Gün ışımadan çalışmaya başlıyor, ay ışığında harman savuruyorlardı. Kışın, erişilmez dağlardan, çarçır yüklü kızaklarla âdeta ölüm yolculuğuna çıkıyorlardı. Odun toplarken, uçurumlarda dağılan bedenler, soğuk kış mevsimlerinin ağır bedeliydi.
Çalışkandılar.
Çalışkan ve yoksul!
Yeryüzünün saklı cennetinde cehennemi yaşıyorlardı.
Cehennemdi yaşatılanlar.
Uğruna can verdikleri ülkede yoksulluğa mahkûm edilmişlerdi. Çalışarak ömür tüketiyor, ama insanca yaşama koşullarını yaratamıyorlardı.
Bazıları 1950’li yılların İstanbul’unda hamallık yapıyordu.
Kentin köhne sokaklarında dünyayı sırtlamışlardı.
1960’lı yıllarda Avrupa kapısı aralanmış, yurdun dört bir yanından Almanya ve Avusturya’ya akın başlamıştı. Avrupa, sağlam adam istiyordu. İşçiler, hastanelerde dişlerine varıncaya kadar muayeneden geçiriliyordu.
‘Çürük’ olanlar yurtdışına çıkamıyordu.
Yedi düveli bozguna uğratan ülkenin insanı, ecnebilere pazarlanıyordu!
Pülümür köylüsü, 1960’lı yıllardan itibaren el kapılarında çalışmaya başlamıştı. Birçoğu doğru dürüst okuryazar bile değildi.
Elde avuçta ne varsa satmış, yola düşmüşlerdi.
Pülümür’ün hemen her köyünden bir ya da birkaç kişi Avrupa’ya çalışmaya gitmişti.
Avrupa, kendi yurtlarında yaşadıklarının yanında cennet sayılırdı.
Avrupa’ya gittiklerinde çoğu 30’una bile varmamıştı. Köylerdeki ağır iş yükü, kadınlara kalmıştı. Çocuk bakımı, ilkel koşullarda tarım ve hayvancılık, köylü kadınlar için ömür törpüsüydü.
Köyde kadınlar, gurbet elde erkekler eziliyordu.
Pülümür Akdikli Ahmet Dalkılıç (1938-1978), askerliğini Kore Türk Birliğinde yapmıştı. 1963 yılında Belçika’ya gitmiş, iki yıl maden ocağında çalışmıştı. Köylüsü Hıdır Yıldız (Balcı Ali Yıldız’ın oğlu) ve Dağbekli Ali Polat’la madende ter döken Dalkılıç, 1965’te Almanya’da şansını denemeye karar vermişti.
Darmstadt Nider-Ramstadt’taki Wackerfabrik’te çalışan ağabeyi Seyitali Dalkılıç’ın (1932-1977) isteğiyle Almanya’ya giden Ahmet Dalkılıç, aynı fabrikada iş başı yapmıştı.
Seyitali Dalkılıç, 1964 yılında Almanya’ya giden işçi kafilesinde yer almıştı. Akdik/Şihanlı Ahmet Pekin (Hemede Kadir, 1928-2002), Mezralı Ali Akkılıç (1932), Akdikli Kamer Canpolat (1932-2013), Akdikli Şıhali Doğru, Akdikli Hasan Doğru, Akdikli Musa Pekin aynı tarihte yurtdışına çıkan diğer isimlerdi.
Wackerfabrik’te oto yedek parçası üretiliyordu. Seyitali ve Ahmet Dalkılıç kardeşlerin ter döktüğü fabrikada, Kıymet Dalkılıç (1944) ve son olarak da Xeyzane Canpolat Tekin çalışmıştı. Xeyzane, dayısı Ahmet Dalkılıç’tan yıllar sonra aynı fabrikada işe girmişti.
Ahmet Dalkılıç, Ali Akkılıç ve Kamer Arslan (1922-1999) bir süre aynı pansiyonda (heim/haym) kalmıştı.
Ahmet-Kıymet Dalkılıç çifti, 1972-1978 yıllarında, Darmstadt Nider-Ramstadt’ta iki katlı müstakil bir evde oturuyordu.
Ev sahibi Volker (Burger ?) 1938 doğumluydu.
Çiftin oğlu Hüseyin Dalkılıç, o tarihte dokuz yaşındaydı.
Ahmet Dalkılıç, çalışma yaşamına, Wackerfabrik’in ardından Michel’de devam etmişti. Michel, Ahmet Dalkılıç’ın yanı sıra yeğeni Akdikli Hasan (Hüseyin) Canpolat ve Mezralı Ali Akkılıç’ın da çalıştığı fabrikaydı.
Seyitali Dalkılıç, 25 Eylül 1977’de yaşama gözlerini yumdu.
Yaşama veda ettiğinde, 45 yaşındaydı.
Geride babasız çocuklar ve dul bir eş kalmıştı.
Ahmet Dalkılıç, ağabeyinin acısına bir yıl dayanabilmişti. 19 Nisan 1978’de göçüp gitti bu dünyadan.
Son yolculuğuna uğurlandığında, 40 yaşındaydı.
TRT Türk Halk Müziği Sanatçısı Süleyman Yıldız, genç yaşta yaşama veda eden Ahmet Dalkılıç’ın, Benim İçin Darağacı Kursalar türküsünü notaya işlemiş, TRT repertuarına kazandırmıştı. Türküyü, Süleyman Yıldız’ın yanı sıra, aralarında İnsaf Bacı ve Erdoğan Eskimez’in de yer aldığı, bazı sanatçılar seslendirmişti.
Hasan Dalkılıç (Hesene Sadıqe Weli, 1902-1997) Temmuz 1950’de dinamit patlaması sonucu iki gözünden olmuştu. Birer yıl arayla iki oğlunu toprağa vermenin ağır yüküyle geçirdi ömrünün kalan yıllarını.
Anne Şerife Dalkılıç (1913-1983), evlat acısının ağır yükünden, 1983 yılında ebediyen kurtulmuştu.
Ahmet Dalkılıç’ın torunu Sercan Dalkılıç, kısa bir süre önce, dedesiyle babaannesinin yaşadığı evi ziyaret etti.
86 yaşındaki ev sahibi Volker’ı (Burger ?) cankulağıyla dinledi.
46 yıl önce veda edilen evde babasının çocukluk yıllarının izini sürdü. Yıkılmaya yüz tutmuş evde saklı anılar canlandı.
Bir zamanların sevinç kaynağı ev, yıldızlara kavuşan sakinlerinin kaderini paylaşmıştı.
Sercan, 86 yaşındaki Alman ev sahibinden, geçmişe ilişkin bir şeyler öğrenmek için çaba göstermişti. Sıvası dökülmüş binanın kıyısında, babasının ve halalarının çocukluk yılları, yaşamın kahrını çeken dedesi ve babaannesinin gözyaşları saklıydı.
Sercan, amcası, dedesi ve babaannesinin çalıştığı Wackerfabrik’e de uğramayı ihmal etmedi. Fabrika, yaklaşık 35 yıl önce kapanmıştı.
Duvarları sarmaşıklarla kaplı Wackerfabrik binası, restoran ve bazı küçük işletmeler tarafından kullanılmaya başlanmıştı.
Pülümürlü delikanlı, ziyaret boyunca, aile büyüklerinin kendi öz yurtlarından niçin savruldukları sorusuna yanıt aradı. Aile bireylerinin çocukluk ve gençlik yıllarını geçirmek zorunda kaldıkları Darmstadt Nider-Ramstadt’a veda ederken, güler yüzlü Volker’a son bir kez sarıldı.
Belki onu bir daha göremeyecekti.
Akdikli delikanlı, 40 yaşında yaşama veda eden dedesinin yüzünü hiç görememişti.
Ailenin, Akdik Ormanı’nın önündeki toprak damlı evi zamana yenik düşmüştü. İki kardeş, yıkıntıların yanı başındaki mezarlıkta yan yana ebedî uykusundaydı.
Belçika ve Almanya’da yaşama tutunan iki kardeş, bu coğrafyayı yaşanmaz hâle getirenlerden habersiz, baba dede ocağındaki topraklarda huzur içinde uyuyor.
Akdik Ormanı’na karışan yıkıntılar, bin yılın acı ve sevinçlerinin kaydını tutuyor.
(Körfez, 7 Mart 2024)
FOTOĞRAFLAR: Hüseyin Dalkılıç arşivi
TEŞEKKÜR: Bu çalışmaya katkı sunan Sayın Hüseyin Dalkılıç ve Sayın Sercan Dalkılıç’a candan teşekkür ederim.