Yabancı dille tanışmadığımız yıllarda, İngilizceyi anadili gibi bildiğini sandığımız bir büyüğümüz vardı.Kendisine herhangi bir şey sorduğumuzda, cevabını hemen alırdık:

 

-Vat?

 

‘Vat’, bizim için sihirli bir sözcüktü. Kayak kayarken, yayla yoluna düşerken, Dalıke Gölü’nde yüzerken, ceviz kovuğunda saklanan sincabı ararken ağzımızdan düşürmediğimiz sözcük, ‘vat’tı.

 

‘Vat’ın, ‘what’ diye yazıldığını ve Türkçe karşılığının ‘ne, hangi şey’ olduğunu, Kırmızıköprü Ortaokulunda İngilizce öğretmenimiz, Selahattin Fırat’tan öğrenmiştik.

 

Artık sözcüğün büyüsü bozulmuştu.

 

‘What’ın hayatımıza girmesi, bizim 50’li yaşlarımıza denk geldi. Doğrusu, bunun ne anlama geldiğini öğrenmem bir hayli zaman aldı. Memleketten bir evrak istemiştim. İlgili,  ev adresim  yerine, vatsapımı sorunca oldukça mahcup oldum.

 

Çünkü vatsapım yoktu!

 

Vatsapımın olmaması, benim için  itibar kaybıymış meğer. Artık yerimde duramazdım. Vatsapın ne olduğunu öğrenmek için hemen  harekete geçtim. 

 

WhatsApp diye yazılıyor… Türkçe okunuşu ise Vatsap. Bir de Facebook (Feysbuk) var. İki ayrı bilgisayar programı. İletişim amacıyla kullanılıyor. Telefon-bilgisayardan ses ve görüntü göndermek için kullanılan programlar.

 

Diyelim ki sabah kahvaltısında bir başınasınız. İştahınız kesik ve sofraya arkadaş arıyorsunuz. Dışarı çıkmanıza gerek yok. Kahvaltı sofranızda kendinizi görüntülemeniz yeterli. Çin’den, Malezya’dan, Hollanda’dan, İsveç’ten, Norveç’ten, Amerika’dan onlarca beğeni alırsınız.

 

Hiç tanımadığınız Çinli, Norveçli, İskoçyalı, Koreli, Amerikalı arkadaşlarınızın övgülerine boğulursunuz. Onlarca, yüzlerce beğeni alır, bol bol alkışlanırsınız. Sofranızdaki Erzincan tulum peyniri (Yaşar Kotan’ın peyniri), Kars kaşarı, Kırmızıköprü balı ile  Beşikdüzü tereyağının tadı ve kokusu sınır ötesinde hissedilir!

 

Esenevler köyünde Zerde ninenin tandırda pişirdiği taze ekmek kokusunun Berlin’de hissedilmesine şaşırırsınız.

 

Komşu ülkelerden Irak, İran ve Suriye’de bir dostunuzun niçin olmadığını asla sorgulamazsınız.

 

Sınır ötesinden uzatılan çatalın, tabağınızdaki zeytin sayısını eksiltmediğini anladığınızda belki sevinirsiniz. Feysbuk’taki dostlarınızla oturduğunuz sofranın bereketi üzerine Adıyaman’daki ‘Cinci Hoca’dan izahat bile alabilirsiniz. Bunca paylaşıma rağmen, siz dokunmadıkça zeytinlerin azalmaması, ekmek dilimlerinin aynı kalması, peynirin gramajında herhangi bir değişiklik olmaması, konusuna pek kafa yormazsınız.

 

Sistemin, yalnızlığa ürettiği çözüm dört dörtlüktür. Klavyelerle yapılan paylaşımlar sıfır maliyetli sayılır. Nitekim kahvaltıya oturduğunuz can sıkıcı masadan, güzel paylaşımlar sayesinde mutlu ayrılabilirsiniz. Çünkü sofrayı toplarken pek yorulmazsınız. Bir çay bardağını yıkamakla on bardağı yıkamak arasında dağlar kadar fark var. Tek bardağı yıkamak saniyelik iş. İşaret ve orta parmağınızla bardağı beş saniye ovduktan sonra işlem sona ermiş demektir. Sofraya üç beş dostunuz oturmuş olsaydı yıkanacak bardak sayısı ve doğal olarak tüketilecek su miktarı artacaktı. Bakkala yapılacak ödemeler de dikkate alındığında, fatura bir hayli kabarmış olacaktı. Feysbuk ya da vatsap, sizi  hem bu yorucu ve pahalı  uğraşlardan kurtarmış hem de  yalnızlığınıza çözüm üretmiştir.

 

Aslında siz paylaşmayı seven insanlarımızdan birisiniz. Uzaklardaki dostlarınızla her şeyi paylaşabilirsiniz. Başkalarının çizdiği bir resim ya da karikatürü, arkadaşlarınızla paylaşmak için elinizden gelen her tür fedakârlığı gösterirsiniz. Bu paylaşımların sizi uykunuzdan etmesi, yorgun düşürmesi vb. sıkıntılara izin vermeyen mücadeleci bir yapıya sahipsiniz. İnternette rastladığınız bir çiçeği, feysbuktan tanıdığınız bir sevgiliye ya da dostlarınıza göndermek için zamana ve mekâna meydan okursunuz! O sırada Pülümür’ün Cankurtaran geçidinde ya da Keşiş Yaylası’nın Meryem tepesinde  olsanız bile çiçeği paylaşmaktan vazgeçmezsiniz. Bu tarihsel anı görüntüleyerek ölümsüzleştirirsiniz.

 

Zorluklara göğüs germe yeteneğinizin, size parlak bir istikbalin kapısını araladığından emin olabilirsiniz.

 

Siz çiçek gönderdikten sonra çiçekçi dükkânlarındaki çiçek demetlerinin sayısı değişmez. Rüzgâr, soğuk pınarların beslediği çiçekleri öpmeye devam eder. Meryem tepesindeki çiçekler, Hınzori, Kervan, Keşiş ya da Akdik’ten gelen misafir bal arılarını ağırlamakta kusur etmez. Ülkemizin dört bir yanındaki  bütün çiçekler doğayla barışık yaşamlarını sürdürür.

 

Sizin aklınıza bahçedeki bir çiçeği koklamak ya da meltemin okşadığı bir çiçeğe dokunmak gelmez. Bahçeye inmek, kıyıdan dağın eteğine doğru yürümek yorucu ve zahmetli bir iştir. Dışarı çıkmak, yürümek, eğilip doğrulmak emek gerektiren riskli eylemlerdir. Ayrıca üstünüzün başınızın kirlenmesi, keneler tarafından ısırılmak, boz ayıların saldırısına uğramak, Amerikan malı mayınlara basarak sakatlanmak vb. tehlikeler düşünüldüğünde, hapis hayatı yaşadığınız kapalı alanlardan sanal çiçek paylaşımının daha güvenli olduğu da bir gerçek.

 

Varsın, gönderdiğiniz çiçek  kokusuz ve tatsız olsun!

 

Hiçbir bal arısı o çiçeklere konmasın!

 

Üzülmeye değmez…

 

Sofra paylaşımları için de aynı şeyler söylenebilir. İnternette yemekler bozulmaz, tazeliğini hep korur. Vatsap sofralarından yemek beğenenler için zehirlenme riski yoktur. Söz gelimi geçen yıl çok beğenilen ıspanaklı böreğiniz ilk günkü kadar tazedir. Paylaşılan balıkların kılçıksız olması, özellikle genç kuşaklar için tercih nedenidir. Mutfağında balık kokusuna tahammül edemeyen titiz aşçılar için İnternet balığı bulunmaz bir fırsattır. İnternette süt ve ayran ekşimez, meyveler kurtlanmaz, et kokmaz, ekmek asla küflenmez.

 

 İlçe Tarım Müdürlüğü ekiplerinin, arkadaşınıza vatsap ya da feysbuktan gönderdiğiniz yiyecekler üzerinde yaptığı gıda denetimlerinden tam puan alırsınız. Denetim görevlilerinin, yemeklerde, define arar gibi kıl ya da  böcek aramalarına gerek yoktur. Çünkü çağın en büyük buluşu olan İnternet, yemekleri aşçı ya da garson kıllarından, böcek kalıntılarından koruyan güçlü bir kalkandır.

 

İnternette kuluçkaya yatırılan çiltavuğun  ‘anne’ olma şansı yoktur. Çünkü  feysbuktaki yumurtalardan civciv çıkmaz.

 

Vatsap yemeklerinin, çocuklar için de zahmetsiz bir beslenme yöntemi olduğu kabul görmektedir. Çocuğunuzu ayaküstü beslenme alışkanlığından kurtarmanın en kestirme yolu, onunla Vatsap üzerinden yemek paylaşmaktır. Elde tabak kaşıkla peşinden koşturduğunuz kızınızın, vatsap yemeğini beğenme konusundaki duyarlılığı göz yaşartıcıdır. Feysbukun, en sağlıklı yemeklere karşı direnç geliştiren ve yememek için size ecel teri döktüren oğlunuzun iştahını açması, sizi hayretler içinde bırakan olağanüstü bir durumdur.

 

Gönderdiğiniz çiçek ya da yemekle kaç beğeni kazandınız? Elli? Yüz? İki yüz? Beş yüz? Bin? Bin beş yüz? Hatırlıyor musunuz? Hatırlayamazsınız, çünkü feysbuk ve vatsaptan edindiğiniz dostlarınızın sayısını akılda tutamazsınız. Ne kadar çok dostunuz var, değil mi? Hemen her ülkeden, bütün illerden, çeşitli meslek gruplarından…

 

Acaba Paşa dedemin kaç dostu vardı? Onun zamanında değil İnternet, telefon bile yoktu. Paşa dedem, vatsap ve feysbuku  göremeden aramızdan ayrıldı. O hayattayken, Pülümür’e  bağlı 67 köyün hiçbirinde telefon yoktu. Mezra köylüleri, komşu Akdik ya da Salördek (Gavrak)köyüyle haberleşmek için seslerini kullanırdı. Paşa dedemin sağdıcı ve benim de çok sevdiğim değerli büyüğüm Koca Hıdır (Akkılıç) amca, o gür sesiyle Akdiklilere seslenirdi:

 

-Hey!... Akdikliler!...

 

Birkaç kez tekrar edilen cümleden sonra Akdik köyü ses verirdi:

 

-Hey!... Mezralılar!...

 

İletişim böylece kurulmuş olurdu. Hastalık, ölüm, kayıp hayvan, doğal yıkım vb. acil durumlar,  Koca Hıdır amcanın o tok ve gür sesiyle bu şekilde duyurulurdu.

 

Peki, Akdik’ten kim ses verirdi? Belleğimi yokluyorum. Hüseyin Canpolat, Kamer Canpolat ya da Ali Canpolat olabilir. Sürekli aynı kişinin  karşılık vermediği düşünülmekle birlikte, aklımda, ağırlıklı olarak Ali Canpolat kalmış.

 

İfadeler kısa ve özdü.

 

Ne telefon vardı ne de vatsap. Fakat çevrede olup bitenlerden bir şekilde haberdar olabiliyor; iyi günde, kötü günde bir araya gelebiliyorduk. Sevincin ve üzüntünün havasını birlikte soluyorduk.

 

O yıllarda düğüne gitmemek için mazeret üretme âdeti yoktu. Düğün davetiyesi,  balmumundan yapılmış  bir mum ya da bir  adet şekerdi. Davetiyeyi dağıtanlar eli boş geri çevrilmezdi.  Hemen herkes komşu köydeki düğünlere gider, bir gün de konaklardı. O akşam evine dönmeyi düşünenlerin sayısı, azdı. Evler küçük, insanlar yoksuldu. Fakat gönüller zengin, yürekler engindi. O kadar insanın bir odaya sığması,  tam bir mucizeydi. Evde yenen yemekler hakkında ileri geri konuşulmaz, ev sahibi, yemek sırasında fotoğraf çekip paylaşmaz, yemeğin dedikodusu yapılmazdı. Yoksul ev sahiplerinin, varını yoğunu misafirlere sunması, sıradan bir davranıştı.

 

14 numara gaz lambası ya da gazyağlı  ‘lüks’le aydınlatılan evler… Kimimiz ona ‘löküs’ derdik. O yıllarda  TV ne gezer. Gece vakti koyulaşan sohbet, davul zurna ekibinin ziyaretiyle bölünür, halaylar çekilirdi. Uzun boylu misafirlerin halay sırasında ‘lüks’e çarparak tülü dökmeleri, düğün konaklarının olmazsa olmazlarındandı.  (Koca Ali amcamın oğlu Düzgün Arslan’ın, kaç lüksü devirdiğini hatırlayan var mıdır, bilemiyorum).

 

Her şey paylaşılırdı, ama kimsenin aklına ‘reklam’ gelmezdi.

 

Şimdi öyle mi?

 

Misafir olduğunuz evde sofraya oturmadan önce görüntünüz paylaşılıyor. Çatalı yemeğe batırma anına milyonlarca insanın tanıklık etmesi, bazıları için gurur kaynağı olsa da, büyük bir bölümümüz için ıstırap vericidir.

 

Biz ki yemeği utanarak yerdik.

 

O tarihlerde halaylar çekilirdi, şimdi ise halay çeker gibi yapıyoruz ve fotoğraf makinemizin deklanşörüne basıyoruz. Daha doğrusu, fotoğraf için halay çekiyoruz. O görüntüyü kısa bir sürede hiçbir zaman tanımadığımız ve asla tanıyamayacağımız dostlarımızla paylaşıyoruz.

 

Halaylarımız da artık zahmetsiz! Elbiselerin ütüsünü bozmadan dans etmek, terlemeden horon tepmek, yüksek topuklu ayakkabılarla halay çekmek... Bütün bunlar, vatsap ya da feysbuk mucizeleri değil de nedir?

 

Şimdiki dostlarınız size çok yakın! Dostunuz bir tık ötede… Telefonun tuşlarına ya da bilgisayarın klavyesine dokunduğunuzda binlerce arkadaşınıza ulaşabilirsiniz. Onların doğum günü partilerinin konuğu, sofralarının davetsiz misafiri olabilirsiniz. O güne özel hazırlanmış üç beş dilimli yaş pastanın hissedarı olmanızın, dostlarınıza güven verdiğini akıldan çıkarmayın.  Psikiyatristinizin, bir pastanın, nasıl olur da, değişik kıtalardaki dostlar tarafından beğenildiği konusuna  kafa yormamanızla ilgili önerisi ihmale gelmez. Kafa yormak, çağımızda getirisi olmayan uğraşlardan biridir.

 

Özel günlerde, dostlarınızın, pastanın üzerinde yükselen titrek mum alevini söndürmelerine yardımcı olmayı hiç denediniz mi? Boşuna üflemeyin, çünkü nefesiniz yetmez. Sanal rüzgârla mumu söndüremezsiniz (Allah’ın bahşettiği nefesi boşuna tüketmeyin!). Her derdin  çaresi var. Bilim insanlarının, elektromanyetik dalgalarla mumu söndürme teşebbüsünüzün başarısı için yoğun çaba harcadıklarını düşünerek mutlu olmanın ne zararı olabilir.

 

Dostunuz,  arkadaşınız çok hem de pek çok! Bazen yolda karşılaşırsınız onlarla…Onlar sizi, siz de onları tanıyamazsınız. Kader sizi hiç umulmadık yerlerde bir araya getirse de sonuç değişmez.  Otobüste yan yana yolculuk, kütüphanede karşılıklı oturmak, hastane kuyruğunda ömür tüketmek, tapu müdürüyle kavgada mesai arkadaşlığı, berber salonunda birlikte sıra beklemek, lokantada karşılıklı yemek yemek vb. Sizi Beşikdüzü’nden Trabzona’a götüren otobüsteki yol arkadaşınızın feysbuk yoldaşlarınızdan biri olduğunu öğrenemeyeceksiniz. Yan yana yolculuk yaparken, bir birinize fotoğraf gönderip,   paylaşımlarda bulunuyor bile olabilirsiniz.

 

Feysbuk,  gece kalbiniz sıkıştığında sizi doktora götürecek arkadaşlarınıza erişiminize izin vermez. O saatte evde yalnızsanız, feysbuk-vatsap dostlarınızın yardımınıza koşmayacağından emin olabilirisiniz. Binlerce dost ve arkadaşa rağmen, hastanenin acil müşahede odasında tek başınıza sayıklarsınız.

 

Onlarla paylaşım üzerine kurduğunuz dostluğun maliyeti de düşük. Altı üstü bir İnternet aboneliği. Bu dostluklarda  7/24 kuralı geçerlidir. Dünyanın farklı bölgelerine dağılan dostlarınızla, saat farkından dolayı, gece-gündüz demeden paylaşım hakkınızı kullanabilirsiniz. Türkiye’de akşam yemeğine otururken Amerika’daki dostunuz da  kahvaltı masasında sabah kahvesini yudumluyordur.  Onu akşam menüsü hakkında bilgilendirebilir, sabah yapacağınız kahvaltı hakkında önemli tüyolar alabilirsiniz. O gün, Amerikan bilim otoritelerinin beslenmeyle ilgili ciddi araştırma sonuçlarını öğrenerek ölümsüzleşebilir ve dünyaya kazık çakabilirsiniz.

 

Ne büyük ayrıcalık!

 

Okul müdürüyseniz, işiniz çok kolay… Ders saatlerinde telefonda konuşan öğretmenleri, yine bir ders saatinde mesajla uyarabilirsiniz. Hatta,ders saatinde mesajınıza karşılık vermeyen öğretmenler hakkında soruşturma açabilirsiniz.

 

Maneviyata çok mu önem veriyorsunuz, derhal bir akıllı telefon alın. Dedenizin mezarı başında dua edin ve özçekim yapın. Dedenizin başucunda Fatiha okuduğunuzu bütün dostlarınıza gösterin ve  hayırlı bir torun olduğunuzu kanıtlayın. Köy mezarlığında unutulmuş müteveffalara da bir iyiliğiniz dokunsun. Onların mezar görüntülerini yakınlarıyla paylaşın ve daha çok sevap kazanın. Bu arada, barbarca bir cinayetin kurbanı olmuş köylünüzün yakınlarının acılarını tazeleseniz de, bunun, günah defterinizde minnacık bir nokta bile olamayacağından emin olabilir, kazanacağınız beğenilerle teselli bulabilirsiniz.

 

Mezarlıktan eli boş dönmemenizin yararınıza olacağını akıldan çıkarmayın. Hazır gitmişken Nuriş’in rahmetli dedesinin mezarı başında poz verin ve hemen paylaşın. Göreceksiniz, binlerce takipçinizden alkış ve beğeni alacaksınız.

 

Çok dindarsınız, ama komşunuzun cenazesine katılacak vaktiniz yok. Üzülmeyin, akıllı telefonunuza uzanın ve İnternetten kopyaladığınız bir duayla birlikte başsağlığı mesajı gönderin. Böylece hem müteveffanın ruhu huzur bulacak hem de yakınlarının acısı hafifleyecek. 

 

Feysbuk, aynı zamanda bir gençlik iksiridir. Feysbuk ve vatsap, yaşlanmak istemeyenlerin tercidir. Kanıt mı arıyorsunuz? İnternetteki fotoğraflara dikkatlice bakın. Saçlarınızın ilk gençlik yıllarındaki rengini ve canlılığını koruması, ilerleyen yaşa rağmen cildinizin tazeliğinden hiçbir şey yitirmemesi, iskeletinizin yıllara meydan okuması, sizi ikna edebilecek kanıtlardan sadece birkaçıdır.  Elli yıllık arkadaşım Selma Yaşlanmaz da onlardan biridir. Geçen gün feysbuk ‘profili’ne dikkatlice baktım, ama Selma aynı Selma! Yüksünmedim, kırk yıl önce birlikte çektirdiğimiz çocukluk fotoğrafımıza yeniden baktım. İnanılacak gibi değil, Selma’da en küçük bir yaşlılık belirtisi yok.

 

Müzmin bekâr Aydın Evsiz’i yakından tanırım. Saçları dökülmüş, cildinde yaştan kaynaklanan kahverengi benler, gözlerinin feri sönmüş yorgun bir adam. Geçen gün tesadüfen vatsap profilini gördüm ve şaşırdım. Gür ve siyah saçları, ışıl ışıl gözleri, heybetli duruşu... Kendi kendime soramadan edemedim, bu gerçekten de Aydın mı, diye. Evet oymuş! Yaklaşık bir yıldır görüşmediğim  Aydın’ı aradım:

 

-Aydıncığım, vatsap profilindeki adam sen misin?

 

-Elbette, benim Selma’dan  eksik kalır yanım mı var?

 

-Anlayamadım...

 

-Hani bizim Selma Yaşlanmaz var ya?

 

-Evet...

 

-Onun İnternette yaşlanmadığını görünce ben de yaşlanmamaya karar verdim.

 

-Estetik mi yaptırdın, yoksa gençlik iksiri falan mı içtin? Bunları bizimle niye paylaşmadın?

 

-Ne gezer... Fotoğrafımı bilişim öğretmeni Cemil Yılmaz’a verdim, sağ olsun beni yeniden yarattı. Onun sayesinde, dökülen saçlarım yeniden çıktı, cildim yeniden eski hâline kavuştu.  Şimdi binlerce dostum ve sevgilim var...

 

Cemil Bey’i arayıp fotoğrafımın üzerinde oynamasını isteyebilir miyim? Hayır, ondan bunu isteyemem. Derhal vatsapa sarılıyorum ve bilgisayar mühendisi yeğenim Çağlar Arslan’dan yardım istiyorum. Yeğenim dayısını kırmaz, benden hemen bir fotoğraf istiyor. Çağlar’ın, nasıl görünmek istediğime ilişkin birkaç sorusuna cevap veriyorum. Fotoğraf ulaştıktan  kısa bir süre sonra Çağlar’ın maharetli ellerinde yirmisinde bir delikanlıya dönüyorum. Artık karşınızda yaşını başını almış bir adam değil, 70’li yılların delikanlısı var. Gönül rahatlığı ile   feysbuk ve vatsap profillimi değiştiriyorum.

 

Şimdi kaç dostumun olduğunu merak eden var mı bilemiyorum. Profil resmim değiştikten sonra Asya’dan Avrupa’ya, hatta Afrika’ya uzanan sayısız dostum var artık. Onlarla birlikte sofraya oturuyor, uyuyor, koşuyor, yüzüyorum. Gösterime giren hiçbir filmi kaçırmıyoruz. Sayısız alkış ve beğeni alıyorum. Onlarca davete katılıyorum. Sevdiklerime demet demet  çiçek gönderiyorum. Bütün bunları masrafsız yapmış olmanın mutluluğunu tadıyorum.

 

Geçen ay kaybettiğimiz bir öğretmeni, üyesi olduğu ‘vatsap’ grubundan arayarak başsağlığı dileyen çağın dindarlarını anlamaya çalışıyorum. Teknolojiyi kullanma becerilerine söyleyecek sözüm yok. Oturdukları yerden bütün ibadetleri gerçekleştirmeye çalışmaları, övgüye değer.

 

Ben de  uzun yıllardan beri ihmal ettiğim dostlarımı arıyor, vefalı bir arkadaş olduğumu kanıtlamaya çalışıyorum. Telefonumun tuşuna dokunarak başsağlığı diliyorum ve yurtdışı ziyaretlerini kaçırmıyorum. Ne pasaport derdi ne de üst baş aratma zahmeti. 

 

Bana vatsapın ilk hecesini henüz 10 yaşındayken öğreten kıvırcık saçlı büyüğüme müteşekkirim.  Şimdi Amerika’da yaşayan bu büyüğüme vatsaptan bir demet çiçek göndererek vefa borcumu ödüyorum.

 

 

 

01.04.2017, Körfez

 

 

 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

0
0
0
s2sdefault