Erzincan Çağlayan’da sabah uyandığınızda kırk metre yükseklikten yere dökülen suyun serinliğiyle uyku mahmurluğundan kurtulursunuz. Girlevik Şelalesi, günün her saatinde belde sakinlerini serinletmekte, bir ninniyi andıran ezgisiyle dinlendirmektedir. Kırkçeşmeler’den beslenen Girlevik Şelalesi’nin ezgisi ve serinliği, insana mutluluk vermektedir.
Çağlayan’dan, Girlevik ya da Kalecik köylerine doğru sabah yürüyüşüne çıkanlar, güne, Girlevik Şelalesi’ni selamlayarak başlamaktadır.
Kalecik Köyü, Çağlayan’a üç km uzaklıkta. Köy yolu soğuk asfaltla kaplı. Çağlayan’dan yürüyenleri, ortalama on dakika süren yokuştan sonra ceviz, söğüt, kavak, erik, elma, kayısı, mamuh, meşe ağaçlarıyla kuşatılmış güzel köy yolu beklemektedir. Kuşburnu ve böğürtlen, yola renk katan diğer bitkilerden. Kuşburnu dalları meyve yüklü. Bazı böğürtlenler yeni çiçek açmış, bazıları ise kızarmayı bekliyor. Bir kısmı belki yüz yaşında olan söğüt ağaçlarının çürümeye başlayan gövdesi, canlıların doğal yaşam alanı olmuş. Kertenkele, sincap, karınca vb. canlılar koca söğütlerin gövdesine sığınmış durumda. Ölümün o soğuk elini gövdesinde hisseden söğüt, bedenini canlılara sunarak ölümsüzleşmektedir. Üç-dört yaşında bir ceviz fidanı, yan yana sıralanmış söğüt ağaçlarının arasından güneşe doğru uzanmış. Çürümeye yüz tutmuş ağaç gövdeleri, cevizin güneşe kavuşma özlemine engel olamamış.
Söğüt ağaçlarının direnciyle yola devam ediyoruz.
Kanalın hemen altında rastladığımız tavşan, birkaç saniye içinde gözden kayboluyor. Fasulye, yonca ve domates tarlaları, çalışkanlık ve üretkenliği müjdeliyor. Yaklaşık on cm boyundaki yonca iki kez biçilmiş. Yetmişli yaşlarda bir köylü, suvarılan yoncanın üçüncü kez biçilebileceğini söylüyor.
Kalecik’in girişinde, Kırklar Türbesi’ni gösteren levhanın yakınında, Kırkçeşmeler’den akan mavi suyun yanında yüze yakın arı kovanı yer alıyor. Arılar, bozayılara karşı elektrikli çitle korunuyor. Kalecikli bir çiftçi, bakımlı bir fasulye tarlasını suluyor. Çiçek açan fasulyeler, işaret parmağı boyundaki fasulyelere yetişme çabasında. Elde kürek, kahverengi çizmeleriyle tarlada çalışan köylü, ayıların fasulyeye zarar verdiğini, ancak koruma altındaki ayılara karşı herhangi bir önlem alamadıklarını belirtiyor.
Köyün girişinde dalda kalmayı başarmış kayısılardan birer ikişer tadıyoruz. İlaç yüzü görmemiş kayısılar bal tadında. Erzincan kayısısı, tadıyla fark yaratıyor. Köye doğru yol aldıkça kayısı yüklü dalların sayısında artış gözleniyor. Sarı kayısıların yeşil yapraklarla dostluğu, bir süre daha devam edecek gibi görünüyor.
Kalecik’ten yükselen duman, güne erken başlayan bu çalışkan insanların kahvaltı hazırlıklarını haber veriyor. Sobalar yakılmış, çaylar demlenmiştir.
Kalecik Köyü elli beş haneli. Köyü yazlık olarak kullananların sayısı üçü beşi geçmiyor. Kışı Erzincan’da geçirenler, üretim amacıyla, ilkbahardan sonbahara kadar köyde yaşıyor. Onlardan biri de atmış yedi yaşındaki Ali Altın. Ali Bey, çocuklarını okutmuş, aydın köylülerden biri. Geçen yıl, köydeki toprak evinin yanına tek katlı müstakil bir ev yaptırmış. Bu ilkbaharda, seksen dönümlük tarlasına patates ve barbunya ekmiş. Patates tohumunu İzmir’den getirtmiş. Çağlayan’daki hidroelektrik santrali arıza yapınca santrale akan su taşmış. Tarlalar su altında kalmış. Büyük zarara uğramış. Yetkililerden, zararın karşılanması talebinde bulunmuş. Bugüne kadar talebine herhangi bir yanıt verilmemiş.
Kalecik’te hemen herkes iş başında! Elli beş haneli köyde ortalıkta boş gezen kimse yok. O yüzden köy meydanı sessiz mi sessiz. Sessizliği kazlar, yabancı dostu köpek ve yeni kırkılmış bir oğlak bozuyor. Köyde küçük ve büyükbaş hayvan yetiştiriliyor. Munzur (Mercan) Dağı’nın eteğindeki köy, tarım alanlarının yanı sıra hayvancılığa elverişli bir meraya sahip. Köye yaklaşık bir km mesafedeki Kırkçeşmeler’den akan soğuk ve temiz su, köyü baştanbaşa selamlayarak Girlevik Şelalesi’ne akıyor. Su, uğradığı hemen her yere hayat vermiş. Söğüt ağaçları suyun yöreye armağanlarından…
Su söğütleri, söğütler suyu izliyor.
Köyde modern yapılar, toprak evlerle ilgi çekici bir uyum içinde. Bazı toprak evler yıkılmış. Uzun bir süredir kullanılmadığı anlaşılan çeşme de yıkılmaya yüz tutmuş. Çeşmenin yakınındaki iki katlı çatılı bina terk edilmeyi gururuna yedirememiş. Toprak evlerin üzerine serilmiş kayısılar kurumak için gün sayıyor. Güneşte kurutulan kayısıların bir kısmı yakında Erzincan Buğday Meydanı’nda görücüye çıkacak. Gurbette yaşayan eşe dosta ayrılan kayısı, Erzincan Otogarından İstanbul, İzmir, Ankara vd. kentlere yollanacak. Erzincan Otogarında, bagajlara, kayısıyla birlikte tulum peyniri, tandır ekmeği, tereyağı, kuru fasulye ve pekmez de yüklenecek. Erzincan otobüsleri, her sonbaharda olduğu gibi, Erzincan’ı, peyniriyle, pekmeziyle, tandır ekmeğiyle, dutuyla, bulguruyla, unuyla Batı illerine taşıyacak. Erzincan, İzmir’in, İstanbul’un, Ankara’nın sofralarını tatlandıracak.
Kalecik Mezarlığının alt tarafındaki yüzlerce arı kovanı, arıcılığın özellikle son yıllarda yaygınlaştığını gösteriyor. Köy meydanının üst tarafına çok sayıda bodur elma fidanı dikilmiş. Bazı fidanlar şimdiden meyve vermiş.
Munzur (Mercan)’un temiz havasını soluduğumuz Kalecik’e hızlı adımlarla gelmiştik. Şimdi dönme zamanı. Alabildiğine ağır adımlarla uzaklaşıyoruz köyden. Koşar adım geldiğimiz köye, Kırkçeşmeler’e, Ali Altın’a, tarlada çalışan köylülere, Munzur (Mercan) Dağı’nın doruğundaki kara, koyunlarını otlatan çobana, üçüncü kez boy veren yoncaya, kızarmak üzere olan domateslere, sırıktan sarkan fasulyelere, ceviz ağaçlarına, yüzyıllık söğütlere, alıçlara, dalda kalan kayısılara, olgunlaşmak için sonbaharı bekleyen yaban armutlarına, bozayıların henüz dallarını kırmadığı ekşi elmalara, alın teriyle sulanan tarlalara son bir kez el sallıyoruz… Kalecik’in çalışkan ve üretken insanlarını bağrımıza basarak köye veda ediyoruz.
(Çağlayan/Kalecik köyü, 23 Temmuz 2019)