Pülümür-Tunceli kara yolunun 20. km’sindeki Kırmızıköprü Jandarma Karakolu, kesme taştan yapılmıştı. Bina tek katlıydı. Karakol yapımında kullanılan taşlar, yaklaşık 2 km uzaklıktaki Han Yaylası yakınlarında çıkarılmıştı. Binada, taş ustası Alişan Karaaslan’ın deyimiyle, gözeneklerden oluşan pur taş kullanılmıştı. Çok gözenekli kesme taşların görünümü, sünger taşına benziyordu.
Karakol, Kırmızıköprü-Tunceli kara yolunun 2. km’sinde yer alıyordu. Beton tünellerin birçoğunun yapımı tamamlanmıştı. Jandarma Karakolu, kara yolundaki 1. tünele yaklaşık 200 m uzaklıktaydı.
Taş yapı, Mezra köyünün güneydoğusundaydı.
İçme suyu kaynağı, karakolun kuzeydoğusunda, meşe ormanının içindeydi. Yöre halkı tarafından Jandarma Çeşmesi (Heniye Cendermu) olarak adlandırılmıştı.
Köylüler, karakol yakınlarında hayvanlarını otlatan çocuklarıyla askerlere yoğurt, ayran vb. gönderiyordu.
Karakol Komutanı, çeşitli gerekçelerle şikâyete gelen köylülerin sorunlarıyla ilgileniyordu. Arazi anlaşmazlıkları, aileler arası geçimsizlikler, kavgalar vb. sorunların birçoğu karakola taşınıyordu.
O yıllarda politik nedenlerden kaynaklanan sorunlar yaşanmazdı.
Komutan ve bazı askerlerin tek eğlencesi, yürüyerek Kırmızıköprü’ye gitmek, Hıdır Akkılıç’ın kahvehanesinde oyun oynamaktı.
Kırmızıköprü’deki iş yerlerinde ve çevre köylerde telefon yoktu. Kırmızıköprü Jandarma Karakol Komutanlığı, bölgede, telefon ayrıcalığına sahip tek kurumdu. Mezra İlkokulu öğrencileri, telefonla ilk olarak karakolda tanışmıştı. Sınıf Öğretmeni Düzali Yıldırım, 1961 yılında, aralarında Kamer Güler, Düzgün Arslan, Ahmet Sadık, İsmail Akkılıç’ın da yer aldığı bazı öğrencileri karakola götürmüş, telefonla tanıştırmıştı.
1959 yılı Haziran’ında gelen bir emir, karakolu teyakkuza geçirdi. Karakol Komutanı Jandarma Başçavuş, Pülümür İlçe Jandarma Bölük Komutanlığından gelen telefon emrini dikkatlice dinledi. Telefonda, bir asker kaçağından söz ediliyor, ilgilinin derdest edilerek kaza merkezine getirilmesi emrediliyordu.
Komutan, onbaşıyı çağırdı:
“Tam teçhizat kuşanın, göreve çıkıyoruz!”
Haziran ayı ortalarıydı.
Jandarma Karakolunda bir manga asker görev yapıyordu. Askerlerin birkaçı karakolda kalırken, diğerleri Pülümür Çayı’nın üzerindeki tahta köprüden karşıya geçti.
Onbaşı ve erlerin tamamı, miğferliydi.
İlçe Jandarma Komutanlığı, Kırmızıköprü Jandarma Komutanı’nı operasyon sırasında dikkatli olunması konusunda uyarmıştı. Asker kaçağının silahlı olabileceği düşünülüyordu. Olası bir çatışma için yeterli miktarda mühimmat alınmıştı.
Askerler, Mezra köyü yokuşunu sessiz sedasız tırmandıktan sonra, dikkat çekmemek için, Pişi Deresi’nin (Dere Pişiye) Mezra tarafında kalan yakasını izleyerek asker kaçağının bulunduğu köye doğru yol alıyordu.
Köy, karakola tahminen 4 km uzaklıktaydı.
Askerler son derece dikkatliydi. Arazide ses çıkarmadan ilerliyor, sigara içmiyorlardı.
Kaçağın köyü, Mezra’ya yaklaşık 2 km uzaklıktaydı. Bir yamaca yaslanmış köyün çevresi meşe ormanıyla kaplıydı. Ceviz, armut, alıç, kuşburnu, fındık yönünden zengindi.
Jandarma, köylünün eviyle ilgili bilgileri önceden derlemişti. Sipere yatılacak noktalar belirlenmiş, olası bir çatışmada nasıl davranılacağı ayrıntılarıyla değerlendirilmişti. Operasyonda görevli jandarma, tehlikeli kaçağa karşı uyarılmıştı.
Devriye gezen köpekler, köydeki olağan dışı hareketliliği sezmişti. O sırada ayağı taşa takılan bir asker yere düşmüş, uzun namlulu silahının dipçiği kırılmıştı!
Jandarma Komutanı, 30’lu yaşlardaydı. Askerler evin çevresini kuşattıktan sonra gür sesiyle kaçağa seslendi:
“Etrafınız sarıldı, teslim ol! Kanundan kaçamazsın! Seni kanun namına ikaz ediyorum, teslim ol!”
Ortalığa sessizlik hâkimdi.
Kısa bir süre evden ses seda çıkmadı.
Kapı menteşesinden yayılan gıcırtı gecenin sessizliğini bozdu.
“Lao siz kimsiniz!”
Evin bir köşesinde siperde yatan er, kapıdan çıkan köylüyü uyardı:
“Ellerini başının üstüne koy, kımıldama!”
Kapıyı açan, aranan delikanlının babası Rıza Çelik‘ti (Rızaye Çapçi).
Köylü, ellerini kaldırdı, olduğu yerde durdu.
Jandarma dikkatli biçimde eve girdi. Evde silah vb. herhangi bir şey yoktu. Kimlikler kontrol edildi. Asker kaçağı evdeydi. Tehlikeli kaçak yakalanmıştı. Babası, oğlunun engelli olduğunu anlattıysa da dinleyen olmadı.
Komutan, emri yerine getirmekle yükümlüydü.
Asker kaçağını yanlarına alıp köyden ayrıldılar.
Jandarmanın gözaltına aldığı ‘tehlikeli asker kaçağı’, Pülümür Kaymaztepe köyünde yaşayan, doğuştan işitme ve konuşma engelli, Hasan Çelik’ti (1939)!
Hasan Çelik, gözaltına alındığında 20 yaşındaydı. Pülümür Askerlik Şubesi, adı geçen köylünün yoklamaya gelmemesi üzerine derhal harekete geçmiş, durumu İlçe Jandarma Bölük Komutanlığına bildirmişti.
Hasan Çelik, Pülümür İlçe Jandarma Komutanlığınca doktora sevk edilmiş, engelli raporuyla, askerlikten muaf tutulmuştu.
‘Asker kaçağı’nı yakalamakla görevli jandarma erinin kırılan silah dipçiği, sorun olmuştu. Kırmızıköprü Jandarma Karakol Komutanı Başçavuş’un uykuları kaçmıştı!
Bir asker, silahını da korumakla yükümlüdür, ama elden ne gelir…
Silahın, olası denetimden bir an önce tamir edilmesi gerekiyordu. Başçavuş, Pülümür Kırmızıköprü’deki atölyenin kapısını çalmıştı.
Çok zaman geçmeden, aranan usta bulunmuştu!
Komutan, silah tamir ustasının adını bitişik eğik yazıyla not defterine yazmıştı:
“Pülümür Mezraa köyünden Ali Canpolat.”
Komutan, ustayı karakola davet etmiş, dipçiği kırık silahı göstermişti.
Usta, silahı biraz inceledikten sonra kararını vermişti:
“Bana 15 gün müsaade edin.”
İki hafta sonra, tamir ettiği silahla karakola giden usta, uzun namlulu silahı, kütüklükteki diğer silahların arasına yerleştirmişti.
Jandarma, silahı, diğerlerinden ayırt edememişti!
Ali Canpolat (1934-2018), Mezra köyünün ünlü silahşorlarından Kamer Canpolat’ın (Kamere Sadık, 1894-1996) oğluydu.
Canpolat’ın atölyesi, yaklaşık 10 metrekare büyüklüğündeydi. İbrahim Canerik (1936) ile amcası Ali Arslan’ın (Koca Ali, 1921-1988)) binalarını ikiye ayıran derenin tam üzerindeydi. Bundan birkaç yıl önce DSİ kanalının yapıldığı askı atölye ‘yeri’nin Kamber Canerik (1912-2005) tarafından hangi koşullarda verildiğini hatırlayan yoktu.
Ali Canpolat, minik atölyesinde mucizeler yaratıyordu. Silahşor bir babanın evladıydı, ama tamir işini nerede öğrendiği kesin olarak bilinmiyordu. Kimine göre, başarısının sırrı, el becerisiyle zekâsını birleştirmesiydi. Bir diğer olasılık, silah tamiriyle askerlik yıllarında tanışmış olmasıydı. Pülümür Mezra köyünden Kamer Güler’e göre, Ali Canpolat, silah bakım ve tamirini askerlik görevi sırasında öğrenmişti.
Ali Canpolat, Mezra köyünün ünlü davulcusuydu. 1950’li yıllarda, zurnacı arkadaşı Musa Fırat’la (1931) birlikte Pülümür ve Nazımiye’nin bazı köylerindeki düğünlere renk katardı.
Usta, askerlik dönüşü başladığı silah tamir işine, Almanya’ya gidinceye kadar devam etmişti. Atölyenin kapısına 1965 yılında kilit vurmuştu.
10 metrekarelik Kırmızıköprü Canpolat Silah Bakım ve Tamir Atölyesinde her tür av tüfeği ile çeşitli çaplarda tabancaların bakım ve tamiri yapılmıştı. Ustanın küçük atölyesi, dostların uğrak yeriydi. Atölye, nice güzel sohbete ev sahipliği yapmıştı.
Usta, atölyesine veda ettiğinde 31 yaşındaydı. Atölyenin kapısına 58 yıl önce kilit vurulmuştu.
Ali Usta, zurnacı arkadaşı Musa Fırat’la, 1957’de Mezra’dan Çatalyaka Gole mezrasına gelin giden Emine Fırat’ın düğün konvoyuna davuluyla eşlik ettiğinde 23 yaşındaydı. Ali Haydar Dikme, yaklaşık 10 km uzunluğundaki yorucu yolda, davulu, arkadaşıyla dönüşümlü çalmıştı.
Zor koşullarda yaratıcılık örneği sergileyen silah ustası Ali Canpolat, 2018 yılında, 84 yaşındayken aramızdan ayrıldı.
Pülümür ve Nazımiye’nin şimdi çoğu insansız köylerindeki yıkıntılar, Mezra’nın yakışıklı davulcusunun davulundan yayılan o büyük sevinci saklamaya devam ediyor.
TEŞEKKÜR: Bu çalışmaya katkı sunan Sayın Ali Binat Yıldırım, Sayın Ali Musa Çınar, Sayın Düzgün Akkılıç, Sayın Hayri Canpolat, Sayın Hıdır Canerik, Sayın Hüseyin Canpolat, Sayın Hüseyin Dalkılıç, Sayın Kamer Güler, Sayın Mehmet Çelik, Sayın Musa Fırat’a candan teşekkür ederim.
(Körfez, 14 Kasım 2023)