DERİK KAYMAKAMININ ŞEHİT EDİLMESİ
Hüseyin Canerik
Şehit edilen Derik Kaymakamı Muhammet Fatih Safitürk (Fotoğraflar, Derik Kaymakamlığının ve Sputnik’in Genel Ağ sayfasından alınmıştır.)
Mardin/Derik Kaymakamı Muhammet Fatih Safitürk, 10 Kasım 2016 tarihinde makamında bombalı saldırıya uğradı. Ağır yaralanan Safitürk, tedavi gördüğü Gaziantep Doktor Ersin Arslan Devlet Hastanesinde hayatını kaybetti. Şehit Kaymakam, 12 Kasım 2016 tarihinde Sakarya/Arifiye’de toprağa verildi.
Kaymakamın ölümü, hepimizi derinden üzdü. Amerikan destekli terörün soğuk ve karanlık yüzüyle yeniden tanıştık.
1981 Geyve (Sakarya) doğumlu olan Muhammet Fatih Safitürk’e yönelik bombalı saldırı, Türkiye’yi hedef alan Amerikan merkezli terörün gerçek yüzünü ortaya koydu. Eski Pentagon görevlisi Rubin’in, “Türkiye kan gölüne dönecek!” tehdidinin bu saldırıyla birlikte okunması gerektiği açık.
Kaymakam Safitürk doğduğunda, Pülümür Lisesi 1. sınıf öğrencisiydim. Okul Müdürümüz Haydar Şengül, aynı zamanda Fizik öğretmenimizdi. Çok sevdiğimiz Fizik öğretmenimiz alanında da başarılıydı. Başka bir ile atandığından dolayı derslerimize öğretim yılı boyunca devam edemedi. Öğretmenimizin, kışladan dönüştürülen okul binasındaki ağırbaşlılığı, insan sevgisi ve derslerdeki başarısı hepimizin üzerinde olumlu izler bıraktı. Haydar öğretmenimiz Tunceliliydi, ama o yıllarda öğretmenlerimizin ‘kökeni’ni merak etmezdik.
Beden Eğitimi öğretmenlerimiz Sultan Makal ile Müslüm Özyol’u, iyi öğretmen oldukları için sever ve sayardık. Onların Tuncelili oluşlarından kaynaklanan duygusal bağlarımız yoktu. Belki birçoğumuz okulda görev yapan ‘hemşehri’lerimizden haberdar bile değildik.
Pülümür’de Tuncelili öğretmenlerimizin yanı sıra başka illerden gelen öğretmenlerimiz de görev yapıyordu. Coğrafya öğretmenimiz Fikri Yıldırım, Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenlerimiz Derviş Yıldır, Mürsel Yetik ve Hüseyin Rahmi Kurt; Kimya öğretmenimiz Barbaros Cemal Öke, İngilizce öğretmenimiz Turgut Turunç, Fizik öğretmenlerimiz Ertuğrul Depboylu, İbrahim Ataç; Biyoloji öğretmenlerimiz Emine Armağanoğlu ve Güler Halime Uyar bunlardan bazılarıydı. Arabesk dinlemeyenin ‘ayıplandığı’ dönemde Mozart’ın adını kulağıma ilk olarak fısıldayan Müzik öğretmenimiz Sunay Hanım, Arif Sağ’ı bize tanıtan Matematik öğretmenimiz Mücahit Karaata, diğer öğretmenlerim gibi, benim asla unutamayacağım lise öğretmenlerimdir. Onlar bize emek verirken kökenimizle asla ilgilenmezlerdi. Bizler de onları asla ‘yabancı’ olarak görmezdik.
Bizi henüz 14 yaşında, TÜBİTAK’ın “Bilim ve Teknik” dergisiyle tanıştıran Coğrafya öğretmenimiz Fikri Yıldırım acaba nereliydi? Ya Resim öğretmenimiz İsmail Katırcıoğlu? Okulumuzun karşısındaki belediye binasının duvarına günlerce Atatürk’ün özdeyişlerini yazan, yazı yazarken her iki elini kullanan sevgili öğretmenimiz İsmail Katırcıoğlu’ndan söz ediyorum. Kimya derslerini bize sevdiren Barbaros öğretmenimizin doğduğu ili ya da ilçeyi merak edenimiz var mıydı? Ardiyeden daha bakımsız öğrenci evinde akşam saatlerinde bizi ziyaret ederek çalışmaya teşvik eden Derviş öğretmenimizin memleketini sormak aklımıza gelmezdi. Kısa süren meslek yaşamında hayatını kaybeden, dersimize bir ya da iki ay girdiği için adını hatırlayamadığım, İngilizce öğretmenimizin nereli olduğunu düşünmeden hepimiz gözyaşı dökmüştük
Öğretmenlerimiz Ankaralıydı, Edirneli ya da Karslı… Muğlalı, Bursalı, İzmirli, belki Konyalıydı. Fakat hepimiz aynı dili konuşur, aynı şeylere güler, aynı şeylere ağlardık. Hastalandığımızda ilaç reçetelerimizin bedelini ödeyenler de onlardı. Siyah beyaz TV’yi izleyebilmek için Erzincan üzümü yediğimiz “Yüce Restaurant”ta bize yemek söylediklerinde, sıkılırdık, ama onlar ısrar ederdi. Onların hiçbirinin evi ve arabası yoktu, okula yürüyerek gelir, eve yürüyerek giderlerdi. Okul laboratuvarının anahtarını bize tereddütsüz verirlerdi. Laboratuvarda tek başımıza deney yapardık.
Kısacası, onlar bizi gerçekten severdi, biz de onları… Onlar bizdendi, biz de onlardan.
Aradan yıllar geçti. ABD himayesindeki etnik terör bölgeyi kuşattı. Gencecik beyinlere öğretmenlerin, doktorların, hemşirelerin, mühendislerin onlardan olmadıkları düşüncesi işlendi. Köyde tek katlı lojmanında, bir gece vakti, her şeyden habersiz, Necati Cumalı’nın “Viran Dağları”nı okuyan 24 yaşındaki Erkan Öğretmenin kapısı çalındı. O, kim olduklarını bile sorma gereği duymadan kapıyı açtı. Karşısına dikilen karanlık adamlar acımasızdı. Erkan’ın kafasına kurşun sıkan kirli ellerin tutuşturduğu okulun dumanları arasında Ceyhun Atuf Kansu, Faruk Nafiz Çamlıbel, Orhan Şaik Gökyay, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Mehmet Akif Ersoy, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Nazım Hikmet, Kemal Tahir,Melih Cevdet Anday, Orhan Kemal ve daha nice yazar/şairin eserleri göğe yükseliyordu.
‘Kobani’ tutkunu ‘puşi’li ‘sol’cular, Erkan Öğretmenin katledilmesi olayı ile Kubilay’ın katli arasındaki benzerliği hiçbir zaman açıklayamayacaklardır. Dış destekli iki cinayetin de Cumhuriyete karşı işlenmiş olması, onları ilgilendirmemektedir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, cinayete tepkisiz kalındığı için Menemen’in yasaklı şehir ilan edilmesini istemesi, boşuna değildir. Çünkü “Kubilay’ın kafasının kesilmesi, Cumhuriyet’in kafasının kesilmesidir.” Öğretmene sıkılan kurşun aydınlanmaya, milletleşmeye sıkılmıştır.
Öğretmenler öldürülüyor, okullar yakılıyordu. Köylerde ışığı hiç sönmeyen okulların ışığı söndürülüyordu. Köyün tek kütüphanesi olan okullar ateşe veriliyor, koyu cehaletin kapısı aralanıyordu.
Bir düşman işgalinde bile hastanelere, ibadethanelere, okullara dokunulmaz. Okulları yakan ve öğretmenleri şehit edenler, okulların ışığını, toplumu zifiri karanlıkta bırakmak için söndürüyordu. En uzak köylerde bile birer Cumhuriyet anıtı olarak duran okulların çoğu yakıldı ve öğretmenleri katledildi. Yakılan okulların kalıntıları birer utanç vesikası olarak yerinde durmaktadır. Yakılan okulların bahçesinde ateşin sıçramadığı çam vb. ağaçlar her sabah güneşle birlikte gülümsemekte, kuşların sığınağı olmaya devam etmektedir. (Bu okullar devlet tarafından koruma altına alınıp müzeye dönüştürülemez mi?).
Amerika, çocuklarıyla ne kadar övünse de azdır!
O karanlık eller, ortaokul ya da lise öğretmenlerimize dokunabilir miydi? Pülümür halkı, canından çok sevdiği öğretmenlerine ve okullarına kıyılmasına izin verebilir miydi? Elbette vermezdi. Çünkü yüzümüzü aydınlığa dönmüştük. Karanlığa geçit yoktu. Vatanımıza ve milletimize duyduğumuz sevgi, karanlığa geçit verilmesine engeldi. Öğretmenlerimize kalkan el, hepimize kalkmış sayılırdı.
Bizim çocukluğumuzda ‘köken’ farkından dolayı sadece öğretmene değil kimseye yan bakılmazdı. Mezra Köyü İlkokulunda öğretmenimiz Adem Gür’ün nereli olduğunu bilen yoktu, ama saygıda ve konukseverlikte kusur edilmezdi. Siyasi görüş ayrılıklarından dolayı yaşanan çatışmalar da hoşgörülmezdi.
Şehit Kaymakam Muhammet Fatih Safitürk’ün 35 yıllık yaşam öyküsü, Türkiye’nin etnik boğazlaşmalara sürüklenme tarihidir aynı zamanda. Terör, korkutarak boyun eğdiremediği ya da teslim alamadığı insanların canını alır.
Belli ki o da baş eğmeyenlerden.
Onun, köşe komşum, değerli ağabeyim Muharrem Açıl’la aynı ilçeden olması da benim için acı verici… Sarı, turuncu, kırmızı ve yeşile bürünmüş Geyve boğazından her geçişimde bundan böyle daha çok hüzünleneceğim.
Kaymakamın şehit edilmesi, hepimize mesajdır. Terör örgütüyle ilişkili olduğu için görevden alınan belediye başkanlarının yerine görevlendirilen kamu görevlilerinin hedef alınması, ders niteliğindedir. Bu durum terör örgütüyle ilişkilendirilen bazı milletvekilleri ile belediye başkanlarının tutuklanmasına tepki gösteren Ana Muhalefet Partisi’nin yeniden düşünmesi için de son bir fırsattır. Demek ki o belediyelerin yönetimi terör örgütünün elindedir. Buna, Kaymakam Safitürk’ün şehit edilmesi vb. katliamlardan daha güçlü bir kanıt olabilir mi?
Suikast, Kaymakam Safitürk’ün şahsında Türkiye Cumhuriyeti’ne yapılmıştır.
Kaymakamın şehit edilmesi, güvenlikle ilgili bazı önlemlerin de masaya yatırılması gerektiğini ortaya koymaktadır:
· Kaymakam, makamına bırakılan bombayla şehit edilmiştir. Bomba, Derik Kaymakamlığının kapısından içeri nasıl sokulmuştur?
· Bombayı içeri soktuğu öne sürülen kişinin, Kaymakamlıkta görevli bir memurun yakını olduğu iddiası, iş birlikçilerin kamudan niçin temizlenmediği sorusunu yanıtsız bırakmaktadır.
· Olay, bölgede görev yapan güvenlik görevlileri ile diğer kamu görevlilerinin can güvenliğinin sağlanması konusunda daha etkin önlemler alınmasının önemine işaret etmektedir.
· Kaymakamın olay yerinden kara yoluyla hastaneye taşınmasını anlamak mümkün görünmemektedir. Helikopterin kullanılmama gerekçesinin aydınlatılması gerekir.
· Kaymakamın Gaziantep Devlet Hastanesinde tedavi altına alınması, Mardin’de tedavi olanaklarının kısıtlı olduğunu göstermektedir.
· Çatışma bölgesindeki kamu hastanelerine sızan iş birlikçilerden dolayı yaralı askerlerin tedavisinde sorunlar yaşandığı, yaralılara ya müdahale edilmediği ya da yanlış müdahaleden dolayı bazı ölümlere sebebiyet verildiği iddialarının soruşturularak etkin önlemler alınmalıdır (Türk Tabipler Birliği, YÖK ve Sağlık Bakanlığı nerede?).
· Bölgede, Amerika’yla yaşadığımız sıcak savaş, yaralı asker ya da kamu görevlilerinin güvenli biçimde tedavi edilebileceği tam donanımlı asker hastanelerinin kurulmasını zorunlu kılıyor.
Amerikancı Derviş Vahdeti’lerin, Derik Kaymakamının makamına elini kolunu sallayarak girebilmesi, büyük ihmaldir ve acı vericidir. Sistem, emperyalizmin himayesindeki örgütün kamudaki varlığını kazıyıp atmadığı sürece Muhammet Fatih Safitürk’e karşı işlenen suç cezasız kalmış olacaktır. Kuşkusuz Cumhuriyet yargısı bu aymazlığı ortaya çıkaracak ve hukuki yaptırım uygulayacaktır.
Şehit Kaymakam Muhammet Fatih Safitürk, Türkiye’nin emperyalizme karşı yürüttüğü iki yüzyıllık mücadele geleneğinin fedailerindendir. Arifiye’de huzur içinde uyuyabilir, çünkü milleti onu da Niğdeli kahraman şehidimiz Astsubay Ömer Halisdemir gibi bağrına basmıştır. 13.11.2016, Körfez
Kaynakça
http://www.derik.gov.tr/oz-gecmis Erişim: 13.11.2016
http://www.haberturk.com/gundem/haber/1322800-derikte-kaymakam-fatih-safiturku-sehit-eden-terorist-kostebek-cikti Erişim: 12.11.2016
https://tr.sputniknews.com/turkiye/201611121025776242-bomba-derik-kaymakamligi/ Erişim: 13.11.2016