1906 yılında Erzincan’dan ayrılan Erzincan Askeri Rüştiyesi öğrencisi Fikret, kentte geçirdiği son geceyle ilgili duygu ve düşüncelerini şöyle ifade eder:
“Erzincan’da son gecem bu. … Yürüyorum. Taze ekmek kokuları geliyor burnuma. Çarşı fırınları çoktan ateşlerini yakmış, has undan ekmekler pişiriyorlar az sonra uyanacak Erzincan halkı için. Şafak az sonra sökecek demektir bu. Doğacak günün Pazar olduğunu anımsıyorum. Haftalık pazar kurulacak yine Buğday Meydanı’na. Cıvır cıvır sesler evimizin içine dolacak hava kararıncaya dek. Ama ben duymayacağım. Kalabalığı da görmeyeceğim. Geleceğin bana neler hazırladığını bilmeden, İstanbul’a gitmek üzere ayrılacağım doğup büyüdüğüm şehirden…. Erzincan’a mihman olduğum son geceydi bu. O da bitti.” (Selma Fındıklı, Saray Meydanı’nda Son Gece, s. 7, 12, 34, 35).
Fikret’in çocukluğunda, Buğday Meydanı’nda Pazar günleri pazar kurulurdu. Fikret’in pazara yakın iki katlı evi o gün cıvıl cıvıl olurdu. Fikret, Erzincan’a, Buğday Meydanı’nın o şanslı evini bırakarak veda etmiştir. Buğday Meydanı’nın cıvıltısı, Fikret’i İstanbul’a kaptıran evin tek tesellisi olmuştur.
28 Ekim’de, yazı aratmayan bir günde, Buğday Meydanı’ndayız. Şimdi haftanın ilk günü, yani Pazartesi günü kuruluyor pazar. Meydanda, anne-babasını çocuk yaşta kaybeden Fikret’in izini sürüyoruz. Aradan 113 yıl geçmiş! Fikret, pazar kurulmadan önce yola çıkmıştı. O sabah kurulan pazardan eve yayılan sevince ortak olamamıştı. Erzincan’da has undan yapılan taze ekmek kokusunu içine çekememişti. Onun 113 yıl önce veda ettiği Buğday Meydanı’nda bugün unutulduğu düşünülen sıcak ekmek kokusunu içimize çekiyoruz.
Her Pazartesi günü kurulan pazarla Erzincan Buğday Meydanı şenleniyor. Çevre köyler ve beldelerden (Değirmenliköy, Yalnızbağ, Çağlayan, Kalecik, Girlevik, Mollaköy, Yalınca, Altınbaşak, Karatuş, Yamaçlı, Beşsaray, Söğütözü vd.), Tercan’dan, Kelkit (Gümüşhane)’ten, Otlukbeli’den, Çayırlı’dan, Üzümlü (Cimin)’den, Kemah’tan, Kemaliye’den, Pülümür (Tunceli)’den Buğday Meydanı’na taşınan ürünler Erzincanlıların beğenisine sunuluyor. Pülümürlüler ve Kelkitliler, pazarda Erzincanlıları yalnız bırakmıyor. Ciminli bir köylü tezgâhındaki üzümü Pülümürlü köylüye satmıyor, sanki bedava veriyor. El sıkışıyor köylüler… Gözleri gülüyor Kelkitli bir kadının, yaşlı bir kadından bir çift çorap alırken. Fötr şapkalı bir köylü, bıyıklarını burarak ağır adımlarla pazarı dolaşıyor. Acelesi yok.
Bir otomobilin arka bagajı giyim mağazasına dönüştürülmüş. Bazı elbiseler kapıya asılmış. Takım elbise tezgâhının önünde köylüler birikiyor. Telaşsız ve rahat insanlardan oluşan bir topluluk, satıcıya kulak veriyor. Bir başka tezgâhta Tercan tereyağı satılıyor. Satıcı, ürününden emin. Gözlerim Esenevler’in o güzel insanlarını arıyor.
Mikrofondan pazara yayılan bir ses, âdeta ölümsüzlüğü müjdeliyor! Ellili yaşlarda bir pazarcı, mikrofondan, öğütülmemiş zencefile benzeyen, Şifalı Adam Otu’nun yararlarını anlatıyor. Prompterden akan yazıları okuyarak ‘konuşan’ siyasetçilerden daha yetenekli olduğu kesin! Çevresine toplanan meraklıları, sözü edilen baharat hakkında bilgilendiriyor:
Romatizma, kireçlenme, bel ağrıları, bel fıtığı, boyun fıtığı, sinüzit, baş ağrısı, ayak arasında mantar, kuru kaşıntı, mide ağrıları…
Şifalı Adam Otu, hemen her derde devaymış meğer! O sırada belimi yokluyorum. Bir süredir peşimi bırakmayan bel ağrılarını hatırlıyorum. Denemenin ne zararı olabilir… Yaşlı bir köylü benden önce davranıyor. Sağ bacağını dizine kadar sıyırıyor. Diz kapağının sağındaki yara izi dikkat çekiyor. Kim bilir ne zamandan kalma… Fotoğrafını çekmek için izin istiyorum. Tereddütsüz, ‘çek’ diyor. ‘Ot’u bacağına sürüyor. Birkaç meraklı, yaşlı adamın ayak üstü tedavisini izliyor.
Bastonunu ve beyaz çuvalını sol koltuğunun altına sıkıştıran köylü henüz bir şey almamış. Fötr şapkalı, gözlüklü köylünün zaman sorunu yok. Saatime bakıyorum, 11.39…
Daha vakti var.
Tezgâhı sandalyeden ibaret bir satıcının vitrininde kibritten başka bir şey bulunmuyor. Sermayesi, birkaç kutu kibrit… Yetmişli yaşlardaki kibritçi oldukça yorgun görünüyor. Onun solunda yaşı seksene dayanmış bir kadın, yere serdiği örtüyü tezgâh olarak kullanıyor. Başındaki kahve rengi şal ve üst üste giyindiği elbiselerden, üşüdüğü anlaşılıyor. Kederli kadın, şalının altında beyaz tülbent takmış. Yaşlılık lekeleri her iki elinde ve yüzünde belirgin. Ellerini dizlerinin üstüne koymuş, sessiz sedasız müşteri bekliyor. Tezgâhında çoğu el emeği çorap, patik, şapka, lif, vb. ürünler yer alıyor. Karatuşlu Hasan’ın dükkânının önündeki tezgâhta sadece sarımsak satılıyor. Sarımsak tezgâhında uzun saçlı bir pazarcı göze çarpıyor. İki ayrı tezgâhta kilosu 12 liradan hamsi satılıyor. Balıkları sıcaktan korumak amacıyla buz kullanılıyor. Balıkçılar, hamsiyi temizlemiyor.
Buğday Meydanı’ndaki pazarda yok yok! Kuşburnu, kuşburnu marmeladı, dut, pekmez, bal, tereyağı, tulum peyniri, çökelek, kuru kayısı, kuru fasulye, sebze ve meyve vb. Ekim ayının son günleri, ama hâlâ Erzincan (Cimin) üzümü 5-6 liraya alıcı buluyor.
Buğday Meydanı, pazardan ibaret değil kuşkusuz… Alanı çevreleyen tek katlı dükkânlar, kahvehaneler, irili ufaklı iş yerleri, lokantalar, insanda, küçük bir Anadolu kasabasında olduğu duygusu yaratıyor. Kardeşler Lokantasının ucuz ve kaliteli döneri, iştah açıcı… Köylüm Berberinin saygılı çalışanları, koltukta şekerleme için elverişli koşullar yaratıyor. Yorucu bir yolculuktan sonra koltuğa oturanlar arada bir kestiriyor.
Buğday Meydanı, çarpık kentlerde bunalan insanların nefes alabileceği bir mekândır. Erzincan, benim için Buğday Meydanı’dır. Meydan, çocukluğumuzda Erzincan’da alışveriş denilince akla ilk gelen yerlerden biriydi. Kent merkezindeki gösterişli lokantalar ve AVM’lerde asla bulamayacağınız huzuru, bu tarihî alanda bulabilirsiniz.
Fikret’in 113 yıl önce ayrıldığı Buğday Meydanı’na veda ediyoruz… Burada hemen her şey olduğu gibi duruyor. Taze kavrulmuş leblebi kokusu, sıcak insan eli, telaşsız insanlar… Size uzatılan sıcak bir dostluk eliyle yüreğiniz ısınıyor. Buğday Meydanı’nda, 113 yıl sonra, Fikret’in evine dolan o cıvıltıyla büyüyor sevincimiz.
(Erzincan, 28 Ekim 2019)
Kaynakça:
Fındıklı, Selma. (2000). Saray Meydanı’nda Son Gece, İstanbul: Remzi Kitabevi.