Yan yana iki gelincik… Bahardan ödünç alınmış günün tadını çıkarıyorlar. Birbirine minik bir çocuk eli mesafesindeki gelinciklerin yanına uzanıyorum. Dokununca çukurlaşan pamuk eller…
Bir köylü, omzunda küreği, tarlasını suluyor. Ayağında çizme, ağzında sigara, tasasız… Ağır ağır atıyor adımlarını. Rüzgâr köyün sessizliğini bozuyor. Sararmaya yeni başlamış buğday başakları, sarıçiçek denizi, söğüt, kavak, ceviz, alıç, erik, elma, armut ağaçları hareketleniyor. Pembe çiçekleriyle umudu besleyen kuşburnu, akasya, yapraklarından bal damlayan mamuh da canlanıyor.
Bir de gelincikler…
Gelinciklerle yanak yanağayız şimdi. Gelincikler sevgi üretir. Sevgiyle çoğalır çiçekler. Beşikdüzü yaylasında yanaklarına rüzgârın öpücük kondurduğu çocuğun minik eli elimde.
Al yanaklı Sarı Kız ve gelinciklerle çoğalıyoruz.
Karşıda karlı dağlar… Köyü kuşatan görkemli dağlarda gözlerimiz. Bir çocuk çığlığı karışıyor rüzgâra. Pembe elbiseli anne fasulye tarlasında ayrıkotu temizliyor. Yorgun görünüyor. Otuzlu yaşlarda ya var ya yok. Peki çocuk? Üç ya da dört yaşlarında olmalı. Eve dönmelerine daha çok zaman var. Birkaç saat daha kalacaklar tarlada. Bir çocuk niçin ağlar? Susadı mı acaba? Acıkmış da olabilir. Ne yapsın anne… Çapası elde, sol elinin tersiyle alnını siliyor. Çocuğa sesleniyor.
Susmuyor çocuk…
Çocuk ağlamalarına dayanamam. Bazı ağlamalar hoyratlığa isyandır. Kirli bir el dokunmuşsa o pamuk ellere, ağlamaktan başka ne gelir elinden çocuğun. Ağlamak, bazen yoklukların habercisidir. Evde yiyecek ekmek kalmamıştır söz gelimi. Bir bardak süte, bir dilim peynire, birkaç zeytine muhtaç bırakılmışlardır. Ağlayan çocuk, hoyratlık, açlık ve yoksulluk demektir. Minik gözlerden süzülen tüm yaşlar benim yüreğime akmıştır hep.
O yüzden yorgunum ben.
Gülemiyorsam bilin ki bundandır.
Anne, ağlayan çocuğunun yanına gidiyor. Çok geçmeden susuyor çocuk. Bir bardak su, belki yemek vermiştir. Yanağına sevgi dolu öpücükler de yağdırmış olabilir. Öpücük sağanağına tutulan çocuk niçin ağlasın. Annenin sevgiyle çarpan yüreği ilaç gibidir. Çocuk, annesinin sıcak kollarında açlığı bile unutur.
Rüzgâr kesiliyor. Buğday başakları, ceviz ağaçları, kavaklar, söğütler, kuşburunları, akasyalar sessizliğe bürünüyor. Anne yeniden işinin başına dönüyor. Tarlayı sulayan köylü, şapkasını burnuna kadar indirmiş, ceviz ağacının altında şekerleme yapıyor.
Bal mevsimi… Sarıçiçek tarlasından arı uğultusu geliyor. Beyaz bir kelebek konuyor gelinciğe. Bir tilki öğle yemeği umuduyla buğday tarlasında gözden kayboluyor. Akşam devriyesinde yorgun düşen köpekler belli ki derin uykuda.
Kelebeği ürkütmeden gelinciklere veda zamanı… Gelinciklerle baş başa kalıyor kelebek. Gelincikleriyle, kelebekleriyle, börtü böceğiyle, kuşlarıyla, bebekleriyle, çocuklarıyla, anne ve babalarıyla mutlu bir memleket özlemiyle pamuk ellere sarılıyorum.
Sarı Kızı bağrıma basıyorum.
(Erzincan Kalecik/Girlevik köyleri, 14 Haziran 2020)