
Hüseyin Canerik
Son yılların en soğuk kışını Doğubayazıt’ın yüksek rakımlı sınır karakollarında geçirdin. Dondurucu soğuklarda, fırtınalarda üşüdün. Sen ki bir kıyı kentinde doğmuş, orada büyümüştün. Zorluklara aldırış etmeden düştün yola, ne çok seçeneğin vardı oysa.
Elinin tersiyle ittin tüm ayrıcalıkları.
Askere gitmemek için sahte rapor alan, kendi kendini sakatlayanlardan biri olmayı aklından geçirmedin.

Bir kış boyu üşüdün o dağ başlarında. Bir gün arayıp üşüdüm demedin.
En son saç tıraşı olmuştun. O sırada komutanın gelmiş, selam durmuştun. Acemi bir berberin eline düştüğünü sanmıştı komutanın.
23-24 Şubat’ta anneanneni aramış, iyi olduğunu söylemiştin.
Upuzun yere serildiğinde 26’sıydı Şubat’ın.
Çoğu gitmiş, azı kalmıştı. İki hafta sonra evinde olacaktın.
Bugün 22’si Mart’ın.
Yüreğimize çöken Ağrı Dağı’sın şimdi.
4 Mart’ta karın örttüğü mezarında kardeşinin minik öpücükleri ve gözyaşları saklı.

Çocukluğunda yanından ayırmadığın köpeğin, kardeşine emanet.
Yüreğimizi sıradağlar gibi kuşatan tanımsız acıların tutsağıyız şimdi.
Renk renktir acılar, her biri farklı tonlarda. Sen, yaşam boyu dinmeyecek acıların hiç solmayan rengisin.
Katlanarak büyüyen acımız, dinmeyen yürek sızımızsın.
Mevsim mevsimdir acılar. Bir sınır karakolunda toprağa düşen narin bedeninle yaşamımızı kışa çeviren en büyük felaketimizsin.
Badem ağaçları ve erikler çiçek açtı.
Sensiz geçen ilk ilkbahar.
Dört mevsim kış, yüreğimiz.
(Körfez, 22 Mart 2025)