Mezra köyü dört mahalleden oluşur: Gerise, Ovabover, Ovaserene, Tum ve Surek. 1931 yılında, Ovabover’deki toprak damlı evde, çevresinde kadınların toplandığı Fadime Fırat (1900- 1978) bir kız çocuğu dünyaya getirdi. Yusuf Fırat (Wusıve Mıstafay, 1900-1952)-Fadime Fırat çiftinin bebeğine Wojire adı verildi.
Bebeğin adı, nüfus kayıtlarına Gülüzar olarak işlendi.
Wojire kundaktayken, Fırat ailesi, kendilerini bekleyen tehlike ve zorluklardan habersiz olağan bir yaşam sürdürüyordu. Hıdır (1925-?), Ahmet Çavuş (Hıdır, 1927-1979), Ferhat (1929-2005), Gülüzar (Wojire, 1931), Mustafa (Şişko Mustafa, 1933-1987)*, Hatice (Cıvıze, 1935-2009) ile Beser’in (Sosun Erginoğlu, 1937-2019) babası Yusuf Fırat, küçük çaplı tarımsal üretim yapıyor, hayvan besliyordu. Sınırlı alanlar, karasabanla sürülüyordu. Hayvancılığın, ailenin ihtiyacını tam olarak karşıladığı söylenemezdi. Mezra köyü, mera fakiriydi. Hayvanları otlatabilecek geniş alanlara sahip değildi. Köylüler, deriye bastıkları çökeleği yayladan yaylaya taşırdı. Mezralılar, ilkbaharda Han Yaylası’na çıkardı. Yaylada toplanan çökelek ve tereyağı, katır sırtında, Meryem, Tozın ve Keşiş Yaylalarına götürülürdü. Çökelek ve tereyağını, yaz sıcağında, 2 bin 3 yüz rakımlı Keşiş’ten başka bir yerde saklama olanağı yoktu.
Wojire, çocukluğunun ilk yedi yılını Mezra’da geçirdi. Oğlak ve kuzu otlattı. Köyde, 1955 yılına kadar çeşme yoktu. Pişi Deresi’nden eve su taşıdı. Ev işlerinde annesinin en büyük yardımcısıydı. Okul çağına geldiğinde Mezra henüz okula kavuşmamıştı. Cumhuriyetin sekizinci yılında, o tarihte Danzik nahiyesine bağlı olan, 1960’ta Kırmızıköprü’ye bağlanan köylerden sadece Kaymaztepe (Meçiye) köyünde okul vardı. Meçi İlkokulu, bir köylünün evinde hizmet veriyordu.
Okul çağına, okulsuz köyde adım attı. Yedi yaşına ayak bastığında, Mezra ve civar köylerden on altı köylü Pülümür’e götürülmüş, bir daha dönmemişti. Gerise’den yükselen ağıtlara tanık oldu. 17 Ağustos sabahı köyden yükselen çığlıklar, Fırat ailesinin zorunlu Çanakkale yolculuğunun da habercisiydi.
ÇANAKKALE BİGA GÜNEŞLİ KÖYÜNE ZORUNLU YOLCULUK
Aile, bin bir zorluk içinde Çanakkale’ye varır. Biga’nın Güneşli köyünde hana benzeyen bir eve yerleştirilirler. Devlet, aileye, ev, bostan ve tarla verir. Yeni köye zamanla alışırlar. Çalışarak, üreterek yaşamını kazanan aile Hıdır’ın ölümüyle yasa boğulur. 20’li yaşlardaki Hıdır, evliliğinin birinci yılını tamamlamadan yaşama veda etmiştir.
Mezra’da okul olmadığı için öğrenim görememişti. Biga’da okul vardı, ama gönderilmedi. Yetkililerin, okula gönderilmeyen kız çocuklarına ayıracakları zamanı yoktu. 1945 yılında, Hüseyin Erginoğlu (1912-1984), Fırat ailesinin kapısını çalar. Öğrenim çağındaki kızı, Hıdır (Hasan) Fırat’a (1931-2018) ister! On dört yaşındaki Wojire’yi, müstakbel görümcesi Emine Fırat’la ‘takas’ önerisi sunulur. Aile kabul eder. Baba, iki oğlu, Ferhat ve Hıdır’a sorar:
“Kim evlenmek istiyor?”
Evlilik önerisine Ferhat evet, der. Wojire’nin yakışıklı kardeşi Ferhat, Hüseyin Fırat’ın (Wuşene Ferat Ağay) kızı Emine Fırat’la evlenir.
Aile, kızın onayını almaya bile gerek duymadan düğün hazırlıklarına başlar. Ortaokul çağındaki çocuk, olup bitenlerden habersizdir. Wojire’yi, Hüseyin Erginoğlu’nun eşi Hanım Erginoğlu (1915-1990) ile kayınvalidesi Mercan Fırat (Karsanıze, 1891-1975) giydirir. Kız giydirildikten sonra kendisine sorulur:
“Yakıştı mı?”
KAĞNI ÜZERİNDE BİR GELİN
Biga Güneşli köyünde düğün hazırlıkları tamamlanır. Hıdır (Hasan) Fırat’ın ailesi, Çan Hurma köyünde oturmaktadır. Gelini, Güneşli’den Hurma’ya götürecek kağnı hazırlanır. Kağnı kimindi, süslenmiş miydi, hatırlayan yok. Wojire, 1945 yılında, henüz on dört yaşındayken, Güneşli köyündeki baba evinden, bir kağnı üzerinde, Hurma köyüne gelin gider.
Kara çarşaflı gelinin, kağnı gıcırtısına karışan hıçkırığını duyan olmaz.
Kağnı üzerinde kımıldamadan duran gelin, yıllar sonra yaşadıklarını o yolculuğa bağlayacak, yolculuğa ilişkin ayrıntıları belleğinden silmeye çalışacaktır. Kağnı, halaylar, çeyiz, davul-zurna vb. ayrıntılar buharlaşır. O güne ait bir fotoğrafın bile aile albümünde olmamasının, yaşadığı acıları unutturma konusunda etkili olup olmadığı bilinmiyor. Kesin olarak bilinen tek şey, kağnıyla Hurma köyüne yaptığı yolculuğun, yakasından düşmeyen bir yürek sızısı olduğudur. Ortaokul çağında gelinlik, diğer çocuklar gibi, onun da yüreğine koca bir dağ gibi çökmüştür. İnsan belleğinin kötülükleri saklama yeteneği olmasa, yüreğine çöken bu ağırlıktan belki daha çabuk kurtulacaktır.
İKİ YAŞINDAKİ BEBEĞİ HURMA MEZARLIĞINA EMANET EDERLER
1946 yılında, Wojire-Hıdır Fırat çiftinin bir oğlu olur. Mezralı Wojire, on beş yaşında genç bir annedir artık. Remzi’nin doğumuyla ailenin yüzü güler. 24 Haziran 1947’de, 2510 sayılı İskân Kanunu’na eklenen geçici maddeyle memlekete dönüş yolu açılır. Bu arada Remzi bebek hastalanır. Boğmacaya yakalanan bebek, 1948’de yaşamını yitirir. İki yaşında yıldızlara kavuşan bebeği, köyün imamı yıkar. Cenazeye aileden başka katılan olmaz. Bebeğin babası Hıdır (Hasan), kucağında Remzi’nin minik bedeni, Hurma Köyü Mezarlığının yoluna düşer.
Gözü yaşlı baba, iki yaşındaki oğlunu kendi elleriyle toprağa verir.
Wojire ile Hıdır, bebeğin ölümünden çok etkilenir. Çan Hurma köyünden Pülümür Mezra köyüne dönen anne ve babanın yüreği, Hurma Köyü Mezarlığında kalır. Evlat acısı, babayı yatağa düşürür. Memlekette hastalanan baba, Erzurum’da ameliyat edilir, tedavi altına alınır.
MEMLEKETTE ZOR GÜNLER
Wojire, Mezra köyüne yedi yaşında veda etmişti. Biga’nın Güneşli ve Çan’ın Hurma köylerinde on yıl geçirdikten sonra Mezra’ya döner. Memlekete döndüğünde, bir bebeğini yitirmiş, on yedi yaşında genç bir annedir artık.
Mezra’da, 1948 yılından itibaren, tek katlı toprak damlı evde, eltisi Mercan Fırat ve kayınvalidesi Mercan (Karsanıze) Fırat’la birlikte oturur. Yeni evi, çocukluğunun geçtiği Ovabover’in karşısındadır.
Memlekete dönen babası Yusuf Fırat, Kırmızıköprü’de, Süleyman Ağa’nın (Süleyman Sadık, 1854, ?) değirmeninde çalışır. Değirmenin mülkiyeti, Süleyman Sadık’tan oğlu Kamer Sadık’a (1885, ?), Kamer Sadık’tan, çocukları Hıdır –Müdürağa- Sadıkoğlu (1919-2002) ile Hüseyin Sadıkoğlu’na (1929-2001) geçer. Mezra’dan, 2 km yürüyerek Kırmızıköprü’ye giden değirmenci, işlerin yoğun olduğu zamanlarda geceyi değirmende geçirir. Değirmenden alınan buğdayla, aileyi geçindirmek zordu. Elli yaşındaki değirmenci, ailenin geçimine katkı sağlamak amacıyla, değirmenin yanındaki tarlaya sebze eker. Bu arada, ‘bostan korsanları’ boş durmaz. Çoğu çocuk, amatör ‘korsan’ların gözdesi, salatalık, kavun ve karpuzdur. Değirmencinin, bostana zarar veren çocuklardan dolayı yorgun düştüğü günler olur.
Çan Hurma köyünde görece refah içinde yaşayan Wojire-Hıdır Fırat çifti, Mezra’da yokluk ve zorluklarla baş başa kalır. Çan’daki tarla, ev ve bostandan olan aile, Mezra’da yaşama tutunmak için büyük çaba gösterir. Wojire, kayınvalidesinin yönetimindeki evin tüm işlerine el atar. Temizlik yapar, elde çamaşır yıkar, Pişi Deresi’nden su taşır, akşam tarla sular, ekin biçer, sac ekmeği pişirir, harmanda çalışır, hayvanları sağar, yayık yayar, Akdik ormanından (Gema Aynige) yaprak ve odun taşır, yaylaya çıkar… Köyde onun el atmadığı bir iş kalmaz. Ne kadar çalışırsa çalışsın, o yıllarda yaşanan yokluk ve kıtlıklardan bir türlü kurtulamaz. Mutfakta kilit altına alınmış tereyağına, çaya, şekere ulaşmak her zaman mümkün olmaz. Yaydığı deri yayığın ayranına hasret kaldığı günler geçmek bilmez. Bazen bir dilim ekmek, birkaç adet Erzurum kesme şekeri, bir tas ayrana ulaşmak bile ‘mucize’dir.
Mezra’da biri erkek, ikisi kız, üç çocuk dünyaya getirir. Üç çocuğu az bulan bazı yakınlarının tepkisiyle karşılaşır!
EĞİLİP BÜKÜLMEDEN GEÇİRİLEN BİR ÖMÜR
Ferhat Ağa’nın gelini Gülüzar Fırat, şimdi 89 yaşında. Köyde herkes onu Wojire olarak tanır. Yusuf-Fadime Fırat’ın kızı Wojire, annesini, babasını, kız ve erkek kardeşlerinin hepsini kaybetmiş. Henüz 17 yaşındayken, 2 yaşındaki oğlu Remzi’yi toprağa vermiş. Çan Hurma köyünde, ağabeyi Hıdır’ı genç yaşta sonsuzluğa uğurlamış. Geçen yıl kaybettiği kız kardeşi Beser (Sosun) Erginoğlu’nun (1937-2019) acısını unutamamış. Beştaş, körebe, saklambaç oynadığı çocukluk arkadaşlarından Kezban Fırat (1928), Sevgili Yaman, Gülüzar Akkılıç hayatta. 1971 yılında, 40 yaşındayken, kabullenilmesi güç bir biçimde terk edilmiş. Üç çocuğuyla baş başa kalmış. Çocuklarını bırakıp gitmemiş, sahip çıkmış. Mezra köyünde çocuklarının tamamını okutan ender insanlardan. Çocukları Ferhat, Kudret ve Medine’nin başarısında, 1957 Savaştepe Öğretmen Okulu mezunu öğretmen kaynı Hasan Fırat’ın (1937-2008) rolünü hatırlatıyor. Hasan Öğretmen’in, kız çocuklarının okumasına karşı çıkan aile büyüklerinin ikna edilmesinde etkili olduğunu ifade ediyor. Kızı Kudret’in okumasını istemeyen aile büyüklerine, Hasan Fırat’ın gösterdiği tepki hâlâ aklında:
“Sizin oğlunuz okuyorsa Kudret niçin okumasın?”
Kudret, diğer kardeşleri gibi, annesini ve amcasını mahcup etmez!
YANGINLARIN ÜZERİNE AKAN IRMAK
Geçmişte yaşadığı zorluklardan dolayı kimseye öfke duymuyor. Bir tas ayranı bile kendisinden sakınanlardan saygıyla söz ediyor. Yaşadıklarının kişilerden değil, dönemin koşullarından kaynaklandığının farkında. Yokluk ve kıtlığın, paylaşım konusunda, aile büyüklerini ölçülü davranmak zorunda bıraktığını düşünüyor.
Onunla 23 Ağustos günü, kızı Medine Arslan’ın, Kırmızıköprü’deki evinde sohbet ediyoruz. Düzgün Türkçesi, duru sesi, iyimserliği yaşadığı acıların üzerini örtüyor. İyimserlik, büyük yangınların üzerine akan ırmağa dönüşüyor. Bunca kahrı gülerek yenilgiye uğratıyor. Yaşamını kasıp kavuran büyük yangınlardan başı dik çıkma yeteneğiyle, eğilenlere insanlık dersi veriyor. Yangınlardan, fırtınalardan armağan acılar, onun kişiliğinde dirence dönüşüyor. Yaşadığı bazı sağlık sorunlarını, aydınlık yürekli çocuklarının desteğiyle aşmaya çalışıyor. Hemen her gün evinin balkonunda yürüteç yardımıyla yürüyor. Yaşamı boyunca ayakta kalmayı başarmış biri olarak, son gücünü ayakta kalabilmek için kullanıyor.
Birkaç ay sonra doksan yaşına girecek olan bu güzel insana veda zamanı geliyor. Eşikte bekleyen sonbaharla sıkışıyor yüreğim. Ayrılık mevsimidir sonbahar. Dönüşü olmayan ayrılıkların habercisi… Çocukluğumun geçtiği Mezra’dan kapı komşumuz, haksızlıklara uğramış, tanımsız acılar çekmiş, eğilerek yaşamayı reddetmiş, varlığını çocuklarına adamış, lekesiz bir yaşam sürdürmüş Mezra’nın güzel yürekli annesine veda ediyorum.
Sonbaharı haber veren rüzgâr, ceviz ve elma yapraklarını kucaklayıp uzaklara götürüyor. Koca cevizin gövdesine yaslanıp soluklanıyorum. Rüzgâr, canlılar için bir tür erken uyarı sistemi sayılır. Birçok canlı şimdiden kış hazırlığı telaşında. Bir sincap, ağızda ceviz, kış hazırlığına çoktan başlamış.
Bir yaprak düşüyor cevizden… Rüzgârla eksiliyor yapraklar. Eksilir sevdiklerimiz… Cevizden dökülen yapraklar gibi. Sevdiklerimizin vedasıyla eksiliriz birer birer. Hemen her sonbaharda içimi bir hüzün kaplar. Sevdiğim insanlardan ebediyen ayrılma korkusuyla düşerim yola. Şimdi yine uzun bir yoldayım. Tozu dumana katan aracın penceresinden el sallıyorum sevdiklerime…
Önümüz yine bahar… Biliyorum, doksan yılı ayakta geçirenler kışa teslim olmaz! İlkbaharda buluşma umuduyla son bir kez sarılıyorum onlara…
Teşekkür: İlerleyen yaşına karşın benimle görüşmeyi kabul eden değerli büyüğümüz Wojire teyzeye içten teşekkür eder, sağlıklı günler dilerim. Bu çalışmaya katkı sunan Sayın Medine Arslan, Sayın Ayşe Fırat, Sayın Sevim Erginoğlu ve Sayın Selim Salih Sadıkoğlu’na candan teşekkür ederim. Çalışmada değerlendirilen fotoğraflar Sayın Kudret Fırat, Sayın Ferhat Fırat, Sayın Medine Arslan, Sayın Ayşe Fırat, Sayın Sevim Erginoğlu, Sayın Mercan Fırat Erol ve Sayın Yılmaz Fırat’ın arşivinden derlenmiştir. Çalışmaya doğrudan ya da dolaylı destek veren tüm dostlarımıza yürekten teşekkürler…
*Mustafa Fırat’ın doğum tarihi, resmî kayıtlara göre, 1935. Aile kaynaklarından edinilen bilgiye göre, 1933 doğumlu.
(Erzincan Çağlayan, 8 Eylül 2020)