu değerlendirilmektedir. Devrimci, halkçı, örgütçü, birleştirici, aydınlanmacı Mustafa Kemal’in en büyük eseri olarak nitelendirdiği Cumhuriyet, günümüzde ağır tehdit ve saldırılarla karşı karşıyadır.  Ulusumuzun birlik ve bütünlüğü, yurdumuzun bağımsızlığı tehlikededir. Mustafa Kemal’in uğruna kendini adadığı değerlerimiz yok edilmek istenmektedir. Günümüzde Atatürkçülük, Cumhuriyetin ayakta kalabilmeyi başarmış kurumlarını yaşatmak ve Atatürk’ün tam bağımsız Türkiye’sini yeniden inşa etmek demektir. Türk ulusu, varlık ve bütünlüğünü korumak için daha çok cesur olmak  zorundadır. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın fedakârlık ve yurda  adanmışlık ruhuna bugün de ihtiyaç duyulmaktadır. Atatürk’ü liderliğe hazırlayan o zorlu koşullar, bugün de yüce ulusumuzu göreve çağırmaktadır.

 SONUÇ VE ÖNERİLER

Liderlik somut koşulların ve tarihsel zorunlulukların ürünüdür.

Mustafa Kemal’in liderliğinde, parçalanan Osmanlı İmparatorluğu’nun o zorlu koşullarının etkili olduğu değerlendirilmektedir.

Atatürk’ün antiemperyalist kişiliğinin biçimlenmesinde Çanakkale direnişinin özel önem taşıdığı söylenebilir.

Atatürk devrimci, laik, örgütçü, halkçı, gericiliğe ödün vermeyen aydınlanmacı, bağımsızlıkçı, birleştirici özellikleriyle günümüz Türkiye’sinin ihtiyaç duyduğu ulusal liderdir.

Mustafa Kemal’i herhangi bir aydından ayıran en belirgin yönü örgütlü mücadeleye verdiği önemdir. 

Atatürk, varlık ve bütünlüğünü savaşarak korumak zorunda bırakılmış bir ulusun ezilen dünyaya en büyük armağanıdır.

 Kaynakça

Ahmad, F. (1986). İttihatçılıktan Kemalizme. İstanbul: Kaynak Yayınları.

Anonim. (2000). Tarih 1. Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri (1931-1941). İstanbul: Kaynak Yayınları.

Anonim. (2001). Tarih 3. Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri (1931-1941). İstanbul: Kaynak Yayınları.

Anonim. (2001 a). Tarih 4. Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri (1931-1941). İstanbul: Kaynak Yayınları.

Anonim. (2005). Tarih 2. Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri (1931-1941). İstanbul:

Kaynak Yayınları.

Aşukin, N.S., Putırskiy, N.P., Veber, A.B, Davıdov, A.A., İlina, İV., Kirillova, L.V., Lehin, İ.V., Lukovtseva, İ. İ., Struve, M.E., Yunin, M.M. (1979). Politika Sözlüğü. İstanbul: Sosyal Yayınlar.

Bayar, C. (1997). Ben de Yazdım. Millî Mücadeleye Gidiş C. 8. İstanbul: Sabah Kitapları.

Bozkurt, M.E. (1995). Atatürk İhtilali. İstanbul: Kaynak Yayınları.

Erginsoy, C. (1993). Atatürk ve Gerçekçilik.  Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi.Cilt:ıx Dergi:27.  http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=530 (Erişim: 21.11.2009, 11.40).

İlsever, F. (1997). Cumhuriyet Devrimi Kanunları/Emperyalizme ve Şeriatçılığa Teslim Edilmeyecek Mevziler. İstanbul: Kaynak Yayınları.

Kınross, L. (1990). Atatürk. Bir Milletin Yeniden Doğuşu (11. Basım).  İstanbul: Altın Kitaplar.

Özalp, K., Özalp, T. (1992). Atatürk’ten Anılar. Ankara: Türkiye İş Bankası Yayınları, Genel Yayın Nu:317, Atatürk Dizisi: 29.

Sarıhan, Z. (2006). Kurtuluş Savaşı Kadınları (Yunus Nadi 2006 Sosyal Bilimler Ödülü). Ankara: Cem Web Ofset  San. Tic. Ltd. Şti.

TDK.  (2005). Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük. Ankara: 4. Akşam Sanat Okulu Matbaası.

Velidedeoğlu, H.(1996).Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Söylev, Cilt:1–2. İstanbul: Çağdaş Yayınları.

Yalçın, H. (2004). Romanda Aydın Tipleri. İstanbul: Kaynak Yayınları.

Erginsoy,C.(1993). Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi.Cilt:ıx Dergi:27. http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=530  (Erişim: 21.11.2009, 18.50).

Baykal,A.(1999). Atatürk'ün Liderlik Sırları. İstanbul:Sistem Yayınları.

Özdemir, H. (2006).Atatürk'ün Liderlik Özellikleri. İstanbul: Remzi Kitabevi

Bahadır, B. (2002). Mustafa Kemal Atatürk, Söylev. İstanbul: Kum Saati Yayınlar

Tütengil,C. (2009). Atatürk'ü Anlamak ve Tamamlamak.    İstanbul: İş Bankası Yayınları.

 

 

[1]                30 Ekim 1918, Mondros Ateşkes Antlaşması

 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

0
0
0
s2sdefault