“YARALI KEKLİK”  

 

Bu yazıyla,  Dr. Hüseyin Emin Öztürk’ün  kaleme aldığı Yaralı Keklik adlı çocuk romanının dil, anlatım, yazım ve içerik yönünden ele alınması amaçlanmıştır. Kitap, Türk Dil Kurumu (TDK) Yazım Kılavuzu (TDK, 2005) ve TDK resmî genel ağ sayfasındaki yazım kılavuzu esas alınarak incelenmiştir.     

Ülkemizde çocuk yayıncılığı alanında başarılı eserlere imza atılmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığı (MEB),  söz konusu yayınlarda yadsınamaz bir paya sahiptir. MEB’in çocuk edebiyatını desteklemesi,  doğal olarak sorumluluklarını da arttırmaktadır. MEB tarafından yayımlanan kitapların, kamuoyunda çeşitli tartışmalara yol açtığı bilinmektedir. Çocuk kitaplarının, potansiyel okuyucu kitlesi göz önünde bulundurulduğunda, kusursuz olması gerekir.   Bakanlıktan, edebî değer taşıyan,  bilimsel,  görsel tasarım yönünden kusursuz  çocuk kitabı yayımlaması beklenmektedir. 

Çocuk edebiyatı, çocuğun bilişsel gelişiminde önemli bir yer tutmaktadır. Düşünme, sorgulama, yaratıcılık, söz varlığının zenginleştirilmesi vb. konularda önemli bir işleve sahip olan çocuk edebiyatı, düşün ve sanat yaşamının vazgeçilmez ögelerindendir. Sever’e göre (2007, s. 4),  çevrelerindeki modellere öykünerek öğrenen çocukların, sağlıklı uyaranlara gereksinim duyduğu bir dönemde, nitelikli çocuk kitapları çocuğun bütün gelişim sürecini etkileyen bir işleve sahiptir.  Sever (Akt. Sözer vd. 2007, s. 38), çocuk kitaplarındaki anlatımın duru, içten, kısa ve yalın tümcelerle yapılandırılması; anlatımda dil mantığı ve dil estetiği bakımından bozuk tümceler bulunmaması gerektiğini ifade etmektedir. 

Kültür Bakanlığından Ödüllü

Yaralı Keklik (Öztürk, 2007), Kültür Bakanlığının 1987 yılında düzenlediği Çocuk Edebiyatı Yarışması’nda ikincilik ödülüyle ödüllendirilmiştir. Kültür Bakanlığının düzenlediği yarışmaya kaç yazarın katıldığı ve seçici kurul üyelerinin kimlerden oluştuğu sorusu, yanıt beklemektedir. Kitap, MEB Yayımlar Dairesi Başkanlığının 29.09.2006 tarih ve 4650 sayılı onayıyla 10 bin adet basılmış. Bu sayı, MEB’in yayımladığı diğer kitaplarla karşılaştırıldığında, oldukça yüksektir (Tablo 1). 

Sıra Nu

Türü

Kitap Adı

Yazarı

Basım Yılı

Baskı Sayısı

1

Öykü

Yaşayacaksın Ağacım

Hızır Ovacık

1995

5.000

2

Öykü

Yaşayacaksın Ağacım

Hızır Ovacık

1998

5.000

3

Öykü

Yaşayacaksın Ağacım

Hızır Ovacık

2003

3.000

4

 Öykü

Çocuk Hikâyeleri

Yurdagül Özay

1999

5.000

5

 Öykü

Çocuk Hikâyeleri

Yurdagül Özay

2003

3.000

6

Şiir

Kuşları Düşünmek

M. Güner Demiray

2003

3.000

7

Şiir

Her Masal Yarım

Gökçağrı Gürel

2006

10.000

8

Roman

Yaralı Keklik

Hüseyin Emin Öztürk

2007

10.000

9

Öykü

Gülibik

Çetin Öner

2007

3.000

 

10

Şiir

Anne Sevgisi

İbrahim Alaattin Gövsa

2008

3.000

11

Fıkra

Nasreddin Hoca Fıkralarından Seçmeler

Dursun Yıldırım

 

2008

 

 

 

 

3.000

12

Deneme

Çocuksu Denemeler

Mustafa Tatcı-Hakkı Uslu

2008

3.000

13

Şiir

Kuş Sesleri -Çocuklar İçin Şiirler-

Ali Ulvi Elöve

2008

3.000

14

Roman

Türk İkizleri

Cahit Uçuk

2008

3.000

15

Anı

Dokunduğum Yürekler

Ebru Uygun

2008

3.000

16

Çocuk Oyunu

Keloğlan Hekimbaşı

Cemalettin E. Kavaklıgil

2009

3.000

17

Roman

Karadeniz Kaptanı

Mahmut Tunaboylu

2009

3.000

18

Çocuk Oyunu

Acıyla Gelen Sevgi

Salim Özyön

2009

3.000

 Tablo 1.  MEB’in yayımladığı bazı çocuk kitaplarının baskı sayısı

Tablo 1’deki veriler, MEB yayınlarının baskı sayısının ortalama üç bin olduğunu göstermektedir. Üç binin üzerinde basılan Yaşayacaksın Ağacım  (Üç ayrı baskı, toplam  on üç bin kitap), Her Masal Yarım  (On bin) ve Yaralı Keklik (On bin) adlı kitaplarda, açık dinsel iletilerin öne çıktığı görülmektedir.

Yazarın Öz Geçmişi

 Dr. Hüseyin Emin Öztürk’ün, kitapta yer alan öz geçmişinde okuyucuya şu bilgiler verilmektedir: Türkiye Diyanet Vakfına bağlı çeşitli işletmelerde kurucu genel müdürlük, Gökyüzü Eğitim Kurumları Yönetim Kurulu Başkanlığı, İstanbul İl Genel Meclisi Eğitim Komisyonu Başkanlığı.

Yaralı Keklik’te, yazarın aldığı ödüller şöyle sıralanmaktadır: Gerçek dergisi Çocuk Hikâyesi Yarışması’nda (1979) birincilik, Kültür Bakanlığı Çocuk Edebiyatı Yarışması’nda (1987) ikincilik, Türkiye Yazarlar Birliği Çocuk Edebiyatı Dalında Yılın Yazarı (1988) ödülleri.

Pınar, Gerçek, Türk Edebiyatı, Türkiye Çocuk dergilerinde şiirleri yayımlanan Dr. Öztürk’ün diğer eserleri de şunlardan oluşmaktadır:  Kınalı Kuzu, Derviş Dedenin Dilinden İman Prensipleri, Bu Sevdanın Uğrunda, Derviş Dedenin Dilinden İbadet İlkeleri, Yaralı Keklik, Gül Ağacı, Çiğdem Çiçekleri, Batı Çocuk Klasiklerinde Temel Değerler, Kişilik Gelişimi Açısından Çocuk ve Televizyon

Yazım Yanlışları, Öz Geçmişle Başlıyor

Kitaptaki ilk yazım yanlışı, yazarın öz geçmişindeki birinci satırda yer alıyor: “1956 Yılında Kayseri’de doğdu. ”  (s. 4).  Cümlede, yazarın doğum tarihinden (1956) sonra kullanılan  “Yılında” sözcüğündeki “Y” harfi büyük yazılmıştır. (Yazarın doğum tarihi, kurucusu olduğu Gökyüzü Eğitim Kurumlarının genel ağ sayfası ile kişisel ağ sayfasında  1958 olarak belirtilmektedir.).  Oysa TDK’ye göre (2005, s. 15)  “Rakamla başlayan cümlelerde rakamdan sonra gelen kelime büyük harfle başlamaz.” Benzer yanlışın, aynı sayfada farklı bir cümlede yinelenmesi, dizgi hatası olasılığını zayıflatmaktadır: “1987 Yılında …”  (s. 4).  “1988 Yılında” (s. 4).

Öz geçmişte rastlanan bir diğer yazım yanlışı da kurum adının ilk harfinin küçük yazılmasıdır. “Kurum, kuruluş ve kurul adlarının her kelimesi büyük harfle başlar.”  (TDK, 2005, s. 18).  Yazarın yüksek lisans eğitimini tamamladığı Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünün yazılışında bu kurala uyulmadığı görülmektedir: “Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler enstitüsün de yüksek lisans öğrenimi yaptı.” (s. 4).  İfadede, büyük harfle başlaması gereken Enstitünün ilk harfi küçük,  bitişik yazılması gereken (TDK, 2005, s. 11) bulunma durum eki  -de ise ayrı yazılmıştır. 

Kurum ve kuruluş adlarına gelen ekler kesme işaretiyle ayrılmaz (TDK, 2005, s. 47). Öz geçmişte bu kurala da uyulmadığı gözlenmektedir: “Türkiye Diyanet Vakfı’na …”  (s. 4). “Gökyüzü Eğitim Kurumları’nın …”  (s. 4).

Bir sayfalık öz geçmişte yer alan bazı yazım yanlışları şöyle özetlenebilir: “(1975) Atatürk Üniversitesi … bölümünü bitirdi. (1981)”  (s. 4).  Bir önceki cümleyle ilgili olduğu düşünülen 1975 tarihinin, yazarın mezun olduğu üniversitenin başında yer alması, üniversite adıyla ilişkilendirilebilir. Bu durumda üniversite adı 1975 Atatürk Üniversitesi olarak algılanabilir. Cümle sonunda ayraç içinde yer alan mezuniyet tarihi,  noktadan sonra yazılmıştır. Bu durum yazım yanlışıyla birlikte anlam karışıklığına yol açmaktadır.

Öz geçmişteki diğer yanlışlar aşağıda belirtilmektedir. (Ayraç içinde yer verilen düzeltilmiş ifadeler, bu makalenin yazarına aittir.)

Çocuğun sosyalleşmesine Televizyonun Etkileri         (Çocuğun Sosyalleşmesine Televizyonun Etkileri), … unvanını aldı. (2000), [… unvanını aldı (2000).], …korucu genel müdürlüğü (… kurucu genel müdürlük), Halen (Hâlen), Başkanlığı, ve … (Başkanlığı ve …), İstanbul İl Genel Meclisi Eğitim komisyonu Başkanlığı (İstanbul İl Genel Meclisi Eğitim Komisyonu Başkanlığı), hikayeleri (hikâyeleri), Çocuk Hikayesi Yaraşması (Çocuk Hikâyesi Yarışması), Yalınlanmış Eserleri (Yayınlanmış Eserleri), Bu Sevdanın Uğrunda Derviş Dedenin Dilinden İbadet İlkeleri (Bu Sevdanın Uğrunda, Derviş Dedenin Dilinden İbadet İlkeleri).

 Zaman Kavramında Saat Yok

Romanda, 24 saatlik zaman kavramı yerine namaz saatleri esas alınmaktadır. “Namazdan sonra birlikte çarşıyı gezdiler.”  (s. 20). “İkindi namazından sonra Topal Recep’in otobüsü şehirden hareket etti.”  (s. 21). “Yusuf, namazdan sonra Ali Hafız için kekik topladı.”  (s. 24-26). “Bir sabah namazından sonra, bir de akşamleyin ötüyor.”  (s. 36). “Hamza Çavuş, sabah ezanı okunurken uyandı.”  (s. 45). “Veysel ve Ahmet akşam ezanı okunurken yukarı yoldan köye girdiler.” (s. 57). “İkinci –ikindi olmalı. H.C- ezanını o okudu.” (s. 58).  “İkindi namazından sonra köyün otobüsü şehirden hareket etti.” (s. 67). “Namazdan sonra Veysel ve Ahmet birlikte Yusuf hocanın evine gittiler.” (s. 70). “Yusuf’un öğle namazından sonra evine davetli olduğunu söyledi.” (s. 72). “Akşam namazını kılıp yemeğe oturdular.”  (s. 77).  İkindi ezanı çoktan okundu. Hava kararmadan köye varmamız lazım.”  (s. 87). “Bir Cuma günü, Cuma namazından sonra, bütün köylü caminin önünde toplandı.”  (s. 96).

Kekliğin Kuluçka Süresi Kaç Gün?

Doğada bulunan keklik yumurtaları, aynı zamanda hukuk fakültesi öğrencisi olan köyün ‘aydın’ imamı Yusuf’un tavuk ve kekliğin kuluçka süresi hakkındaki bilgisini öğrenmemize olanak sağlıyor: “Tavukla kekliğin kuluçka süresi aynı. … Gülibik’in altına keklik yumurtalarını koyalı yirmi yedi gün oluyordu. … Yirmi yedi gün bir türlü geçmedi.”   (s. 27). Bu ifadelerden, tavukla kekliğin kuluçka süresinin yirmi yedi gün olduğu anlaşılmaktadır. Oysa tavukla kekliğin kuluçka süresi farklıdır. Tavuğun kuluçka süresi yirmi bir gün (Meydan Larousse Büyük Lügat ve  Ansiklopedi, Cilt 12, s. 35), kekliğin kuluçka süresi ise yirmi dört gündür. Çocukların, sahibinden gizlice günde dört beş kez görebildikleri (s. 27) kuluçkadaki tavuk (Gülibik), köy imamını kümese sokmamaktadır. İmamın ‘imdadına’ tavuk sahibi Hatice nine yetişir: “Hatice nine olmasaydı Gülibik Yusuf’u kümese bile sokmazdı.”  (s. 28).  Gülibik’in, çocukların günde  dört beş kez gizlice girebildiği kümesin kapısını imama kapatması, neden-sonuç ilişkisi  yönünden sorunlu bir ifade olarak değerlendirilmektedir.

Dil ve Yazım Yanlışları

Kitapta belirlenebilen  dil ve yazım yanlışları aşağıda belirtilmiştir. (Düzeltilmiş ifadelere ayıraç içinde yer verilmiştir.)

İğreci Bekir (İğneci Bekir) (s. 9),  Hastahanede (Hastanede) (s. 13),  Dedesine (dedesine) (s. 13), gün yanaklı (gül yanaklı)  (s. 14),  Öğretmen’in (öğretmenin)  (s. 15),  Hoca’ya (hocaya)  (s. 15),  Kuran (Kur’an) (s. 15),  farkedilmezdi (fark edilmezdi)  (s. 16), Hukuk Fakültesi’nde (Hukuk Fakültesinde) (s. 16), meşul (meşgul) (s. 16),  selâm (selam) (s. 16), fakirhane (fakirane) (s. 16),  Şehire (Şehre) (s. 19, 70, 67, 70),  dokturun (doktorun) (s. 20),  Veysel Yusuf’u (Veysel, Yusuf’u) (s. 20),  Allahaısmarladık (Allaha ısmarladık) (s. 20), Dana (Daha)  (s. 20),  Veysel’deki bu gelişmeyi gören Halil Öğretmeni çok sevindi (Veysel’deki bu gelişmeyi gören Halil öğretmen çok sevindi) (s. 22), gerekirse, insanları (gerekirse insanları)  (s.22), zekî (zeki) (s. 22), Ahmet Yusuf Hoca’nın (Ahmet, Yusuf hocanın) (s. 23), Sivri dağın (Sivri Dağ’ın) (s. 24),  ileriden (ileride) (s. 26),  Hatice Nine’nin (Hatice ninenin) (s. 26, 27, 28),  ikinci ezanına (ikindi ezanına)  (s. 27, 58, 87), yoka (yoksa) (s.28),  Gülibik Yusuf’u (Gülibik, Yusuf’u), Gülibiğin (Gülibik’in) (s. 30), Veysel, Okşadı (Veysel, okşadı) (s. 33),  vereyim, (vereyim.) (s. 34), herhalde (herhâlde)  (s. 34), ne Selim’e, ne de bir başkasına. (ne Selim’e ne de bir başkasına.) (s. 35), Adetâ (Âdeta) (s. 36), Bu gün Çarşamba (Bugün çarşamba) (s. 36), Cumaya (cumaya) (s. 37), Cuma namazına (cuma namazına)  (s. 37),  ateşte dedi, (ateşte, dedi) (s. 38), Bu günlerde (Bugünlerde) (s. 39, 76),  Hamza Dede’nin (Hamza dedenin)  (s. 39, 73, 78),  tamı tamıa (tamı tamına)  (s. 40), alırsan (alırsın) (s. 40), varsa, benden (varsa benden) (s. 40),  ağam dedi, (ağam, dedi) (s. 40), Taşlıtepe’nn (Taşlıtepe’nin) (s. 40), İçki öksüre öksüre (İçti öksüre öksüre) (s. 40), bu gün (bugün) (s. 41), hala (hâlâ)  (s. 44), kaşımda (karşımda) (s. 44), yan açık halde (yarı açık hâlde) (s. 45),  Dedi (dedi) (s. 45),  sallanır mı? sallanmaz (sallanır mı? Sallanmaz) (s. 46),  Herkes … dediler (Herkes … dedi) (s. 47), kaçıdığını (kaçırdığını) (s. 47), Hamza Dede (Hamza dede) (s. 48, 52, 74), öğrensin (öğrenirsin) (s. 49), haliniz( hâliniz)  (s. 51), şikayetçi (şikâyetçi) (s. 53),  Ağaçlaın (Ağaçların) (s. 55),  bakayım, Tamam (bakayım. Tamam)  (s. 56), deynekle (değnekle) (s. 56),  Ahmet Selim’in (Ahmet, Selim’in) (s. 56), Annem Sultan’ın (Annem, Sultan’ın) (s. 57),  Veysel ve Ahmet Sultan’ın (Veysel ve Ahmet, Sultan’ın)  (s. 57),  halde (hâlde) (s. 57, 68, 78), halinden (hâlinden) (s. 61),  biliyor musunuz? Dedi (biliyor musunuz, dedi) (s. 61), Avcu (Avcı) (s. 63),  çalışmıntır (çalınmıştır)  (s. 63),  böyle bir yapmaz (böyle bir şey yapmaz)  (s. 65),  -Evet, evet, dedi (-Evet evet, dedi) (s. 65),  müdeledi (müjdeledi)  (s. 70), vazifene uğraş (vazifenle uğraş) (s. 71),  vaktin girmesini (vaktin gelmesini) (s. 71), Muhtar ve Yusuf Kızılırmak’ın (Muhtar ve Yusuf, Kızılırmak’ın) (s. 73), Güneşin tekrar doğduğu gibi insan da tekrar dirilecek diye düşündü.(Güneşin tekrar doğuşu/doğması gibi insan da tekrar dirilecek, diye düşündü.”  (s. 74).  Hasan Amca!  (Hasan amca!) (s. 74),  yok mu?Diye sordu (yok mu, diye sordu) (s. 77), estağfirullah (estağfurullah) (s. 78), Veysel Haydar (Veysel, Haydar) (s. 79),  Veysel ve Ahmet Haydar Ağa’nın (Veysel ve Ahmet, Haydar Ağa’nın)  (s. 79),  Çağlayan sokak, numara (Çağlayan Sokak, Numara) (s. 82),  Haydar Amcanız (Haydar amcanız)  (s. 83),  Tabi (Tabii)  (s. 84), Ahmet Haydar Ağa’nın (Ahmet, Haydar Ağa’nın) (s. 85), çırpmıyor (çırpınıyor) (s. 85),  kurtadığımızı (kurtardığımızı)  (s. 86),  Şiman (Şişman) (s. 87),  o da (O da)  (s. 89),  Yalvararım (Yalvarırım)  (s. 92),  Kurtarı (Kurtarın)  (s. 92),  uyuya kaldılar. (uyuyakaldılar)  (s. 94),  kucakladı. Veysel’i babası. (kucakladı Veysel’i, babası.)  (s. 94),  öğlede doğru (öğleye doğru) (s. 94),  Bekir Efendi Haydar Ağa’nın (Bekir Efendi, Haydar Ağa’nın)  (s. 94), Bir Cuma günü (Bir cuma günü) (s. 96).

İkinci Ezanı!

Romanın çeşitli sayfalarında ikinci ezanından söz edilmektedir. Sabah, öğlen, ikindi, akşam ve yatsıda okunan ezandan farklı ikinci ezanı,  okuyucuya  şöyle tanıtılmaktadır: “Yusuf da ikinci ezanına yetişmek için acele ediyordu.” (s. 27). “İkinci ezanını o okudu.”  (s. 58). “İkinci ezanı çoktan okundu.” (s. 87).

Anne, On Yaşındaki Oğlunun Elbiselerini Giyiyor

Yazar, on ya da on bir yaşındaki Veysel’in elbiselerini anneye giydirmektedir: “Almanya’da çalışıyordu Veysel’in babası. … Geçen bahar geldiğinde, Veysel’e kaban, saat ve meşin top getirmişti. Annesi, babasının getirdiği elbiseleri giyince, Veysel, ona ‘Çok yakıştı anneciğim’ demişti.” (s. 6). Cümlede, meşin yuvarlak yerine meşin top ifadesi kullanılmıştır.

Köy Muhtarına Tutuklama Yetkisi!

Yaralı Keklik’i okuyan herhangi bir muhtar,  kelepçeyi alıp suçluların peşine düşebilir. Çünkü romanda muhtarın tutuklama yetkisinden söz edilmektedir. Yazar, yargı organlarının tutuklama yetkisini muhtarlıklara devretmektedir: “…Avcı Duran’ın kollarından tutup doğruca muhtarın yanına götürdüler. … (Muhtar) Köy bekçisini çağırarak Avcı Duran’ı köy odasına hapsetmesini istedi. ‘Bu keklik olayı neticeye kavuşmadan buradan çıkamazsın’ deyip … ayrıldı.”  (s. 72).

Dil ve Yazım Birliği Yok

Edebî bir metnin önemli özelliklerinden biri de dil ve yazım birliğidir. Yaralı Keklik, dil ve yazım birliği konusunda da sorunlu bir eser olarak okuyucunun karşısına çıkmaktadır. Kitapta dil ve yazım birliği kuralına uyulmadığı gözlenmektedir.   Örneğin selam sözcüğü 16. sayfada selâm, 49. sayfada selam;  hâlde  sözcüğü 45,51, 56, 57, 68, 78. sayfalarda  düzeltme (^) işareti kullanılmadan, 76. sayfada ise düzeltme işareti kullanılarak yazılmıştır. Haydar amca ifadesi aynı sayfada farklı biçimlerde yazılmıştır. Haydar amcanın evi, Haydar Amcamız, Haydar Amcanıza (s. 83). (Amca, akrabalık bildiren bir sözcük olduğundan dolayı cümle içersinde baş harfinin küçük yazılması gerekirdi.)

Şişe İçilir mi?

Avcı Duran’ın içkiye düşkünlüğü, yazarı öfkelendirir:  “Korkarak getirdi hanımı içti şişelerini. … İçki öksüre öksüre.”  (s. 40).  Sözlüklerde şişe şöyle tanımlanmaktadır: İçerisine sıvı konulan, cam veya plastikten yapılmış, dar ağızlı uzun kap.”  (TDK, 2015).  Sıvı saklama kabının içilebilir  nesne olarak sunulması, romanın bütününde rastlanan özensiz ifadeler hakkında ipucu vermektedir.  Metindeki “İçki öksüre öksüre. ifadesinden,  içkinin öksürdüğü sonucu çıkarılabilir. Sözü edilen ifadelerin yazım hatası olma olasılığı da okuyucunun yanlış  algısını ortadan kaldırmamaktadır. 

Dinsel İçerikli Kavramlar

Yaralı Keklik’te,  edebî kaygılar bir yana bırakılmıştır.  Çocuk edebiyatında  ‘nasihat’  ya da ‘ders’ niteliği taşıyan ifadelere yer verilmemesi gerekir. Fakat kitapta bu noktaya özen gösterilmediği görülmektedir. Yaralı Keklik’te, toplumsal yaşamın her kesitine din adına müdahalede bulunulmaktadır.

 Romana göre, köy öğretmeni Halil, öğrencisi Veysel’in sorunlarına çözüm üretememektedir (s. 15). Yazar, Veysel’in derdine derman olacak kişiyi bulma konusunda sıkıntı çekmemektedir: Köy imamı Yusuf! Sabah ezanını okuduğunda kuşların cıvıltılarını keserek dinlediği Yusuf (s. 15).  Uzun boylu, ela gözlü, kumral saçlı, güzel sesli, Hukuk Fakültesi öğrencisi,  görgülü, konuşması düzgün, herkesin sevdiği genç imam, Veysel’in imdadına yetişir (s.15–16). Yusuf’un yeteneklerini, köyün öğretmeni ve okul müdürü de keşfeder. Öğretmen, öğrencisini iyileştiren imama teşekkür etmek için diğer öğretmenleri ve okul müdürünü de yanına alarak imamın evine gider. Yazar, okul müdürünün ağzından,  öğretmenliği yerden yere vururken dinsel otoriteyi göklere çıkarır: “Siz köye gelmeden önce arkadaşlarla çok uğraştık ama, köylüyü kız çocuklarını okula göndermeye bir türlü ikna edemedik. Hem sonra, neydi o Veysel’in dünyaya küsmüş  hâli. Onu yeniden hayata siz döndürdünüz. Açık konuşmak gerekirse, insanları ikna etme gücünüze hayranım.”  (s. 22).

Kitapta öne çıkan dinsel kavramlardan bazı örnekler:

“Allah deyip başlamış… …Göstermezse Rabb’im görülür mü hiç?”  (s. 5). “Hicran’ın iyileşmesi için dua ettiler Allah’a.”  (s. 11). “Şükürler olsun Rabb’ime.”  (s. 13). “Kuran –Kur’an olmalı, H.C- okurken dinleyenlerin âdeta yüreği titrer, gözleri dolu dolu olurdu. Hele o sabah ezanını okuyuşu yok mu, kuşlar bile cıvıltıyı keser ezan sesini dinlerdi.”  (s. 15).  “Yer gök dua ile ayakta durur. Gençsin, senin duanı Rabb’im kabul eder. Gençlerin duasını makbul biliriz Rabb’imizin katında.  … Onu bir Allah, bir de kendisi bilirdi.” (s. 17).  “Ben duamı yine ederim. … Namazı Ali Hafız kıldırır.” (s. 18).  “Allah rahatlık versin…” (s. 19). “…Ulu Cami’de öğle namazını kıldı.” (s. 20).  “…öğle namazına gelemeyeceğiz herhalde. … Allah’ın emrini yerine getirmenin zahmeti olur mu?” (s. 23). “Dua etti Yusuf yemekten sonra. … Minaredeki Ali Hafız’dı, öğlen ezanını okuyordu.”  (s. 24). “Yusuf da ikinci –ikindi olmalı, H.C- ezanına yetişmek için acele ediyordu.” (s. 27). “Allah’ın lütfu mu ben günahkâr kuluna…”  (s. 28). “… bu sana Allah’ın güzel bir hediyesi.” (s. 29). “Allah ne güzel yaratmış.”  (s. 30-31). “Yusuf, dualar öğretip hikâyeler anlattı onlara…”  (s. 31). “Yusuf Cumaya gelemedi. Hafız kıldırdı Cuma namazını.”  (s. 37). “Hayvanların bedduasını aldığın yetmiyormuş gibi bir de Emine kadının bedduasını mı alacaksın?  … Allah’tan korkmadan içkiye veriyorsun.”  (s. 42). “Besmele çekip yatağından kalktı. Sonra abdest almak için dışarı çıktı. … abdest sonrası her zaman okuduğu duayı okuyordu.”  (s. 45). “Allah korkusu yok ki kalbinde.” (s. 49). “Peki yemin eder misin?”  (s.52). “Allah korumuş.”  (s.61). “Sevaptır.” (s. 64). “Abdest alıp akşam namazını kıldırmak için camiye giderken içinde bir rahatlık hissetti. … ‘Allah’ım, kötülerin şerrinden bizleri koru’ duası ile camiye girdi. Akşam namazının farzını kılıp geri döndüğünde, cemaatin arasından Veysel ve Ahmet’i gördü. Onları ilk defa camide görüyordu. Büyük bir mutluluk duydu.  …Yusuf, huzur dolu kalple akşam namazının sünnetine tekbir alıp namaza durdu.”  (s. 70). “Ertesi gün, Yusuf Hoca öğle namazı için şadırvanda abdest alıyordu.” (s. 71). “… Allah’tan korkar. … beddua etmeye başladı. … İkindi namazına gelemedi. … Akşam namazına olsun yetişmek için…” (s. 73). “Şükürler olsun Rabb’ime.”  (s. 74). “… Hamza Çavuş: ‘Bu günleri gösterdiğin için sana sonsuz şükürler olsun Allah’ım.’ diye yol boyunca dualar etti. … Yine de Allah korumuş. … Verilmiş sadakanız varmış.” (s. 76). “Odanın içindeki sessizliği Yusuf Hoca’nın ezan sesleri bozdu. Hasan, ezan sesiyle başını kaldırdı. … Hamza Çavuş: ’Haydi oğlum abdest al. Rahatlarsın. Allah’tan sabır dile,’ dedi.” (s. 77).  “Allah’a yeminler olsun.”  (s. 93), “Cuma namazından sonra” (s. 96),  “caminin minaresine” (s. 96).

 Sonuç ve Öneriler

  • Kitabın bilimsel içerikten yoksun olduğu, dil, anlatım ve yazım yanlışları içerdiği değerlendirilmektedir.
  •  Yaralı Keklik’in, ilgili kurullarda yeterince incelenmeden yayımlandığı düşünülmektedir.
  • Kültür Bakanlığının, Yaralı Keklik’i hangi ölçütlerle ödüllendirdiği merak konusudur. Kamuoyu, seçici kurulda görev alan yetkililerin yanı sıra yarışmaya katılan diğer eserler hakkında bilgilendirilmelidir.
  • 1987 yılında düzenlenen Çocuk Edebiyatı Yarışması’nda ikincilik ödülüyle ödüllendirilen eserde, toplumsal önderlik rolü din adamlarına verilmektedir. Çağdaş Türk edebiyatında öğretmenlere biçilen toplumsal önderlik rolünün, eserde, köy imamına devredilmesi, köklü bir anlayış değişikliğine işaret etmektedir. Cumhuriyetin meşalesini öğretmenin elinden alan sistem,  sahneye imamları sürmektedir.
  • Bilimsel içerikten yoksun, dil ve yazım yanlışları içeren, edebî niteliği tartışmalı, baskı kalitesi düşük bir kitabın yayımlanması, MEB çocuk yayıncılığı sorununun ele alınmasının önemine işaret etmektedir. 
  • Kitap inceleme ve yayımlama sürecinde edebî ve bilimsel kaygıların etkili olmadığı görülmektedir.
  •   MEB,  çocuk yayıncılığına, okuyucu potansiyelinin yaş ve gelişim özelliklerini dikkate alarak, özen göstermelidir. 

  

Kaynakça

Öztürk, H.E. (2007). Yaralı Keklik, Ankara: MEB Yayınları.

Sever, S.,  Doludizgin, S.,  Neydem, N., Aslan, C. (2007).  İlköğretimde Çocuk Edebiyatı, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayını.

Sözer, E. vd. (2007). Türk Eğitim Tarihi, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi

http://www.gokyuzu.com.tr/kadro?id=142  12.01.2015.

http://www.huseyineminozturk.com/sayfa/biyografi#git  Erişim: 12.01.2015.

http://www.keklik.gen.tr/kulucka-sureleri.html   Erişim: 12.01.2015.

TDK. (2005). Türk Dil Kurumu Yazım Kılavuzu. Ankara: 2005.

TDK. (2013). Güncel Türkçe Sözlük,

http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.54b397e80ab3f8.05696708  Erişim: 12.01.2015.

 http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_content&view=category&id=50

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

0
0
0
s2sdefault