“DERSİM” VE CEMAL SÜREYA

cemal süreya ile ilgili görsel sonucu

Cemal Süreya (Kaynak: Vikipedi)

 “Dersim” tartışması, Tunceli’de kitabevlerinin kapısına kilit vurmuş durumda. Etnik temelli hareketlilik, cehaleti cesaretlendirmekte ve  karanlığı besleyen zemini güçlendirmektedir.

Pencereden sadece meşe ağacını görmek üzere şartlandırıldığınızda,  saçınızı okşayan çınarı asla göremezsiniz.

Yakından tanıdığım bazı insanlara bakıyorum da Türkçe konuşmamak için adeta ter döküyorlar. Türk olmadıklarını kanıtlamak için başvurmadıkları yöntem yok. Antropolojinin  ve arkeolojinin bütün olanaklarını, farklılıklarını kanıtlamak için kulllananlara bile  rastlanıyor. Dedelerinin izlediği göç yollarından tutun da, albümlerde sararan fotoğraflara varıncaya değin sarılmadıkları ‘kanıt’ yok gibi.

Farklılıklara vurgu için gösterilen çaba, ortak özellikleri öne çıkarmak için kullanılamaz mı?

Hangisi birleştirici?

Hiç kimsenin, başkasına,  hissetmediği bir duyguyu zorla hissettirmesi elbette mümkün değil. Sorunun bu olmadığı da açık. Türk ya da  Kürt olabilirsiniz. Konuştuğunuz yerel bir diliniz de olabilir.  Bütün bunların toplumun geneli tarafından   anlayışla karşılanmasına kimsenin itirazı olamaz. Fakat bin yıldır birlikte yaşadığınız, üyesi olduğunuz bir milletin dilini yok sayarak yarınlara yürüyebilir misiniz?

 Bin yıllık devlet geleneğine sahip,   imparatorluklar kurmuş   büyük bir  uygarlığı elinin tersiyle itenlerin, Türk’ten, Türkçeden uzaklaşarak daha ileri bir uygarlıkla buluşmaları olası mı?

Türk’e ve Türkçeye karşı olumsuz tavır geliştirenlerin, Amerikancaya hayranlık duymaları, feleğin cilvesi mi?

Şöyle de sorulabilir: Necati Cumalı ya da Orhan Kemal’i, Türkçeden dolayı dışlayanların,  ‘kurtaracakları’  halka hangi yazarları okutmayı planlanladıklarını bilen var mı?  Nazım Hikmet, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Fakir Baykurt, Mehmet Başaran, Talip Apaydın, Edip Cansever ve daha niceleri…

 Bu topraktan beslenen ve vatan toprağına kök salmış yazar- şairlerimizi, Türk oldukları ya da Türkçe konuşup yazdıkları için  ‘protesto’ etmek, hangi uygarlığa katkı sağlayabilir?

Yıllar önce bir Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni ile Türk edebiyatı üzerine konuştuğumuzda şaşırtıcı çıkışta bulunmuştu: “Türk edebiyatından bana ne? Ben kendi edebiyatıma bakarım.” Sanırım bununla, ağırlıklı olarak, Türkçe sözcüklere getirdiği  Zazaca eklerle konuştuğu Zazaca ile ‘kökeni’ne dikkat çekmek istemişti. Necati Cumalı ya da diğer Türk yazarlar ne de olsa Türkçe düşünmüş, Türkçe yazmıştı. Zazaca eseri olmayan Cumalı, Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni için herhangi bir şey ifade etmiyordu!

Peki hangi yazar/şairler Zazaca eser vermişti?

Edebiyat öğretmeninin gözüyle bakıldığında, Pülümür kökenli şair/yazarımız Cemal Süreya da bizi ilgilendirmemektedir. Pülümür Belediyesi tarafından heykeli dikilen hemşehrimiz Cemal Süreya’nın, Zazaca yazılmış herhangi bir eseri bulunmamaktadır (Bu, Zazacanın kusuru değil kuşkusuz, nedenleri elbette  tartışılabilir).   Pülümürlüler, Süreya’yı ilçe meydanındaki heykeline bakarak mı tanıyacaklar? “100 Aşk Şiiri”, “Sevda Sözleri”, “İzdüşümler”,  “Üvercinka”  vb. eserlerinden habersiz mi yaşayacaklar?

 Süreya’nın  eserlerini  bir yana bırakalım. Bir de çevirileri var. Fransızcadan çevirdiği  Balzac’ın “Goriot Baba”sını okumayacak mıyız?  1992 yılında Cem Yayınevi tarafından basımı yapılan eser, Süreya’nın güzel çevirisi ile daha keyifli okunuyor.

Cem Yayınevi’nin 1992’de yayımladığı, Cemal Süreya’nın, Balzac’ın “Vadideki Zambak” çevirisinden kaç  ‘edebiyatçı’mız habedardır acaba?

Ya Zola’nın “Meyhane”sine ne demeli?  Süreya’nın Türkçe yetkinliği, bu mükemmel çeviriyi (Cem Yayınevi, tarihsiz) okumadan  anlaşılabilir mi?

Süreya’nın, bilinen 30 çevirisini okumadan Pülümür Lisesinde   Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yapmak, pek kolay olmasa gerek.

Lenin’in “Kapitalizmin Son Aşaması Emperyalizm” kitabının, ilk kez (Vikipedi), 1974 yılında Cemal Süreya tarafından Türkçeye çevrildiğini acaba kaç ‘solcu’ biliyordur? Tunceli’nin “Hergele Meydanı”nda tespih çeken “Leninist”ler,  “Emperyalizm” kitabının çevirmenini Zazaca eser vermediği için mahkûm ederler mi, bilinmez.  Asya ülkelerinde “faşist” damgası yemek çok kolay. “Hergele Meydanı”nda, Süreya’nın “faşist”liği  üzerine “Marsist-Leninist”  teoriler bile geliştirilebilir!

Zazaca bir roman var mı, bilemiyorum. Türk, Rus, Fransız vb. klasiklerin Zazaca çevirisine de hiç rastlamadım.  Çevirilere rastlayanlar, bu eserleri okuyup anlayan biriyle karşılaşmış mıdır acaba?  Zazacanın söz varlığının, Rus ya da Fransız soylularınn yaşantılarını  ifade etme  konusunda  yeterli olmadığını düşünenlerdenim. Bu bir olgudur.  Gerçeği bilmek ve anlatmak gibi bir sorumluluğu olanlar, Tunceli gençlerini edebiyat ve sanattan uzaklaştıracak etnik kökenli çıkışların, uzun vadede cehaleti artıracağını hesaplamak zorundadır.   

Zazaca bir roman okumak için elli yıl daha bekleyebilir  miyiz?

Gerçekleşme olasılığı olmayan vaatlerle sanata ve edebiyata yabancılaşmak, Tunceli’ye yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Örneğin büyük Rus yazar Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin adını bile duymadan yaşama veda mı edeceğiz? “Budala”yı Zazacaya çevirmek olanaklı mı? Zazacaya çevirdiniz diyelim, herkesin okuyup anlayabaliceği bir Zazacadan söz edebilir miyiz? Pülümür’de konuşulan Zazacaya çevirdiğiniz bir eseri, Siverekli Mahmut’un anlayabilmesi için Pülümürlü bir çevirmene ihtiyaç duyabileceğini biliyor muydunuz? O hâlde Pülümürlüler için ayrı, Palulular için ayrı, Siverekliler için ayrı çeviriler mi yapacaksınız? Paluluların  konuştuğu Zazacanın,  Nazimiyeliler tarafından anlaşılmasının öyle kolay olmadığını pekâlâ sizler de biliyorsunuz.

 Demek ki Tunceli insanı, Prens Lev Nikolayeviç Mişkin’inin adını hiçbir zaman duymayacak. Rus feodalitesinin çözülme sürecini mizaha döken Gonçarov’un yarattığı ölümsüz eser “Oblomov”, Tunceli kitabevlerinde bulundurulmayacak.

Şolohov’un eserlerini ne yapacağız peki? “Don Kıyısında Hasat”ı okumadan ölmek, cehennemde yanmak kadar azap  vermez mi insana? 

Sahi, Tunceli kitabevlerinde bundan böyle hangi dilde eserler satılacak? Tuncelili gazete bayileri, hangi gazete ya da dergileri satacak? Kürtçe mi? Hangi Kürtçe? Zazaca mı? Hangi Zazaca? O dergi ya da gazeteyi kimler okuyup anlayabilecek? Öyleyse bu ısrarın altında yatan gerçeği lütfen kamuoyuyla paylaşır mısınız?

Sabahatin Ali’nin “Kuyucaklı Yusuf”unu, Yaşar Kemal’in “Demirciler Çarşısı Cinayeti”ni, Necati Cumalı’nın “Viran Dağları”nı, etnik temelli tepkilerle okumamak/okutmamak,  Tunceli’nin kültür bakiyesinde koca bir eksi olarak görünür.

Türk  yazarları Tunceli’den uzak tuttuğunuzu varsayalım. Eserlerini Türkçe okuyan Aşık Mahsuni ile Aşık Veysel’i ne yapacaksınız?  Bu iki büyük ozanın seslendirdikleri Türkçe besteleri  Zazacaya mı çevireceksiniz? “Amerika Katil” parçasını, rahmetli Aşık Mahsuni’ye Zazaca mı okutacaksınız? Veysel’in, “Benim Sadık Yarim Kara Toprak” adlı eseri ile ilgili bir fikriniz var mı? Yoksa bunların hiçbiri sizi ilgilendirmiyor mu?

Anadolu’nun Kayıp Şarkıları’na, “Eşrefoğlu Al Haberi” ile  damgasını vuran  Tuncelili halk ozanı Ahmet Yurt’u ne yapacaksınız?

Hozat’tan sürgün mü edeceksiniz?

Haydi bütün bunları yaptığınızı kabul edelim. Yunus Emre ile Pir Sultan’dan kurtulabilecek misiniz? Onlara nasıl  ‘puşi’  taktıracaksınız? Onların elleri, her yerde yakanızda olacaktır.  Demek ki, Tunceli’yi  Türk’e ve Türkçeye düşman etmek sanıldığı kadar  kolay değil.

 

Bu yaklaşımlarla, Sabahattin Ali’nin kafası  ikinci kez  ezilmiş olur. Nazım Hikmet’in cezaevi yaşamı kaldığı yerden devam eder. Ruhi Su’ya, kanserden ikinci ölümü yaşatmış olursunuz.   

Liceli Şehmuz, Nazım Hikmet’in “Salkım Söğüt” şiirinden habersiz mi yaşayacak? Bizim Pülümürlü Hıdır’a ne demeli? Hemşehrisi Cemal Süreya’nın “Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi” kitabının  adını bile duyamayacak!  

Tunceli’de,özellikle son yıllarda,  yükselen değer olan  ‘etnik’ tartışmalarla, cehaletin kapısı aralanmaktadır. Fanatik çevrelerce yayılan  Türk/Türkçe karşıtlığı,  Tunceli halkını ışıksız bırakmaktadır. Türkçeye karşı geliştirilmek istenen bu olumsuz tutumun, bölgenin aydınlık insanlarınca benimseneceğini düşünmek de gerçekçi değil. Çünkü bu bakış açısı ile o bölgede  yaşayan insanlarımıza çobanlıktan başka bir seçenek sunamazsınız ki, bunun başarılma olasılığı sıfırdır. 

Avrupa ülkelerinde yaşayan az sayıda fanatiğin, çocuklarına Türkçe öğretmedikleri biliniyor. Sözgelimi, Almanya’da doğup büyüyen Tunceli kökenli bir çocuğa, ailesi,  Almanca ve Zazacadan başka bir dil öğrenme olanağı sağlamıyor! Berlin’de doğup büyüyen Ovacıklı Ali Binat’a, İstanbul Atatürk Havalimanı’na indiğinde, yabancı bir ülkede olduğu duygusunu yaşatacak kadar ‘alt kimlik budalası’ olmak, Yunus Emre’nin teriyle biçimlenen bir uygarlıkla bağdaşır mı?

Tunceli’ye, “Kuvayı Milliye Destanı”nın girişini yasakladığınız zaman gerici feodal beylerin heykelleri önünde saygı duruşuna geçer, tarikat liderlerinin önünde diz çökersiniz! Bütün bunları ancak kendi adınıza yapabilirsiniz. Tunceli halkına gerici feodal beylerin önünde diz çöktüremezsiniz! Tunceli’nin aydınlık birikimi, o kara günlere tanık olunmasına asla izin vermeyecektir!

Tunceli’nin kapılarını bağnazlığa ve ortaçağa sonuna kadar açma girişimleri başarılı olamayacaktır. Tuncelililer Yunus Emre’yi, Pir Sultan Abdal’ı, Hacı Bektaş’ı, Cumhuriyeti ve Atatürk’ü, Tunceli’den sürecek hiçbir  kuvvete boyun eğmeyecektir!   
14.07.2016     Kırmızıköprü-Pülümür
 

  Kaynakça:

https://tr.wikipedia.org/wiki/Cemal_S%C3%BCreya  Erişim: 23.07.2016.

 

https://tr.wikipedia.org/wiki/Emperyalizm,_Kapitalizmin_En_Y%C3%BCksek_A%C5%9Famas%C4%B1  Erişim: 23.07.2016. 

 

 
  • Related Posts

    PÜLÜMÜR MEZRA KÖYÜ PİŞİ DERESİ KIYISINDA ULU BİR CEVİZ  AĞACI

    Hüseyin Canerik Ceviz, yüzyıllara meydan okuyan bir ömür sürer.  Onu toprakla buluşturanlara karşı borcunu son dalı kuruyana kadar öder. Cevizi toprakla buluşturanlar,  gelecek kuşaklara ve  yaban hayata  aslında bir servet…

    PÜLÜMÜR EFEAĞILI KÖYÜNDE  HÜSEYİN (ALİ) ŞANLI’NIN  110 YAŞINDAKİ EVİNDEN ARTAKALANLAR

    Hüseyin  Canerik Pülümür’ün güneybatısındaki yüksek rakımlı köyün son sakini, Hüseyin (Ali) Şanlı ailesiydi.  Aile, 1995 yılında, Hıdır Kızılkaya’nın katırını yüklemiş, baba dede ocağı  Efeağılı (Waremir/Miryaylası)  köyüne veda etmek zorunda kalmıştı.…

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Kaçırdıkların

    PÜLÜMÜR MEZRA KÖYÜ PİŞİ DERESİ KIYISINDA ULU BİR CEVİZ  AĞACI

    • Kasım 19, 2024
    • 10 views
    PÜLÜMÜR MEZRA KÖYÜ PİŞİ DERESİ  KIYISINDA ULU BİR CEVİZ  AĞACI

    PÜLÜMÜR EFEAĞILI KÖYÜNDE  HÜSEYİN (ALİ) ŞANLI’NIN  110 YAŞINDAKİ EVİNDEN ARTAKALANLAR

    • Kasım 5, 2024
    • 38 views
    PÜLÜMÜR EFEAĞILI KÖYÜNDE  HÜSEYİN (ALİ) ŞANLI’NIN  110 YAŞINDAKİ EVİNDEN ARTAKALANLAR

    ORTAOKUL FOTOĞRAFLARIMIZ

    • Ekim 30, 2024
    • 1420 views
    ORTAOKUL FOTOĞRAFLARIMIZ

    PÜLÜMÜR  KOVUKLU AZGULERE’DEKİ   KOÇ BAŞLI MEZARLARA NE OLDU?

    • Ekim 24, 2024
    • 52 views
    PÜLÜMÜR  KOVUKLU AZGULERE’DEKİ   KOÇ BAŞLI MEZARLARA NE OLDU?

    PÜLÜMÜR MEZRA KÖYÜNDE BEYCELİ  BİR GELİN: GÜLÜZAR FIRAT

    • Ekim 11, 2024
    • 93 views
    PÜLÜMÜR MEZRA KÖYÜNDE BEYCELİ  BİR GELİN: GÜLÜZAR FIRAT

    SORU VE YANITLARLA NARİN GÜRAN CİNAYETİ

    • Ekim 8, 2024
    • 49 views
    SORU VE YANITLARLA NARİN GÜRAN CİNAYETİ