ÖZET

 Öğretmen sorunlarının Türkiye’nin genel sorunlarından ayrı bir biçimde ele alınarak kavranması pek mümkün görünmemektedir.  Sorunları sosyo-ekonomik yapıdan bağımsız bir biçimde ele almak,  kavram kargaşasına yol açmakta ve pratik bir yarar sağlamamaktadır. Ulusal devletin hedef alındığı günümüz koşullarında eğitimde büyük bir tasfiye yaşanmaktadır. Yabancı dille eğitim, eğitimin ulusalcı niteliklerinden arındırılması, vatansızlığın kutsanması, öğretmenlik mesleğinin taşeronlaştırılması; eğitim yönetiminin yerelleşme adı altında cemaat, mezhep, etnik vb. odaklara devredilmesi girişimi Türkiye’nin ulusal devlet yapısına zarar vermektedir. Öğretim Birliği Yasası,  öğrenciler arasında duygu ve düşünce birliği (vatan sevgisi, vatandaşlık bilinci, Atatürk devrimlerine bağlılık vb.)  sağlayan en önemli Devrim Kanunlarımızdan biridir. Türkiye ulusal eğitim davası Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı,   kendisini vatanına adayan,  milletini özünden çok seven, ülkesi için her tür fedakârlığı yapmaya hazır, laik ve bilimsel düşünceyi esas alan halkçı öğretmenlerle başarıya ulaşabilir. 

 

GİRİŞ

Ulusal Devlet=Ulusal Eğitim

Ulusal devlet varsa, ulusal eğitim de var demektir. Şöyle de ifade edilebilir: Ulusal eğitimsiz bir ulusal devlet düşünülemez.   Her ulusal devlet kendisine uygun bir ulusal eğitim modeli yaratır. Türkiye ulusal eğitim modeli özgündür; taklit, çalıntı, ithal değildir. Kemalist Devrimin eğitim modeli Türkiye gerçekleri dikkate alınarak hazırlanmıştır. Cumhuriyet Devriminin coşkulu yıllarında yapılan eğitim hamlelerini bu özgünlüğe borçluyuz. Özgün model,  insanlığın ulaştığı evrensel bilgi birikiminin üzerine inşa edilir. Nitekim bizde de öyle olmuştur.  Günümüzde eğitim laik, bilimsel, halkçı ve ulusal niteliklerinden arındırılmaktadır.

Başarısızlığı Tetikleyen Etkenler

Türk eğitim sisteminde yaşanan kalite tartışmasında personel ve fiziksel koşulların öne çıkarıldığı gözlenmektedir. Sorun, ifade edildiği gibi,   kalabalık sınıflar, atölye, laboratuar, kütüphane,  spor salonu vb. fiziksel yetersizlikler ile personel sıkıntısı ve programla mı sınırlıdır? Bugün dile getirilen eksiklikler eğitimde kaliteyi olumsuz yönde etkilemekle birlikte,    sorunun ana kaynağı olarak değerlendirilemez.   

1930’lu yıllarda bina, donanım ve personel yönünden günümüzle karşılaştırılamayacak kadar olumsuzluklar yaşanmasına karşın eğitimde büyük atılımlar yaşanmıştır. O gün mevcut olmayan binalar bugün fazlasıyla mevcuttur. Fakat o yıllarda mevcut olan eğitim felsefesi ne yazık ki bugün tamamıyla terkedilmiştir. Türkiye,  ihtiyaç duyduğu başı dik, bağımsızlıkçı, bilimsel düşünen, laik, kendisini yurduna ve ulusuna adayan cumhuriyet kuşaklarını bu eğitim felsefesiyle yetiştirmiştir.

O yıllarda ilkokul programları toplumcu-ulusalcı içerikte hazırlanmıştır. 1926 programında iyi vatandaş yetiştirmenin önemine işaret edilmiştir. Söz konusu programa 1930, 1932 ve 1936 programlarında  şu ilkeler eklenmiştir: “Bedence ve ruhça en iyi alışkanlıklara  sahip olmak, Türk toplumuna ve  Cumhuriyet idaresine  intibak etmek, faydalı olmak, millî, medeni ve insani fikir ve hislere sahip  bir  hâle getirmek.” (Sönmez, 1999, 22). 

Atatürk’ün 6 ilkesi 1937 yılında anayasaya yazılmadan bir yıl önce 1936 programında yer almıştır. Bu programda ilkokulun amaçları şöyle belirtilmiştir: “Kuvvetli cumhuriyetçi, ulusçu,  halkçı, devletçi, laik ve devrimci yurttaş yetiştirmek bütün öğretim derecelerinde yüküm ve özen noktasıdır.”

1948 programında da benzer ifadelere rastlanmaktadır: “İlkokul çocuklara millî kültürü aşılamak mecburiyetindedir; içinde yetişen bütün vatandaşlara aynı millî ülküleri, aynı millî amaçları vermek için gerekli bütün bilgileri, alışkanlıkları, ilgileri, hizmet arzusunu verimli bir şekilde kazandırmak.”  1948 programında Tarih dersinin hedefleri şöyle sıralanmıştır: “Türk çocuklarını, Türk devriminin manası ve tarihi üzerinde düşündürmek ve onların devrim değerlerine bağlanmalarını sağlamak; bugünkü kültürün uzun bir geçmişin eseri olduğunu onlara kavratmak ve bu kültürde Türk milletinin hizmetlerini ve payını belirtmek;  çocuklara, şerefli bir geçmişi olan büyük bir milletin evlatları olduklarını duyurarak, Türk ulusunun geleceğine olan güvenlerini artırmak  ve onları Türk milletinin ülkülerini gerçekleştirmek için  her fedakârlığı  göze alabilecek bir  karakterde yetiştirmek.”  (Sönmez, 1999:22,23,57).

Türk  millî eğitiminin genel  amaçları 1739  sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu’nun  2. maddesinde şöyle belirtilmektedir: “Türk Millî Eğitiminin genel amacı, Türk Milletinin bütün fertlerini, (Değişik: 16/6/1983-2842/1.md.) Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada
İfadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin millî, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan; insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları   davranış hâline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek.”
           
1739 sayılı Kanun’un 5. maddesinde de şu hükme yer verilmektedir: “Millî eğitim hizmeti, Türk vatandaşlarının istek ve kabiliyetleri ile Türk toplumunun ihtiyaçlarına göre düzenlenir.”

Atatürk, 27 Ekim 1922’de, Büyük Zafer’i kutlamak amacıyla İstanbul’dan Bursa’ya giden öğretmenlere şu konuşmayı yapmıştır: “Okul, genç beyinlere ulus ve yurt sevgisini, bağımsızlık onurunu öğretir. Bağımsızlık tehlikeye düşünce, onu kurtarmak için tutulması uygun olan en doğru yolu  belletir.”  

Demek ki eğitimle ilgili temel yasalarda şu noktalar öne çıkmaktadır:

1.      Türk eğitim sisteminin temel hedefi Atatürk ilkelerini davranış hâline getirmiş; cumhuriyetçi, devletçi,  devrimci, laik, milliyetçi ve halkçı kuşaklar yetiştirmektir.

2.      Eğitim hizmeti Türk toplumunun ihtiyaçlarına göre düzenlenir. Yabancı ülkelerin siparişine uygun öğrenci yetiştirmek, ulusal devletin görevi olarak kabul edilemez.

3.      Öğrencilere Türk milletinin millî, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerinin benimsetilmesi esas alınmalıdır.

4.      Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını  (yurdunu savunan, ulusunu özünden çok seven) özümsemiş kuşakların yetiştirilmesi.

5.      Okulöncesinden üniversiteye kadar eğitim dili Türkçedir. Yabancı dille eğitim verilemez.

Ne yazık ki, eğitimimiz,  cumhuriyetin temel değerleri ve egemen devlet anlayışıyla çelişen yeni dayatmalarla karşı karşıyadır. Eğitim programı değişikliğinde Türkiye’nin ihtiyaçları dikkate alınmamıştır. Eğitimle ilgili bazı sözde reformlar,  Yeni Tanzimatçılık olarak  karşımıza çıkarılmaktadır.  Avrupa Birliği, eğitimimizde  belirleyici olmuş,  Türkiye’nin ulusal eğitim sitemi adeta felç edilmiştir.   Özellikle son dönemlerde eğitimin ulusal niteliğini hedef alan çeşitli kampanyalarla, Türkiye çapraz ateşe tutulmuştur.

 Eğitim müfredatımızın Amerika’da hazırlanması adeta olağan hâle gelmiştir. Reform diye sunulan  2005 İlköğretim Programında dış aktörler belirleyici olmuştur.  Sosyal Bilgiler programı, ABD’deki National Council for  The Social  Studies’in  Sosyal Bilgiler İçin Öğretim Programları Standartları’ndan  kaynak gösterilmeksizin  tercüme edilmiştir (Cumhuriyet, 16.09.2004).  Ülkemizde eğitim politikaları  giderek    cumhuriyetin temel felsefesine  aykırı  bir  hâl almaktadır.  Nitekim  ABD patentli bu müfredatta, mevcut programda  yer alan Tarih, İlk Yurdumuz ve Tarihte Anadolu;  Vatan ve Millet, Cumhuriyete Nasıl Kavuştuk?, Güzel Yurdumuz Türkiye; İslamiyet'in Doğuşu, Yayılışı ve Türkler  vb. ünitelere yer verilmemiştir.   Sistem,  Türkiye’yi, öğretmeniyle, öğrencisiyle, müfredatıyla,  kültürel zenginlikleriyle  coğrafyasından koparmakta ve  kendi öz değerlerine yabancılaştırmaktadır.

  Yabancı Dille Eğitim

Anayasanın 3. ve 42. maddeleri yok sayılarak, okulöncesi eğitim kurumlarında  bile  yabancı dille eğitim uygulaması  devam etmektedir. Anayasamızın yabancı dilde öğretimi yasaklayan 42. maddesinde şu hüküm yer almaktadır: “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez.” Ne var ki yasak sadece anayasa kitapçığında kalmakta ve millî bütünlüğü tehdit eden bu kültürel yozlaşmaya karşı gereken önlemler alınmamaktadır. Oysa daha 20. Yüzyılın başında yurtsever Türk aydınları, kozmopolit kültürün eğitimdeki yıkıcı etkilerine karşı mücadele yürütmüşlerdir.

Köprülüzade Mehmed Fuad Bey,  1914 yılında  “Turan” gazetesinde yayımlanan “Lisan Meselesi” başlıklı  yazısında  yabancı dille öğretimin yarattığı  tehlikelere  dikkat çeker: “Millî   lisanın hâkimiyetini en çok ihlâl  edecek şeylerden biri de, tedrisâtı  ana lisanıyla  değil  yabancı bir dille icra edilen  zâhiren millî  veya resmî  mekteplerdir. Herhangi milletin lisanı olursa olsun,  Türk mekteplerinde  asıl tedrisâtın  yabancı bir dille icra olunması ve millî lisanın  yalnız  ecnebî bir lisan  şeklinde kalması  öyle büyük bir felakettir ki, millî  hislerle    çarpan yürekler için, bu, manevi vatan  üzerinde yabancı bir bayrağın  temevvücü  (dalgalanması) kadar  ye’s-âlud (ümitsizlik bulaşmış), matemli bir manzara teşekkül eder. (...)  Yarınki büyük  Türk vahdet-i  milliyesini  ancak  millî irfan ile  ve millî irfanı ise yalnız millî  lisan  ve millî   edebiyat sayesinde  tesis edebileceğiz. Binaenaleyh bu büyük işe  mukaddime olarak  evvelâ  siyasî hudutlarımız  dahilinde  ve mekteplerimizde millî  lisanın  hâkimiyetini tesis edelim.  (...)  Tarih ve coğrafyanın, ilim ve fennin yabancı bir dilde okutulması, kendi lisanında  tedrise muktedir olamayan “Hotanto”  vahşilerince  makul ve makbul olabilir; ama bizim için züldür.” (A. Y.  1915). 

 

Cumhuriyetin İdealist  Öğretmenleri

Cumhuriyetin öğretmeni,  Türk bayrağının dalgalandığı her yerde görev  yaparım   ülküsüyle yetiştirilmiştir.   Türkiye Cumhuriyeti’nin  kuruluş sürecindeki  bütün atılımlarda  okulunu onaran, devamsız öğrencisi için  kapı kapı  dolaşan,  her  şartta meslek onurunu  koruyan,  bağımsızlığına düşkün,  vatansever öğretmenlerin imzası  vardır.  

Ulusal Kurtuluş Savaşı sürecinde etkin  rol oynayan öğretmenler,  aydınlanma devrimine öncülük etmişlerdir.  Cumhuriyet, bütün zorlukları göze alarak Anadolu’nun   en  ücra köşelerinde gururla görev yapan  idealist bir öğretmen kuşağı yetiştirmiştir.  At  sırtında,   Tunceli ve Elazığ’ın okulsuz  köylerinden   öğrenci  toplayan Sıdıka Avar; Reşat Nuri Güntekin’in    Çalıkuşu’ndaki  Feride,  Yeşil Gece’deki   Şahin Efendi, Nihat ve Rasim,   Acımak’taki Zehra, Kan Davası’ndaki  Ömer; Halide Edib Adıvar’ın Vurun Kahpeye’deki  Aliye’de   somutlaşan   idealist  öğretmenlere   günümüz  koşullarında  da   büyük  bir ihtiyaç duyulmaktadır.

           

 

   Sonuç  ve Öneriler

·         Ulusal devletin asli görevi olan eğitim hizmetlerinin yerelleşme adı altında belediye ve sivil örgütlere devredilmesi girişimlerine son verilmelidir.

Okulöncesinden üniversiteye kadar eğitimin her kademesinde yabancı dille eğitim uygulaması sona erdirilmelidir. Eğitim dili Türkçe olmalı,  Türkiye’nin ihtiyaçları göz önüne alınarak yabancı dil öğretimine gereken önem verilmelidir.

Eğitim kurumlarında kozmopolit kültürün yıkıcı etkilerine karşı ulusal kültür seferberliği başlatılmalıdır.

Öğretim Birliği Yasası’nı hedef alan dış güdümlü kampanyalara karşı etkin bir mücadele yürütülmelidir.

Fedakârlık ve halka hizmet duygusunu esas alan eğitim anlayışı yeniden canlandırılmalı;  bencil,  yurduna ve ulusuna yabancılaşmış,  köşe dönmeci gençlik yetiştirme anlayışına son verilmelidir.

Eğitim ve okul yöneticileri şimdilik sınavla,  ileride ise seçimle belli süreliğine atanmalıdır.

Mesleği öğretmen olmayan kişilerin eğitim yöneticisi olarak atanmaları engellenmelidir.

Eğitim yöneticileri ve ilköğretim müfettişlerine,  mesleğe yabancılaşmalarını önlemek için,  alanları ile ilgili derslere girme zorunluluğu getirilmelidir.

Öğretmen yetiştiren kurumlardan mezun olmayanlara öğretmenlik olanağı sağlanmamalıdır. 

Öğretmenlerin haftada 30 saat derse girmeleri verimliliği düşürmekte, mesleki konularla ilgili araştırma yapmalarını engellemektedir. Bu nedenle özellikle sınıf öğretmenlerinin okutmakla yükümlü oldukları ders saatleri yeniden gözden geçirilmelidir.

Millî Eğitim Bakanlığı öğretmen, müfettiş,  okul ve eğitim yöneticilerinin mesleki yayın izlemelerini teşvik etmelidir. Öğretim yılı başında öğretmenlere eğitime hazırlık ödeneği verilirken,  en az bir mesleki yayına abonelik şartı aranmalıdır.  

 

            Kaynakça

            A. Y.  (1915). Düşünülecek Meselelerimizden. Türk Yurdu, Sayı:75.  Günümüz Türkçesiyle yayımlayan: Tutibay Yayınları, 4.Cilt, s. 41,  Ankara, 1999.

            Sönmez, Veysel. (1999).  Sosyal Bilgiler Öğretimi ve Öğretmen Kılavuzu. (İkinci baskı). MEB Yayınları:İstanbul.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

0
0
0
s2sdefault