Kocaeli, Sakarya ve Yalova, 1999-2000 eğitim ve öğrenim yılına sancılı girer. 17 Ağustos Marmara Depremi, bölgede büyük yıkıma yol açmış. Resmî verilere göre 17 bin 480 vatandaş yaşamını yitirmiş, 23 bin 781 vatandaş ise yaralanmış. Depremden iki hafta sonra ilk ve ortaöğretim kurumlarında görevli öğretmenlerin güz dönemi seminerleri başlar. Seminer çalışmalarının yapıldığı okullardan biri de Kocaeli Derince Sırrıpaşa Mahallesi Ok Sokak’taki Derince (Pakmaya) Huriye Pak İlköğretim Okuludur.
Kapalı alanlarda seminer çalışması yapılmaz.
Derince (Pakmaya) Huriye Pak İlköğretim Okulu kadrosu sahaya iner.
Memur Şenay Paksoy ile Müdür Yardımcısı Ruhi Sayın, öğrenci kayıtları için kolları sıvar. Öğrenci kayıtları, okul bahçesindeki tek katlı lojmanın önünde yan yana konulan öğrenci sıralarının üzerinde yapılır. Okulda, depremi tembellik için ‘fırsat’a çevirmeyi düşünen olmaz.
Yöneticiler ve öğretmenler yaşamın normalleştirilmesi için çaba gösterir.
Derince (Pakmaya) Huriye Pak İlköğretim Okulunun yönetici, öğretmen ve yardımcı hizmetler personeli görev başındadır. Okul Müdürü Musa Güngör, seminer dönemini yaraların kapanması için değerlendirmeye çalışır. Derince (Pakmaya) Huriye Pak İlköğretim Okulu öğretmenleri, okula gelen giyim yardımını düzenler. Yardım malzemeleri dağıtıma hazır hâle getirilir, ihtiyaç sahiplerine ulaştırılır.
Sırrıpaşa Mahallesi’nde yaşayan vatandaşlar ziyaret edilir, ihtiyaçlar belirlenmeye çalışılır.
SARI YAĞMURLUKLARLA SOPALI YOLUNDA
8 Eylül 1999… Çarşamba günü, saat 14.00’e yaklaşıyor. 17 Ağustos Marmara Depremi’nin üzerinden sadece 22 gün geçmiş. Derince Huriye Pak İlköğretim Okulunda güz dönemi semineri çoktan sona ermiş. Okulun 33 yaşındaki öğretmeni, Yenikent’teki evine yürürken, SSK Derince Hastanesinin yakınında sarı yağmurluklu insanlar dikkatini çeker. Yağışsız bir günde yağmurlukla niçin dolaşıldığını merak eder. Kısa sürede olay anlaşılır. İbni Sina Mahallesi’nde, bir hayırsever sokakta depremzedelere yağmurluk dağıtmaktadır.
Hayırsever, kamyonet kasasındaki yağmurluklara uzanan elleri boş çevirmez!
Yağmurlukların dağıtıldığı alanda depremden sayılı insan etkilenmiş olsa da fark etmez. O gün yağmur yağmış ya da yağmamış, ne önemi var… Türkiye’de iklime güven mi olur! Yağmurluğu giydikten kısa bir süre sonra gök gürültülü sağanak yağışın yağmayacağını kim garanti edebilir… Bedava yağmurluğa kavuşanlar, yağmurun yağmasını bekleyecek değil ya… Yetişkinlerin, bayramlıklarını giymek için sabırsızlanan çocuklardan ne farkı var?
Sarı yağmurluklu insanlarla Sopalı şenleniyor.
Mahalle, yağmurluk sevinciyle sarıya bürünüyor.
Yardıma muhtaç olmayan vatandaşlara niçin ‘yardım eli’ uzatıldığını sorgulayan yok ne de olsa…
Çoğu işinde gücünde insanların ‘muhtaç’ hâle getirilme süreci ciddi bir dirençle karşılaşmadı. Türkiye, 17 Ağustos Marmara Depremi’nde, üretimi baltalama girişimlerini seyretmekle yetindi. Deprem, toplumu, çalışmadan yaşamaya ve ürettiğinden fazlasını tüketmeye alıştırma konusunda bir tür laboratuvar işlevi gördü. Doğal yıkımdan en küçük zarar görmeyen insanlara ‘zoraki’ yardım dağıtılmasıyla, bugün sıklıkla eleştirilen sadaka kültürünün alt yapısı oluşturuldu.
Koronavirüs salgınıyla mücadele sürecinde başvurulan ‘izolasyon’, 1999 koşullarıyla farklılıklar gösterse de, toplumun bazı kesimleri üzerinde üretimden kopuş anlamında olumsuz bir rol oynayabilir mi?
Koronavirüsün, toplumda tanımlanması güç tembellik salgınına dönüşmesini engellemek için sürecin iyi yönetilmesi gerektiği açık.
KORONAVİRÜS, TOPLUMSAL YALITIM VE OLASI SONUÇLARI
Koronavirüs salgınına karşı çeşitli önlemler alındı. Bunlardan biri de okulların tatil edilmesi… 16 Mart’ta ilk, orta ve yükseköğretim kurumlarında eğitime ara verildi. Eğitim kurumları, Bilim Kurulu’nun önerisiyle tatil edildi. Uzun süreli tatil uygulaması, akla Tıp Fakülteleri gerçeğini getirdi. Tıp doktoru yetiştiren eğitim kurumlarında eğitime ara verilmesi konusu yeterince tartışılmış mıydı? Salgın koşullarında Tıp Fakültesi öğrencilerini eve göndermek ne kadar doğru, sorusu uzun süredir yanıt bekliyor.
DOKSAN BİN TIP ÖĞRENCİSİ TATİLDE!
2018-2019 yılı verilerine göre, 96 Tıp Fakültesinde eğitim gören öğrenci sayısı, 89 bin 356. Tıp Fakültelerinden, 2019 yılında 9 bin 395 öğrenci mezun olmuş. Basit bir hesapla, birkaç ay sonra doktorluk diploması alacak öğrencilerden 10 bini evlerinde ‘izole’ olmuş durumda! Salgının geçmesini bekleyen 90 bin doktor adayı, baba ocağında tatilin tadını çıkarıyor!
Salgın ve olası ekonomik krizle hangi kaynakları seferber ederek başa çıkabiliriz? Eğitimli ve birikimli insan gücümüzü atıl durumda bırakarak büyük zorlukların üstesinden gelebilir miyiz? Yoğun bakım ünitelerinde yaşam savaşı veren hastaların, özveriyle çalışan sağlık çalışanlarının desteğe ihtiyacı var. 90 bin tıp öğrencisinin en az yarısı bu ağır yükü omuzlayacak temel becerilere sahip. Onların hocaları ve geçen yıl mezun olan arkadaşları zor koşullarda halka hizmet ediyor. Onlardan bu zor günlerde hocalarını, arkadaşlarını ve hastaları yalnız bırakmamaları beklenir. Evde ‘izole’ olmak, genç hekimlerin işi olamaz. Yaşlı, hasta, risk altındaki gruplar için doğru olan uygulama, sağlık mücadelesinin en dinamik neferleri için kabul edilebilir mi?
Türkiye, zor günlerinde daha çok doktora ihtiyaç duyuyor. Salgınla mücadelede doktor sıkıntısı çekiliyor. Bu nedenle bazı sağlık kuruluşları, söz gelimi Sakarya Pamukova İlçe Devlet Hastanesi, personel sıkıntısından dolayı kapanmış durumda (Pamukova Halk).
Savaşan bir ülke ordusunu terhis edebilir mi? Şöyle de sorulabilir: Usta birlikleriyle savaşa giren bir ordu, acemi askerlerini terhis eder mi? Deneyimli bir ordu, savaşı, acemi askerlerini eğitmek için değerlendirir. Salgın koşullarında Tıp Fakültelerinin kapısına kilit vurulması ve öğrencilerin tatile gönderilmesi, birçok açıdan sakıncalı. Sağlık çalışanlarımızın sağlığı ve güvenliği, ülke güvenliğinin ayrılmaz bir parçası. Sağlıkçılarımızın korunması için etkin önlemlerin alınması, bir zorunluluk. Bütün bunlara karşın, Tıp Fakültelerinin, salgından dolayı tatil edilmesi, tıp eğitiminin gerekleri ve ülke ihtiyaçlarıyla ilişkilendirilemeyecek bir uygulama. Birçoğu hastanelerde eğitim alan genç doktor adaylarının evlerine gönderilmesi, salgınla mücadelede ihtiyaç duyulan sağlık personelinin atıl durumda kalmasına yol açar. Tatil, tıp eğitimini derslikten ibaret gören yanlış algıyı güçlendirmekte, genç doktor adaylarının fedakârlık ve halka hizmet duygusunu olumsuz etkilemekte… Acil müdahale, hasta bakımı, süreğen hastalıklarla mücadele, ev ziyaretleri, halkın aydınlatılması vb. alanlarda çalışabilecek birikime sahip doktor adaylarını salgınla mücadele sürecinin dışında tutma uygulamasına son verilmeli…
Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK), Tıp Fakültelerinde koronavirüs tatilini sona erdirilmeli. Tıbbiyeli Hikmet geleneğinden gelen genç doktorlar, bu zor günlerinde Türkiye’yi yalnız bırakmayacak.
Türkiye, namuslu ve birikimli genç tıbbiyelilere güveniyor ve onları göreve davet ediyor.
(Yalova, 12 Nisan 2020)
Kaynakça:
https://istatistik.yok.gov.tr/ Erişim: 11.04.2020.
https://www.pamukovahalk.com/haber/4150894/iste-ilce-ilce-coronaviruste-son-durum Erişim: 11.04.2020.
https://pamukovadh.saglik.gov.tr/TR,50664/fotograf-galerisi.html Erişim: 12.04.2020.