Ali Kul (Alikuli), Beyce (Pıriye) köyünün renkli simalarından biriydi. Bölgede yaşanan olağanüstü döneme tanıklık etti. Kırmızıköprü-Pülümür kara yolu üzerinde, Kangallı yakınlarındaki Alikuli’ye onun adı verildi. Alikuli’de, köprünün yanı başındaki değirmen Alikuli Değirmeni olarak bilinir. Ali Kul, kendi adıyla anılan değirmeni yıllarca işletti. Değirmen, acı ve tatlı onlarca olayın odağı oldu. Kul ailesi, değirmeni 1966 yılına kadar çalıştırdı.
Değirmen, 1966 yılında el değiştirdi.
Dikme kardeşler, 1957 yılında Löriz’e yerleşti. Hasan (Hüseyin) Dikme (1896-1985) ve Kamer (Kekil) Dikme (1926-1981), Löriz’e yerleştikten sonra Ali Kul’dan (1914-1994) değirmeni satın alır. Değirmene Baki Doğan (Bake Ali) ortak olur. Bu tarihten itibaren değirmeni Dikme-Doğan aileleri işletmeye başlar.
Değirmen onarılır, taşı değiştirilir.
Yıllar akıp gider. Su değirmeni, gelişen teknolojiye ayak uyduramaz. Hızır’ın Fabrikası (Karhane Hızır), köyden kente yaşanan yoğun göçten de olumsuz yönde etkilenir. Mustafa Kaya (Mıstafaye Kalmem) ve diğer değirmencilerin zamanında coşkuyla dönen değirmen çarkı zamanla paslanmaya başlar. Son değirmenci Efe Ayrancı, 80’li yıllarda, gözyaşları içinde değirmen kapısına kilit vurur.
Kirli eller ve karanlık yürekler için değirmenin dokunulmazlığının ne önemi var. Kapıdaki kilit kırılır. Üzerine yeminler edilen değirmen yağmalanır. Kapısı, iki penceresi sökülerek götürülür. Değirmen sepeti, tekne ve bilyeler kayıplara karışır. Kural tanımayan insanların bu utanç verici eylemi karşılıksız kalır.
11 Ağustos’ta, saat 10.53’te, Löriz dönüşü, tarihî değirmene uğruyoruz. Değirmenle ilgili öyküler geliyor aklımıza. O öyküler, yıkılmış ve yağmalanmış bu değirmende mi yaşanmıştı acaba? Kapısı ve pencereleri yağmalanmış değirmenden içeri girer girmez yarasalar havalanıyor. Ayı kovalamaktan yorgun düşmüş iki köpek, değirmende şekerleme yapıyor. Öyle yorgunlar ki, başını kaldıracak halleri yok! Değirmen taşı yıpratıcı bir sürecin izlerini bugüne taşıyor. Çarkı çeviren suyun aktığı boru hâlâ sağlam. Değirmen taşının bilyeleri, buğday sepeti ortadan yok olmuş. Birkaç santim kalınlığındaki toz, çöp ve hayvanlara ait kalıntılar, değirmenin davetsiz misafirlerini ele veriyor.
Duvar taşlarının bir kısmı yerinden oynamış, beton yer yer dağılmış.
Gece vardiyasının yorgun nöbetçisi iki köpek tozunu üzerimize silkeleyerek dışarı çıkıyor.
Değirmenden çıkarken Pülümür kara yolunu Beyce (Pıriye) köyüne bağlayan köprüye bakıyoruz. 9 Ağustos’ta gittiğimiz köyde ayakta kalan bir tek ev bile yok artık. O köyden gelip değirmende nöbet tutan köylülerin çoğu şimdi aramızda değil. Ali Kul, Baki Doğan, Hasan (Hüseyin) Dikme ve Kamer (Kekil) Dikme, sonsuzluğa uğurlanalı yıllar oluyor.
Köprüye çıkıyoruz. Değirmene can veren Tojige Deresi akmaya devam ediyor. Bir otomobilin penceresinden uzanan iki minik el bize öpücük gönderiyor. Beş ya da altı yaşlarında bir kız çocuğu öpücük ve gülücük saçıyor çevreye. Umutlanıyoruz. Derenin kıyısına yürüyoruz. Suyun serinliğiyle kendimize geliyoruz.Ülkemizde kültürel mirasın bu kadar kolay yağmalanmasına hayıflanıyoruz. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurullarının ne iş yaptığını merak ediyoruz. Sahi, bu kurullar neyi koruyor?
Umudumuzu tazeleyen güzellikleri eğilerek selamlıyoruz.
(Pülümür Kırmızıköprü, 25 Ağustos 2020)
Kaynaklar:
Ali Dikme
Kamer Kul
Veli Doğan