Düşüncelerin durağan olması, bilime aykırıdır. Dün, bugün ve yarın sabitlenmiş bir durak olarak görülemez. Yağmurlu havalarda sığındığınız durak, bir saat önceki durak değildir. Dün yürüdüğünüz cadde, artık aynı cadde değildir. Pencereden seyrettiğiniz ormanın hep aynı kaldığını düşünüyorsanız, bir doktora gitmeniz önerilir.
Köyünüzü 20 yıl önce bıraktığınız gibi bulabileceğiniz düşüncesi, tatlı bir fanteziden ibarettir.
Kundakta bırakılan bebek büyür….
Dere yatak değiştirir.
Toprağa gömdüğünüz ceviz boy verir.
Yaşam, duygu ve düşüncelerinizi biçimlendirir.
Tarihe müdahale için maddeyi tanımaya mahkûmuz! Maddeyi tanıma çabası, bilimsellikten soyutlanamaz.
Dünyayı değiştirme çabası sizi de değiştirir. Eylemlerinizle değişir ve değiştirirsiniz.
Uzun bir yürüyüştür sözü edilen.
Uzun yürüyüşte yorulanların bir kısmı istirahate çekilebilir. Millete zararı dokunmayan bir çekilmedir söz konusu olan.
Bazı ‘yorgun’lar direksiyonu ihanete kırar ki, bunlara dönek diyoruz. Döneklik, ihanete götürebilir. Çerkez Ethem’i, bu tür ihanetlere örnek olarak verebiliriz.
Gülay Göktürk (Fotoğraf, medyaradar.com)
Küreselleşme çağının döneği, parayı Lidyalılardan önce keşfedendir.
Para, döneğe, üslendiği gazete ya da partiden Türkiye’ye saldırı ve hakaret için verilmiş zehirli kurşundur.
Her atışta milleti zehirleyen kurşun!
Günümüz döneklerinin kamp kurduğu basın-yayın organları, vatan ve hürriyet mücadelesinde ser verip sır vermeyen, baş eğmeyen, düşmana eyvallah demeyen ne kadar değerimiz varsa onlara savaş açmış durumda.
Aklı başında, vicdanlı insanlar bu gazeteleri ancak utanarak okuyabilir.
Haberleri işleme biçimleri, yüz kızartıcıdır.
Namuslu bir burjuva aydınının kendi milletine ve tarihine sövdüğüne tanık olmak zordur. Ancak döneklere diyecek bir sözümüz yok. Döneklerin kırmızı çizgisi yoktur; freni patlamış bir kamyon gibi bütün iyiliklerin ve güzelliklerin üzerine sürülürler. Onlar için erkek çocuklarının ırzına geçilmesi bile ‘özgürlük’ ya da ‘bireysel tercih’tir.
Sübyancıların Avukatı
Çocuk ‘porno’sunun ‘özgürlük’ olduğunu ellili yaşlarda ‘keşfeden’ eski solcu Gülay Göktürk, küflü gazete sayfalarından Türkiye’ye hücum ediyor.
Çocuk pornosuna hayır diyemeyen, çocuk istismarını yetişkinlerin arzusu olarak nitelendiren, sübyancı erkeklerin sözcüsü Gülay Göktürk, konuyla ilgili düşüncelerini şu sözlerle ifade ediyor:
‘Koskoca adamlar nasıl olur da bacak kadar çocuklara cinsel haz nesnesi olarak bakarlar!’ İşte sansürün asıl dürtüsü bu. Asıl bu arzu lanetleniyor, yasaklanmaya ve cezalandırılmaya çalışılıyor. Çünkü mevcut cinsel ahlak çocuk bedeninin arzulanmasını en büyük cinsel suç olarak görüyor.
Ben, arzunun bu lanetlenişini haklı bulmuyorum. Yani, insanların çocuklara zarar vermedikleri sürece ‘sübyancı olma hakkı’nı savunuyorum.
Diyelim ki, çocuk pornografisi çekenler, o filmlerde gerçek çocukların yerine bilgisayarda yaratılmış sanal çocuklar kullansalardı, yani filmin kahramanı animasyonla yaratılmış olsaydı, benim hiçbir itirazım kalmazdı. Böylece hem sübyancı erkeklerin özgürlüğü kısıtlanmamış, hem de hiçbir çocuk örselenmemiş ya da ileride belki de utanacağı, istemeyeceği, kendi ahlakına uygun bulmayacağı bir rolde oynamamış olurdu (Sabah, 09.01.2002).
Çocuklara zarar vermeyen sübyancılık kavramı, ‘olağanüstü’ bir buluş! Sübyancılar, ‘avukat’larından, çocuklara yönelik cinsel eylemlerde ‘zarar’ boyutunu göz önünde bulundurmayı öğreniyorlar. Çocukları istismar edilen ailelerin, sübyancıların avukatına soramadıkları bazı soruları biz özetleyelim:
Bir sübyancının, çocuğa zarar vermemesinin ölçütü nedir? (Dokunma şiddeti mi, çocuğun ‘rızası’ mı, bedenin sınırlı bölgeleriyle temas mı, çocuk şarkıları eşliğinde dokunması mı, kaliteli dondurmayla kandırması mı?).
Bir anne olarak, ‘sübyancı olma hakkı’ ile ilgili ne düşünüyorsunuz?(Başkalarının çocuklarına yönelik bu davranışların, kan bağınız olan çocukları hedef alması durumunda da benzer düşünceler ileri sürecek misiniz?).
Hayatımız ‘arzu’lardan mı ibarettir?Pusulamızı ‘arzu’lar mı belirlemeli?(Yaşamınızın temel yol göstericisi, temel içgüdüler mi?).
Sübyancıların Azmettiricisi
Temel hukuk kuralıdır: Bir olay ya da eylemden, azmettirici de sorumludur. Katili cinayete sürükleyen kişi de suçludur. Kelepçe, soyguncuya yardım ve yataklık edene de takılır.
Polis, anne ve babalarının bakmaya kıyamadığı çocukların istismarında azmettiricilerin peşine düşmüş müdür, bilemiyoruz. Ne zaman bir çocuk istismarı gündeme gelse, aklıma sübyancıların ‘avukat’ı gelir!
Herhangi bir yurtta çocukların ırzına geçildiğinde, aklıma, Sabah gazetesinin 09.01.2002 tarihli sayısında yer alan ve hâlâ kaldırılmayan o yazı gelir!
Azmettirici, 09.01.2002 tarihli gazetenin kokuşmuş sayfalarında gizlenmektedir. Azmettiricinin dönek olması da üzerinde ayrıca düşünülmesi gereken noktalardan biridir.
Erkek çocuklarına tecavüzü kışkırtan döneklere ‘sponsor’luk yapan gazetelerden millî ve manevi değerlerimize ‘saygı’ beklemek, ne kadar gerçekçi? (Polis, tecavüzcüleri yakalayıp adalete teslim ederken, yayın yoluyla tecavüzü kışkırtanlar hakkında herhangi bir yasal işlem yapılmaması da ayrıca not edilmesi gereken bir durumdur).
Dönekler, bu ülkeye ve değerlerine hakaret etmek için çöplükten çıkmazlar. Kirlenmiş, paslanmış, çürümüş ne kadar ‘mühimmat’ varsa, onlara sarılırlar. Milletimizi aşağılayan her tür aracı kullanmakta tereddüt etmezler. Efendileri bizi Ermeni soykırımı ile mi suçluyor, onlar talimat almış gibi harekete geçerler. Milletimizi katliamcı ilan etmek için ellerinden gelen bütün çabayı gösterirler. Köle, efendisine yaranmak için fırdöner.
Efendileri de onlara ‘istihkak’ konusunda kusur etmezler. Bilim dışı iddia sahiplerine yevmiyeler peşin ödenir!
Akademik kariyer, gerçeğin ortaya çıkartılmasına değil, karartılmasına hizmet eder.
Sistem, kâğıt mendil muamelesi yaptığı tarihçilerini de ancak zehirli iklimde yetiştirebilir. Osmanlıca bir metni anlamaktan aciz, muarız (karşı koyan) ile muhafızı (kolcu) karıştıracak kadar ‘birikimli’ tarihçiler!
İttihat ve Terakki’nin silahşoru Yakup Cemil’in kendilerine pusu kurduklarını söyleyecek kadar bilgili tarih uzmanları!
Türkiye’nin bu hâle nasıl geldiğini anlamak isteyenlerden, sübyancı avukatlarının gazetelerin baş köşesine kimler tarafından ve nasıl oturtuldukları konusuna kafa yormaları beklenir.
Sabah gazetesinden, Gülay Göktürk’ün bu utanç verici yazısının kaldırılmasını istemenin, basın özgürlüğüne aykırı bir talep olduğunu düşünen ‘özgürlük’çülere sorulmalıdır:
Siz de mi sübyancıların avukatısınız?
Kırmızıköprü, 18.07.2016.
Kaynakça:
http://arsiv.sabah.com.tr/2002/01/09/y07.html Erişim: 08.07.2016.