İlhan Dikme, ekmeğini taştan çıkaran bir babanın oğlu. Bir top hamurdan mucizeler yaratan annesinin nazlısıydı, İlhan. Babası Kamer (Kılay) Dikme’nin, Çatalyaka Göl (Gole) mezrasında gözlerini açtığı evin kapısı misafire hep açık olurdu. Baba, büyüklerinden devraldığı paylaşım kültürünü gözleri açık olduğu sürece sürdürdü. Sofrasından misafiri eksik olmayan bir evde geçti çocukluğu, İlhan’ın. Yerden kalkmazdı sofra. Hastaneye gidenlerin, alışverişe çıkanların, akşam arabasını kaçıranların kapısını rahatlıkla çaldığı bir evde büyüdü. Düşünüyorum, acaba anne ve babasının, bir gün bile misafirlerden dolayı yüzü asılmış mıdır?
Asılmamıştır!
Misafiri haber veren her zil, ailenin sevincini büyütmüştür.
Erzincan’da kış mevsimleri soğuk olur. Ayazda soluğu kesilir insanın. Yolları buz tutar Erzincan’ın. Buz bağlayan camları kazıdığımız olmuştur. Musluğunu akşamdan açık bırakmayı unutanların suyu donmuştur. İlkbaharda patlayan borular, nice evde su baskınına yol açmıştır. Erzincanlılar, 2007’de, doğalgaz gelinceye kadar, evlerini kovalı kömür sobalarla ısıtmıştır. Kalabalık aileler dâhil, hemen herkes, evde yakılan tek sobayla ısınmaya çalışmıştır.
Dikme ailesi de onlardan biridir.
Arslanlı Mahallesi’ndeki bahçeli müstakil evin bacasından yükselen duman, mütevazı ailenin mutluluğunu haber vermektedir. Aile, yokluk ve zorlukları, elindekileri paylaşarak aşmıştır. Müstakil evin kapısı, Erzincan’ın dondurucu soğuğundan etkilenen eşe dosta açıktır. Bugün büyük özlem duyduğumuz dostluk ve konukseverlik, âdeta ailenin genlerine işlemiştir.
Salonda yanan sobayla evin tamamı nasıl ısınsın. Misafirler sıcak odada ağırlanırken, sobayı yakan eller soğuk odalarda titremiştir. Soğuk odada geceyi geçirenler, misafirler üşümesin diye, sabah erkenden sobayı yeniden yakmıştır. Kova boşaltılmış, kömürle doldurulmuş, en üste çalı çırpı konmuştur. Bütün bunlar sessiz sedasız yapılmıştır. Yüreği ve gönlü zengin aile, belki o gün hastaneye gidecek misafirlerini kahvaltısız göndermemek için hazırlıklarını tamamlamıştır.
Dostluk sofrasında bölüşülen sıcak ekmekle Arslanlı Mahallesi ısınmıştır.
İlhan, Kırmızıköprü Ortaokulundan, Eskişehir Demiryolu Lisesine giden iki öğrenciden biriydi. Okuldan mezun olur olmaz TCDD’de işe başladı. Dikme ailesi, ekonomik nedenlerden dolayı memlekete döndü. Aile, çoluğa çocuğa karışan evlatlarının her birini başka bir kente emanet etti. Çocukların çalışmasıyla birlikte nefes alan aile, 30 Ocak 2011’de, babayı sonsuzluğa uğurlayarak ilk acıyı tattı. Kılay’ın vedasının üzerinden yaklaşık sekiz yıl sonra İlhan beyin kanaması geçirdi. 11 Eylül’de yatırıldığı Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesindeki yaşam mücadelesini sürdürüyor. İlhan, atmış gündür yoğun bakımda. 11 Eylül’de yumduğu gözlerini ancak birkaç kez açabildi. Annesi Fintoz Dikme’nin bir fotoğraf karesine yansıyan gözlerine bakıyorum. Oğlunun hastalığıyla gözlerinin feri sönmüş. Rüzgâr, sonbaharda, yapraklarla birlikte ananın tanımsız acılarını insanın yüreğine işliyor.
Annesi Fintoz, eşi Saadet, ağabeyi ve kardeşleri hasta yatağındaki İlhan’a sesleniyor:
-İlhan, beni duyuyor musun?
Ses ver, İlhan! Konuş artık! Aç gözlerini! Ayağa kalk! Tut ellerini annenin. Sarıl kardeşlerine… Sımsıkı kavra Saadet’in titreyen ellerini! Aç kollarını ve iyi olduğunu söyle. Eşin, çocukların, köylülerin yolunu gözlüyor.
Haydi İlhan!
Aç gözlerini!
(Yalova, 12 Ekim 2019)