Tülin Aktaş, adını 1935 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün verdiği fakültede okumuştu. Atatürk’ün talimatıyla kurulan başka bir okulda yıllarca görev yapması, güzel bir rastlantı… Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin basamaklarından ağır ağır inen o genç kızla yıllar sonra karşılaştım. O, sadece ağır adımlarla inen bir öğrenci değil, ağırbaşlı ve güven verici kişiliğiyle çevresinde saygınlık uyandıran bir insandır.
Onu tanıdığımda 44 yaşındaydım. Aynı kuşağın çocuklarıyız. Parayla pulla işi olmayan bir kuşağın seslendirdiği türkülerle büyümüştük.
İlk gençlik yıllarımızda hep birlikte kulak vermiştik radyo tiyatrolarına…
Hormonsuz Türkçenin tadını aldığımız radyo programları annemizden emdiğimiz süt gibiydi. Arkası Yarın, Radyo Tiyatrosu, Türk Hafif Müziği Dinleyici İstekleri Programı bunlardan birkaçıydı. Benim sevdiğim programlardan biri de Nevin Uluçam‘ın sunduğu Dilek Kutusu‘ydu. Türk Beşleri (Ahmet Adnan Saygun, Cemal Reşit Rey, Hasan Ferit Alnar, Necil Kâzım Akses, Ulvi Cemal Erkin)’ni ilk kez Uluçam’dan dinlemiştim.
Nevin Uluçam‘ın o güzel diliyle sevmiştik Ulvi Cemal Erkin‘i…
Uluçam, Dilek Kutusu‘nda, istekte bulunan dinleyicilerin adlarını seslendirir, çalınacak eserlerle ilgili bilgi verirdi:
“Değerli Dinleyiciler, şimdi de bizden bir eser… Anadolu’dan Esintiler…”
Nevin Uluçam‘ın, Türkiye Polifonik Korolar Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa Apaydın‘la TRT’te birlikte çalıştığını öğrendiğimde takvim yaprakları 24 Kasım 2018’i gösteriyordu. Sayın Apaydın, bugün aramızda olmayan Nevin Uluçam‘la birlikte çalıştıklarını söylediğinde, 80’li yıllarda Erzurum Radyosu’ndan Pülümür Kırmızıköprü’deki evimize yayılan o sese yeniden kulak verdim.
Pilli, ‘transistorlu’ Philips radyodan yayılan o sese âşık olmuştum.
Tülin Aktaş, mutluluğu parada pulda aramayan bir kuşağı temsil etmektedir. Gösteriş, fiyaka, kibir o kuşağın semtinden bile geçmemiştir. O zamanlar da paraya pula tapanlar vardı. Sayıları azdı, kabul görmezlerdi. Kişisel çıkarlar uğruna eğilip bükülmek bir utanç göstergesiydi.
Tülin Aktaş, savunduğu değerler uğruna ayakta kalmayı ilke edinmiş, eğilip bükülmeyi reddetmiş aydınlarımızdandır.
Türkiye’ye tutkuyla bağlıdır. Gözleri, yüreği ve sesi Türkiye’yi tanımlamaktadır. Tülin Aktaş’ı, 95 yaşındaki annesi ile öğrencilerinden koparanlar, onun yüreğinden süzülüp gelen insan ve vatan sevgisini hiçbir zaman anlayamayacaktır.
Ege, aydınlık Türkiye’dir. O, Ege’nin duru ve temiz suyu gibidir. Ege’nin temiz suyu ona can ve kan vermiştir. Bir de yürek… Türkiye, onun yüreğinin derinliklerine kök salmıştır. Sistemin kiri ve pası onun üzerine sinmemiştir. Temizdir, tertemizdir… Bakışlarından, yüreğinden, dilinden temizlik akmaktadır. Dili temizdir, onun ağzından bir insanı incitebilecek tek söz bile çıkmamıştır. Yüreği temizdir. Pırıl pırıl koca bir yüreğe sahiptir. Ağzı kokanlar, onun karşısında şimdi başlarını öne eğerek gezmektedirler. Onun gözlerini ve yüreğini okuyanlar da bilir ki, o, Mustafa Kemal Atatürk’ün başı dik Türkiye’sidir. Günlük çıkarlar için kişiliğini yitirenlerin onun sesine kulak vermemeleri hiçbir şey ifade etmemektedir.
Edip Cansever, Ne Gelir Elimizden İnsan Olmaktan Başka şiirini sanki onlar için yazmıştır:
Ne çıkar siz bizi anlamasanız da
Evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar
Eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da.
Tülin Aktaş, şimdi uzun bir yola çıkmış çilekeş Anadolu ozanları gibidir. Aydınlık Türkiye yürüyüşünde boyun eğmeyenlerin haklı gururuyla yol almaktadır. 95 yaşındaki annesi saatlerce yolunu gözleyecektir, olsun.
Türk Halk Müziği Topluluğu’nda, Ege’nin Türkiye’ye armağan ettiği bu güzel insanın yüreğinden süzülen ezgiler, güneşe yürüyenlerin büyük enerji kaynağıdır.
(Körfez, 31 Ocak 2019)